Eğitim
ve İşsizlik Arasındaki İlişki
Bilgi, toplumsal yaşamın
biçimlenmesine etki eden önemli bir özellik
durumundadır. Eğitim kurumu yalnızca okul sistemini
kapsamakla kalmayıp toplumdaki diğer kurumlarla da
ilişkilidir. İşgücü, istihdam, üretim ilişkilerinde
sürekli değişimin yer aldığı ekonomi kurumu da
bunlardan birisidir. Eğitim, bilim ve teknolojideki
ilerleme gelişmiş ülkelerde yaşanan yapısal
dönüşümün temelini oluşturmaktadır. (İçli, 2001: 65)
Üretim ve yönetim tekniklerindeki gelişmelere
dayanan yeni üretim koşullarının olması istihdam
edilebilir bilgi ve becerilerle donatılmış nitelikli
işgücünü gerekli kılmıştır. Bugün artık mesleki ve
teknik eğitim ile işgücü piyasası arasında kurumsal
bir bağ ve işbirliğine yatkın bir yönetim anlayışı
gerekmektedir. Kalkınmakta olan ülkelerde eğitim
politikasını etkili uygulamanın ön şartı siyaseten
kabul görmüş ve ciddi şekilde uygulama azmi içeren
sağlam bir istihdam politikasıdır. (Çilek, 2009: 1)
İşsizliğe karşı mücadele ve istihdamı artırma
çabaları işgücünün eğitim durumu ya da sahip olduğu
niteliklere bağlı olarak belirlenebilir ve
işsizlerin mevcut eğitsel nitelikleri işsizliği
azaltmayı amaçlayan politikalarda farklılaşmalar
yaratabilir. (Aksoy, 2008: 129)
Dünyada
1980’li yıllarda başlayan ve 1990’lı yıllarda hız
kazanan bir globalleşme süreci yaşanmaktadır.
Ekonomiler birbirlerine bağımlı hale gelmişler
rekabet artmış ve her alanda bir kalite inkılâbı ön
plana çıkmıştır. Dolayısıyla; (Bircan, 1998: 560)
1-Hızlı
teknolojik gelişme eğitim ve istihdam ortamlarını
etkilemektedir.
2-Tüketim
eğilimleri değişmektedir.
3-Yabancı
sermaye yatırımları artmakta, sanayi üretimi coğrafi
anlamda dünya ölçeğine yayılmaktadır.
4-Bilgi ekonomisi ve bilgi
çağı dönemine hızla girilmiştir.
5-Eğitim
sektörü bu hızlı değişime uyum sağlanmasında mikro
ve makro ölçekte yeni görevler üstlenmektedir.
Eğitim giderek artan şekilde gelişmiş ülkelerin de
üzerinde önemle durdukları ve daha fazla kaynak
ayırdıkları bir yatırım olmuştur.
Düzenli
istatistikî veri elde edilebilen ülke örnekleri,
eğitimle işgücüne katılma oranları arasında güçlü
ilişkiler olduğunu göstermekte, öte yandan, eğitimin
işsizliğin azaltılmasında önemli bir araç olduğu
kabul edilmektedir. OECD, eğitim, istihdam ve
işsizlik ilişkilerini açıklamada 3 anahtar gösterge
geliştirmiştir. (Kavak, 1997: 21)
1-Eğitim
düzeyine göre işgücüne katılım oranları; İşgücüne
katılım oranı eğitimin yapısıyla ilişkilidir.
İşsizliğin yapısı ve sıklığı da bir büyün olarak bu
göstergeye bağlıdır.
2-Cinsiyet ve yaşa
göre işsizlik oranları; Bu gösterge eğitim
yetersizliğinin özellikle belirli gruplar üzerindeki
olumsuz etkilerini gösterir. Bu gösterge ayrıca,
eğitim düzeyi ve iş bulma bakımlarından kuşaklar ve
cinsiyetler arası farklılık ve benzerliklere
odaklanıldığında bir çıktı göstergesi olarak da
yorumlanabilir.
3-Eğitim
düzeyine göre işsizlik oranları; Bu gösterge,
genelde eğitim yetersizliğinin beğenilmeyen iş
koşullarıyla ilişkili olup olmadığını gösterir. Aynı
zamanda, farklı eğitim düzeylerindeki işsizlik
boyutlarını yansıtır. Örneğin, uzun süreli bir
yükseköğretimin tüm ülkelerde işsizliğe karşı eşit
bir garantör olup olmadığını gösterir.
Bireyin elde ettiği
eğitim, hem ekonomik faaliyetlerin niteliğini hem de
işgücüne katılım oranını etkileyen bir faktördür.
Eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım
oranlarının da yükseldiği görülmektedir. Eğitim
düzeylerine göre işgücüne
katılım
oranları arasındaki fark kadınlarda erkeklerden daha
fazladır. (Kavak, 1997: 23)
İşsizlik bugün sadece az gelişmiş ülkelerde değil
endüstrileşmiş ülkelerde de ciddi bir sorun
oluşturmakta ve giderek büyümektedir. İşsizlik
oranları, cinsiyet, yaş, eğitim beceri ve yeni iş
imkânlarının (yani yatırım) yaratılması gibi çeşitli
faktörlere bağlı olarak değişir.
Düşük
nitelikli iş arayanlar daha düşük düzeydeki işgücüne
katılım oranlarına ilişkin çeşitli ülke deneyimleri,
bu grupların istihdama hazır bulunmadıkları ve
işgücü piyasasındaki marjinal grupları
oluşturmalarıyla ilişkilendirilebilir. İşsizlik
olgusu, yaş gruplarına göre ele alındığında,
işsizliğin en yüksek oranda gençleri tehdit ettiği
görülmektedir. Gençlerin işgücüne katılımı ve
gençler arasındaki işsizlik olgusu, onların iş
hayatına katılma veya okula devam etme kararlarıyla
yakından ilişkilidir. (Kavak, 1997: 24)
Nüfusun
eğitim düzeyi yükseldikçe işsizlik oranları düşme,
işgücüne katılma oranları ise yükselme
eğilimindedir. Ülkemizde eğitim kademelerine göre
toplam işsizliğin en yoğun olduğu gruplar ortaokul
ve lise mezunlarıdır. Eğitimin işsizlik riskini
azaltan bir araç olduğu kabul edilmekle birlikte,
işsizliğin eğitimle olduğu kadar bireysel, toplumsal
ve ekonomik birçok değişkenin etkisine açık olduğu
da kabul edilmelidir. (Kavak, 1997: 24-25). Eğitim
istihdam arasındaki ilişkinin sağlıklı gelişmesi,
bir yandan eğitim sektörüne bağlı olduğu kadar,
diğer yandan da istihdam ve işgücü piyasasına bağlı
bulunmaktadır. (Bircan, 1998: 560)
Dünya
ekonomisinde ortaya çıkan darboğazlar, petrol şoku
ve etkileri gibi nedenlerle gençlerin işsiz
kalmalarının, işgücü arzına göre iş taleplerinin
yetersizliğinden kaynaklandığı (yatırım azlığı,
işyerlerinin kapanması ve yenilerinin açılmaması) ve
bu konuda eğitim sisteminin sorunu çözmek için
elinde hemen hemen hiçbir seçeneği olmadığı
görülmüştür. (Bircan, 1998: 561)
Eğitimin,
işgücü piyasasına insan kaynağı yetiştirmek, insan
kaynaklarını iyileştirmek, yeni uzmanlık ve meslek
okullarına ilişkin eğitim birimleri açmak, yeni
teknolojilerin üretilmesine katkıda bulunmak, bilgi
üretmek ve bilgiyi kullanmak, işverenlerle
ilişkilerini geliştirerek onların mesleki ve teknik
eğitime duyarlılığını sağlamak, sendikaların saat
ücret sendikacılığı yapmak yerine, üyelerinin
ekonomik ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunmak,
yöneticilerin daha etkili olmalarını
sağlamak,
bireye girişimciliği aşılamak, iş geliştirme
süreçlerinde destek sağlamak gibi çok sayıda
istihdam etkileyici işlevini saymak olasıdır. (Bircan,
1998: 562)
Diğer
yandan örgün öğretim kurumlarındaki daha nitelikli
insan kaynağı yetiştirmeye verilen önem, mesleki
rehberliği, yönlendirme, mezunları izleme,
istihdamla ilgili yapılan bilimsel araştırmalar,
eğitimin istihdama olan etkileri arasındadır.(Bircan,
1998: 562)
Yatırımların
artması, teknoloji seçimi, dış ekonomik ilişkilerin
gelişmesi istihdamı olumlu yönde etkilediğine göre,
bunun, başka ifade ile istihdam olanaklarının
artması, o ülkedeki eğitim sistemini etkilemesi
kaçınılmazdır. (Bircan, 1998: 562)
İşgücü piyasasında mevcut emeğin tamamen istihdam
edilebilmesinin temel belirleyicisi ekonominin
yatırım kapasitesi ve seçilen teknoloji olacaktır.
