Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Dünya’nın Kalesi Neresidir? 

Arapça "Kala" kelimesinden dilimize geçen, Kale; Düşmanın gelmesi beklenebilen yollar üzerinde, askeri önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapılara denir. Kale­ler, bir milletin daima en güvenli yerlerini oluşturmuş ve en sağlam kaleye sahip olan ülkelerin ömrü daha uzun olmuştur. Tarihte, uzun ömürlü devletlerin sahip oldukları kaleler ile yer­yüzünde etki sahaları arasında doğrudan bir bağlantı bulunmak­tadır.

Kaleler, devletlerin can damarlarıdır. Diğer devletler tara­fından istilaları esnasında, sağlam ve metin kaleler, sahibi oldu­ğu devletin daima hayat sigortası olmuştur. Ne var ki, patlamalı silahların ve özellikle uzun menzilli ve uzaktan kumandalı mo­dern silahların icadıyla birlikte, kaleler artık bugün birer tarihi eser olarak turistlerin ziyaretine muhtaç birer yapı haline düş­müşlerdir. 

Bugün dünyanuı hangi ülkesine gitseniz, o ülkenin talihini hatırlatan, kimisi yıkık-dökük kale yıkıntılarını görmek müm­kündür. Bunların çoğu, turizm amaçlı restore edilmişlerdir. An­cak zamanında çok önemli bu yapılar, bugün asıl amacını yitir­miş olmanın ezikliği içindedirler.

İnsanoğlunun yapay olarak oluşturduğu bu kaleler önemi­ni yitirirken, Siyasî Coğrafya ile uğraşan bilim adamları; yer­yüzünde doğal olarak kale görevini üstlenebilecek ve tüm saldı­rılara karşı koyabilecek, bir arazi parçası aramaya yönelmişler­dir. Bu konuda İngiliz Siyaset Bilimcisi ve Coğrafyacı Halford Mackinder (1861-1947),ayrıntılı olarak araştırma yapmış ve araştırmalarını "Kara Hakimiyet Teorisi" adı altında toplamıştır. 

Mackinder, 1904 yılındaki görüşlerinde; Asya'da Obi ile Lena nehirleri arasında kalan Sibirya bölgesini "Dünya Kale­si" veya "Heartland (Dünyanın Kalbi)" olarak nitelendirmiş­tir. Ancak bu görüşünü daha sonraki yıllarda üç kez değiştirmiş ve en son görüşünü 1943 yılında açıklamıştır. Mackinder son görüşünde ise, Dünya kalesini, Sibirya'nın batısına yani Doğu Avrupa düzlüklerine doğru genişletmiştir. Obi nehrinden Doğu Avrupa düzlüklerine kadar olan geniş alan, Mackinder'e göre, "Dünyanın Kalesi" olarak ilan edilmiştir. Ve Mackinder şunu ilave etmiştir; "Dünya kalesini elinde bulunduran bir millet, Dünya'ya hakim olur." 

Bu görüş doğru mudur? Gerçekten Doğu Avrupa ve Sibir­ya düzlükleri, dünyanın kalesi midirler? Hayır. Çünkü bu top­raklar kale özelliği taşımamaktadır. Herşeyden önce bu bölge, iklim bakımından insan yaşaması için çok elverişsiz bir bölge­dir. Coğrafî şartlar, tarım ve hayvancılığı kısıtlamaktadır. Öte yandan, bu bölgenin çevresi kale duvarları gibi yüksek dağlarla çevrili değildir. 

Günümüzde Avrupalı Siyasî Coğrafya Bilim adamları, Avrupa kıtasını Dünyanın kalesi veya kalbi olarak nitelendir­mekte ve bu doğrultuda çeşitli hakimiyet teorileri geliştirmekte­dirler. Avrupa Birliği, işte bu teorilerin ortaya çıkarmış olduğu siyasî bir oluşumdur. Ne var ki, Avrupa kıtası bir bütün olarak, bir kale olmakdan çok uzaktır. Çünkü çevresi oldukça girintili çıkıntılıdır. Düşman rahatlıkla, kıtanın taa ortalarına kadar, her yönden rahatlıkla girebilir. 

Bir bölgenin kale olabilmesi için, çevresinin yüksek dağ­larla çevrili olması, ikliminin insan yaşamı için elverişli olması, içinde barındırdığı insanların temel ihtiyaçlarını uzun süre gide­rebilecek bir potansiyele sahip olması gerekir. İşte bu özellik­lerde bir kara parçası aranırsa, dünya üzerinde sadece bir yerde bulunur. O da ANADOLU YARIMADASI'dır. 

Anadolu yarımadası; Asya, Avrupa ve Afrika eski kara kütlelerinin bitişme noktasında yeralmaktadır. Yanmada, ku­zeyden Karadeniz dağları, güneyden Toros sıra dağlan ile çev­rili bulunmakta ve bu sıradağlar yarımdanın batısında ve doğusunda yüksek dağlarla bitişmektedir. Yüksekten kuş bakışı ba­kıldığında, sözkonusu bu dağlar, âdeta doğal bir kalenin duvar­larını andırmaktadır. Yine Anadolu yarımadası, ortalama yük­selti bakımından (1132 m.), dünyanın en yüksek kıtası olan Asya kıtası ortalama yükseltisinden (1010 m.) daha yüksek-tir.Orta bölümünde ise, Konya Ovası yeralmaktadır. İşte bu ova, içinde bulundurduğu tüm insanları uzun süre besleyebile­cek düzeyde tarım ürünleri yetiştirme kapasitesine sahip bulun­maktadır. İklim bakımından ise, insan yaşamı için en elverişli şartlar hüküm sürmektedir. Kısacası "Küçük Asya (Minör Asia)" adı verilen Anadolu yarımadası, doğal olarak bir kalede aranabilecek tüm şartlara haiz bir toprak parçasını oluşturmak­tadır. 

Dünya kalesini teşkil eden Anadolu yarımadası, geçmişte bu özelliğinden dolayı, M.Ö. 2.yüzyılın ortalarından bugüne, üç büyük İmparatorluğun (Roma, Bizans ve Osmanlı) merkezini yani kalbini oluşturmuştur. Sözkonusu bu İmparatorlukların uzun ömürlü olmasında, Anadolu yarımadasının kale olma özelliği büyük rol oynamıştır. 

Bugün için, dünyanın kalesini oluşturan Anadolu Yarıma­dası üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti yeralmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, üzerinde bulunduğu toprağın değerini bilmelidir. Bu ülkeyi yönetenler, geçmişte olduğu gibi, bu kutsal toprakla­rın hakkını vermelidirler. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de, Anadolu yarımadası, Müslüman Türk Medeniyeti'nin kalesi olmak için sabırsızlıkla beklemektedir. Dünyanın kalesi veya kalbi olan Anadolu yarımadası, Dünya Hakimiyeti için tüm ha­zırlıklarını sürdürmektedir. Artık bahar selleri, yeni bir doğu­şun, yeni bir şahlanışın ve yeni bir medeniyetin müjdecisidirler. 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005