Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Doğrudan yabancı yatırımlar 

Doğrudan yabancı yatırımların tanımı 

Doğrudan yabancı yatırım bir firmayı satın almak veya yeni kurulan bir şirket için kuruluş sermayesini sağlamak veya mevcut bir şirketin sermayesini attırmak yoluyla o ülkede bulunan şirketler tarafından diğer bir ülkede bulunan şirketlere yapılan ve kendisiyle birlikte teknoloji, işletmecilik bilgisi ve yatırımcının kontrol yetkisini de beraberinde getiren yatırımdır (Karluk, 2001: 15). Buradan hareketle doğrudan yabancı yatırımlar, herhangi bir piyasa işlemine gerek kalmadan, sermayenin bir ülkeden bir diğerine hareket etmesi şeklinde gerçekleşmektedir.

Doğrudan yabancı yatırımlar ile birlikte aynı zamanda teşebbüs, teknoloji, risk taşıma ve organizasyon aktarımı da ülkeye gelmekte olduğundan doğrudan yabancı yatırımların sadece işletmelerin kuruluş ve malzeme finansmanı olarak görülmemelidir. Doğrudan yabancı yatırımlar bu özellikleriyle, yönetim becerilerini ve Know-How’ı da ülkeye getirmekte, rekabet faktörünü de tetiklemektedir. Doğrudan yabancı yatırımlar iyi planlanır ve etkin bir şekilde yönlendirilebilirse, ev sahibi ülkenin ekonomisi üzerine çeşitli olumlu etkiler yapabilirler. Bu etkiler; üretimde, istihdamda, gelirde ve ihracatta artış, ödemeler dengesinde olumlu gelişmeler ile ekonomik gelişme ve refah artışı gibi etkilerdir (Görgün, 2004: 4). 

Doğrudan yabancı yatırımları ülke ekonomisi üzerine temel etkisi, milli gelire yapacağı net katkıdır. Dorudan yabancı yatırımların milli gelire olan net etkisiyle birlikte, ödemeler dengesi üzerine oluşturacağı etkide büyük bir önem arz etmektedir. Ancak, yeni bir yatırım yapmak maksadıyla ülkeye gelen yabancı sermaye, bir defaya mahsus olmak üzere ödemeler dengesi üzerine olumlu bir etkide bulunur. Yapılan yatırım sonucunda üretime başlanıldığı takdirde, doğrudan yabancı yatırımlar hem ihracat yoluyla hem de ithal ikamesi yoluyla ödemeler dengesine katkıda bulunmaya devam edecektir (Görgün, 2004: 5). 

Bununla birlikte, doğrudan yabancı yatırım ile girişilen üretimin devam edebilmesi için şirketin hammadde ve diğer üretim girdilerini ithal etmek zorunda olması, ev sahibi ülkenin ödemeler dengesi üzerinde olumsuz bir etki yaratacaktır. Ayrıca yabancı şirketin yabancı üretim faktörlerine yapacağı ödemeler ev sahibi ülkenin ödemeler dengesini olumsuz etkileyebilir. Doğrudan yabancı yatırım ile sağlanan gelir artışı, marjinal tüketim eğilimine bağlı olarak ev sahibi ülkenin ithalatında da bir artışa neden olabilir. Son olarak doğrudan yabancı yatırımla yapılan üretim durdurulduğunda, yine doğrudan yabancı yatırım ile ülkeye giriş yapan sermaye geri döneceği için bir defaya mahsus olmak kaydıyla ev sahibi ülkenin ödemeler dengesi üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır. Burada önemli olan, olumlu etkileriyle daha fazla ve daha uzun ömürlü olarak ekonomiyi destekleyen doğrudan yabancı yatırımların ülkeye çekilebilmesidir. 

