Dünya’da İnovasyon Gelişimi ve Önemi
Ulusal düzeyde rekabet edebilirlik
konusunda, anlamlı olan tek kavram, ulusal
prodüktivitedir.
Giderek yükselen bir hayat standardı,
bir ulusun firmalarının, yüksek prodüktivite
düzeylerine ulaşmalarına ve prodüktiviteyi zamanla
artırmalarına bağlıdır. Yapmamız gereken, bu niçin
böyle oluru anlamaktır. Prodüktivitedeki büyümenin
sürdürülmesi, kendisini sürekli olarak geliştiren
bir ekonomiyi gerektirir. Bir ulusun firmaları, hiç
durup dinlenmeksizin, ürün kalitesini yükselterek,
ona arzu edilen, ek özellikler kazandırarak, ürün
teknolojisini geliştirerek ya da üretim
verimliliğini artırarak, mevcut sanayilerdeki
prodüktiviteyi geliştirmelidirler.
İnovasyon her organizasyon için
gelişen dünyada büyük bir önem arz etmektedir. Bir
çok organizasyon çalışmalarında sadece inovasyonu
değil, yaratmayı ve devamlılığı da sağlamayı
hedeflemektedirler. Organizasyonlar için inovasyon
denemelerini arttırmak, kültürel değişimlerin
yaratılması, değişimlerin daha hızlı bir şekilde
entegre edilebilmesi, benzer öğelerden farklı bir
şeyler yaratmak ve bunların sürekliliğini sağlamak
açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Ama inovasyon sürecini ve ekonomik
büyümeye olan katkısını anlamaya yönelik kuramsal
çalışmalar ve bu alanda kaydedilen ilerlemeler,
bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarının
dayandığı mantığı yeniden gözden geçirme gereğini
ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda;
-
Yeni Büyüme Kuramı,
teknolojik değişimin ekonomik büyümeye katkısı
konusundaki neo- klâsik görüşün altında yatan
hipotezlerden bazılarına karşı, yeni tezler ortaya
koymuş; yeni teknolojiye ve insana yapılan yatırıma
dayalı bilgi birikiminin artan getirisinin önemini
vurgulamıştır.
-
Evrimci Kuramlar, bu
bilgi birikim sürecinin, belirli bir atalete sahip
bulunan "teknolojik yörüngelere
(technological
trajeclories)" bağımlı olduğunu ("palh
dependency");
lineer olmadığını ortaya koyar. Araştırma ve
inovasyonun değişik aşamaları arasındaki
etkileşimleri içerdiğini; pazar güçleriyle
pazar-dışı organizasyonlar arasındaki karşılıklı
etkiler ve diğer bazı kurumların (toplumsal normlar,
düzenleyici kurallar, vb.) etkileriyle
şekillendiğini ortaya koymuştur.
-
Ulusal İnovasyon
Sistemleri üzerinde odaklanan bazı kuramsal
yaklaşımlarda ise, yine evrimci yaklaşım temel
alınmakla birlikte, ekonomik büyüme için, en önemli
kaynak olarak enformasyon ve bilgi üzerinde; en
önemli süreç olarak da, öğrenme üzerinde durulmuş ve
bunlara ilişkin önemli açıklamalar getirilmiştir.
Geleneksel teknoloji performansı
analizleri; AR-GE harcamaları, AR-GE personeli gibi
girdiler ile patent sayısı gibi çıktılar üzerinde
odaklanmaktadır. Bu göstergeler, teknoloji
çabalarının yönü ve içeriği hakkında bilgi sağlama
açısından önemli kaynaklar iken, bir bütün olarak
ekonominin genel yenilikçiliğini ölçme yetenekleri
oldukça sınırlı kalmakta, yenilik, büyüme ve
üretkenlik konusundaki yönelim hakkında ikna edici
açıklamalar sunamamaktadır. Daha da önemlisi; bu
göstergeler, inovasyon konusunda yalnızca
girdi-çıktı konularına odaklanmakta, inovasyon
sürecinde aktörler arasındaki etkileşimi ihmal
etmekte, dolayısıyla da ülkenin teknoloji
performansının oldukça “statik” bir görüntüsünü
sunmaktadır. Geleneksel göstergelerin söz edilen bu
eksiklikleri, ulusal düzeyde inovasyon sürecinde ve
teknoloji geliştirmede rol alan aktörler arasındaki
bağlantı ve etkileşimin önemini vurgulayan yeni bir
yaklaşımın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır ve
Ulusal inovasyon Sistemi kavramı geliştirilmiştir.
