|
Eğitim
ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişkisi
Eğitim
insanlara bir yandan bilgi verirken bir yandan da
bilgi üretme, anlama ve yorumlama yeteneği
kazandırır. Toplumun üyelerine verilen eğitim, insan
sermayesine yapılan bir yatırımdır; çünkü eğitim
sayesinde insanlar ömür boyunca daha üretken
olurlar. Eğitim insan üzerinde yapılan bir yatırım
olduğundan diğer yatırımlardan farklıdır. (İnaç vd.,
2006: 59)
Bugün
uluslar arası alanda güçlü ve saygın ülke olmanın en
önemli ölçüsü, sağlıklı ve istikrarlı bir gelişme
gösteren bir ekonomidir. Bunun sağlanmasında, ülke
kaynaklarıyla birlikte beşeri sermayenin üretim
sürecine etkin katılımı büyük önem taşımaktadır.
Birbiriyle uyumlu istihdam ve mesleki eğitim
politikalarının izlenmesi, ekonominin işgücü
ihtiyaçlarına paralel yeterli sayı ve kalitede
işgücünün yetiştirilmesi bu açıdan gerekli
olmaktadır. (Kılıç, 2006: 1)
K. Bulutoğlu’na
göre, piyasa firmaları eğitimin işçilerine
kazandırdığı hünerlerin ömür boyu getireceği üretim
artışını hasat edemeyecekleri için, bu toplam
üretkenlik artışını dengeleyecek kadar eğitim yapmak
istemezler. Ülkenin insan sermayesine uygun miktarda
eğitim yatırımını eğitimin özel ve toplumsal tüm
faydasını dikkate alan devlet yapabilir. Bu gerçek
geçen asırdan beri kabul edilmiş ve eğitim giderek
artan ölçüde kamu ekonomisi kapsamına alınmıştır.
(Aktaran: İnaç vd., 2006: 59)
Günümüzde
gelişmiş ekonomilerde, gelişmişliğin ölçüsünü
belirleyen en önemli faktörlerden birisi eğitim
hizmetlerine verilen önceliktir. Eğitim
hizmetlerinin
bu denli
önem arz etmesinin nedeni, bu hizmetin uygun
şartlarda yapılması sonucu ortaya çıkan önemli
sosyal faydalar ve topluma olumlu dışsallıklar
yaymasıdır. (İnaç vd., 2006: 60)
M. Karagül’e
göre, Adam Smith ‘Milletlerin Zenginliği’ adlı
eserinde kalkınmanın temel faktörünün ve milletlerin
zenginliğinin tek kaynağının kaliteli emek olduğunu
belirtmiştir. Beşeri sermayenin daha etkin çalışarak
üretime daha fazla katkı sağlayabilmesinde, fiziki
sermaye ile beşeri sermaye arasındaki optimal
dengenin kurulması önemli şarttır. Herhangi bir
üretim için mutlak surette fiziki ve beşeri
sermayenin belli oranlarda bir araya gelmesi
gerekir. Sadece fiziki sermayeyi kullanarak ya da
yalnız beşeri sermayeyi kullanmak suretiyle üretim
yapılması mümkün değildir. Bu nedenle beşeri sermaye
ile fiziki sermaye arasındaki tamamlayıcılığın iki
farklı boyutu bulunmaktadır. Bunlardan ilki, her
ikisinin miktar olarak birbirini dengeleyebilmesi,
diğeri ise fiziki sermaye ile beşeri sermayenin
nitelik olarak uyuşmasıdır. (Aktaran: İnaç vd.,
2006: 60-61)
Topluma uygun ve nitelikli eğitim
verilmesi sonucu, kişilerin kazandığı bilgi ve
beceri, işgücünün kalitesini, verimliliğini ve
geliri önemli ölçüde arttırmaktadır. (İnaç vd.,
2006: 62)
K. Baş’a
göre, gelişmiş beşeri sermaye, verimliliği hem
dolaysız ve hem de dolaylı olarak arttırarak
ekonomik büyümeye önemli katkıda bulunur. Ekonomik
büyüme ile ilgilenen kurumlar ve araştırmacılar,
beşeri sermayenin gelişmesinin ve kullanımının,
ekonomik büyümenin ve özellikle kişi başına ekonomik
büyümenin belirleyicisi olduğunu belirtmektedirler.
Geri kalmışlığın en önemli nedeni üretimdeki
düşüklük ve kalitesizliktir. Kalkınmada bilgili
topluma, becerili insan gücüne gereksinim vardır.
