ALINTERİNDEN AL, SERMAYEYE VER (UYGULANAN EKONOMİK
POLİTİKAYA BİR YAKLAŞIM)
Bilindiği gibi serbest piyasa ekonomilerinde,
ekonomik araçların gerçekleştirmeye yöneldikleri
amaçlar, bu ana sistemin fraksiyonlarını da ortaya
koymaktadır. Araçlar, sermaye birikiminin az
sayıdaki sermayedar grubunca gerçekleştirilmesini
sağlamaya yönelikse, buna kapitalist sistem
denilmekte, birikimin sermayedar sınıfının yanı sıra
çeşitli halk kesimlerinin oluşturdukları kuruluş ve
ortaklıklarla, kamu teşekkülleri etrafında
gerçekleştirilmesinin amaçlanması halinde ise
sosyal demokrat sistemden bahsedilmiş olmaktadır.
Her iki sistemde de ekonomik araçların ortak ve ana
amacı, sermaye birikimini devlet tüzel kişiliği
dışında gerçekleştirmeye yönelik olmasıdır. Kuşkusuz
ki bu birikim, bir azınlık sermayedar grubu
etrafında geniş halk yığınlarının özverisiyle
gerçekleştirilebilecektir.
Serbest piyasa ekonomilerinin alternatifi olan
planlı - sosyalist ekonomilerde ise söz konusu
birikim belirli bir sermayedar sınıfı etrafında
değil doğrudan devletin tüzel kişiliği çevresinde
oluşturulmakta ve devletin plan ve yönetiminde
kalkınmayı gerçekleştirmeye yöneltilmektedir.
Bizim burada değinmek istediğimiz konu, ekonomik
araçların ekonomik sistemler içerisindeki kullanım
alan ve biçimleri değildir. Amacımız, ülkemizde
kullanılan ekonomik araçlardan birisini ve en
önemlisini oluşturan "teşvik önlemlerinin"
günümüzdeki uygulamalarının niteliğidir.
Ülkemiz "teşvik mezuatı"nın en önemli ve belirgin
özelliği sermayeye destek konusundaki
ölçüsüzlüğüdür. Ölçüsüzlük, bugün insan ve emek
unsurunu yok sayacak düzeylere erişmiştir. Öyle ki,
doğuya gidecek sermayeye her türlü teşvik ve
kolaylıklar sağlanırken, aynı yörelerin sağlık
personeli ihtiyacı için hekimlere teşvik değil
zorunlu hizmet getirilmektedir. "Sermayeye teşvik,
emeğe zorunlu hizmet" şeklinde ifade edilebilecek bu
örnek, sistemin mantığını ortaya koyan tipik bir
olgudur. Sermaye sahibine yatırımlarda kâr
garantisine varacak düzeylerde teşvik sağlanırken ve
ithalat-ihracat girişimlerinde her türlü kolaylık
gösterilirken, işçilere, memurlara lâyık görülen
ücretler ile köylüye dönük sübvansiyon ve taban
fiyat uygulamaları da sistemin ana mantığını ve
yapısını ortaya koyan daha geniş çerçevedeki diğer
tartışmalardır. Hükümet yetkilileri bu şekil
uygulamaların nedenini sistemin ana mantığı ile
açıklamak yerine "enflasyonun artışına sebebiyet
vermemek" gerekçesiyle ifadeye çalışmakta ve bunları
kaçınılmaz (alternatifi bulunmayan) ekonomik
uygulamalar olarak savunmaktadırlar. Oysa biliyoruz
ki enflasyona neden olmamak gerekçesi yeterli ve
tatminkâr bir gerekçe değildir. Sermayedara verilen
teşviklerle köylüye ve işçiye sağlanan imkanların
enflasyona sebep olma olasılıkları arasında esaslı
herhangi bir farklılık yoktur. Bugün, köylüyü,
işçiyi, memuru bunaltan ekonomik uygulamalar
bütünüyle Anavatan iktidarınca kalkınmada tercih
edilen ekonomik modelin sermaye birikimi yaratmaya
dönük ana mantığının, son derece ölçüsüz ve
bilinçsiz uygulama biçimleridir.
Modelin ekonomik araç uygulamalarında ölçü
kaçırılmıştır. Bu model, günümüzde başka hiçbir
ülkede bu denli ölçüsüz ve hesapsız bir yorumla
uygulanmamaktadır.
Ülkemizde uygulana geldiği savunulan Kapitalist -
Liberal sistem, 19'uncu yüzyıl uygulamalarından
önemli benzerlikler taşımaktadır. 20'inci yüzyıl
Türkiye'sini ise Kapitalist Ekonomik Sistemin çağı
geçmiş 19'uncu yüzyıl ekonomik politikalarıyla
yönetmek, değil uzun vadede, çok kısa dönemler için
dahi mümkün görünmemektedir.
|