|
Dünya Ekonomisi Kavramı
Burjuvazinin kendi içindeki grupları arasındaki
mücadeleden başka bir şey olmayan "ulusal" devletler
arasındaki mücadele, durup dururken ortaya
çıkmamıştır. Bu büyük çelişki boşluktaki iki
gövdenin çelişkisi olarak tanımlanamaz. Aksine,
çelişki tam da, "ulusal ekonomik organizmaların"
yaşadığı ve geliştiği özel çevre koşuluna bağlıdır.
Bununla beraber, ulusal ekonomik organizmalar uzun
süreden beri tecrit edilmiş bir bütün, Fichte veya
Thünen tarzı bir "izole edilmiş" ekonomi, olmaktan
çıkmıştır. Aksine, bu organizmalar sadece çok geniş
bir alanın, yani dünya ekonomisinin bölümleridir.
Nasıl ki her tekil girişim "ulusal" ekonominin bir
bölümünü oluşturur, bu "ulusal ekonomilerin" her
biri de dünya ekonomisi sisteminin içinde yer alan
unsurlardır. Modern "ulusal ekonomik yapılar"
arasındaki mücadelenin, öncelikle dünya
ekonomisinin rekabet eden çeşitli kısımlarının
mücadelesi olarak düşünülmesinin nedeni işte
budur-tekil girişimlerin mücadelesini sosyoekonomik
yaşamın olgularından biri olarak düşündüğümüz gibi.
Böylelikle, emperyalizmi ekonomik özellikleri ve
geleceği yönünden irdeleme sorunu, dünya
ekonomisinin gelişmesindeki eğilimleri ve kendi iç
yapısındaki muhtemel değişmeleri analiz etme sorunu
haline gelir. Bu sorunu ele almadan önce, "dünya
ekonomisi" ifadesinden ne anladığımız konusunda
fikir birliğine varmalıyız.
Sosyal yaşamın temeli maddî malların üretimidir. Mal
değil ama meta, yani mübadele için üretim yapan
modern toplumda, değişik ürünlerin mübadele süreci,
metayı üreten ekonomik birimler arasındaki
işbölümünü ifade eder. Tek bir girişimin sınırları
içinde söz konusu olan işbölümünden farklı olarak
ortaya çıkan bu işbölümüne Marx sosyal işbölümü
demektedir. Sosyal işbölümü çeşitli şekillerde
ortaya çıkabilir. Örneğin, bir ülkede çeşitli
girişimler arasında veya çeşitli üretim dalları
arasında bir işbölümü olabilir; bunun yanı sıra,
örneğin, sanayi ve tarım gibi tüm ekonomik yaşamın
temel alt bölümleri arasında ve genel sistemin
içinde farklı ekonomik sistemlere sahip ülkeler
arasında işbölümü olabilir vs..
İncelenecek ve ele alınacak işlerle ilgili olarak,
işbölümünü birden fazla temele oturtarak
sınıflandırmak mümkündür. Bu bağlamda bizim için
önemli olan şey, sosyal işbölümünün diğer
biçimlerinin yanı sıra, "ulusal ekonomiler" yani
çeşitli ülkeler arasında, "ulusal ekonominin"
sınırlarını aşan -uluslararası işbölümü-
işbölümünün var olması gerçeğidir.
Uluslararası bir işbölümünün gerçekleşmesi için iki
tür gereklilik söz konusudur: çeşitli "üretim
organizmalarının" yaşadığı doğal çevre
farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan doğal
gereklilikler ve kültür düzeyi, ekonomik yapı ve
çeşitli ülkelerdeki üretken güçlerin gelişme
derecesindeki farklılıkların ortaya çıkardığı sosyal
gereklilik.
Doğal gerekliliklerle işe başlayalım.
Farklı topluluklar kendi doğal çevrelerinde farklı
üretim araçlarını ve yaşam yollarını keşfettiler. Bu
nedenle üretim metotları, yaşam tarzları ve ürünleri
farklıdır. Bu topluluklar birbirleriyle ilişkiye
girdiklerinde, kendiliğinden ortaya çıkan
farklılıklar sonucunda, ürünlerin mübadelesi
gerçekleşir. Böylece bu ürünler metaya dönüşür.
Mübadele, üretim alanları arasında farklılık
yaratmaz; üretimin farklı alanlarını birbiriyle
ilişkilendirir ve dolayısıyla bunları, sosyal
kolektif üretimin az ya da çok karşılıklı bağımlı
kolları haline dönüştürür.