Bununla birlikte büyük yatırım ve istihdam yaratma
kapasitesi, işgücü piyasasında iyi örgütlenmiş bir
işgücü ve iş piyasası bilgi sistemi ve eğitim kesimi
içinde yer alan bazı temel bilgilendirmeler
bulunmadığı sürece verimsiz işlemek durumunda
kalacaktır. (Aksoy, 2008: 134)
Eğitim
sisteminin ekonomik sisteme uyumlu olması sadece
işverenlerin istedikleri niteliklerin daha iyi bir
şekilde üretilmesi değil bununla birlikte eğitim
sisteminin mezunlarını bir işçi ya da kendi işini
kurabilecek girişimciler olarak da siyasal ve
kültürel olarak yetiştirebilmesidir. Ayrıca okul ve
istihdam arasındaki geçiş süreci de pek çok mezun
için bir bilinmeyen oluşturmaktadır. Eğitim
sırasında kazandırılacak işgücü piyasasının
işleyişiyle ilgili bilgi ve okuldan işe geçiş
aşamasında sağlanacak destek de istihdam sürecinde
eğitimin temel etkisini artıracaktır. (Aksoy, 2008:
135)
İstihdam ile eğitim arasındaki ilişki en belirgin
biçimde, istihdamın insan gücüne ilişkin
talepleriyle eğitim arzını belirlemesi, eğitim
arzının da istihdamın niteliğini ve türlerini
etkilemesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. İstihdam,
eğitim politikalarının belirlenmesinde güçlü bir
etki yaparken, eğitim de istihdamın nitel ve nicel
açıdan geliştirilmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu
nedenle istihdam ve eğitim arasında sürekli ve
karşılıklı katkı sağlayıcı bir ilişkinin kurulması
zorunlu görülmektedir. İşgücü piyasasının işgücü
talebi, ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel
olarak değişim gösterdiğinden sürekli izlenmeli ve
piyasa analizleri
yapılmalıdır.
İşgücü piyasası kısa süreli düzenlemelere uygun
olmadığından, eğitim süreçleri ve onlara bağlı
ekonomik ve toplumsal maliyetlerin uzun vadeli
olmasından dolayı ülkeler eğitim planlamaları
yapmaya daha fazla zaman ayırmalıdır. (Çilek, 2009:
1)
Teknolojik olanakların
ve teknoloji politikalarının geliştirilmesi
işgücünün donanımı ve üretkenliğinin artmasında
önemli bir role sahiptir. Teknoloji üretimi ile dış
ticarette rekabet gücü, ihracat ve ulusal servet
birikimi arasında önemli bir ilişki vardır. Uzun
dönemli çalışmalar istihdam ve ekonomik gelişim için
işgücünün aktif bir biçimde karar alma
mekanizmalarına katılımını önemli bir hale
getirmektedir. Üretim ve bilgi teknolojisinde
sağlanan gelişmeler üretim koşullarını, çalışma
koşullarını, üretim anlayışını ve organizasyon
yapısını da etkilemektedir. (İçli, 2001: 67)
Ülkemizde eğitim ve istihdam arası ilişkiye
baktığımızda eğitim sistemimizin örgün eğitim
ağırlıklı olduğu, eğitim kurumlarımızdan mezunların
edindikleri bilgi beceri ve tutumların piyasanın
talep ettiği özelliklerden çok farklı olduğu
görülmektedir. Bu durum eğitim ve istihdam arasında
kopukluk olduğunu göstermektedir. Dünyada artık
işgücü piyasası ile eğitim kurumları arasında sıkı
bir ilişki vardır. Teknolojik gelişmeye bağlı olarak
ortaya çıkan kurumsal ve örgütsel değişmeler
işgücünün eğitim düzeyinin yükseltilmesini
gerektirmektedir. Genç bir nüfusa sahip olan
Türkiye, insan kaynağına gerekli eğitimi verme
konusunda yetersiz kalmaktadır. (İçli, 2001: 68)
Eğitim
ve istihdam politikaları iç içe girmiştir. Zira
istihdam politika ve programları, eğitim
politikaları ile içselleştiğinde arzulanan sonuca
ulaşılabilmektedir.
Kişinin
belirli mesleki eğitim diplomalarına bağlı olarak,
belli kariyerlere adım atabileceği işyerlerinde
kişinin bu mezuniyet belgelerinin yanı sıra bilgi ve
becerileri de dikkate alınmaktadır. Bir mesleki
kariyere sahip olmak bu diplomalara bağlı olabilir,
fakat bir işe kabul edilmek bu biçimsel kriter
olmadan da gerçekleşebilmektedir. Orta dereceli bir
eğitim kurumundan mezun olmuş ya da bir yüksek okula
giriş aşamasındaki gençleri tercih eden birçok staj
ve iş alanları mevcuttur. (Latsch, 2000: 51)
Eğitim,
iş görenin işi kavrama gücünü, performansını
geliştirir, hatalı davranışları ve zararları
azaltır, iş kazaları olasılığını düşürür, iş görene
kendilerini sürekli olarak yenileme, planlı ve
programlı çalışma alışkanlığını, zamanı daha iyi
değerlendirme olanağı sağlar. İş görenin kendine
olan güvenini, yükselme fırsatlarını artırır,
verimlilik kültürünü benimser. Öte yandan eğitim,
dünya ekonomisi ve Avrupa Birliği ile bütünleşme
hedefinin gerçekleşmesi için gerekli ekonomik ve
teknolojik gelişmelerin, bilgi ve becerilerin hızla
öğrenilmesini sağlayan, böylece verimliliği artıran
bir araçtır. (Doğan, 1987: 233)
|