Kalkınmanın beyni olan bireyin bilinçlenmesi, arama,
çalışma, öğrenme, düşünme isteği ile donatılması
gerekir. Bunların yolu ise eğitimden geçer. Dünya
bankasınca yapılan bir araştırmaya göre, bir ülkenin
kalkınma hızı salt fiziksel sermayenin artmasından
pek etkilenmemektedir. (Aktaran: İnaç vd., 2006: 62)
Ekonomik kalkınmanın
ve bu arada istihdam ve verimliliğin arttırılması
üretim faktörlerinin etkili kullanılması ile
mümkündür. Üretim faktörlerinin birinin eksik veya
yetersiz kullanımı kalkınma sürecini geciktirici bir
rol oynar. Üretim faktörlerinden sermaye, toprak ve
diğer girdilerin kullanılmasında insan gücü ise
önemli bir yere sahiptir. Makineyi kullanan, toprağı
işleyen, yeni projeler geliştiren, girişimciliği
başlatan, yeni teknolojileri üreten ve bilimsel
gelişmeyi sağlayan insandır. (İnaç vd., 2006: 63)
H.
Çetintaş ve H. Başel’e göre, ekonominin motor gücü
olan yeterli insan gücünün mevcudiyeti ve mevcut
bulunanların eğitimi önem arz etmektedir. Yeterli
düzeyde insan gücüne sahip olmak ekonomide
verimliliğin ve kalitenin artmasına neden olacaktır.
Verimliliğin artması üretim artışına, kalitenin
artması ise ülke mallarının uluslar arası piyasada
rekabet edebilme imkânlarının ve ihracatın artmasına
ve dolayısıyla ekonomik kalkınmaya katkı
sağlanmasına yol açacaktır. Yapılan birçok
araştırmada istihdam ve verimliliğin arttırılmasında
dolayısıyla ülkelerin kalkınmasında ve gelişmesinde
eğitimin hayati rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Son yıllarda, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
artan nüfusla birlikte yaşam ve refah düzeylerini
yükseltme gayretlerini yoğunlaştırmışlardır. Bu
amacı gerçekleştirmek için insan gücü, finansman,
teknoloji, hammadde ve donanım gibi mevcut
kaynaklarını en yüksek faydayı sağlayacak biçimde
kullanmayı yani verimliliği arttırmayı
hedeflemişlerdir. En fazla ve kaliteli üretime en
düşük maliyetle ulaşma amacı, çalışanların
teknolojik yeniliklere paralel olarak bilgi ve
beceri düzeylerini de arttırmalarını
gerektirmektedir. Böylece eğitim, her toplumda
olduğu gibi bilgi toplumunda da stratejik bir önem
kazanmaktadır. Üretim faktörlerinden işgücünün
niteliğini arttırmak ve bu niteliğe uygun bir işte
kullanmak kalkınma-eğitim ikilisinin en önemli
özelliğini yansıtmaktadır. Çünkü işgücünün
eğitilerek arttırılması verimliliği ve kaliteli
üretimi de arttıracaktır. (Aktaran: İnaç vd., 2006:
62-63)
Ü. Ersoylu’ya göre, gelişmekte olan ülkelerde insan
kaynak sorunlarının hızla büyüyen nüfus, modern
sektördeki büyüyen açık işsizlik, geleneksel
sektördeki yaygın yetersiz istihdam, ulusal kalkınma
için gerekli becerili işgücü yetersizliği, insan
kapasitesinin gelişmesini ve verimliliği sağlayacak
temel ihtiyaçların giderilmesi konularına dayandığı
bir gerçektir. Gelişmekte olan ülkelerde bugünkü ve
gelecekteki emek gücü büyüklüğü; modern ve
geleneksel kesimdeki emek gücü niteliği, çeşitli
grupların emek gücüne katılımını etkileyen faktörler
son derece önem taşımaktadır. Bu ülkelerde yeni iş
olanaklarının yaratılmasındaki artış oranı, milli
gelirin yıllık artış oranının üçte birini ancak
oluşturabilmekte, bazılarında ise milli
gelirdeki artış
modern kesimde hiçbir istihdam genişlemesi
yaratmamaktadır. Sonuçta çözümlenmesi gereken sorun
emek fazlasının bu sektörlerde ne şekilde emileceği
ve üretken alanlara nasıl yönlendirileceğini
saptamak olarak karşımıza çıkmaktadır. (Aktaran:
İnaç vd., 2006: 63-64)
Eğitimin
ekonomik getirisinden kuşkulu olanlar, kanıt olarak
pek çok ülkede diplomalı işsizleri göstermektedir.
Ancak eğitim düzeyi yüksek olan işsizlerin, işsizlik
süreleri pek uzun olmamaktadır. Bunların pek çoğu
var olan, ancak kendi isteklerine uygun olmayan
işleri kabul etmemektedirler. (İnaçvd., 2006: 65)
K. Baş’a
göre, beşeri sermaye öteki üretim faktörlerini
tamamlayan temel faktörlerden biridir. Nitelikli ve
verimli bir eğitim sisteminin ekonomiye katkılarının
yüksek olması bazı faktörlere bağlıdır. Örneğin, en
karlı piyasalardan yararlanmayı özendiren,
tamamlayıcı yatırımları destekleyen ve işgücü
kullanımını en yüksek düzeye çıkartacak ekonomik
politikalara gereksinim vardır. Soyutlanmış bir
şeklide arttırılan eğitim çok fazla iş olanağı
yaratmaz. Ancak, yaratılan iş olanaklarının daha
verimli ve etken bir şekilde yürütülmesini sağlar.
