|
Yanlış Adres, Yanlış Hedef
Millet
bir aile değildir. Milletin anası da söz konusu
olamaz, babası da! Bunlar duygu sömürüsüdür. Ancak
millet, farklı sınıflardan oluşan bir sosyal
bütündür. Sınıflar arasında ise, çatışma vardır. Bu
çatışma belirli düzeyde tutulduğu sürece, işler
düzgün gidiyor, gibi görülebilir. Ancak, çatışma
tolerans düzeyini aştığı zaman, ciddi sorunlar var,
demektir. Eğer bir devlet sorumlusu, sınıflar arası
bir sorunu halkın önüne, hem de çarpıtılmış olarak
getiriyor ise, bir değil, birkaç sorun var demektir.
Sorunlardan birincisi, sınıflar arası çatışmanın
büyümüş olduğudur; ikincisi, devletin klâsik
demokrasilerdeki ara-bulucu rolünü yerine
getiremiyor olmasıdır; üçüncüsü, medyayı kullanarak,
halka çarpık görüntü sergilemenin akılcı bir
davranış olduğunun sanılmasıdır; nihayet dördüncüsü
ise, akıl almaz savlarla toplumun farklı
kesimlerini karşı karşıya getirmenin sonucunun
kavranamamış olmasıdır.
Ücret ve maaş artırımları ile açıklanan enflâsyon
oranlarının ilişkilendirilmesi, nedense hep yanlış
yapılmaktadır. Açıklanan enflâsyon oranlan, geçmiş
döneme ait olduğu halde, maaş ve ücret artırımları
ileriye yöneliktir. Diğer bir ifade ile, ücretler
önce erimekte, sonra ileriye yönelik bir düzenleme
yapılmaktadır. Kısacası, ücret artışları daima
enflâsyonun gerisinde kalmaktadır. Kaldı ki, yine ne
hikmetse, hep ücretlerle enflâsyon
ilintilendirilmekte, kârlar bu hesapların dışında
tutulmaktadır.
Toplumda kaynaklar, hiç kuşkusuz, sınırlıdır. Ancak
paylaşım söz konusu olduğunda, tüm toplumun dikkate
alınması gerekmez mi? Monopolcü kârlar ve ekonomiye
hiçbir katkıda bulunmadan sağlanan yüksek faiz
gelirleri ne bir havuza katılmaktadır, ne de
vergilendirilmektedir. Bütçe gelirlerinin sınırlı
olduğunu belirten Sayın Başbakan, bu tür kazançları
vergilendirmeyi niçin gözardı ettiğini keşke
açıklasaydı!
Çalışana para verirken, ''Halkın parası!" kavramına
sarılan bir kişi, halkın öz malını birkaç iç ve dış
kartel ajanlarına devretmeyi plânlarken, aynı
kavrama sadık kalmayarak, halka başvurmayacağını ve
bu konuda ısrarlı olduğunu söylerse, inandırıcı
olmaz, çünkü bu bir çifte standarttır. İşçi
ücretlerinin enflâsyona neden olduğu ileri
sürülürken, kartelleşen piyasada fiyatların nasıl
belirlendiğini göz ardı etmenin, en hafif ifade ile,
korkunç bir yanılgı olduğu ortadadır. 1980 deneyimi
göstermiştir ki, ücretler reel olarak gerilerken,
kârlar artmış ve.enflâsyon yükselmiştir. Ücret
kıpırdanmalarının enflâsyona neden olacağını ileri
sürmek, piyasanın monopolist bir yapıya sahip
olduğunu, kârların hiçbir şekilde
törpülenemeyeceğini kabul etmek, demektir.
Sınırlı olan milli kaynakları nasıl bölüştüğümüz
meselesi, içler acısıdır. Fert-başına gelir
itibariyle gerilerde olan Türkiye'nin, dünyada ünlü
zenginler arasına isimler sokması, gelir dağılımı
açısından utanılacak bir niteliktir, bir geriliktir.
1980'lerin başından beri muazzam dış ve iç kaynak
kullananlara hesap sormadan, bunların borcunu, milli
serveti satarak kapatmaya çalışan devlet
yetkililerinin, kimseyi kimseye şikâyete, daha da
kötüsü, birbirine düşürmeye hakkı yoktur. Geride
binlerce işsiz varken, ücret pazarlığı yapmanın
yersiz ve haksız olduğunu söyleyebilmek için,
topluma hiçbir şey katmadan, bu ücretlerden çok daha
yüksek pay alanları ortadan kaldırmak gerekir. İşsiz
ve ekmeksiz binlerce insanın hakkı üzerine
oturanlar, ücret pazarlığı yapanlar değil, devlete
vergi yerine borç verip, faiz alanlar, nereden
kazandığı belli olmayan servetini yurt dışına
kaçıranlar ve nihayet inanılmaz lüks içinde sarhoş
olanlardır. İş güvencesi yasası, yüzüne
vurulurcasına geri çevrilirken dahi sokağa
dökülemeyen bir grubu, müzakerelerde kıl payı
kalmışken, "Benim dediğim olacak!" edası ile ayak
direyip, halka şikâyet etmek, zaten kotarılmış bir
meseleden çıkar sağlamaktır.
Devletin ve milletin üzerindeki yük, ücret pazarlığı
yapanlar değil, bu kaynakları tüketenlerdir.
Kaynaksızlık nedeni ile, bunca sıkıntı içinde olan
toplumumuzun önemli kesimlerini bu hale getirenler,
ücret pazarlığı yapanlar değil, gümrük birliği
kapıya dayanınca, ne yapacağını şaşıran ülkesini
düşündüğü savlanan sermaye çevreleridir. Gücümüz
yetiyorsa, halka bunları anlatalım. Halka, halk
şikâyet edilmez!
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|