Doğrudan yabancı yatırımı tüm bu etkileri göz önüne alındığında azami fayda sağlayabilmek için ülkeye giren doğrudan yabancı yatırımlar; ülkenin üretimine, istihdamına, ihracatına ve refahına katkı sağlamalıdır. Bir ülkenin arzu ettiği kalkınmayı sağlamak için yeteri kadar tasarrufa sahip olmaması durumunda, iki çözüm yolu bulunmaktadır. Bu durumda, ülke eski tasarruflarını yatırımların finansmanı için kullanabileceği gibi, gerekli fonu sağlamak için yabancı sermayeyi ülkeye çekmekte gerekli olan politikaları da uygulayabilir. Ülkenin ikinci yolu seçerek yabancı sermayeye başvurması durumunda, ülkenin dış borçlanması veya ülkeye yabancı sermaye girişi söz konusu olacaktır. Buradan anlaşılacağı gibi, az gelişmiş ülkelerin, gelişimlerini tamamlayabilmeleri için ilk olarak tasarruf açığını ortadan kaldırmaları gerekmektedir. Kalkınma için en önemli finansal kaynağın tasarruflar olması, tasarrufları gelişimin önündeki en önemli sorun haline getirmektedir. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerin bu tasarruf açığını ortadan kaldırabilmeleri için doğrudan yabancı yatırımlara büyük bir rol düşmektedir. 

Türkiye'ye Yönelik Doğrudan Yatırımlar (Milyon dolar). 

Yıllar

İzin Verilen Yabancı Sermaye

Fiili Giriş

Çıkış

Net

1980

97,00

35

0

35

1981

337,51

141

0

141

1982

197,00

103

0

103

1983

102,74

87

0

87

1984

271,36

113

0

113

1985

234,49

99

0

99

1986

364,00

125

0

125

1987

655,24

115

0

115

1988

820,52

354

0

354

1989

1.511,94

663

0

663

1990

1.861,20

684

0

684

1991

1.967,26

907

97

810

1992

1.819,96

911

67

844

1993

2.063,39

746

110

636

1994

1.477,61

636

28

608

1995

2.938,32

934

49

885

1996

3.836,97

914

192

722

1997

1.678,21

852

47

805

1998

1.647,44

953

13

940

1999

1.700,57

813

30

783

2000

3.060,13

1.707

725

982

2001

2.738,58

3.044

15

3.29

2002

2.243

622

5

617

2003

1.208

745

8

737

2004

-

1.291

100

1.191

2005

-

8.537

336

8.201

2006

-

17.814

1687

16.127

2007

-

19.190

2.280

16.910

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü. 

Doğrudan yabancı yatırımların nedenleri 

Uluslararası ticaret teorisinin temelinde yatan “karşılaştırmalı üstünlükler” (David Ricardo, 1817) teorisine göre, her ülke karşılaştırmalı olarak hangi malı daha ucuza üretiyorsa o ülke söz konusu malların üretiminde uzmanlaşmaya gitmelidir. Bu bağlamda ülkeler üretiminde uzmanlaştığı malı ihraç ederken, diğer ülkenin üretiminde uzmanlaştığı malı da ithal edecektir. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi uluslararası ticaretin temel mantığını açıklasa da doğrudan yabancı yatırımlar daha karmaşık bir model gerektirdiğinden klasik teorinin kapsamı dışında ele alınmıştır. Bundan dolayı doğrudan yabancı yatırımlar daha karmaşık, stratejik, ekonomik modellerin, hipotezlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 

Dünya Yatırım Raporu analizlerinde doğrudan yabancı yatırımların belirleyicileri üç ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar; siyasal faktörler, yatırım ortamına ilişkin faktörler ve ekonomik faktörlerdir. Siyasal faktörlerin gerçekleştirilmesi doğrudan yabancı yatırımların çekimi için ön şarttır diyebiliriz. Đkinci belirleyici faktör olan yatırım ortamına ilişkin faktörler aslında daha çok bir yatırım geliştirme kurumunun ilgi alanına giren konuları içermektedir. Kurumsal yapının etkin oluşturulabilmesinin gerekliliği burada vurgulanmaktadır. Üçüncü temel belirleyici faktör olan ekonomik yapı ise dünyada rekabet gücünün altyapısını sağlayabilmesinin şartları olarak ortaya çıkmaktadır. Ekonomik faktörlerin pazara yönelme kısmı ise yatırımların geliştirilmesi açısından dış ticaretin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum da dış ticareti ve yatırımları geliştirme faaliyetinin tek bir kurum çerçevesinde ele alınması gerekliliğini göstermektedir. Doğrudan yabancı yatırımların nedenlerini açıklayan hipotezleri başlıca şu başlıklarla ifade edebiliriz (Görgün, 2004:6). 

