Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Dünya Ekonomisi Kavramı 

Burjuvazinin kendi içindeki grupları arasındaki mücadeleden başka bir şey olmayan "ulusal" devletler arasındaki mücadele, du­rup dururken ortaya çıkmamıştır. Bu büyük çelişki boşluktaki iki gövdenin çelişkisi olarak tanımlanamaz. Aksine, çelişki tam da, "ulusal ekonomik organizmaların" yaşadığı ve geliştiği özel çevre koşuluna bağlıdır. Bununla beraber, ulusal ekonomik organizmalar uzun süreden beri tecrit edilmiş bir bütün, Fichte veya Thünen tar­zı bir "izole edilmiş" ekonomi, olmaktan çıkmıştır. Aksine, bu or­ganizmalar sadece çok geniş bir alanın, yani dünya ekonomisinin bölümleridir. Nasıl ki her tekil girişim "ulusal" ekonominin bir bö­lümünü oluşturur, bu "ulusal ekonomilerin" her biri de dünya eko­nomisi sisteminin içinde yer alan unsurlardır. Modern "ulusal eko­nomik yapılar" arasındaki mücadelenin, öncelikle dünya ekonomi­sinin rekabet eden çeşitli kısımlarının mücadelesi olarak düşünül­mesinin nedeni işte budur-tekil girişimlerin mücadelesini sosyo­ekonomik yaşamın olgularından biri olarak düşündüğümüz gibi. Böylelikle, emperyalizmi ekonomik özellikleri ve geleceği yönün­den irdeleme sorunu, dünya ekonomisinin gelişmesindeki eğilim­leri ve kendi iç yapısındaki muhtemel değişmeleri analiz etme sorunu haline gelir. Bu sorunu ele almadan önce, "dünya ekonomisi" ifadesinden ne anladığımız konusunda fikir birliğine varmalıyız. 

Sosyal yaşamın temeli maddî malların üretimidir. Mal değil ama meta, yani mübadele için üretim yapan modern toplumda, de­ğişik ürünlerin mübadele süreci, metayı üreten ekonomik birimler arasındaki işbölümünü ifade eder. Tek bir girişimin sınırları içinde söz konusu olan işbölümünden farklı olarak ortaya çıkan bu işbö­lümüne Marx sosyal işbölümü demektedir. Sosyal işbölümü çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin, bir ülkede çeşitli girişimler arasında veya çeşitli üretim dalları arasında bir işbölümü olabilir; bunun yanı sıra, örneğin, sanayi ve tarım gibi tüm ekonomik yaşa­mın temel alt bölümleri arasında ve genel sistemin içinde farklı ekonomik sistemlere sahip ülkeler arasında işbölümü olabilir vs.. 

İncelenecek ve ele alınacak işlerle ilgili olarak, işbölümünü bir­den fazla temele oturtarak sınıflandırmak mümkündür. Bu bağlam­da bizim için önemli olan şey, sosyal işbölümünün diğer biçimleri­nin yanı sıra, "ulusal ekonomiler" yani çeşitli ülkeler arasında, "ulusal ekonominin" sınırlarını aşan -uluslararası işbölümü- işbö­lümünün var olması gerçeğidir.

Uluslararası bir işbölümünün gerçekleşmesi için iki tür gerekli­lik söz konusudur: çeşitli "üretim organizmalarının" yaşadığı do­ğal çevre farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan doğal gereklilikler ve kültür düzeyi, ekonomik yapı ve çeşitli ülkelerdeki üretken güçlerin gelişme derecesindeki farklılıkların ortaya çıkardığı sosyal gerekli­lik. 

Doğal gerekliliklerle işe başlayalım. 

Farklı topluluklar kendi doğal çevrelerinde farklı üretim araçlarını ve yaşam yollarını keşfettiler. Bu nedenle üretim metotları, yaşam tarzları ve ürünleri farklıdır. Bu topluluk­lar birbirleriyle ilişkiye girdiklerinde, kendiliğinden ortaya çıkan farklılıklar sonucunda, ürünlerin mübadelesi gerçek­leşir. Böylece bu ürünler metaya dönüşür. Mübadele, üre­tim alanları arasında farklılık yaratmaz; üretimin farklı alanlarını birbiriyle ilişkilendirir ve dolayısıyla bunları, sosyal kolektif üretimin az ya da çok karşılıklı bağımlı kolları haline dönüştürür. 