Üretim alanları arasında ortaya çıkan bu farklılık,
üretimin doğal koşullarındaki farklılıktan
doğmaktadır. Bu konuda çok sayıda örnek verilebilir.
Örneğin, bitkiler alemini ele alalım.
Kahve sadece belli iklim koşullarında
yetiştirilebilir. Esas olarak Brezilya'da, kısmen
Orta Amerika'da ve bir ölçüde de Afrika'da
(Habeşistan, Orta Afrika'nın İngiliz sömürgelerinde,
Doğu Afrika'nın Alman sömürgelerinde) ve Asya'da
(Hollanda Hindi'n-de, İngiliz Hindi'nde,
Arabistan'da ve Malakka'da) yetişir. Kakao sadece
tropik ülkelerde üretilebilir. Modern üretimde çok
büyük role sahip olan kauçuğun da belli iklim
koşullarına ihtiyacı vardır ve üretimi birkaç ülkede
gerçekleştirilir (Brezilya, Ekvator, Peru, Bolivya,
Guyana vb.).
Ekonomik yaşamdaki önemi nedeniyle tüm lifli
bitkiler arasında ilk sırayı alan pamuk Birleşik
Devletler'de, Hindistan'da, Mısır'da, Çin'de,
Anadolu'da ve Rusya'nın Orta Asya'daki alanlarında
yetiştirilir. Lifli bitkiler içinde ikinci sırayı
alan jüt sadece bir ülke tarafından, yani Hindistan
tarafından ihraç edilir. Madenlerin çıkarılmasında
da yine aynı görüntüyü elde ederiz. Çünkü bu da
belli bir ölçüye kadar bir ülkenin "doğal
kaynaklaradır. Örneğin kömürü, büyük kömür
rezervleri olan ülkeler ihraç ederler (İngiltere,
Almanya, Birleşik Devletler, Avusturya vs.);
gazyağı, petrolü bol olan ülkelerde üretilir
(Birleşik Devletler, Kafkasya, Hollanda, Hindistan,
Romanya, Galiçya); demir cevheri İspanya, İsveç,
Fransa, Cezayir, Newfoundland, Küba vs.'de
çıkarılır; manganez cevheri esas olarak Kafkasya ve
Güney Rusya, Hindistan ve Brezilya'da bulunur; bakır
yatakları İspanya, Japonya, Güney Afrika'daki
İngiliz sömürgeleri, Alman güney Batı Afrika'sı,
Avustralya, Kanada, Birleşik Devletler, Meksika,
Şili ve Bolivya'da zengindir.
Önemi ne olursa olsun, üretim koşullarındaki doğal
farklılıklar,
çeşitli ülkelerdeki üretim güçlerinin eşitsiz
gelişiminin yarattığı farklılıklarla
karşılaştırıldığında önemsizleşmektedir.
Doğal koşulların, ticaret ve ulaşım konusunda olduğu
gibi, üretim ilişkileri çerçevesinde de ancak nispî
öneme sahip olduğu vurgulanmalıdır, yani bunların
olumlu veya olumsuz önemi büyük ölçüde insanın
kültür düzeyine bağlıdır. Doğal koşullar... (insanın
zamanı ve mekânıyla ölçülen) sabit bir varlık olarak
ele alınırken, insanın kültür düzeyi değişen bir
unsurdur ve bir ülkenin üretim ve ulaşım konusunda
ortaya çıkan doğal koşul farklılığı ne kadar önemli
olursa olsun, kültürel farklar da kesinlikle
önemlidir ve ekonomik yaşam olgusunu yaratan tek şey
bu iki gücün birlikte işlemesidir.
Örneğin kömür yatakları, işletilmesi için teknik ve
ekonomik koşullar yoksa "ölü sermaye" olarak
sayılabilir. Diğer taraftan, önceden komünikasyonu
engelleyen dağlar, üretimi zorlaştıran bataklıklar,
oldukça gelişmiş teknikler sayesinde (tüneller,
sulama çalışmaları vs.) olumsuz etkilerini
yitirmektedir. Bizim için üretken güçlerin eşitsiz
gelişiminin, uluslararası sosyal işbölümünün alanını
genişleterek, farklı ekonomileri ve farklı üretim
alanlarını yaratması daha önemlidir. Bu ise,
tarımsal ürünleri ithal ve mamul malları ihraç eden
sanayi ülkeleriyle, tarım ürünlerini ihraç ve
sanayi ürünlerini ithal eden tarım ülkeleri
arasındaki farktır.