Hammadde kaynakları 

Ne yazık ki üretimde kullanılan her bir hammadde, yeryüzüne adil ve dengeli bir biçimde dağılmamıştır. Bu sorun hammaddelerin işletilmesine yönelik yatırımların, hammadde kaynağına yakın bir noktada gerçekleşmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

Hammadde ve sanayi üretimi arasındaki yakın ilişki, Sanayi Devrimi ile güçlenen ülkelerin hammadde kaynaklarına sahip olabilmek için hammadde sahibi ülkeleri istila etme ve onları sömürge devleti haline getirme sonucunu ortaya çıkarmıştır. 19. ve 20. yüzyıllar bu sömürgecilik anlayışının doruğa ulaştığı ve sonucunda iki büyük dünya savaşının yaşandığı yıllar olmuştur.

Geleneksel dış yatırımların altında yatan nedenler bu ilişkiyle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında gelişmiş ülkeler; sanayi üretimi için ihtiyaç duydukları hammadde ihtiyacını karşılayabilmek için, bu kaynakların bulunduğu az gelişmiş ülkelere yatırımlar yapmışlardır (Seyidoğlu, 2001: 399). 

Faaliyetlerin bütünleştirilmesi 

Hammaddelerin işlenmesi aşamasından nihai ürünün oluşmasına kadarki olan aşamalardaki bütün faaliyetlerin veya aynı aşamadaki üretim faaliyetlerinin tek bir yönetim altında toplanmasının gerekli olduğu durumlarda, firma üretimde bütünleşmeye gider. Bu durumda hammadde sağlamanın güvence altına alınması veya bazı aşamaların farklı ülkelerde gerçekleştirilmesinin daha avantajlı bir hal alması gibi nedenler dolayısıyla üretim farklı ülkelere yaygınlaştırılabilir. Bu amaçla bir ürünün her bir parçası, maliyet avantajı sağlamak, uzmanlık bilgisi ile verimliliği arttırmak için farklı ülkelerde üretilir (Ibid, 1969: 399).

Unvanın ve sırların korunması 

Ticari alanda olumlu bir isim edinmiş firmalar, ürünlerinin kalitesinde ve marka imajlarında meydana gelebilecek zararları önlemek amacıyla, ürünlerini yurtdışında da kendilerinin üretmesi yoluna başvurabilirler. Bu firmalar, lisans anlaşmaları vasıtasıyla üretilen ürünlerinin kendi ürettikleri kadar kaliteli olmayacağını düşündüklerinden dolayı yurtdışında da kendi üretimlerini kendileri yapmaktadırlar. Gelişmekte olan ülkeler açısından, bu amaçla yapılan doğrudan yabancı yatırımlar önemli kaynaklar, istihdam artışı ve ihracat imkânı yaratmak gibi olumlu etkilerde bulunsa da, ulusal şirketlerle işbirliği amaçlı bağlantı kurulması ve bilginin paylaşılması açısından etkisizdir. 

Üretim ile ilişkili bilgilerin gizliliği önemli bir durum olduğunda, doğrudan yabancı yatırımların lisans yolu ile yapılan üretime tercih edilmesi, üretim ile ilgili sırların korunmasıyla alakalıdır. Çünkü lisans yolu ile üretim sırlarının bir başka üreticiye verilmesi, sırların korunmasında etkinsizliğe yol açabilmektedir. Lisans hakkıyla sırları devralan kişi sırların korunmasında patent sahibi kadar dikkatli davranmayabilir ve hatta rakip firmalara para karşılığında satabilir. Özelliklede yüksek teknoloji kullanılarak üretilen ürünlerde bu gizlilik büyük önem taşımaktadır.