Üretim alanları arasında ortaya çıkan bu farklılık, üretimin do­ğal koşullarındaki farklılıktan doğmaktadır. Bu konuda çok sayıda örnek verilebilir. Örneğin, bitkiler alemini ele alalım.

Kahve sadece belli iklim koşullarında yetiştirilebilir. Esas ola­rak Brezilya'da, kısmen Orta Amerika'da ve bir ölçüde de Afri­ka'da (Habeşistan, Orta Afrika'nın İngiliz sömürgelerinde, Doğu Afrika'nın Alman sömürgelerinde) ve Asya'da (Hollanda Hindi'n-de, İngiliz Hindi'nde, Arabistan'da ve Malakka'da) yetişir. Kakao sadece tropik ülkelerde üretilebilir. Modern üretimde çok büyük role sahip olan kauçuğun da belli iklim koşullarına ihtiyacı vardır ve üretimi birkaç ülkede gerçekleştirilir (Brezilya, Ekvator, Peru, Bolivya, Guyana vb.).  

Ekonomik yaşamdaki önemi nedeniyle tüm lifli bitkiler arasında ilk sırayı alan pamuk Birleşik Devletler'de, Hindistan'da, Mısır'da, Çin'de, Anadolu'da ve Rusya'nın Orta As­ya'daki alanlarında yetiştirilir. Lifli bitkiler içinde ikinci sırayı alan jüt sadece bir ülke tarafından, yani Hindistan tarafından ihraç edilir. Madenlerin çıkarılmasında da yine aynı görüntüyü elde ede­riz. Çünkü bu da belli bir ölçüye kadar bir ülkenin "doğal kaynak­laradır. Örneğin kömürü, büyük kömür rezervleri olan ülkeler ih­raç ederler (İngiltere, Almanya, Birleşik Devletler, Avusturya vs.); gazyağı, petrolü bol olan ülkelerde üretilir (Birleşik Devletler, Kafkasya, Hollanda, Hindistan, Romanya, Galiçya); demir cevheri İspanya, İsveç, Fransa, Cezayir, Newfoundland, Küba vs.'de çıka­rılır; manganez cevheri esas olarak Kafkasya ve Güney Rusya, Hindistan ve Brezilya'da bulunur; bakır yatakları İspanya, Japon­ya, Güney Afrika'daki İngiliz sömürgeleri, Alman güney Batı Af­rika'sı, Avustralya, Kanada, Birleşik Devletler, Meksika, Şili ve Bolivya'da zengindir. 

Önemi ne olursa olsun, üretim koşullarındaki doğal farklılıklar, çeşitli ülkelerdeki üretim güçlerinin eşitsiz gelişiminin yarattığı farklılıklarla karşılaştırıldığında önemsizleşmektedir. 

Doğal koşulların, ticaret ve ulaşım konusunda olduğu gibi, üretim ilişkileri çerçevesinde de ancak nispî öneme sahip olduğu vurgulanmalıdır, yani bunların olumlu veya olumsuz önemi büyük ölçüde insanın kültür düzeyine bağlıdır. Doğal koşullar... (insanın zamanı ve mekânıyla ölçülen) sabit bir varlık olarak ele alınırken, insanın kültür düzeyi değişen bir unsurdur ve bir ülkenin üretim ve ulaşım konusunda ortaya çıkan doğal koşul farklılığı ne kadar önemli olursa olsun, kültürel farklar da kesinlikle önemlidir ve ekonomik yaşam olgusunu yaratan tek şey bu iki gücün birlikte işlemesidir. 

Örneğin kömür yatakları, işletilmesi için teknik ve ekonomik koşullar yoksa "ölü sermaye" olarak sayılabilir. Diğer taraftan, ön­ceden komünikasyonu engelleyen dağlar, üretimi zorlaştıran ba­taklıklar, oldukça gelişmiş teknikler sayesinde (tüneller, sulama çalışmaları vs.) olumsuz etkilerini yitirmektedir. Bizim için üret­ken güçlerin eşitsiz gelişiminin, uluslararası sosyal işbölümünün alanını genişleterek, farklı ekonomileri ve farklı üretim alanlarını yaratması daha önemlidir. Bu ise, tarımsal ürünleri ithal ve mamul malları ihraç eden sanayi ülkeleriyle, tarım ürünlerini ihraç ve sa­nayi ürünlerini ithal eden tarım ülkeleri arasındaki farktır. 