Yaratılan değer ve harcanan emeğin
yerini bulabilmesi yanında ekonomik bir değer
yaratabilmesi açsından da yapılanların desteklenmesi
ve ekonomik sistem içerisinde yer bulabilmesi büyük
bir önem taşımaktadır. Kullanıcı ve tüketiciler
açısında inovatif fikirlerin hayata geçmesinden öte,
kullanıcı için hayatı kolaylaştıran bir unsur haline
gelmesi önem arz etmektedir. Akademik açıdan
desteklenen ve firmalar tarafında geliştirilen
yenilikçi fikirlerin hayat bulması kadar kullanıcıya
ve piyasaya uygun ve uyumlu olması yanında kabul
görmesi ve ekonomik bir değer yaratması da çok büyük
bir önem arz etmektedir.
Hükümetlerin / Devletin Yeni Rolü,
yeni teknolojilerin sahip bulunduğu potansiyelden
ekonomik büyümede ve istihdam sorununu çözmede tam
anlamıyla yararlanabilmek için, OECD hükümetleri,
inovasyon sürecinin doğasındaki değişime etkin
olarak yanıt verebilmelidirler. Bu hükümetler,
kaynak sıkıntısının giderek arttığı ve
küreselleşmenin bazı ulusal politika araçlarının
kullanılmasını sınırladığı bir zamanda, inovasyon
sistemlerini güçlendirme görevi ile karşı
karşıyadırlar.
Hükümetler, öteden beri, teknolojik
ilerleme hızını etkilemeye çalışırlar ve pazar
tökezlemelerine ("market failures") karşı, AR-GE
hacmini yükseltmeyi amaçlayan önlemlerle, teknoloji
arenasına müdahale ederler.
İnovasyon sisteminin iyi işlemesini
önleyen sistemik tökezlemeler, inovasyon sisteminin
farklı unsurları arasındaki uyumsuzluklardan
(örneğin, üniversitelere verilen araştırma
destekleri ile firmalara verilen araştırma
destekleri arasında, sistemik bir bütünlük
olmamasından) kaynaklanabilir. Dar alanda
uzmanlaşmış kurumların katı tutumları, mevzuat
engelleri, enformasyon ve iletişim açıkları ya da
asimetrileri, şebekeleşme ya da personel
dolaşımındaki eksiklikler, benzeri sistemik
tökezlemelere yol açabilir.
İleri sanayi ülkelerinde ve yeni
sanayileşen ülkelerde, üniversite-sanayi işbirliğine
büyük bir önem verildiğini; bunun ortamını
yaratabilmek için hükümet/devlet eliyle önlemler
alındığı ve işbirliğini teşvike yönelik finansman
destek programlarının yürürlüğe konduğunu biliyoruz.
Görülen o ki, bu iki ayrı dünya, geleneksel normları
dışına çıkmaya ve bir işbirliği noktasında buluşmaya
adeta zorlanıyorlar.
Hükümetler, teknoloji ve inovasyon
politikasını, bütün bir ekonomi politikasının
tamamlayıcı bir parçası haline getirerek, ülke
ekonomisinin bütününü kapsayan etkin bir bilgi
yönetim sistemi kurulmasında rol almak
durumundadırlar. Bu rol şunları kapsar:
-İnovasyon üzerine temellenmiş
rekabeti teşvik eden; ama aynı zamanda ortak
araştırmayı kolaylaştıran bir rekabet politikası;
-İnsanı/beşerî sermaye ("human
capîtal") geliştiren bir öğretim ve eğitim
politikası;
-İdarî yükleri ve kurumsal
katılıkları azaltan bir idarî-malî reform politikası
("regulatory reform policy");
-Küçük firmalara sermaye akışını
kolaylaştıran bir finansman ve maliye
politikası;Personel dolaşımını
("mobility")
artıran ve kapalı bilgi
("tacit knowledge")
akışını güçlendiren bir
işgücü pazarı
("labour
market")
politikası;
-Enformasyonun yayılmasını en üst
düzeye çıkaran ve elektronik ağların yaygınlaşmasını
mümkün kılan bir iletişim ("Communications")
politikası,
-Teknolojinin küresel düzeyde
yayılmasını güçlendiren bir yabancı sermaye ve
ticaret politikası; ve
-Ülke geneline dönük politikaları
tamamlayan bölgesel politikalar.
Hükümetler, yeni teknolojilerin
yayılmasını kolaylaştırmaya yönelik programların
kapsamını, firmaları, yeni bilgi ve teknolojileri
arayıp bulma, bunlara erişip nüfuz edebilme
yeteneklerini geliştirmeye teşvik edecek biçimde
genişletebilirler.