Ürünün yaşam dönemi hipotezi 

Bir firmanın iç ekonomideki gelişiminin sonuna gelmiş olması, bu firmanın bu piyasada artık daha fazla kar elde edemeyeceği anlamına gelir. Bu nedenle azalan kar artışının sürdürülebilirliği açısından firmanın, daha az firmanın bulunduğu dolayısıyla rekabetin daha az olduğu yabancı piyasalarda üretim yapması zorunluluğu ortaya çıkabilir. Bu görüşe göre, yurt içinde yapılan uzun süreli ve kaliteli üretimin sonucunda dış yatırım yapılması zorunluluğu kaçınılmazdır. Amerikan firmalarının dış piyasalarda egemen olmaları da ürünün yaşam devrelerinin ileri aşamalarında bulunmalarıyla açıklanabilir (Vernon, 1966: 190-207). 

İthalatçı ülkenin koyduğu tarife ve kotalardan kaçınma 

Đthalatçı ülkenin koyacağı tarife ve kotalar, ithal edilen ürünün maliyetlerine yansıyacağından, ürünün fiyatında bir artışın meydana gelmesi kaçınılmazdır. Bununla birlikte koyulan tarife ve kotalarla, ihracatçı firmanın bu pazarda etkinliğini yitirerek piyasadan çekilme tehlikesiyle karşı karşıya kalması da söz konusudur. Tüm bu olumsuz koşulları ortadan kaldırmanın yolu, söz konusu ülkede üretime başlamaktır. Batı Avrupa’nın Amerikan ürünlerine uyguladığı kota ve tarifelerin sonucunda 1960’lı yıllarda Amerikan yatırımları Batı Avrupa’ya yönelmiştir. 

Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulunca, dışarıda kalan ülkelere uygulanan ortak gümrük tarifesi uygulaması, başta Amerika olmak üzere birçok ülkenin bölgeye yapmış olduğu ihracatın üzerinde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Bu olumsuz etkilerden kurtulmak isteyen şirketlerde, yatırımlarını kitleler halinde topluluğa üye olan ülkelere yapmışlardır.

Yurtiçi kısıtlamalardan kurtulma 

Yurtiçinde uygulanan çeşitli kısıtlamalardan kurtulma çabaları özellikle bankaların ve bazı imalat sanayi alt sektörlerinin uluslararası alana yayılma sonucunu doğurmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki mevcut bankacılık yasalarının ortaya çıkardığı düzenlemeler, bunlardan kurtulmak isteyen bankaları diğer ülkelerde banka açma zorunluluğunda bırakmıştır. Ayrıca, ülkede çevreyi koruma kanunları mevcut ise buda imalat sanayide faaliyet gösteren firmaların bu kısıtlamalardan kurtulmak için, daha düşük çevre standartları uygulayan diğer ülkelere yatırım yapması sonucunu ortaya çıkaracaktır. Bu firmalar arasında çevre kirliliğine neden olan, insan sağlığına zararlı endüstriler özellikle belirtilebilir. 

Ancak, bu şartlar altında oluşan yabancı doğrudan yatırımlar asıl olarak ülkenin iç pazarını hedefleyen, katkıları sınırlı yatırımlardır. 

Üretim esnekliği 

Satın alma gücü paritesi teorisinin öngördüğü gibi, ülkeler arasındaki enflasyon oranlarıyla bu ülkelerin döviz kurlarındaki göreceli değişmeler arasında, uzun vadede doğru orantılı bir ilişki öngörür. Bunu sağlayan arbitraj mekanizmasıdır (Seyidoğlu, 1998). Ancak bazı durumlarda satın alma gücü paritesinden sapmalar olabilir. Böyle bir durumda, ulusal parası reel değer kaybına uğramış ülkelerde üretimde bulunmak, maliyetler üzerinde düşürücü bir etki oluşturacaktır. Bu avantajdan yararlanmak amacıyla, ulusal parası reel bazda değer kaybeden ülkelerde yeni yatırımlar oluşabilir. Ancak, paranın reel değerinde yaşanacak düşmeler şirketlerin karına olsa da, bir ülkenin istikrarsız ve güçsüz yapısını işaret etmektedir (Seyidoğlu, 1998: 320–325). 

