DÜNYA EKONOMİSİ NEREDEN NEREYE?
Anahtar Kelimeler;
Dünya Ekonomisi, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya
Ekonomi, Dünya Ekonomi Günü
Manzara Bulutlu ve Dalgalı
Dünya ekonomisi 1990'lı yıllarda büyük sürprizler ve
çalkantılarla karşılaştı.
1990 yılına kadar olan gelişmeler
ise, adeta Malthus
Teorisini kanıtlayacak niteliktedir.
Afrika
ülkelerinden Somali'de milyonlarca insanın açlıktan
öldüğü ve dünyadaki ekonomik gelişmenin
durmak üzere olduğu 1990'lı yıllarda ekonomik
teorilerin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı
doğdu. Bir taraftan merkezi planlı ekonomiler
"kesin bir başarısızlığa
uğramış,
diğer taraftan da serbest piyasa ekonomisiyle gelişen
sanayileşmiş
ülkeler kalkınmalarının sınırına gelmişlerdir.
Monetarismin
hakim kılınmasını
sağlayacak Maastricht anlaşmasının
ilk aşamada
başarısızlığa
uğraması dünyayı yeni beklentiler içine itmiştir.
Türkiye'nin yeri diğer Avrupa ülkeleri arasında ve
orta gelir grubunun daha düşük
bölümündedir.
Dünya üretimindeki gelişmeler incelendiğinde bir
dalgalanma ve belirsizlik gözlenmektedir. Dünya
üretimi 1980 1990 yılları arasında ortalama
yılda % 3 civarında artarken, 1990'lı yılların
başında
belirli bir duraklama gözlenmiştir. Büyüme %
0'lara
kadar düşmüş ve özellikle gelişmiş ekonomilerde
duraklama endişe verir boyutlara ulaşmıştır. 1993
yılına
kadar devam eden bu gelişme 1994 yılının ortalarında
olumlu bir
yöne doğru girmiştir. Serbest piyasa ekonomisi
uygulayan kalkınmış ülkeler 1990'lı yılların
başında başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere
sıkıntılı bir dönem yaşamıştır. Buna karşılık
kalkınmakta
olan ülkeler gelişmelerine devam etmiş, özellikle
Asya
ülkeleri başarılı bir uygulama göstermiştir. Kıta
Çin'i
ise inanılmaz bir ekonomik büyümeyi
gerçekleştirmiştir. Çin 1980-1990 yılları arasında
ortalama %8.8
üretim artışı sağlarken bu oran 1993'te % 13'e ve
1994'te
ortalarında da ortalama % 10 civarına ulaşmıştır.
Bu
gelişmeler paralelinde, dünya ihracatında hacim
olarak1990'lı yılların başlarında bir daralma
olmuşsa da 1994
yılında % 5 bir artış göstererek gelişme temposu
gözlenmiştir.
Dünya
üretimindeki gelişmeleri
şu şekilde özetle değerlendirmek mümkündür.
- Avrupa Ülkelerinde yavaş büyüme veya
duraklama...
- Merkezi planlamadan Serbest Piyasa
Ekonomisine
dönmeye çalışan geçiş dönemindeki ülkelerde
üretimde düşüşler...
- Gelişmekte olan ülkelerde hızlı ve devamlı
büyüme. Bu arada, başta Çin olmak üzere bazı Asya
ülkelerinde beklenmedik bir gelişme...
Sıfır enflasyonun tartışmaya açıldığı 1990 yıllarda
fiyatların
artmaya devam etmesi bu yılların diğer bir
özelliğidir.
Mal grupları itibariyle fiyat artışlarına
baktığımızda; 1983-1990 döneminde fiyat
değişmelerine en büyük etkiyi petrolün yaptığını
görmekteyiz. Bazı dönemlerde genel fiyat seviyesine
olumlu etki yapan petrol fiyatları 1989-1990
yıllarında geçmiş petrol krizlerine andıracak
gelişmeler göstermiştir. 1991 yılından itibaren
düşmeye başlayan petrol fiyatları 1994'ün
ortalarında tekrar artış eğilimine girmiştir. Bu
gelişmeler petrol ve dolayısıyla enerji fiyatlarının
dünya ekonomisinde bir süre daha belirleyici rol
oynayacağını göstermektedir.
Borç Tuzağı
Dünya ticaretini geliştirmek ve bir ölçüde de gelir
dağılımını düzeltmek için gelişmiş ülkeler fakir
ülkelere bazı finans imkanları sağlama yolunu
denemektedirler. 1986-1993 yılları arasında
kalkınmakta olan ülkelere uzun vadeli finans
akımları gösterilmiştir.
