Soru 26: Türkiye'ye DYS girişi ne zaman
hızlanmıştır?
1980'den sonra siyasi istikrarın sağlanması ve dışa
dönük sanayi politikaları ile birlikte ekonomik
mevzuatta yapılan reformlar sonucu yabancı sermaye
yatırımlarında daha hızlı gelişme sağlanmıştır.
Nitekim 1980 yılında 35 milyon dolar olan fiili
giriş, 1990'da ilk defa 1 milyar doların üzerine
çıkmıştır. Ancak 90'lı yıllarda DYS yatırımlarında
bir duraklama olmuş hatta gerilemiştir.
Soru 27: Türkiye'ye gelen yabancı sermaye ne
kadardır?
Haziran 2000 itibari ile Türkiye'de izin verilen
yabancı sermaye yaklaşık 27,5 milyar dolardır.
Fiili giriş ise 13,3 milyar dolardır.
Soru 28: Türkiye'ye özelleştirme yoluyla giren
yabancı sermaye ne kadardır?
1983'ten Temmuz 2000'e kadar gerçekleştirilen
özelleştirme uygulamalarından elde edilen gelirler
(özelleştirme işlemlerinden yapılan tahsilat)
toplamı 6.9 milyar dolardır. Özelleştirilen
kuruluşlardan 19 adedi yabancı sermayeli kuruluşlara
satılarak 1.3 milyar dolar gelir temin edilmiştir.
Bu toplam özelleştirmenin yaklaşık %18.8'idir.
Toplam DYS'nin ise %10.2'si-ne tekabül etmektedir.
Not:
6.9 milyar dolarlık tahsilata; rehinli hisse
satışları geliri, temettü geliri tahvil ve bono ile
borçlanma, dış kredi ve diğer gelirleri
eklediğimizde toplam özelleştirme geliri 9.5 milyar
dolara ulaşmaktadır.
Soru 29: Türkiyenin yurt dışına ihraç ettiği sermaye
ne kadardır?
30.06.2000 tarihi itibari ile, ülkemize gelen
yaklaşık 13,3 milyar dolar DYS'ye karşılık, yurt
dışına yaklaşık 3 milyar dolar sermaye ihraç
edilmiştir. Yurt dışında 52 ülkede 907 Türk firması
faaliyet göstermektedir.
Soru 30: En büyük çok uluslu 100 firmanın toplam
aktiflerdeki payı nedir?
Doğrudan yabancı yatırımların 753.000'nin üzerinde
firma tarafından gerçekleştirilmesine rağmen, en
büyük 100 çok uluslu firma tüm firmaların yabancı
varlıklarının yaklaşık sekizde birini kontrol
etmektedir. En büyük firmalar içerisinde sadece bir
tanesi GOÜ firmasıdır. Bu da 91. sırada Petroleos
De-Venezuela S.A.- Venezualla'dır. Geri kalan
firmaların tamamı gelişmiş ülke firmalarıdır.(WIR
2000, s.73)
Soru 31: DYS Yatırımları stoğu hangi sektörlerde
daha ağırlıklıdır?
Bu firmalar ağırlıklı olarak elektrik, elektrikli
ekipmanlar.otomobil,petrol, kimya, ve ilaç
sanayinde faaliyet göstermektedirler.
Soru 32: Türkiye'de yabancı sermayenin temelleri ne
zaman atılmıştır?
Ülkemizde DYS yatırımlarının temelleri Osmanlı
İmparatorluğu döneminde atılmıştır. Kapitülasyonlar
olarak bilinen ticaret anlaşmasına dayanan özel
imtiyazlı yabancı sermaye şirketleri daha çok kamu
hizmetinde ve doğal kaynakların işletilmesi alanında
faaliyet göstermişlerdir. (Elektrik, su, havagazı,
demiryolları, deniz ve karayolu taşımacılığı, tünel
gibi alt yapı hizmetleri, madencilik)
Osmanlı'nın Avrupa-Asya arasında süper gücü temsil
ettiği o yüzyıllarda, sultanlar bu imtiyazları
sadece dost ülkelere bir bağış olarak veriyorlardı.
