EKONOMİ GÖZLÜĞÜYLE GENİŞ ORTA DOĞU PROJESİ VE
TÜRKİYE
2004 Haziran ayında ABD'de gerçekleştirilen G-8
Zirvesi'nde kabul edilen adıyla "Geniş Orta Doğu ve
Kuzey Afrika" (GODKA) girişimi, Orta Doğu
coğrafyasının beşeri kalkınma ve demokratikleşme
yolunda desteklenmesi amacıyla uluslararası camianın
uzun vadeli bir taahhüt altına girdiği önemli bir
sürecin başlangıcını teşkil etmektedir.
Bu bölge,
Arap-İsrail sorunu ve Irak gibi temel siyasi
ihtilafları barındırmanın yanısıra, beşeri
kalkınmada geri kalmış olmanın ve kötü yönetişimin
ciddi sonuçlarıyla yüz yüzedir. Bölgede siyasi ve
ekonomik haklardan mahrum, işsiz ve eğitimsiz
bireylerin nüfusu arttıkça, terörizm, dini
radikalizm, yasadışı göç gibi, uluslararası camianın
güvenliğini etkileyen risk ve tehditlerin çoğalacağı
genel kabul gören bir saptamadır.
Orta Doğu'nun içinde bulunduğu olumsuz durum ve
koşullar bölge halklarının kaderi değildir. Bir
zamanlar insan medeniyetinin öncülüğünü yapan bu
halklar, küresel düzende yerlerini alabilmek için
gerekli potansiyele sahiptirler. Bu yolda kapsamlı
reform ihtiyacı son dönemde bizzat bölgenin kendi
içinden dile getirilmeye başlanmıştır.
Haziran ayında Sea Island ABD'deki Zirve'de açıklanan
G-8 girişimi, uluslararası camianın önde gelen
ülkelerinin bölge ülkelerinin
başlattıkları/başlatacakları reformları
destekleyeceklerini ortaya koymaları bakımından önem
taşımaktadır.
G-8'in yanısıra, AB de bu coğrafyaya yönelik kendi
özgün stratejisini geliştirmekte, ayrıca NATO içinde
İttifakın bölge ülkeleriyle ilişkilerini
yakınlaştırmak amacıyla adımlar atılmaktadır. Genel
olarak, geniş Orta Doğu bölgesine yönelik bu
hareketlenmenin başlıca dört unsurdan oluştuğu
görülmektedir. Bunlar, siyasi reformlar,
kültür/eğitim, ekonomik modernizasyon ve güvenlik
boyutlarıdır.
Coğrafi yakınlığı ve bölge ülkeleriyle mevcut çok
yönlü ilişkileri çerçevesinde, Geniş Orta Doğu (GO
D) girişimi Türkiye için ayrı bir önem arz
etmektedir. Bu girişim, başarılı olduğu ölçüde
Ülkemizin menfaatine sonuçlar doğurabilecektir. Orta
Doğu'nun çağdaş ve evrensel değerler doğrultusunda
reform sürecine girmesi ülkemizin de paylaştığı bir
hedeftir. Demokrasiyi benimsemiş, insan haklarına
saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı, kadın
erkek eşitliğini toplumsal yaşamın her alanında
uygulayabilen, serbest pazar ekonomisine geçişi
sağlamış, bölgesel işbirliğini güçlendirmiş ve bu
sayede küresel ekonomik düzende hak ettiği yeri
almaya başlayan bir Orta Doğu coğrafyasının
oluşması, Türkiye'nin kendisinin yanısıra tüm bu
bölge için savunduğu değerlerin yaşama geçirilmesi
anlamına da gelecektir.
Diğer taraftan, sadece uzun dönemde varılacak
sonuçlar değil, bu girişimin uygulanması sırasında
kısa ve orta dönemlerde yaşanacak çalkantıların
olası menfi etkilerinin bertaraf edilmesi de Türkiye
bakımından temel bir mülahazayı oluşturmaktadır.