Bununla birlikte bu amaçlı dış yatırımlar bazı koşulları da beraberinde getirmektedir. Bunun için, ulusal paradaki reel değer kayıpları uzun süreli olmalı, kullanılan teknoloji ülkeler arasında kolayca aktarılabilir bir nitelik taşımalı, hükümetler ve sendikaların bu amaçla yer değiştirmeyi önleyecek tedbirleri almamış olması gereklidir. Bilgisayar parçaları, elektrikli araçlar, elektronik araçlar gibi ürünler bu tür esnek üretimin yapılabileceği ürünlere örnek olarak verilebilir. 

Yatırımları uluslararası çeşitlendirme 

Yapılacak olan dış yatırımlar, pay sahipleri açısından dolaylı olarak portföy çeşitlendirmesi sağlar. Üretimin tek bir piyasayla sınırlı tutulması durumunda, nakit akımları göreceli olarak bir düzensizlik gösterebilir. Yapılacak ürün çeşitlendirmesiyle bu sorun kısmen de olsa ortadan kaldırılabilir. Ancak, aynı piyasadaki tüm ürünlerin benzer şekilde bu dalgalanmalardan etkilenmesi olağandır ve yapılacak ürün çeşitlendirmesi bu sistematik riski ortadan kaldırmaya yeterli değildir. Firmaların, üretimlerini uluslararası düzeyde çeşitlendirerek bu riski en aza indirmeleri mümkündür. Çünkü yaşanacak ekonomik dalgalanmaların tüm ülke ekonomilerini aynı ölçüde etkilemeyeceği bir gerçektir (Ibid, 1969: 401). 

Ucuz yabancı faktör kullanımı 

Ülkeler arasında üretim faktörlerinin maliyetleri büyük farklılıklar gösterebilmektedir. Dolayısıyla emek yoğun ve doğal kaynak ağırlıklı ürünlerin, bu faktörlerin bol ve ucuz olduğu ülkelerde üretilmesi maliyetleri düşürücü bir etki oluşturacaktır. Çoğu Amerikan şirketinin Meksika, Malezya, Kore, Hindistan, Hong Kong ve Tayvan gibi ülkelere yatırım yapmasının altında yatan temel nedenlerden birisi budur. Japon firmalarının da giderek emeğin daha ucuz olduğu ülkelere yönelmesi ucuz yabancı faktör kullanımının doğrudan yabancı yatırımlar üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. 

Yabancı teknoloji kullanılması 

Gelişmiş ülkelerde uygulanan yeni teknolojilerin öğrenilmesi ve bu bilgilerin daha sonra kendi üretim süreçlerinde kullanılması amacıyla, çok uluslu şirketlerin yurt dışında üretim tesisleri kurarak veya mevcut tesisleri satın alarak üretim yapmaları da doğrudan yabancı yatırımların nedenleri arasındadır. Özelliklede Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılan yatırımların çoğu bu nedenledir. 

Monopol fırsatlarından yararlanma 

Sınaî örgütlenme teorisine göre, rakiplerinin elinde olmayan üretim bilgi ve becerilerini kullanan firmalar dış piyasalara açılma bakımından rakiplerine oranla daha avantajlı durumdadırlar.

Bu görüşe göre tüm bilgi, kaynak ve mallar tam olarak hareketli olabilselerdi ve bunlara istenildiği anda sahip olunabilseydi eğer, hiçbir piyasada monopolcu yapılar oluşmazdı. Ancak, gerçek ekonomik hayatta bu koşullar gerçekleşememektedir. Böylelikle birtakım ayrıcalıklara sahip olan firmalar piyasadaki diğer firmalara karşı bir üstünlük elde etmiş olurlar. Örneğin; teknolojik açıdan olaya bakacak olursak, yeni bir teknolojiye yalnız kendisi sahip olan bir şirket, iç ve dış piyasalarda monopol etkiden kaynaklanan bir avantajın sahibi olacaktır. Söz konusu teknoloji yeni bir ürün, üretim süreci, pazarlama veya yeni finansman yöntemi ile alakalı olabilir. Dolayısıyla, rakiplerine göre böyle bir üstünlüğe sahip olan bir firma uluslararası piyasalara bu avantajı sayesinde rakiplerine oranla daha kolay girebilmektedir 