O zaman tek taraflı olarak verilen kapitülasyonlar
daha sonra (ancak Rusya'nın 1783'te benzer bir
kapitülasyon almasından sonra) iki taraflı,
bağlayıcı antlaşmalar haline gelmiştir.(lnalcık,
1998:16)
Ticaret güvenceleri sağlayan ve her yenilenmesinde
genişletilen kapitülasyonlar, zamanla Avrupa'nın
Orta Doğu'yu iktisadi sömürü aracı haline
gelmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra
Osmanlı Imparatorlugu borçlarını ödeyemez duruma
düşmüştür. Bunun üzerine 1881'de Düyun-u
Umumiye İdaresi kurulmuştur. Yöneticileri genellikle
yabancı olan bu idarenin görevi borçlara karşı
gösterilen gelirleri toplayıp alacaklılara
dağıtmaktır.
Netice itibariyle, kapitülasyonların sağladığı
ayrıcalıklar ve İmparatorluğun ekonomik ve siyasal
güçsüzlüğü sonucunda yabancı şirketler ülkeyi adeta
açık pazar haline getirmişler. Dış ülkelerden
yapılan borçlanmalarla birlikte, bu düzen, daha
sonra İmparatorluğu ekonomik yönden çökerten en
önemli faktörlerden birisi olmuştur.
Soru 33: Cumhuriyet döneminde DYS yatırım politikası
nedir?
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, liberal ekonomik
politikalar öngörülmüş ise de, 1929 krizi, iç
ekonomik koşullar ve Osmanlı Imparatoriuğu'nu çöküş
noktasına getiren etkenlerden biri olan
kapitülasyonların bıraktığı tatsız deneyimlerin de
etkisiyle, 1930'lardan sonra, katı devletçilik
politikaları uygulanmıştır. Yeni kurulan
Cumhuriyet hükümeti 1928-1929 yılları arasında özel
statülü çoğunlukla hukuki veya fiili tekeller
oluşturan yabancı sermayeli şirketleri
millileştirmiştir.
Osmanlı döneminde yabancı sermayenin bırakmış olduğu
olumsuzluklara rağmen yabancı sermaye ülkemize
davet edilmiştir. Atatürk daha Cumhuriyet ilan
edilmeden 25 Ekim 1919'da Amasya'da bir gazeteciye
verdiği beyanatla ve 17 Şubat 1923'de İzmir İktisat
Kongresinde yaptığı konuşma ile yabancı sermayeyi
ülkemize davet etmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ilk başlatılan sanayi
atılımı, ülkenin kendi mali imkanlarıyla
gerçekleştirilmiştir. Verilen tüm güvencelere
karşın, 1923-1950 yılları arası Türkiye'ye yabancı
sermayenin girmediği dönemdir.
İkinci Dünya Savaşından sonra, dünyada görülmeye
başlanan liberalleşme akımlarına paralel olarak,
Türkiye'de yabancı sermaye yatırımlarına daha olumlu
bakılmaya başlanmıştır.
1950'den sonra bu tutum daha da belirginleşmiştir.
1954'de, bugün de geçerli olan 6224 sayılı "Yabancı
Sermayeyi Teşvik Yasası" çıkartılmıştır. Bu yasa
oldukça liberal bir anlayışın sonucudur.
Ancak, Türkiye uygulamada başarılı olamamıştır. 25
yıla yakın bir sürede Türkiye'ye gelen yabancı
sermaye 250 milyon dolara dahi ulaşamamıştır.
Yatırım yapan yabancı şirket sayısı ise 100'ün
altında kalmıştır.
1980'den sonraki liberal ekonomik politikalar
yabancı sermaye girişlerini büyük ölçüde özendirici
etki yapmıştır. Yabancı sermaye yasasında yapılan
iyileştirmelerle birlikte, bürokrasinin azaltılması,
gümrüklerin indirilmesi, kambiyo rejiminin
serbestleştirilmesi bunda etkili olmuştur.