Meta mübadelesiyle ortaya çıkan her türlü işbölümü,
köy ve şehir arasındaki farklılığı yaratır. Toplumun
ekonomik tarihinin, bu farklılığın gelişme
göstermesiyle özetlenebileceğini söyleyebiliriz.
Önceleri tek bir ülkenin sınırları içinde ortaya
çıkan köy ve şehir arasındaki farklılık ve bu
farklılığın gelişimi bugün çok daha büyük bir
ölçekte gerçekleşmektedir. Bu açıdan bakıldığında,
tüm sanayi ülkeleri "şehirleri", tarımsal alanlar
"köyü" temsil etmektedir. Bu noktada, toplumsal
üretimin bütününü oluşturan başlıca dallar olan
sanayi ve tarım arasındaki işbölümü örtüşmekte ve
"genel işbölümü" olarak adlandırdığımız işbölümünü
meydana getirmektedir. Bu noktada, sanayi ürünlerini
ve tarımsal ürünleri üreten bölgeler arasındaki
ilişkilere bakmamız yeterlidir. Buğday esas olarak
Kanada, Birleşik Devletlerin tarımsal alanları,
Arjantin, Avustralya, Batı Hindistan, Rusya,
Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Macaristan'da
yetiştirilir. Çavdar esas olarak Rusya'da
yetiştirilir. Et, Avustralya ve Yeni Zelanda,
Birleşik Devletler (tarımsal üretim bölgelerinde),
Kanada (ki bu ülke büyük ölçekli et üretiminde
uzmanlaşmıştır), Arjantin, Danimarka, Hollanda
vb.'de elde edilir. Canlı hayvanlar esas itibarıyla
Avrupa'nın canlı hayvan üretim merkezleri olan
Macaristan, Hollanda, Danimarka, İspanya, Portekiz,
Rusya ve Balkan ülkelerinde yetiştirilir. Kereste,
İsveç, Finlandiya, Norveç, Kuzey Rusya, kısmen daha
önceleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bazı
bölgelerinden sağlanır; Kanada'nın kereste ihracı
da artmaya başlamıştır.
Mamul malları ihraç eden ülkeleri sıralasaydık, bu
ülkeler dünyanın en gelişmiş ülkeleri olarak ortaya
çıkarlardı. Pamuklu dokuma öncelikle İngiltere
tarafından pazara getirilir; bu ülkeyi Almanya,
Fransa, İtalya, Belçika ve Batı Yarıküre'de Birleşik
Devletler izler. Dünya pazarı için yünlü mamulleri
üreten ülkeler İngiltere, Fransa, Almanya,
Avusturya, Belçika vb.dir. Demir ve çelik ürünleri
esas itibarıyla sanayileşmenin en üst düzeyine
ulaşan İngiltere, Almanya ve Birleşik Devletler
tarafından sağlanır; ikinci sırayı Belçika, Fransa
ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun
oluşturduğu grup alır. Kimyasal madde üretiminde
Almanya ilk sıradadır. Almanya'yı, İngiltere,
Birleşik Devletler, Fransa, Belçika ve İsviçre
izlemektedir.
Görüldüğü gibi, dünya kapitalizminin üretken
güçlerinin belli
dağılımı ortaya çıkmıştır. Sosyal emeğin iki kola
ayrılması, iki tip ülkenin ortaya çıkmasına neden
olur ve bu da sosyal emeğin uluslararası ölçekte
bölünebileceğini ifade eder.
Uluslararası
işbölümü, uluslararası mübadele biçiminde ortaya
çıkar.
Üreticiler, emek ürünlerini mübadele edinceye kadar
sosyal anlaşmaya girmeyeceklerinden, tekil
emeklerinin özellikle sosyal karakterleri, mübadele
gerçekleşinceye kadar kendini göstermez. Eşdeyişle
bireylerin emeği, sadece mübadele sürecinin emek
ürünleri arasında ve sonuçta üreticiler arasında
kurduğu ilişkiler sonucunda derneşik sosyal emeğin
etkin bîr kısmı haline gelir.