1993 yılında 176,6 milyar doları bulan toplam
kaynak akımının 63 milyar doları resmi kalkınma
finansmanı şeklinde verilmiştir. Bunun yanında
ikili ve çok uluslu resmi krediler ile özel sektör
kredileri de verilmiştir. Ayrıca kalkınmakta olan
ülkelere 1993 yılında dış yatırım şeklinde 56 milyar
dolar olanak sağlanmıştır.
Bu konunun diğer yüzünü iyi değerlendirmekte
yarar vardır. Özellikle alınan borçların taksit ve
faizlerinin ödenmesi sırasında finans akımı bazı
yıllarda ters çalışmaktadır. Diğer bir deyimle, uzun
vadede toplam olarak net transferler kalkınmış
ülkelerin lehine dönmektedir. Bunun anlamı
kalkınmakta olan ülkeler yıllık bazda aldıklarından
fazla ödemeye mecbur kalmaktadırlar. 1986 1987 -
1988 yıllarında bu olay bütün kalkınmakta olan
ülkeler toplamı olarak yaşanmıştır.
Durum düşük ve orta gelir ekonomileri için çok daha
vahimdir. Düşük ve orta gelir grubundaki ülkeler
1988 yılında net olarak zengin ülkelere 32,6 milyar
dolar net transfer yapmıştır. Aşırı borçlu sayılan
orta gelir ekonomilerinde net transferler yıllar
boyu devam etmiştir.
Bu gelişmeleri "borç tuzağı" olarak nitelendirmek
mümkündür. Borç alan ülkeler gelişmiş ülkelere net
transfer sağlar duruma girmiştir. Bu, kalkınmakta
olan ülkelere yardım sağlama amacından gittikçe
uzaklaşıldığını göstermektedir.
Fakir ülkelere asıl yardımın doğrudan dış yatırımlar
veya iştirak yatırımları olduğu muhakkaktır. Bu
şekildeki sermaye akımı fakir ülkelere yeterince
sağlanamamaktır.
Sermaye Yatırımları Zenginden Zengine
Yapılmaktadır
Katma değer ve istihdam yaratacak sermaye
yatırımları zengin ülkeler arasında yapılmaktadır.
Yabancı sermaye yatırımları zenginden zengine
yapılagelmektedir. 1990'lı yıllarda sermaye
yatırımlarının % 27si ABD'ye, % 26'sı ise diğer
sanayileşmiş ülkelere yapılmıştır.
Kalkınmakta olan ülkeler sadece % 20'lik bir pay
alabilmişler. Böylece zenginin daha zengin, fakirin
daha
fakir olma yolundaki gelişmeler hız kazanmaktadır.
Sosyal Altyapı Yerine Silaha Yatırım
Dünya ülkeleri özellikle bazı gelişmekte olan
ülkeler
1990'lı
yıllara kadar sosyal altyapı sektörlerinden çok
silaha yatırımı tercih etmişlerdir.
İran, Irak, Libya gibi bazı ülkeler milli
gelirlerinin %10'u civarında askeri harcama
yapmışlardır. Kaldı ki, bu ülkeler milli
gelirlerinin sadece % 5'lik bir bölümünü sosyal
sektörlere ayırmışlardır.
Bu konuda Türkiye'nin konumu daha akılcıdır.
Araştırmalar iki önemli gelişmeyi ortaya
çıkarmıştır.Bunlardan birincisi, fakir sayılabilecek
ülkeleri daha da fakir yapan "silaha yatırım
çılgınhğı" devam etmektedir. İkinci gelişme ise,
Türkiye'ninkomşusu olan ülkeler büyük bir ,hızla
silahlan ış veya silahlanmaktadırlar.
İngiltere anlaşmanın birçok hükmünün dışında
kalmıştır. Danimarka anlaşmayı ilk aşamada
onaylamamıştır. Fransa halk oylaması ise çok az bir
çoğunlukla olumlu sonuçlanmıştır. Böylece daha işin
başında bu anlaşmanın ilkeleri tehlikeye girmiştir.
1992 yılı sonlarına doğru ortaya çıkan parasal kriz
bütünleşmeyi büsbütün tehlikeye sokmuştur. Avrupa
topluluğu ülkeleri kendi içinde konuyu tekrar
gözden geçirmek ihtiyacı duymuşlardır.
Avrupa'da ve özellikle İngiltere'de Almanya'ya ve
Mark'a karşi bir kuşku vardır. Bazı çevreler
Hitler'in yapamadığını Bundesbank (Alman Merkez
Bankası) ve Mark yapmaktadır gibi bir endişeye
düşmüştür. Alman ekonomik gücünün Avrupa'yı istila
etmesinden korkulmaktadır
|