Meta mübadelesiyle ortaya çıkan her türlü işbölümü, köy ve şehir arasındaki farklılığı yaratır. Toplumun ekonomik tari­hinin, bu farklılığın gelişme göstermesiyle özetlenebileceği­ni söyleyebiliriz. 

Önceleri tek bir ülkenin sınırları içinde ortaya çıkan köy ve şe­hir arasındaki farklılık ve bu farklılığın gelişimi bugün çok daha büyük bir ölçekte gerçekleşmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tüm sanayi ülkeleri "şehirleri", tarımsal alanlar "köyü" temsil etmektedir. Bu noktada, toplumsal üretimin bütününü oluşturan başlıca dallar olan sanayi ve tarım arasındaki işbölümü örtüşmekte ve "genel işbölümü" olarak adlandırdığımız işbölümünü meydana getirmektedir. Bu noktada, sanayi ürünlerini ve tarımsal ürünleri üreten bölgeler arasındaki ilişkilere bakmamız yeterlidir. Buğday esas olarak Kanada, Birleşik Devletlerin tarımsal alanları, Arjan­tin, Avustralya, Batı Hindistan, Rusya, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Macaristan'da yetiştirilir. Çavdar esas olarak Rusya'­da yetiştirilir. Et, Avustralya ve Yeni Zelanda, Birleşik Devletler (tarımsal üretim bölgelerinde), Kanada (ki bu ülke büyük ölçekli et üretiminde uzmanlaşmıştır), Arjantin, Danimarka, Hollanda vb.'de elde edilir. Canlı hayvanlar esas itibarıyla Avrupa'nın canlı hayvan üretim merkezleri olan Macaristan, Hollanda, Danimarka, İspanya, Portekiz, Rusya ve Balkan ülkelerinde yetiştirilir. Kereste, İsveç, Finlandiya, Norveç, Kuzey Rusya, kısmen daha önceleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bazı bölgelerinden sağlanır; Ka­nada'nın kereste ihracı da artmaya başlamıştır. 

Mamul malları ihraç eden ülkeleri sıralasaydık, bu ülkeler dün­yanın en gelişmiş ülkeleri olarak ortaya çıkarlardı. Pamuklu doku­ma öncelikle İngiltere tarafından pazara getirilir; bu ülkeyi Alman­ya, Fransa, İtalya, Belçika ve Batı Yarıküre'de Birleşik Devletler izler. Dünya pazarı için yünlü mamulleri üreten ülkeler İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, Belçika vb.dir. Demir ve çelik ürün­leri esas itibarıyla sanayileşmenin en üst düzeyine ulaşan İngiltere, Almanya ve Birleşik Devletler tarafından sağlanır; ikinci sırayı Belçika, Fransa ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun oluş­turduğu grup alır. Kimyasal madde üretiminde Almanya ilk sırada­dır. Almanya'yı, İngiltere, Birleşik Devletler, Fransa, Belçika ve İsviçre izlemektedir.

Görüldüğü gibi, dünya kapitalizminin üretken güçlerinin belli dağılımı ortaya çıkmıştır. Sosyal emeğin iki kola ayrılması, iki tip ülkenin ortaya çıkmasına neden olur ve bu da sosyal emeğin ulus­lararası ölçekte bölünebileceğini ifade eder.

 Uluslararası işbölümü, uluslararası mübadele biçiminde ortaya çıkar. 

Üreticiler, emek ürünlerini mübadele edinceye kadar sosyal anlaşmaya girmeyeceklerinden, tekil emeklerinin özellikle sosyal karakterleri, mübadele gerçekleşinceye kadar kendi­ni göstermez. Eşdeyişle bireylerin emeği, sadece mübadele sürecinin emek ürünleri arasında ve sonuçta üreticiler ara­sında kurduğu ilişkiler sonucunda derneşik sosyal emeğin etkin bîr kısmı haline gelir. 