Dolayısıyla. GOD girişiminin ortaya koyduğu vizyon
kadar bu girişimde izlenecek yöntem de önem
taşımaktadır.
Bu anlayıştan hareketle, projeye başından beri
ilkesel düzeyde destek veren Türkiye, bölge
ülkelerini, sahip oldukları potansiyeli harekete
geçirmek ve halklarına layık oldukları yaşam
düzeyini sunmak için reforma teşvik etmektedir.
Diğer yandan, tarafımızdan, reform dinamiğinin
bölgeden kaynaklanması gerektiği, dışarıdan empoze
edilecek fikir ve projelerin başarı şansının
olmadığı, bölge ülkeleriyle samimi bir ortaklık
ilişkisine ihtiyaç duyulduğu, bölgenin
hassasiyetlerinin ve her bölge ülkesinin kendine
özgü dinamiklerinin dikkate alınmasının önem
taşıdığı gibi temel ilkeler vurgulanmıştır.
Ayrıca, Arap-İsrail İhtilafında sağlanabilecek
ilerlemenin Orta Doğu'daki reform sürecini de olumlu
etkileyeceği, bu itibarla sorunun çözümü yönünde
daha aktif çaba gösterilmesi gerektiği de
tarafımızdan Üzerinde durulan hususların başında
gelmiştir.
Türkiye, bu anlayışla GOD girişiminin başarısı için
her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğunu, bölge
halklarıyla kültürel değerleri paylaşan bir dost ve
çağdaşlaşma ve kalkınma yolunda önemli mesafeler
almış bir komşu olarak, isteyen Ülkelerle kendi
tecrübelerini paylaşmaya hazır olduğunu ortaya
koymuştur. Bu arada, Orta Doğu'yla yakın bağlarımız
bulunmakla beraber, esas olarak Avrupa sistemine
dahil olan Türkiye'nin GOD girişiminin hedefi değil,
bu girişimin başarıya kavuşması için birlikte
çalışılabilecek bir "ortak" olduğu da kabul
görmüştür.
Türkiye'nin yaklaşımı ve ortaya koyduğu ilkeler,
ilgili tüm taraf1arca paylaşılmıştır. Nitekim, bu
görüşler ülkemizin "demokratik ortak" sıfatıyla
davet edildiği "G-8 Zirvesi'nde onaylanan tüm
belgelere yansıtılmıştır. Keza, AB'nin bölgeye
yönelik kendi strateji belgesinde ve NATO'da kabul
edilen belgelerde de söz konusu ilkeler yer
almaktadır.
Türkiye GOD girişiminin siyasi, ekonomik
sosyal/kültürel ve güvenlik boyutlarının her birine
geniş bir yelpazede katkı yapabilecek konumdadır.
Nitekim Türkiye, G-8 bünyesinde oluşturulan ve
bölgede demokrasi anlayışının güçlendirilmesini
hedefleyen Demokrasi Yardım Diyalogu'nun
Eş-başkanlığını İtalya ve Yemen'le birlikte
üstlenmiş olup, bu mekanizma mevcut aşamada
ülkemizin GOD bağlamındaki ilk somut katkısını
oluşturmaktadır. Türkiye ayrıca, OECD çerçevesinde
oluşturulan Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA)
girişiminde de aktif bir rol üstlenerek, vergi
reformu ve teşvik yasaları konulu çalışma grubunun
Ürdün'le birlikte Eş-başkanlığını yürütmektedir.
Geniş Orta Doğu bölgesinde reform sürecinin olmazsa
olmaz unsurlarından biri de ekonomik gelişmenin
sağlanabilmesidir. Bölgenin bazı petrol zengini
ülkelerindeki göreceli refah ortamı bir yana
bırakıldığında, bölge insanının bugün için en
öncelikli endişeleri arasında geç im sıkıntısı, akut
işsizlik, ekonomik fırsat eşitsizliği ve kalıcı
ekonomik büyümenin temellerinin oluşturulamaması
gelmektedir. Bu sorunların yıllardır artan bir
boyutta devam etmesi bölge insanının geleceğe olan
ümit ve güvenini yitirmesine ve reform sürecine
gerçek anlamda katılamamasına yol açmaktadır.