Bu arada, daha fazla yabancı sermaye girişini
özendirmek üzere çeşitli ülkelerle "Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması" anlaşmaları
imzalanmıştır.
Soru 34: Daha çok DYS yatırımı çekebilmek için
kullanılan ilave araçlar hangileridir?
Son yıllarda "özelleştirme"ye verilen önem doğrudan
yabancı sermaye girişleri için yeni bir kapı
açmıştır. 1980'li yıllardan sonra çıkarılan (3096,
3465 ve 3996 sayılı) kanunlarla yabancı sermaye
girişinde yöntem olarak Yap-İşlet-Devret (YİD)
modellerinden de faydalanılmaya başlanmıştır.
YİD modeli ile ülkemizde enerji santralları
yapılmaktadır. Yabancı sermaye, YİD modeli ile
enerji yatırımlarına büyük ilgi göstermektedir.
Daha sonra çıkarılan 96/8269 sayılı Kararname ve
1997'de çıkarılan 4283 sayılı Kanun ile enerji
yatırımlarında Yap-İşlet-Sahiplen (devam et) modeli
devreye sokulmuştur.
Soru 35: Türkiye'de yabancı sermayeye sağlanan
imkanlar nelerdir?
Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik
Fonu Esasları Hakkındaki Karar gereğince yerli
firmalara sağlanan (Gümrük Vergisi İstisnası,
Yatırım İndirimi, Katma Değer Vergisi İstisnası,
Vergi Resim ve Harç İstisnası, Enerji Desteği, Arsa
Tahsisi, Fon'dan Kredi Tahsisi) tüm teşviklerden
yabancı sermayeli şirketlerde faydalanmaktadır.
Soru 36 -Yabancı sermaye mevzuatı nedir?
Ülke kalkınmasına büyük katkıları olacağı düşünülen
yabancı sermaye girişi 1950 yılından sonra
çıkarılan kanunlarla teşvik edilmiştir. Bunlar
sırasıyla 5583 sayılı kanun, 5821 sayılı kanun ve
halihazırda yürürlükte olan 6224 sayılı kanundur.
- 5583 sayılı yasa
Ülkemizde yabancı sermayenin teşviki konusunda
çıkarılan ilk kanun 1.3.1950 tarih ve 5583 sayılı
"Hazinece Özel Teşebbüslere Kefalet Edinilmesine ve
Döviz Taahhüdünde Bulunulmasına Dair Kanun"dur. Bu
kanunla hem ülkeye gelen yabancı sermayeye belirli
şartlar altında transfer garantisi verilmiş, hem de
dışardan borç almak isteyen işletmelere borçları
dövizle transfer etme imkanı getirilmiştir. Bu
kanun, yabancı sermayeyi özendirme yönünden hiç bir
etkinliği olmamasına rağmen, Türkiye'nin bu konudaki
istekliliğini gösteren ilk işarettir.
- 5821 sayılı yasa
9.8.1951 tarih ve 5821 sayılı "Yabancı Sermaye
Yatırımlarını Teşvik Kanunu" ise 5883 sayılı kanunun
yerine geçmiş ve bugün halen yürürlükte bulunan
6224 sayılı kanunun temelini oluşturmuştur. Bu
kanunda, sermaye kavramının kapsamını dar tutması,
kâr ve anapara transferleri için sınırlamalar
koyması ve sektörlerle ilgili olarak getirdiği diğer
kısıtlamalar nedeniyle beklenen nicelik ve nitelikte
yabancı sermaye akımı sağlayamamıştır.
- 6224 sayılı yasa
Bugün yürürlükte olan 6224 sayılı "Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanunu" Amerikalı uzman C.B. Randall
tarafından hazırlanmış ve 18.1.1954 tarihinde kabul
edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte
önceki kanundaki sınırlamalar kaldırılmıştır.