Dünyadaki sosyal emek çeşitli ülkeler arasında
bölünmüştür; her bir ülkenin emeği, uluslararası
mübadele yoluyla dünyadaki sosyal emeğin bir
bölümünü oluşturur. Uluslararası mübadele süreci
yoluyla ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık tesadüfi
olmayıp, süregelen sosyal gelişmenin gerekli bir
koşuludur. Böylelikle uluslararası mübadele belli
yasaları olan sosyo-ekonomik bir sürece dönüşür.
Amerika veya Avustralya buğday ve canlı hayvan,
İngiltere ve Belçika kömür, Rusya hububat ve
hammadde, Almanya makine ve kimya sanayi ürünlerini,
Hindistan, Mısır ve Birleşik Devletler pamuk vb.
ihracatlarını durdurmalardı, dünyanın sosyo-ekonomik
yaşamı tümüyle bozulurdu. Diğer taraftan, tarım
ürünleri piyasaları birden ortadan kalksa tarım
ürünleri ihraç eden ülkeler yıkıma uğramaya mahkum
olurdu. Bu durum özellikle "tek ürüne bağlı"
ülkeler yani tek ürün üretmek zorunda olan ülkeler
için geçerlidir, (kahve Brezilya'da, pamuk Mısır'da
üretilmektedir). Uluslararası mübadelenin ekonomik
yaşamın doğal olarak devam etmesi için nasıl
zorunlu olduğu aşağıdaki örnekten izlenebilir.
İngiltere, 19. yüzyılın ilk üç çeyreğinde, nüfusu
için gerekli olan yiyecek maddelerinin yalnızca
%2,5'ini ithal etmiştir. Bugünlerde ise, hububat
ihtiyacının %50'sini (hububatın %80'ini buğday
oluşturmaktadır), etin %50'sini, tereyağının
%70'ini, peynirin %59'unu vb. ithal etmektedir.
Lexis'in hesaplamalarına göre, Belçikalı imalatçılar
için dış pazar iç pazar kadar önemlidir: İngiltere
'de iç pazar ihraç edilmesi gereken mamul malların,
metallerin ve kömürün iki katını talep etmektedir;
Almanya'da iç pazar dış pazardan 4-4,5 kat daha
fazla önemlidir.8
Ballod'a göre, İngiltere ihtiyacı olan buğdayın
3/4-4/5'ini ve etin %40-%50'sini, Almanya ise
ekmeklik tahılın %24-%30'unu, hayvan yeminin %60'ını
ve etin %5-%10'unu ithal etmektedir.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Yukarıda
belirtilenlerden sonra bir şey kendini çok belirgin
bir şekilde göstermektedir. Mübadele süreciyle,
farklı coğrafi bölgelerde yer alan çok sayıdaki
tekil ekonomiler arasında düzenli bir pazar
bağlantısı söz konusudur. Böylece, dünya işbölümü
ve uluslararası mübadele, dünya pazarı ve dünya
fiyatlarının oluşumunu zorunlu hale getirmektedir.
Genellersek, fiyat düzeyi, yerel veya "ulusal"
üretim yapıldığında ortaya çıktığı gibi üretim
maliyetlerince belirlenmez. "Ulusal" ve yerel
farklar büyük ölçüde, üreticiler, ülkeler ve
bölgeler üzerinde etkisi olan dünya fiyatlarının
genel sonuçlarıyla elimine edilir. Bu durum
özellikle kömür ve demir, buğday ve pamuk, kahve,
yün, et ve şeker gibi ürünler söz konusu olduğunda
iyice belirginleşmektedir. Hububat üretimi örnek
olarak verilebilir. Hububat üretim koşullarında
büyük farklılıklar ortaya çıkarken, fiyatların çok
farklı olmadığı görülür.
1901-1908 YILLARI ARASINDA TON BAŞI FİYAT(MARK)
Pazarlar |
Çavdar |
Buğday |
Yulaf |
Viyana |
146 |
168 |
149 |
Paris |
132 |
183 |
- |
Londra |
- |
139 |
138 |
New York |
- |
141 |
- |
Almanya |
155 |
183 |
163 |
İngiltere ve Amerika'da buğday üretim koşulları
oldukça farklı olmasına rağmen, Londra ve New York
pazarlarında buğday fiyatları hemen hemen aynıdır
(Londra ve New York pazarlarında tonu sırasıyla 139
ve 141 marktır). Nedeni ise, Amerika'da üretilen
buğdayın büyük bir kısmının genelde Atlantik
Okyanusu yoluyla İngiltere ve Batı Avrupa'ya
akmasıdır.