Siyasi ve sosyal alandaki reformlar ile ekonomik
kalkınma arasında doğrudan bir bağları
bulunmaktadır. Reform sürecinde başarı. her üç
alanda da paralel ilerleme sağlandığı takdirde elde
edilebilecektir. Nitekim, siyasi istikrarsızlığın
sürdüğü bir ortamda sağlıklı bir ekonomik gelişme
mümkün olamayacağı gibi, ekonomik alanda somut
yararlar ortaya konmadığı sürece de diğer reformlar
için gerekli olan maddi ve insan kaynaklarının
seferber edilemeyeceği kabul edilen bir gerçektir.
Nitekim bölge ülkelerinin de ekonomik reform
konusunda diğer boyutlara nazaran daha samimi bir
isteklilik içinde olduğu ve işbirliğine daha açık
bir görünüm sergilediği gözlenmektedir.
Bu durum, bölgeye ekonomik alandaki potansiyel
katkısı göz önünde tutulduğunda, Türkiye bakımından
da üzerinde dikkatle durulması ve değerlendirilmesi
gereken bir olgudur. 1980'lerden bu yana sürdürdüğü
ekonomik yeniden yapılanma ve kalkınma hamleleri
sayesinde, serbest piyasa şartlarını hayata geçiren,
böylece üreten bir toplum ve teşvik eden bir devlet
yapısı ortaya çıkarmayı başaran, bu özelliğiyle
Avrupa Birliği gibi dünyanın en güçlü ticari
bloğuyla üye olmadan dahi gümrük birliği tesis
edebilen yegane ülke olan Türkiye'nin bölge
ülkeleriyle paylaşabileceği kayda değer bir tecrübe
birikimi ve sunabileceği somut işbirliği ve yardım
imkanları bulunmaktadır.
Bu potansiyelin ayrıntılarına girmeden önce bölgedeki
ekonomik duruma kısaca bir göz atmakta fayda
bulunmaktadır.
Bugün itibariyle bölgenin dünya ihracat hacmi
içindeki toplam payı yüzde 5'i doğrudan dış yatırım
çekebilme kapasitesi ise yüzde 1'i aşmamaktadır.
1999 rakamları itibariyle bölgenin toplam gayrisafi
yurtiçi hasılası tek başına İspanya'nın dahi
gerisinde kalmaktadır. Geniş enerji kaynakları ve
petrol zenginliğine rağmen Orta Doğu, bölge
halklarının yarınlara güvenle bakmasını
sağlayabilecek fırsatları yaratmaktan aciz
kalmıştır.
Bununla birlikte, son dönemde bölge ülkelerinde
içinde bulunulan bu durumdan kurtulmak ve ekonomik
reform için gerekli adımları atmak yönünde giderek
kuvvetle ne n bir iradenin mevcudiyeti
gözlenmektedir. Nitekim, son dönemde bölge ülkeleri
ve uluslararası toplum tarafından belirlenen ortak
hedefler, sorunların doğru şekilde tespit edildiğini
göstermesi bakımından umut vericidir.
Son olarak, G-8 GOD girişimi çerçevesinde 1 Ekim 2004
tarihinde Washington'da düzenlenen Maliye Ekonomi
Bakanları toplantısı bu ortak hedeflerin bir kez
daha ortaya konulmasına vesile teşkil etmiştir.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan
ile Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın
"demokratik ortak" sıfatıyla katıldıkları
toplantıya, bölge ülkeleri ve G-8 üyelerinin
Bakanları iştirak etmişlerdir.
1 Ekim'de düzenlenen toplantıda. ekonomik reform ve
kalkınmayı da teşvik eden G8 Reform Destekleme
Planı çerçevesinde öngörülen mekanizmalar ele
alınmış, bölgede piyasa ekonomisine yönelik
reformların gerekliliği vurgulanmış, özel sektörün
ve KOBİ'lerin gelişmesinin önemi teyit edilmiştir.