Doğrudan yabancı yatırımların, ev sahibi ülkenin ekonomisi üzerine mikro ve makro bazda birtakım etkilerde bulunması kaçınılmaz bir sonuçtur. Doğrudan yabancı yatırımların etkide bulunacağı mikro ekonomik unsurlar başlıca, yaşanacak olan teknoloji transferiyle birlikte yerel firmaların ve ortak girişimlerin teknik, yönetim etkinlik ve becerilerinin değişimi ile işçilerin eğitimi gibi alanlarda ortaya çıkacaktır. Makro bazda yaşanacak etkiler ise, sağlanacak olan ekonomik büyüme, iç yatırımlarda, istihdamda, ihracat ve ithalatta artış gibi reel değişkenler ile faiz oranları, döviz kurları, enflasyon ve ödemeler dengesi gibi finansal değişkenlerde ortaya çıkabilecektir. 

Doğrudan yabancı yatırımların ekonomik büyümeye etkisi 

Doğrudan yabancı sermaye girişi ülkede yatırımlar için gerekli olan finansal kaynakları sağlayarak, döviz darboğazı ve tasarruf yokluğu gibi kalkınmanın önündeki darboğazları azaltarak ve bu baskılarda yaşanan rahatlama ile doğrudan yabancı yatırımlar ülkedeki sermaye birikimini ve ekonomik büyümeyi arttırıcı bir etki oluşturmaktadır. Yatırımlar vasıtasıyla sağlanan yeni teknolojilerin transferi, yönetim ve pazarlama becerilerini geliştirmekte, yerli üretimde üretim etkinliğini ve üretim faktörlerinin verimliliğini arttırmaktadır. Bununla birlikte, ölçülmesi zor olmasına rağmen doğrudan yabancı yatırımlar, ülkedeki yerli firmaların teknik etkinliklerini de arttırıcı bir özelliğe sahiptir. Bu tür yatırımların yerli firmaların ihtiyaç duyacağı girdi ve ara malları sağlaması durumunda, yerli sektörlerin endüstrileşmeye başlayacak olması, dolayısıyla iç yatırımlarda bir artış sağlayarak istihdam ve çıktı üzerine arttırıcı bir etki yaratacaktır. 

Doğrudan yabancı yatırımların yerli yatırımlar üzerindeki etkisi 

Doğrudan yabancı yatırımlar, ev sahibi ülkeyi farklı doğrultularda etkileyebilmektedir. Doğrudan yabancı yatırımlar yeni yatırım fırsatlarını da beraberinde getirerek, yatırım yapılması konusunda da yerli firmaları teşvik etmektedirler. Ayrıca doğrudan yabancı yatırımlar ile hava alanları, limanlar, enerji santralleri, otoyollar ve telekomünikasyon gibi yatırımların yapılması, yerli firmaların yatırım olanaklarını arttırmaktadır.

Doğrudan yabancı yatırımların istihdam üzerindeki etkisi 

Gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunları arasında yer alan yüksek oranlardaki işsizlik sorununda doğrudan yabancı yatırımlar büyük bir problem çözücü olarak görev almaktadırlar. Gelişmekte olan ülkelerin doğrudan yabancı yatırımlardan bekledikleri en önemli gelişme, doğrudan yabancı yatırımların oluşturacağı istihdam artışıdır. Doğrudan yabancı yatırımların oluşturabileceği bir diğer olumlu gelişmede, işçilerin ortalama ücretleri üzerinde sağlayacağı artıştır. 

Doğrudan yabancı yatırımların işgücü verimliliğini arttırarak, işgücünün geleneksel sektörlerden (tarım gibi), endüstri ve hizmet sektörüne kaymasını sağlaması da doğrudan yabancı yatırımların bir diğer olumlu yanıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005