Dünya fiyatlarının oluşumu ve hareketi, dünyanın en
büyük şehirlerindeki meta mübadelesi izlenerek
açıkça görülebilir, dünya fiyatlarının günlük olarak
belirlendiği Londra, New York ve Berlin'e dünyanın
her köşesinden bilgi akmaktadır ve dolayısıyla
dünya arz ve talebi dikkate alınmaktadır.
Uluslararası meta mübadelesi uluslararası işbölümüne
dayanır. Bununla beraber, uluslararası meta
mübadelesinin sadece uluslararası işbölümünün
sınırları içinde gerçekleştiği düşünülmemelidir.
Ülkeler sadece farklı ürünleri değil, aynı türdeki
ürünleri de mübadele ederler. Örneğin A ülkesi B
ülkesine, B ülkesinde üretilmeyen veya çok az
miktarda üretilen ürünleri ihraç etmenin yanı sıra,
B ülkesinde üretilen ürünlerin aynısını o ürünlerle
rekabet etme açısından da bu ülkeye ihraç eder.
Böyle durumlarda uluslararası mübadelenin temeli,
farklı kullanım değerlerini zorunlu kılan üretimin
işbölümü değil, sadece çeşitli ülkelerde çeşitli
ölçek büyüklükleri nedeniyle ortaya çıkan fakat
uluslararası mübadeleyle dünya ölçeğinde
sosyal olarak zorunlu
emeğe indirgenen farklı üretim maliyetleridir.
Ödeme araçları yani ödemenin altın temelinde
gerçekleştiği ekonomiden hareketle, çeşitli
ülkelerin meta mübadelesi süreciyle birbirlerine
nasıl sıkı sıkıya bağlandıklarını gözlemleyebiliriz.
Bir yandan bir ülkenin altın giriş çıkışını, diğer
taraftan meta ihracat ve ithalatını hesaplasaydık,
altın külçe değerinin meta değerinin ancak %5'ine
ulaşabildiği görülecekti. Bundan başka bir ülkenin
ticaret dengesinin, o ülkenin ödemeler dengesinin
sadece bir bölümü olduğunu unutmamalıyız.
Meta mübadelesi için nasıl ki dünya meta pazarı
oluşturulmaktadır, uluslararası faiz ve reeskont
oranlarının eşitlenmesi biçiminde ifade edilen dünya
para sermaye piyasası yaratılmıştır. Böylece "finans
unsuru, tekil ülkenin pazar koşullarının, dünya
pazarı koşullarına (Weltkonjunktur) dönüşme
eğiliminde olduğunu göstermiştir".
Meta piyasası örneği, pazar ilişkilerinin arkasında
gizli üretim ilişkilerinin olduğunu gösterir.
Mübadele sürecinde karşı karşıya gelen üreticiler
arasındaki ilişki, üreticilerin tekil emeklerinin,
bir sosyal bütününün biraraya gelmiş emeğinin
unsurları haline gelmiş olmasını gerektirir. Böylece
mübadelenin arkasında üretim, mübadele
ilişkilerinin arkasında üretim ilişkileri, metaların
karşılıklı ilişkilerinin arkasında üreticilerin
karşılıklı ilişkileri gizlidir. Mübadele süreci
yoluyla kurulan ilişkilerin tesadüfi olmadığı yerde,
toplumun ekonomik yapısını şekillendiren istikrarlı
bir üretim ilişkileri sistemi söz konusudur.
Böylece dünya ekonomisini, üretim ilişkileri ve
dünya ölçeğinde buna tekabül eden mübadele
ilişkileri sistemi olarak tanımlayabiliriz. Bununla
beraber, üretim ilişkilerinin sadece meta
mübadelesi süresince kurulduğu düşünülmemelidir.
"İnsanlar herhangi bir şekilde birbirleri için
çalıştıklarında,
emekleri sosyal bir şekle
bürünür." (İtalikler Buharin'e aittir-önemli);
eşdeyişle, üreticiler arasında kurulan ilişkilerin
şekli ister dolaysız isterse dolaylı olsun, bu
ilişkiler bir kez kurulduğunda ve istikrarlı bir
karaktere ulaştığında, üretim ilişkileri sisteminden
yani sosyal bir ekonominin gelişiminden (veya
oluşumundan) söz edebiliriz. Böylece meta
mübadelesinin, üretim ilişkilerini ifade eden en
ilkel şekillerden biri olduğu ortaya çıkar.