Kanunun 1. maddesinde yatırım yapılacak teşebbüsün;
- Memleketin ekonomik gelişmesine yararlı olması,
- Türk özel teşebbüslerine açık bulunan bir
faaliyet sahasında olması gerekmektedir.
- Ayrıca Türkiye'ye getirilecek yabancı sermaye,
ülke çapında tekel teşkil edecek faaliyetlerde
bulunan kuruluşlarda çoğunluk hissesine sahip olamaz
(4105 sayılı kanunla ilave edilmiştir) hükmü
getirilmiştir.
Yabancı sermaye, bu kanunla daha önceki kanuna göre
ülkemize giremediği tarım ve ticaret sektörlerinde
de çalışma imkanı bulmuştur.
Bu kanunda sermaye kavramı geniş tutulmuştur.
Yasanın 2. ve 3. maddesinde, tevsii veya yeniden
faaliyete geçirilmesi için hariçten ithal
edilen a) yabancı para şeklinde sermaye b) makina,
teçhizat, alet ve bu mahiyetteki mallar, makina
aksamı, yedek parçalar ve malzeme ile komitenin
kabul ettiği sair lüzumlu mallar c) lisans, patent
hakkı ve alameti farika gibi fikri haklar ve
hizmetler d) yeniden yatırılarak sermayeye eklenen
kârlar ana sermaye kapsamına alınmasını hükme
bağlamıştır.
Yasa, taransferler konusunda da büyük kolaylıklar
getirmiştir. Yasanın 4. ve 5. maddesine göre
faaliyet sonucu elde edilecek kâr, vergi payı
düşüldükten sonra herhangi bir sınırlama olmaksızın
transfer edilebilmektedir. Yatırım kısmen veya
tümüyle tasfiyesi halinde, makul fiyatla yapılacak
satış sonucu elde edilecek gelirinde taransferi
mümkündür. Aynı şekilde, ana sermayeyi temsil eden
hisse senetlerinin satışı sonucunde elde edilen
gelirlerle, temettülerin de taransferi mümkündür.
Ayrıca yasanın 6. maddesi, yabancı kuruluşların
alacağı dış kredilerin taksit ve faizleri için
teminat veya kefalet karşılığı Bakanlar Kurulu
kararıyla kefalet verebilmesi imkanını vermiştir.
Bu yasa ile kuruluşlarca yabancı işçi uzman ve
kalifiye personel çalıştırılabilecek ve kazançları
dışarıya transfer edilebilecektir. Yerli
müteşebbislere tanınan her türlü haklar,
muafiyetler ve kolaylıklardan aynı sahada çalışan
yabancı sermayeli kuruluşların da yararlanabilmeleri
sağlanmıştır. Yasa herhangi bir çalışma alanında
yabancı yatırımlara hiç bir sınırlama getirmemiştir.
Kapsam olarak liberal ve teşvik edici ilkelere
sahiptir.
7.6.1995 tarihinde yürürlüğe giren 95/6990 sayılı
Yabancı Sermaye Çerçeve Kararı ile yabancı sermaye
rejimi daha da libaral hale getirilmiştir. Yabancı
sermaye olarak getirilen döviz TL'ye çevrilmeden
Döviz Tevdiat hesabında tutulabilmesi mümkün
olmuştur. Lisans, know-how, teknik yardım ve yönetim
anlaşmalarının onay mecburiyeti kaldırılarak tescil
edilmesi yeterli hale getirilmiştir. Kâr payı,
rorayalti ve tasfiye halinde elde edilen kıymet
serbest olarak transfer edilebilmektedir.
Soru 37: İzin verilen yabancı sermayenin ülkeler
itibari ile dağılımı nasıldır?
Türkiye'de İzin verilen yabancı sermayenin (27.5
milyar dolar) ülkelere göre dağılımı
incelendiğinde, %90'nının OECD üyesi ülkelerden
olduğu ve ve bu sermayenin %82'sinin (22 milyar
dolar) sekiz ülke (Fransa, Almanya, Hollanda, ABD,
İngiltere, isviçre, İtalya, Japonya) tarafından
karşılandığı görülmektedir.