Dünyadaki sosyal emek çeşitli ülkeler arasında bölünmüştür; her bir ülkenin emeği, uluslararası mübadele yoluyla dünyadaki sosyal emeğin bir bölümünü oluşturur. Uluslararası mübadele sü­reci yoluyla ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık tesadüfi olmayıp, sü­regelen sosyal gelişmenin gerekli bir koşuludur. Böylelikle ulusla­rarası mübadele belli yasaları olan sosyo-ekonomik bir sürece dö­nüşür. Amerika veya Avustralya buğday ve canlı hayvan, İngiltere ve Belçika kömür, Rusya hububat ve hammadde, Almanya makine ve kimya sanayi ürünlerini, Hindistan, Mısır ve Birleşik Devletler pamuk vb. ihracatlarını durdurmalardı, dünyanın sosyo-ekonomik yaşamı tümüyle bozulurdu. Diğer taraftan, tarım ürünleri piyasaları birden ortadan kalksa tarım ürünleri ihraç eden ülkeler yıkıma uğ­ramaya mahkum olurdu. Bu durum özellikle "tek ürüne bağlı" ülke­ler yani tek ürün üretmek zorunda olan ülkeler için geçerlidir, (kah­ve Brezilya'da, pamuk Mısır'da üretilmektedir). Uluslararası müba­delenin ekonomik yaşamın doğal olarak devam etmesi için nasıl zo­runlu olduğu aşağıdaki örnekten izlenebilir. İngiltere, 19. yüzyılın ilk üç çeyreğinde, nüfusu için gerekli olan yiyecek maddelerinin yalnızca %2,5'ini ithal etmiştir. Bugünlerde ise, hububat ihtiyacının %50'sini (hububatın %80'ini buğday oluşturmaktadır), etin %50'sini, tereyağının %70'ini, peynirin %59'unu vb. ithal etmektedir. 

Lexis'in hesaplamalarına göre, Belçikalı imalatçılar için dış pazar iç pazar kadar önemlidir: İngiltere 'de iç pazar ih­raç edilmesi gereken mamul malların, metallerin ve kömü­rün iki katını talep etmektedir; Almanya'da iç pazar dış pa­zardan 4-4,5 kat daha fazla önemlidir.8

Ballod'a göre, İngiltere ihtiyacı olan buğdayın 3/4-4/5'ini ve etin %40-%50'sini, Almanya ise ekmeklik tahılın %24-%30'unu, hayvan yeminin %60'ını ve etin %5-%10'unu ithal etmektedir. 

Bu örnekler çoğaltılabilir. Yukarıda belirtilenlerden sonra bir şey kendini çok belirgin bir şekilde göstermektedir. Mübadele sü­reciyle, farklı coğrafi bölgelerde yer alan çok sayıdaki tekil ekono­miler arasında düzenli bir pazar bağlantısı söz konusudur. Böyle­ce, dünya işbölümü ve uluslararası mübadele, dünya pazarı ve dünya fiyatlarının oluşumunu zorunlu hale getirmektedir. Genel­lersek, fiyat düzeyi, yerel veya "ulusal" üretim yapıldığında ortaya çıktığı gibi üretim maliyetlerince belirlenmez. "Ulusal" ve yerel farklar büyük ölçüde, üreticiler, ülkeler ve bölgeler üzerinde etkisi olan dünya fiyatlarının genel sonuçlarıyla elimine edilir. Bu durum özellikle kömür ve demir, buğday ve pamuk, kahve, yün, et ve şe­ker gibi ürünler söz konusu olduğunda iyice belirginleşmektedir. Hububat üretimi örnek olarak verilebilir. Hububat üretim koşulla­rında büyük farklılıklar ortaya çıkarken, fiyatların çok farklı olma­dığı görülür. 

1901-1908 YILLARI ARASINDA TON BAŞI FİYAT(MARK) 

Pazarlar

Çavdar

Buğday

Yulaf

Viyana

146

168

149

   Paris

132

183

-

Londra

-

139

138

New York

-

141

-

Almanya

155

183

163

İngiltere ve Amerika'da buğday üretim koşulları oldukça farklı olmasına rağmen, Londra ve New York pazarlarında buğday fiyat­ları hemen hemen aynıdır (Londra ve New York pazarlarında tonu sırasıyla 139 ve 141 marktır). Nedeni ise, Amerika'da üretilen buğdayın büyük bir kısmının genelde Atlantik Okyanusu yoluyla İngiltere ve Batı Avrupa'ya akmasıdır.