Günümüzün karmaşık hale gelen ekonomik yaşamı,
arkasında üretim ilişkilerinin gizli olduğu önemli
bir şekil değişikliğinin farkındadır. Örneğin,
Amerikan girişimlerinin hisse senetleri Berlin
Borsası'nda satın alındığında, üretim ilişkileri
Alman kapitalistleri ve Amerikalı işçiler arasında
kurulur.
Bir Rus şehri Londralı kapitalistlerinden borç alıp
bu borcuna karşı da faiz ödediğinde, ortaya çıkacak
şey şudur: İngiliz işçisi ve kapitalisti arasındaki
mevcut ilişkiyi ifade eden artı değerin bir kısmı
Rus şehrinin yerel idaresine aktarılır; yerel idare
faiz ödemekle, şehrin burjuvazisinin elde ettiği
artı değerin bir kısmını almakta ve bu da Rus
işçisi ve kapitalist arasında mevcut olan üretim
ilişkilerini ifade etmektedir. Böylece bağlar iki
ülkenin hem işçileri ve hem de kapitalistleri
arasında kurulur. Ö-nemli olan husus daha önce
yukarıda da belirttiğimiz para sermayenin giderek
daha büyük boyutlara ulaşan hareketinin rolüdür.
Bundan başka bir dizi ekonomik ilişkiler biçimi de
ileri sürülebilir, dışarıya ve içeriye emek gücünün
göçü; göç eden emeğin ücretlerinin kısmî transferi
("ülkelerine para yollamaları"); dışarıda
işletmelerin kurulması ve elde edilen artı değerin
hareketi; deniz nakliyat işletmelerinin kârları vb.
Bu konuya daha sonra döneceğiz. Şimdilik sadece
"dünya ekonomisinin", üretim sürecinde bulunan
insanlar arasındaki ilişkilere dayanan tüm ekonomik
olayları içerdiğini belirtmek istiyoruz. Genellikle
günümüz dünya ekonomik yaşam sürecinin bütünü, artı
değerin üretilmesi ve artı değerin iki sınıf-bir
yandan dünya işçi sınıfı ve diğer yandan dünya
burjuvazisi-arasındaki ilişkilerin giderek
genişleyen yeniden üretimi temelinde,
burjuvazinin çeşitli
grupları arasındaki dağılımına dayanmaktadır.
Dünya ekonomisi genelde sosyal ekonominin
biçimlerinden biridir. Ekonomi politiğin, sosyal
ekonomi olarak, öncelikle mübadele yoluyla
karşılıklı ilişki kuran tekil ekonomiler sistemini
anlatmaktadır. Bu açıdan ele alındığında, "sosyal
ekonominin" hiçbir zaman ekonomik ilişkilerin
bütünlüğüne yol gösteren "ekonomik özneyi (unsuru)"
içermediği ortaya çıkar. Ekonomi politik
dediğimizde burada anlatmak istediğimiz şey,
"ekonomik faaliyetleri" idare eden plânlı "teolojik
varlık" şeklindeki bir ekonomi olmayıp, öncelikle
ekonomik yasaların, pazarın ve pazara hakim olan
üretimin temel yasalarının bulunduğu ancak bilinçli
kolektif yönetimden yoksun örgütlenmemiş ekonomiler
sisteminin varlığıdır. Özelde dünya ekonomisinin,
genelde ise sosyal ekonominin, zorunlu tanımlayıcı
bir karakteristik olarak "düzenlemeye" gerek
duymaması işte bu nedenledir.
"Bugüne kadar, ulusal ekonomik organizmalar,
anarşinin hüküm sürdüğü uluslararası pazar üzerinde
bir düzenleme etkisinde bulunamayacaklarını
gösterdiler, çünkü bu alan ulusal çıkarların
mücadele alanıdır" (yani "ulusal" hakim sınıfların
çıkarları -önemli).15 Bu gerçeğe rağmen
dünya ekonomisi, dünya ekonomisi olarak varlığını
sürdürür.
Kaynak: Nikolay Buharin
Çeviren: Uğur Selçuk Akalın
|