Soru 38: Türkiye'de izin verilen yabancı sermayenin
sektörler itibari ile dağılımı nedir?
1980-2000 yılları arasında, izin verilen yabancı
sermayenin sektörel dağılımı içinde imalat ve
hizmetler sektörleri ağırlıklı bir yere sahiptir.
Milyar dolar olarak, imalat sektörünün aldığı pay,
15 (%55), hizmetlerin payı 12 ( %42), tarımın payı
0.5 (%2), madencilik sektörünün payı ise 0.3 (%1)
dir.
Soru 39: DYS yatırımlarının GSMH'ye göre payı nedir?
1993-1996 döneminde ortalama olarak, DYS
yatırımlarının tutarı, GSMH'sının yüzdesi olarak
Macaristan ve Malezya'da yüzde 6'şar, Çin ve Peru'da
yüzde 4'er, Polonya ve Endenozya'da ise yüzde 3'er
dolayında seyretmektedir. GSMH'sı 200 milyar dolara
ulaşmış olan Türkiye'de ise bu oran sadece yüzde 0.5
(binde 5) dolayındadır.(Çarıkcı,1997: 18)
Soru 40: GOÜ'lerde DYS yatırımlarının teşvik
edilmesine yön veren uluslararası kuruluşlar
hangileridir?
- OECD Teşkilatı (Ekonomik İşbirlği ve Kalkınma
Teşkilatı),
- UNIDO (Birleşmiş Milletler Sanayi Kalkınma
Teşkilatı),
- IFC (Uluslararası Finans Kurumu),
- WTO (Dünya Ticaret Örgütü),
- ITC (Uluslararası Ticaret Merkezi),
- Dünya Bankası,
- MIGA (Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı),
- FIAS (Yabancı Yatırım Danışmanlık Hizmetleri),
- AB Programları (EC-CDI ve EC-IIP),
- KEİ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği), EFTA(Avrupa
Serbest Ticaret Bölgesi), ECO (İktisadi İşbirliği
Teşkilatı) gibi bölgesel kuruluşlar,
- OCIFT (Türkiye - Fransa Yatırım ve İşbirliğini
Geliştirme Teşkilatı),
- DEG (Alman Yatırım ve Kalkınma Kuruluşu),
- İngiliz Yatırım Bürosu,
- WAIPA (Dünya Yatırım Geliştirme Ajansları
Birliği).
Soru 41: DYS yatırımı yapan 50 çok uluslu GOU
Şirketi hangi ülkelere aittir?
Son yıllarda GOÜ ,den de bir çok çok uluslu şirket
dışarıda oldukça büyük DYS yatırımı yapmaktadır.
GOÜ'lerden dünyada faaliyet gösteren, dış
varlıklarına göre, en büyük 50 firma arasında
Honkong 9 şirkete, Brezilya, Singapur ve Güney Kore
6'şar, Çin Halk Cumhuriyeti 5, Şili 3, Tayvan,
Meksika, Malezya, Arjantin ve Güney Afrika 2'şer,
Venezüella, Bermuda, Hindistan ve Filipinler ise 1
'er şirkete sahiptir (WIR 2000, Sayfa 82-83, Tablo-lll.9).
Bu 50 büyük firma arasında maalesef bir Türk şirketi
bile yoktur.
Soru 42: Türkiye'de 2004 yılından itibaren, yıllık
enflasyon hızı tek haneli rakamlarda tutulabilirse,
bu başarının DYS yatırımcılarına ve Türk
ekonomisine etkisi nasıl olacaktır?
Yıllık enflasyon hızının tek haneli rakamlara
indirmesi ve bu seviyede tutulabilmesi Türkiye'de
siyasi ve ekonomik istikrarın sağlandığı ve bu
araştırmadaki 13. soruda yer alan "Türkiye'nin DYS
yatırımı çekmede başarısız olmasının sebeplerinin"
çoğunun ortadan kalkmasını da beraberinde
getirecektir.
