Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ekonomik Gidişat ve Kararlar Üzerine 

5 Nisan kararlarının sonuçları sanki alınıyor. Kamu açığı kü­çülüyor, fiyat artış hızı geriliyor, döviz fiyatı fırlamıyor. Bu so­nuçları 5 Nisan kararları ile uyumlu gözüküyor. Ama bu görüntü ne gerçekçi ne de devamlı olma niteliği taşımaktadır. Şimdi bu­gün bu aldatıcı görüntünün biraz ayrıntılarına girelim. 

Kamu açığı gerçekten küçülüyor ama neyin pahasına! Devlet maaş, faiz ve Güneydoğu dışında hemen tüm harcamaları kısmış ya da kesmiş durumdadır. Bu kesintiler geçicidir. Bu tasarruflar sadece geçici değil, fakat ilerki dönem harcamalarını da artırıcı niteliktedir. Kısacası devlet, harcamalarını sadece ertelemekle kalmamakta, fakat ileriye çok daha fazla yük yıkmaktadır. 

Devlet personeli erimektedir. Enflâsyon karşısında komik kalan maaş artışlarının anlamı, kamu personelinin nicelik olarak değil, fakat nitelik olarak erimesidir. İleride bunun telafisi çok büyük maliyetlere neden olacaktır. Kaldı ki, niteliksiz personelin devlette ve ekonomide yapacağı tahribat ise, belki de hiç telâfi edilemeyecektir. 

Kamu gelirlerine gelince, ek vergilerle belirli bir artışın sağ­lanabileceği açıktır. Ancak vergi veren kesimin bu denli zorlan­masının ileride nelere malolacağı kolayca kestirilemez.

Ekonominin neredeyse durma noktasına getirildiği bir aşama­da ithalat daralacağından dış ticaret açığında bir düzelme görü­lebilir. İç tasarruf sahiplerine üç aylık net % 50 getiri sağlandı­ğında, döviz fiyatı doğal olarak kıpırdamaz. 

Bu kriz özelleştirmecilerin de fevkalade işine yaradı. Artık sosyal patlama sınırına getirilmiş olan toplum, kendi öz varlıkla­rını yabancılara sembolik fiyatlarla devredilmesine direnemeyecektir. Bu bir satış değildir, bu bir özelleştirme değildir. Bu bir hibedir, devirdir. Milli ya da ulusçu olmayı bir tarafa bırakalım, bu politikaları hiçbir iktisadi gerekçe ile açıklamak olanaklı de­ğildir. Çünkü tüm bu uygulamalar iktisat mantığına terstir. 

Madenler ve kömür ocakları özelleştirme, daha doğrusu ya­bancılaştırma rampasındadır. Örneğin Soma ocaklarına şöyle bir bakalım. Buradaki maden, diyelim ki, Türkiye'ye 100 yıl gide­cek. Bu ocağı yabancılara sattığımızda ne olacak? Sorun, sadece işsizlik falan değildir. Sorunun boyutları bundan çok daha büyük ve vahimdir. Yabancılar bu ocağı belki de 20-30 yılda tükete­cektir. Bu ocağı yabancılaştırarak bugün bir miktar döviz kaza­nacağız, ama 100 yıllık madenimiz 20-30 yılda tükenecek. Bir kısmı, belki de yurtdışına satılacak. Tüm kârlar, döviz olarak yurtdışına çıkartılacak. Ocağın doğal ömrünün daha kısa sürede tüketildiğine mi, bu hızlı tüketme karşısında sağlanan kârların ülkede kalmadığına mı, ortaya çıkan işsizlik ve sosyo-ekonomik sorunlara mı yanalım! Bütün bu maliyetler karşılığında şimdi bir miktar döviz geliri elde edeceğiz. Onu da nerede harcayacağımız belli değil. Sonra ne yapacağız? 

Bir ülkede bu politikalara ön ayak olan ve onu uygulayanlar nasıl iç huzuru ile yaşarlar, bunu bilemem, ama bu politikalar karşısında nasıl sessiz kalınır, işte bunu anlamak zor. Yapılanlar hep yüzeysel, göstermelik ve ilerki dönem kaynaklardan beslen­mektedir. Diyelim ki, bugün bu paraları aldık, bu kemerleri böylece sıktık, peki yarın ne yapacağız. Herkesin aynı şiddette kemer sıkması adil değildir. Adil olan, önce iri kemerlilerin dar kemerliler düzeyine inmesidir. Gerisini sonra düşünürüz. 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005