(Aktaran: İnaç vd., 2006: 65)
Günümüz
küreselleşme sürecinde, küresel rekabet ortamında,
azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, bilgi çağında
bilgi toplumu olmanın gerekliliklerini yerine
getirmedikleri taktirde gelişmiş ülkelerle
aralarındaki farkı kapatamayacaklardır. Küresel
dünyada ekonomik anlamda, gerek kamu kesimi gerekse
özel kesim, karlılıklarını arttırmanın yolunun
maliyeti düşürmek ve verimliliği arttırmaktan
geçtiğinin farkındadırlar. Beşeri sermayeyi
artırmak, emek gücünün kalitesini yükseltmek ve yeni
iş alanlarına istihdam sağlamak ancak nitelikli bir
eğitimle mümkündür. (İnaç vd., 2006: 66)
Ekonominin gereklerine uygun bir eğitim
sistemi, ülkelerin gelişmek perspektiflerinde
belirleyici bir güç konumunda olmuştur. Kişi başına
düşen gelir seviyesinin yanı sıra, özellikle bir
ülkede eğitim seviyesini gösteren okullaşma oranı,
eğitimin bütçe ve milli gelir içindeki payı,
mesleki-teknik eğitim düzeyi, nüfusun ilk, orta ve
yüksek öğretimdeki dağılımı gibi göstergeler de
sosyo-ekonomik gelişme düzeylerini belirleyen çok
önemli ölçütler olmuştur. (İnaç vd., 2006: 66)
K. Baş’a
göre, ekonomik literatürde pek çok deneysel çalışma,
beşer, sermayeye yapılan yatırımın hem tarım hem de
sanayi sektöründe verimliliği doğrudan doğruya
arttırdığını göstermektedir. (Aktaran: İnaç vd.,
2006: 67)
Ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmişlik
düzeylerini belirleyen en önemli faktörlerden biri
de eğitimdir. Eğitim, bireylere sağladığı özel
yararlar yanında, toplumsal açıdan yaratmış olduğu
faydalar nedeniyle de ülkelerin ekonomik
kalkınmalarında önemli rol oynamaktadır. Bireylerin
eğitim seviyesi yükseldikçe nitelikli işgücü
darboğazı aşılmakta, bilimsel ve teknolojik
yenilikler hız kazanmaktadır. Emeğin verimliliğinin
artmasının sonucu olarak ulusal gelir düzeyi hızla
artmakta, yaratılan gelir daha adil paylaşılır hale
gelmektedir. Eğitim düzeyi artan toplumlarda yönetim
daha demokratik bir nitelik kazandığı, ekonomik ve
siyasal istikrarı sağlamak kolaylaştığı ve suç
işleme oranları düştüğü için, eğitime yapılan
yatırımların geri dönüş hızı fiziksel sermaye
yatırımlarınınkinden daha yüksek olmaktadır. Eğitime
yapılan harcamalar uzun dönemde bir yatırım
harcaması olarak yarattığı artan getiri nedeniyle
ekonomik kalkınmayı hızlandırmaktadır. (Öztürk,
2005: 1)
A. Kurtkan’a
göre, eğitim, önemli fonksiyonları yerine
getirmektedir. İlk olarak, eğitim, bilimsel ve
teknolojik yeniliklerin geliştirilmesi suretiyle
emeğin verimliliğinin artmasında önemli rol
oynamaktadır. Eğitim kurumları emeğin verimliliğini
arttırmaktadır. Buna bağlı olarak üretim
artmaktadır. İkinci olarak, potansiyel yeteneklerin
keşfedilmesi ve geliştirilmesini sağlamaktadır.
Eğitimin üçüncü fonksiyonu insanların, iktisadi
büyüme ile yakından ilintili olan iş fırsatlarındaki
değişmelere uyum sağlama yeteneklerini artırmasıdır.
Dördüncü olarak, eğitim kurumları öğrencilerini
öğretim elemanı olarak da yetiştirmek suretiyle
üretim için gerekli bilgilerin kuşaktan kuşağa
aktarılmasını sağlamaktadır. Son olarak, gelişmekte
olan ekonomilerde eğitim yolu ile halkın yüksek
bilgi ve beceri kazanması hızlı ekonomik büyümenin
gerçekleşmesini sağlamaktadır. Eğitim sektörü
işsizliğin arttığı kriz dönemlerinde lise ve
üniversite öğrencileri durumundaki yetişkin
öğrencileri massetmek ve ekonomik canlanma
dönemlerinde bunları mezun etmek suretiyle iktisadi
dalgalanmaları hafifletici bir etki de
yaratmaktadır. (Aktaran: Öztürk, 2005: 5) Bilgi
toplumuna geçişin temel koşulu ise, kişilere yaşam
boyu öğrenmeyi esas alan bir yaklaşımla eğitim
verilmesidir. (Öztürk, 2005: 5)
|