Çünkü, Türkiye'de yıllık enflasyon tek haneli
rakamlarda tutulabilmesi için KİT'lerin ve Kamu
bankalarının özelleştirilmesinin ve tarım kesiminde
üretime dönük reformların büyük ölçüde
tamamlanabilmesine, ticari ve hukuki mevzuatta
yapılacak köklü değişikliklerle Türk ekonomisinde
var olan haksız ve eksik rekabetin asgari düzeye
indirilmesine, ilaveten yolsuzluğun ve rüşvetin
büyük ölçüde ortadan kalkmasına bağlıdır.
Nitekim, IMF ile yapılan Stand-by anlaşmasına
iilaveten Kasım 2000'nin son haftasında ortaya
çıkan' "Likidite Krizi" sonucu IMF ve Dünya Bankası
yetkilileri ile mutabakat sonucu 6-Aralık-2000
Kararları açıklanmış Türkiye'ye 10,4 milyar
dolarlık bir mali desteğin sağlanması
kararlaştırılmıştır. Bu karara göre;
IMF ve Dünya Bankası'nın Yükümlülükleri:
- 10.4 milyar dolarlık kredinin 7.5 milyar doları
Merkez Bankası'na ek rezerv olarak verilecek,
- 2.9 milyar dolar Stand-by anlaşması çerçevesinde
kullandırılacak,
- Kredinin 2.milyar 250 milyon dolarlık kısmı ise
Stand-by'ın iki dilimi olarak 560 milyon dolar, 21
Aralıkta'ki IMF İcra Direktörleri toplantısının
ardından Türk hazinesine aktarılacak,
- 20 Ocak ve 20 Şubat'ta l.l'er milyar dolarlık
kredi gelecek, kalan kısım ise 15 Mart, 15 Haziran,
15 Ağustos ve 15 Kasımda 750'şer milyon dolarlık
taksitler halinde verilecek,
- Bunun dışında Stand-by çerçevesinde 3 ayda bir
280 milyon-dolar-lık rutin çekişler devam edecek,
- Türkiye, bu krediyi taksitle ödemeye 18 ay sonra
başlayacaktır. Türkiye'nin Taahhütleri:
- Memur maaş zamları ve kamu kesimi toplu
sözleşmeleri enflasyon hedeflerine uyumlu olacak,
- Mali bünyesi sorunlu bankalara operasyon
düzenlenecek,
- Türk-Telekom'un özelleştirilmesi 200 yılı
Aralık ayı içinde ihaleye çıkarılacak, (*)
- Hızlandırılmış kapsamlı özelleştirme takvimi en
kısa zamanda ilan edilecek,
(*)
- Para programındaki limitler ve kur politikası
aynen devam edecek,
- Enflasyonla mücadele, cari işlemler açığın
azaltılması ve büyüme hızının düşürülmesi
konularında mücadeleye kararlı bir şekilde devam
edilecektir.
Bu durumda, 6 Aralık kararları ile Türkiye en geç 2
yıl içinde özelleştirmeyi büyük ölçüde tamamlamayı
ve diğer yapısal reformları yapmayı taahhüt
ettiğine göre, Türkiye özelleştirme ve telekom
konularında çok gecikmektedir. 2000 yılı sonundan
itibaren büyük ve derin bir ekonomik kriz yaşayan
Türkiye'nin DYS yatırımları çekmedeki başarı şansı
belki de 2004 sonunda yapılacak bir seçimden sonra
ulaşabileceği daha güçlü bir hükümete ve politik
istikrara bağlı görünmektedir.
Not
(*): Temmuz 2001 başında Türkiye hala telekom
yönetim kurulunu oluşturmakla meşgul idik ve
özelleştirme konusunda ise hala yerimizde
saymaktayız.
Kaynak: Prof. Dr. Emin Çarıkcı
|