Bu bağlamda, KOBİ'lerin gelişmesini desteklemek
amacıyla Uluslararası Finans Kurumu (lFC) bünyesinde
oluşturulması kararlaştırılan 100 milyon dolarlık
Fon için katılımcı ülkelerden katkılar istenmiş ve
ilk aşamada söz konusu fona 32,4 milyon dolarlık
katkı taahhüdü alınmış ve yapılan beyanlardan ilave
taahhütlerin de gündeme geleceği anlaşılmıştır.
Bu toplantının sonuçları ve GOD girişimi çerçevesinde
kabul edilen diğer belgelerin ışığında. Geniş Oı1a
Doğu coğrafyasının ekonomik kalkınması için ortaya
konulan hedefleri aşağıdaki şekilde sıralamak
mümkündür:
- Serbest piyasa ekonomisini hayata geçirmek,
- İş piyasasına her sene dahil olan 5 milyon gence
yeterli istihdam olanakları yaratmak,
- Bölgeye doğrudan ve dolaylı yabancı yatırım
çekebilmek,
- Küçük ve orta ölçekli firmaların gelişmesine imkan
tanıyan bir ortam yaratmak.
- Bölgenin uluslararası ekonomik sisteme
entegrasyonunu sağlamak (DTÖ üyeliği)
- Bölgenin uluslararası ticaret hacmi içindeki
payını arttırmak ve ihracat tabanını birincil
ürünlerden ziyade yüksek katma değerli ürünlere
kaydırmak,
- Bölge içi ticaret ve yatırım hacmini arttırmak,
- Kadının ekonomik hayata katılım ve katkısını
güçlendirmek.
Söz konusu hedeflere ulaşılmasının önündeki temel
engel ve sorunlar da esasen bilinmektedir:
- Kurumsal yapının zayıflığı ve ekonomik mevzuattan
kaynaklanan eksiklikler: Her ne kadar makro-ekonomik
düzeydeki politikalar, piyasanın büyüklüğü ve mevcut
risk ortamı bir ülkedeki' ekonomik gelişmeyi başlıca
etkileyen faktörler arasında yer alsa da, ekonomik
alandaki yasaların ve bunları uygulayan kurumların
niteliğinin de ekonomik kalkınmada ciddi bir etken
olduğu kabul edilmelidir. Orta Doğu bölgesi maalesef
bu alanda halen çok devletçi ve kısıtlamacı bir
yapıya sahip olup, Hükümetlerin özel yatırımlar ve
ticari faaliyetler üzerindeki kontrol ve
tasarrufları bölgenin ekonomik gelişiminde
belirleyici rol oynayabilmektedir.
- Özelleştirme sürecinin yavaşlığı: Bazı bölge
ülkelerinde özelleştirme alanında nispeten umut
verici ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, bölgede
halen özelleştirme süreci çok yavaş bir seyir
izlemektedir. Başlıca kamu iktisadi teşekküllerinin
özelleştirilmesi alanında ilerleme sağlanmadığı
takdirde, dinamik bir pazar ekonomisi yaratılması
çok zordur. Bölgede özelleştirileceği açıklanan 100
milyar dolar değerindeki kurum ve kuruluştan şu ana
kadar sadece yüzde 10'unun el değiştirebilmiş olması
dikkat çekicidir.
- Mali sektörün zayıflığı: Faal bankaların büyük
çoğunluğunun halen devlet elinde olması ve finans
kuruluşlarının etkin bir performans sergileyememesi
bölgenin önemli bir diğer sorunu olarak göze
çarpmaktadır. Nitekim, bölgede faaliyet gösteren 12
borsanın toplam sermaye hacmi 200 milyar doları
geçmemekte, bankalar tarafından sağlanan kredilerin
büyük çoğunluğu da yine devlete gitmektedir. Bu da
özel sektörün gelişiminde ciddi bir engel teşkil
etmektedir.
Kaynak: Reha Keskintepe – Elçi, Siyaset Planlama
Genel Müdür Yardımcılığı