Dünya fiyatlarının oluşumu ve hareketi, dünyanın en büyük şe­hirlerindeki meta mübadelesi izlenerek açıkça görülebilir, dünya fiyatlarının günlük olarak belirlendiği Londra, New York ve Ber­lin'e dünyanın her köşesinden bilgi akmaktadır ve dolayısıyla dün­ya arz ve talebi dikkate alınmaktadır. 

Uluslararası meta mübadelesi uluslararası işbölümüne dayanır. Bununla beraber, uluslararası meta mübadelesinin sadece uluslara­rası işbölümünün sınırları içinde gerçekleştiği düşünülmemelidir. Ülkeler sadece farklı ürünleri değil, aynı türdeki ürünleri de müba­dele ederler. Örneğin A ülkesi B ülkesine, B ülkesinde üretilmeyen veya çok az miktarda üretilen ürünleri ihraç etmenin yanı sıra, B ülkesinde üretilen ürünlerin aynısını o ürünlerle rekabet etme açı­sından da bu ülkeye ihraç eder. Böyle durumlarda uluslararası müba­delenin temeli, farklı kullanım değerlerini zorunlu kılan üretimin işbö­lümü değil, sadece çeşitli ülkelerde çeşitli ölçek büyüklükleri nede­niyle ortaya çıkan fakat uluslararası mübadeleyle dünya ölçeğinde sosyal olarak zorunlu emeğe indirgenen farklı üretim maliyetleridir.

Ödeme araçları yani ödemenin altın temelinde gerçekleştiği ekonomiden hareketle, çeşitli ülkelerin meta mübadelesi süreciyle birbirlerine nasıl sıkı sıkıya bağlandıklarını gözlemleyebiliriz. 

Bir yandan bir ülkenin altın giriş çıkışını, diğer taraftan meta ihracat ve ithalatını hesaplasaydık, altın külçe değerinin me­ta değerinin ancak %5'ine ulaşabildiği görülecekti. Bundan başka bir ülkenin ticaret dengesinin, o ülkenin ödemeler den­gesinin sadece bir bölümü olduğunu unutmamalıyız. 

Meta mübadelesi için nasıl ki dünya meta pazarı oluşturulmakta­dır, uluslararası faiz ve reeskont oranlarının eşitlenmesi biçiminde ifade edilen dünya para sermaye piyasası yaratılmıştır. Böylece "finans unsuru, tekil ülkenin pazar koşullarının, dünya pazarı koşullarına (Weltkonjunktur) dönüşme eğiliminde olduğunu göstermiştir". 

Meta piyasası örneği, pazar ilişkilerinin arkasında gizli üretim ilişkilerinin olduğunu gösterir. Mübadele sürecinde karşı karşıya gelen üreticiler arasındaki ilişki, üreticilerin tekil emeklerinin, bir sosyal bütününün biraraya gelmiş emeğinin unsurları haline gelmiş olmasını gerektirir. Böylece mübadelenin arkasında üretim, müba­dele ilişkilerinin arkasında üretim ilişkileri, metaların karşılıklı ilişkilerinin arkasında üreticilerin karşılıklı ilişkileri gizlidir. Mü­badele süreci yoluyla kurulan ilişkilerin tesadüfi olmadığı yerde, toplumun ekonomik yapısını şekillendiren istikrarlı bir üretim iliş­kileri sistemi söz konusudur. Böylece dünya ekonomisini, üretim ilişkileri ve dünya ölçeğinde buna tekabül eden mübadele ilişkileri sistemi olarak tanımlayabiliriz. Bununla beraber, üretim ilişkileri­nin sadece meta mübadelesi süresince kurulduğu düşünülmemeli­dir. "İnsanlar herhangi bir şekilde birbirleri için çalıştıklarında, emekleri sosyal bir şekle bürünür." (İtalikler Buharin'e aittir-önemli); eşdeyişle, üreticiler arasında kurulan ilişkilerin şekli ister dolaysız isterse dolaylı olsun, bu ilişkiler bir kez kurulduğunda ve istikrarlı bir karaktere ulaştığında, üretim ilişkileri sisteminden ya­ni sosyal bir ekonominin gelişiminden (veya oluşumundan) söz edebiliriz. Böylece meta mübadelesinin, üretim ilişkilerini ifade eden en ilkel şekillerden biri olduğu ortaya çıkar. Günümüzün kar­maşık hale gelen ekonomik yaşamı, arkasında üretim ilişkilerinin gizli olduğu önemli bir şekil değişikliğinin farkındadır. Örneğin, Amerikan girişimlerinin hisse senetleri Berlin Borsası'nda satın alındığında, üretim ilişkileri Alman kapitalistleri ve Amerikalı iş­çiler arasında kurulur.  