Şebekeleşme
("Networking")
ve
Kümeleşmenin
("Clustering")
ağlar üzerinde toplulaşmış - şebekeleşmiş-
firmalarla bilgi-tabanlı organizasyonlar arasındaki
etkileşim inovasyon sürecinin başlıca kaynağı haline
gelmiştir. Bu durum, iş ilişkilerinin, enformasyon
teknolojilerindeki ilerlemelerin de etkisiyle,
giderek ağlar üzerinden kurulmasına olanak veren
yeni bazı biçimler almasından kaynaklanmaktadır. Bu
ağlar, aynı zamanda, günümüzdeki teknik değişimin
temelinde yatan çok disiplinliliğe gidişi de
yansıtmaktadır. AR-GE masrafları arttıkça ve ne
kadar büyük olurlarsa olsunlar, firmalar bu
masrafların altından tek başlarına kalkamaz, ihtiyaç
duydukları bilgileri ve uzmanları kendi bünyelerinde
ya da ülkelerinde bulamaz duruma düştükçe, araştırma
ve teknoloji geliştirmek için kendi aralarında
kurdukları stratejik ittifakların sayısı da
artmaktadır. Firmalar, inovasyon sürecinde,
tamamlayıcı uzmanlık kaynakları olarak çoğunlukla
yan sanayileri, müşterileri ve hatta rakipleriyle
kurdukları ilişkilere dayanmaktadırlar.187
AR-GE'nin önemi araştırma
harcamalarındaki durgunluk, bazı ekonomilerin
inovasyon kapasiteleri üzerinde uzun dönemli
etkileri olabilir. Hükümetler, araştırma ve
inovasyon yatırımlarındaki azalma riskini ortadan
kaldırmalıdırlar. Buradaki sorun devlete müdahale
durumudur. Finlandiya ve Japonya'da olduğu gibi,
bazı hükümetler, AR-GE'de kamu yatırımlarını
artırabilmişlerdir; diğer bazı hükümetler ise,
kamunun sağladığı desteğin etkinliğini
artırmışlardır.
Pazar yönelimli, yenilikçi süreçler,
her şeyden önce, ülkenin kendi bilim sisteminde
bulunabilecek olan sağlam bir bilgi temeline
-üniversitelerde ve kamu araştırma kurumlarında
yapılan ve büyük ölçüde kamu kaynaklarından
desteklenen temel araştırmalara- dayandırılmalıdır.
Kamu kurumları eliyle yürütülen bilimsel faaliyet,
sağlığın, çevrenin ve ulusal güvenliğin
geliştirilmesine olduğu kadar, bilgi birikimindeki
genel artış ve yaşam kalitesindeki yükselmeye de
katkıda bulunur.
Bilimsel ilerlemeler, teknik
inovasyonun da başlıca kaynağıdır. Üniversiteler ve
kamu kurumlarınca yürütülen araştırmalardan, sanayi,
ya ortak araştırmalar ya da patent ve lisans
alımları yoluyla doğrudan ya da bu araştırmaların
sonuçlarından dolaylı olarak yararlanır. Firmalar,
yetişmiş eleman temini konusunda da aynı bilimsel
temele dayanmak durumundadırlar. Giderek artan
sayıda sanayi patentinin, temel bilim literatürünü
konu ile ilgili bilgi kaynağı olarak gösterdiğine
tanık olunmaktadır. Bütün sektörlerde, yenilikçi
süreçler, bilim temeliyle teknoloji geliştirme ve
ticarileştirmenin farklı kademeleri arasındaki geri
beslemelerle şekillenmektedir.
Kâr amacı gütmeyen araştırma
kuruluşları, teknolojik yeniliklerin üretilmesi
konusunda büyük rol almakta ve firmalara destek
olmaktadırlar. Bu grubun en önemli elemanı
üniversiteler olup, bilimsel bilginin üretilmesi,
bilim adamı ve araştırmacıların yetiştirilmesi,
eğitilmesi gibi görevleri bulunmaktadır.
Üniversiteler, endüstriyel gelişmeye doğrudan
katkısı olan bilginin, yeni fikirlerin, yeni
teknolojilerin yaratılmasında birincil kaynaklardır.
Üniversiteler dışında, meslek liseleri, teknik ve
mesleki eğitim kuruluşları da son derece önemlidir.