Bir Rus şehri Londralı kapitalistlerinden borç alıp bu borcuna karşı da faiz ödediğinde, ortaya çıkacak şey şudur: İngiliz işçisi ve kapitalisti arasındaki mevcut ilişkiyi ifade eden artı değerin bir kısmı Rus şehrinin yerel idaresine aktarılır; yerel idare faiz ödemekle, şehrin burjuvazisinin elde ettiği artı de­ğerin bir kısmını almakta ve bu da Rus işçisi ve kapitalist arasında mevcut olan üretim ilişkilerini ifade etmektedir. Böylece bağlar iki ülkenin hem işçileri ve hem de kapitalistleri arasında kurulur. Ö-nemli olan husus daha önce yukarıda da belirttiğimiz para serma­yenin giderek daha büyük boyutlara ulaşan hareketinin rolüdür. Bundan başka bir dizi ekonomik ilişkiler biçimi de ileri sürülebilir, dışarıya ve içeriye emek gücünün göçü; göç eden emeğin ücretleri­nin kısmî transferi ("ülkelerine para yollamaları"); dışarıda işlet­melerin kurulması ve elde edilen artı değerin hareketi; deniz nakliyat işletmelerinin kârları vb. Bu konuya daha sonra döneceğiz. Şimdilik sadece "dünya ekonomisinin", üretim sürecinde bulunan insanlar arasındaki ilişkilere dayanan tüm ekonomik olayları içer­diğini belirtmek istiyoruz. Genellikle günümüz dünya ekonomik yaşam sürecinin bütünü, artı değerin üretilmesi ve artı değerin iki sınıf-bir yandan dünya işçi sınıfı ve diğer yandan dünya burjuvazisi-arasındaki ilişkilerin giderek genişleyen yeniden üretimi temelinde, burjuvazinin çeşitli grupları arasındaki dağılımına dayanmaktadır. 

Dünya ekonomisi genelde sosyal ekonominin biçimlerinden bi­ridir. Ekonomi politiğin, sosyal ekonomi olarak, öncelikle müba­dele yoluyla karşılıklı ilişki kuran tekil ekonomiler sistemini anlat­maktadır. Bu açıdan ele alındığında, "sosyal ekonominin" hiçbir zaman ekonomik ilişkilerin bütünlüğüne yol gösteren "ekonomik özneyi (unsuru)" içermediği ortaya çıkar. Ekonomi politik dediği­mizde burada anlatmak istediğimiz şey, "ekonomik faaliyetleri" idare eden plânlı "teolojik varlık" şeklindeki bir ekonomi olmayıp, öncelikle ekonomik yasaların, pazarın ve pazara hakim olan üreti­min temel yasalarının bulunduğu ancak bilinçli kolektif yönetim­den yoksun örgütlenmemiş ekonomiler sisteminin varlığıdır. Özel­de dünya ekonomisinin, genelde ise sosyal ekonominin, zorunlu tanımlayıcı bir karakteristik olarak "düzenlemeye" gerek duyma­ması işte bu nedenledir. 

"Bugüne kadar, ulusal ekonomik organizmalar, anarşinin hü­küm sürdüğü uluslararası pazar üzerinde bir düzenleme etkisinde bulunamayacaklarını gösterdiler, çünkü bu alan ulusal çıkarların mücadele alanıdır" (yani "ulusal" hakim sınıfların çıkarları -önem­li).15 Bu gerçeğe rağmen dünya ekonomisi, dünya ekonomisi ola­rak varlığını sürdürür. 

Kaynak: Nikolay Buharin

Çeviren: Uğur Selçuk Akalın

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005