Çünkü bu kuruluşlar, yeni ve gelişen endüstriler ve
firmalar için teknisyen, mühendis vb. elemanlar
yetiştirmekte ve bir kalifiye işgücü havuzu
sağlamaktadır. Ayrıca unutulmamalıdır ki; inovasyon
sürecinin bütün girdileri bilimsel-temelli formal
AR-GE çabalarından sağlanmamaktadır, teknisyenlerin,
mühendislerin, yöneticilerin görüşleri ve sahip
oldukları kapalı bilgi de inovasyon süreci için
oldukça önemlidir. 189 İnovasyon sadece
firmalar ve toplum için değil aynı zamanda halk
için, sosyal yaşantı için gelişimin ve dönüşümün bir
çözümünü oluşturmaktadır. Hükümetler ve firmalar
sadece kendileri veya ülkeleri için inovatif
fikirler geliştirmemekte, aynı zamanda bunu tüm
dünya için yapmak zorundadırlar. Elbette gelişimi
ilk keşfeden bundan çok daha fazla fayda sağlayacak
ve bunu sömürecektir ancak yapılan değişim ve
dönüşüm sonucuna bakıldığında sadece bir kişi, bir
firma veya bir ülkenin çok daha geniş bir
çerçevesine ulaşacak, çok daha büyük bir çoğaltan
ile dünyayı etkileyecektir.
Hükümetler, üniversitelerde ve kamu
araştırma kurumlarında, kamu kaynakları kullanılarak
yapılan araştırmalardan daha çok ekonomik ve
toplumsal fayda sağlanması gerektiği
görüşündedirler. ABD ve başka ülkelerin
deneyimlerinden de görülmektedir ki, patentlerden ve
ortaya konan diğer teknolojik bulgulardan hak
sahiplerinin aldığı paylar ("royalties") ve lisans
ücretleri önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.
Bu ülkelerde, araştırmacılar ve profesörler,
katıldıkları araştırmanın sonuçlarını, lisans
altında ticarileştirmeye yönelik firmalar ("spin-off
firms") kurabilmektedirler. Ama araştırma
sonuçlarının ticarileştirilmesini ve bu amaçla
yüksek teknolojili firmaların kurulmasını
kolaylaştırmak için, kurumsal esnekliklere, fikri
mülkiyet haklarının uygun bir biçimde korunmasına ve
başka pek çok düzenlemeye ihtiyaç vardır. İnovasyonu
sadece firma ölçeğinde düşünmek bunun sadece bir
ekonomik kazanç için yapılması ve salt bir kar amacı
gütmesi fikri çok mümkün bir çözümleme olarak
görülememektedir. Sonuçta topluma yararlı olmayan
bir sistem ve fikir ile yaratılan ürün çözüm
sağlamayacaktır. Üniversitelerin, kamunun ve
firmaların ortaklaşa başardıkları değerler çok daha
büyük bir anlam ifade edecektir. Ekonomik sisteminiz
ne olursa olsun sonuçta inovasyonun daha etkin bir
anlam ifade edebilmesi bu değerlerin birlikte
kullanılabilmesi ile mümkün olacaktır.192
Ülke dışında araştırma birimi kurmak
ya da bir dış firmayla teknoloji evliliği yapmak,
firmaların fevkalâde işine gelebilir; ama pek çok
hükümet bu durumda kendi ülkelerinin araştırma
yeteneğinin kaybolmasından ve bunun uzun vadede,
ülkenin inovasyon kapasitesi üzerinde yaratacağı
olumsuz etkilerden endişe etmektedir. Buna karşılık,
yabancıların ileri düzeydeki araştırma birimlerine
ev sahipliği yapan ülkelerin hükümetleri de bu
durumun bilgi ve teknolojinin dışarıya kaçması ve
sonuçta, yerli pazarda artan rekabete uyum gösterme
sorunlarına yol açmasından çekinmektedirler.193
İnovasyonu dört tür altında
sınıflandırmak mümkündür:
-
Ürün inovasyonu, yeni
veya özellikleri ya da kullanım amaçları açısından
önemli ölçüde geliştirilmiş/iyileştirilmiş bir mal
veya hizmetin pazara sunulmasıdır. Bu, teknik
özelliklerde, parçalarda ve malzemelerde, yerleşik
yazılımda, kullanım kolaylığında veya diğer işlevsel
özelliklerde önemli iyileştirmeleri/geliştirmeleri
içerir.
-
Süreç inovasyonu, yeni
veya önemli ölçüde geliştirilmiş/iyileştirilmiş
üretim ya da dağıtım yönteminin uygulanmasıdır. Bu,
tekniklerde, ekipmanda ve/veya yazılımda önemli
değişiklikleri içerir.
-
Pazarlama inovasyonu,
ürün tasarımında veya paketinde, ürün yerleştirmede,
ürün promosyonunda ya da fiyatlandırmasında önemli
değişiklikler içeren yeni bir pazarlama yönteminin
uygulanmasıdır.
Organizasyonel inovasyon, firmanın
iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış
ilişkilerinde yeni bir organizasyonel yöntemin
uygulanmasıdır.
|