Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekonomik Kriz Kavramı ve “Kriz” Kavramının Ekonomideki Yeri

Ekonomik kriz kavranma giriş mahiyetindeki açıklamalar sonrasında krizin oluşumunu ele alacak olur isek; Ekonomik genişlemeyi talep artışı takip etmediği takdirde söz konusu ekonomik genişlemede kısmen sert kopmalar yaşanacaktır. Hem üretimin aksaması, hem de yatırıma harcanmış sermayenin karşılığının alınamaması kar beklentilerinde karamsarlığa yol açacaktır. Bu durumu borsa veya banka sisteminin çökmesi takip edecektir. Bu da konjonktürün dönüm noktası, yani krizdir.

Krizin yapılabilecek bir izahı da, önceden öngörülemeyen, bilinmeyen ekonomik ve ekonomik olmayan gelişmelerin etkisiyle ekonomik konjonktürdeki yön değiştirme, yani genişleme, sürekli bir üerleme döneminden, bir bunalım veya daralma evresine geçiştir. Şekü üzerinde de görüldüğü gibi vardan bu daralma evresinin sonunda konjonktürün yön değiştirdiği yeniden canlanma dönemi yaşanır. Krizler makro anlamda devleti, mikro anlamda da firmaları ve bireyleri çok ciddi şeküde etkileyecek sonuçlar ortaya koyar.

Yaşanan  ekonomik  krizleri  iki  temel başlık  altında incelemek mümkündür Bu ayrım reel sektör krizleri ve finansal sektör krizleri şeklindedir. Bu durum şekil yardımı üe daha ayrıntılı olarak gösterilebilecektir.

Reel sektör krizlerinin söz konusu olduğu dönemde, mal-hizmet ve işgücü piyasalarında, üretimde ve/veya istihdamda ciddi daralma ve/veya durgunluk baş gösterir, işsizlik krizi ortaya çıkar. Finansal krizler de, reel ekonomi yapısında derin yıkıcı etkiler yaratabilen ve dolayısıyla piyasaların etkin işleyişini bozan finansal piyasalardaki çöküşlerdir.

Finansal piyasalarda krizlere yol açan unsur, oluşturulan balonlardır. Balon, finansal varlıkların (bono, tahvil, hisse senedi vb.) fiyatının finansal varlığın dayandığı reel unsurun gelecekteki gelir akımının üzerine çıkmış olması şeklinde tanımlanabilmektedir. Bilinen en büyük balon 1929 Büyük Dünya Krizi öncesi borsada yaşanan süreçte ortaya çıkmıştır.

IMF'nin ekonomik krizler sınıflandırmasına baktığımızda; para krizi, bankacılık krizi, sistematik kriz ve dış borç krizi şeklinde olduğunu görmekteyiz. Fakat Gelişmekte Olan Ülkelerde (GOÜ) karşılaşılan ekonomik krizlerin genellikle borç krizi bankacılık krizi ve para krizi olarak üç başlık altında ele alındığını söylemek mümkündür. Bunlara birde ikiz krizler olarak adlandırılan para ve banka krizlerinin birlikte yaşanmasını ekleyebiliriz.

Borç krizleri, bir ülkenin ister kamu kesimi isterse de özel kesim olsun dış borç oranlarının çevrilemez hale gelmesi durumunu ifade eder. Böyle bir durumda ilgili kesimler yeni kredi bulma imkânlarından yoksun kalırlar ve bu nedenle de borç yükümlülüklerini yerine getiremezler.

Banka krizleri olarak adlandırılan krizler de ise süreç, ticari bankaların çeşitli sebeplerle ya önemli derecede mevduat çıkışı ile karşı karşıya kalmaları ya da piyasa enstrümanlarını tonlama kabiliyetlerini kaybetmeleri şeklinde gelişmektedir. Bu durumda bankalar ciddi bir likidite problemi ya da borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Banka krizleri para krizlerine göre daha uzun soluklu olmakta ve daha şiddetli etkiler ortaya koyabilmektedir.

Para (currency) ya da bir diğer adı ile döviz krizinde, ülke parasına (ülke parasının yabancı paralar cinsinden değeri üzerine) spekülatif bir atak söz konusudur. Bu durumda devalüasyon söz konusu olmakta ya da ülke otoriteleri uluslararası rezerv hacmini artırarak ve faiz oranlarını yükselterek ülke parasını savunmaya zorlanmaktadır. Her zaman söz konusu olmamakla birlikte çoğunlukla sabit veya yarı-sabit döviz kuru standartları altında (crawling peg uygulaması altında) veya Para Kurulu (Currency Board) uygulamasında ya da ülke parasından kaçışın olduğu durumlarda para krizi ortaya çıkmaktadır. Para ve banka krizlerinin aynı öncü göstergelere sahip olması ve genellikle aynı sebeplerden ya da biri diğerinin sebebi olarak ortaya çıkması durumunda ikiz kriz (twin crises)  olarak adlandırılan krizler söz konusu olmaktadır.

Yukarıda genel anlamda izah edilen krizlerin ortaya çıkması bir anlamda da piyasa başarısızlığını ifade eder. Piyasa başarısızlıklarının temelde izahı ise, asimetrik bilgi (Asymmetric Information), ters seçim (Adverse Selection), ahlaki riziko (Moral Hazard) ve temsilcilik sorunu (Agency Problem) bir başka adlandırması ile asıl-vekil konulan ile yapılmaktadır.

Piyasa başarısızlığını ifade eden konulara kısaca değinecek olur isek, asimetrik bilgi, finansal sözleşme yapan tarafların birbirine göre farklı bilgilere sahip olmasıdır. Asimetrik bilgiden kaynaklı bir ekonomik kriz, bünyesinde aynı zamanda ters seçim ve ahlaki riziko problemlerini de barındırmaktadır. Söz konusu olguların finansal piyasa mekanizmasının işlerliğini bozmasıyla, fonlar verimli alanlara kanalize edilemez ve nihayetinde ekonomik faaliyetlerde daralmaya neden olur. Ters seçim problemi kredi sözleşmesinden önce meydana gelmektedir. Ters seçimin söz konusu olduğu durumlarda daha riskli proje sahipleri daha yüksek faizli kredilere gönüllü olmakta iken, daha düşük riskli proje sahipleri de daha düşük faizli kredilere razı olmaktadırlar. Bu durumda kaliteli firmalar ödemeleri gereken faize oranla daha yüksek bir faiz oranı ile karşı karşıya kalacaklardır. Düşük kaliteli firmalar için ise tam tersi söz konusu olacaktır. Bu durumda bazı kaliteli borçlu firmaların piyasadan çekilmeleri söz konusu olabilecektir. Bu ise, karlı yatırım imkânlarının değerlendirilememesine yol açacaktır. Ahlaki riziko problemi ise, asimetrik bilgi sorununun yaşandığı bir durumda kredi sözleşmesinin yapılmasından sonra gerçekleşmektedir. Bu durumda borç verenler borç alan tarafın projelerinin kalitesini belirleme güçlüğü yaşamaktadırlar. Borç alanlar ürettikleri   projelerin   başarısızlıkla   sonuçlanması   halinde   zararı   borç   verenin   üzerine yüklendiği riskli yatırımlara yönelebilmektedirler. Temsilcilik sorunu ise, görevlendirilen ilgililerin görevleri kapsamında kontrol edilememesi ya da gerekli olan bu kontrol mekanizmasının maliyetli olması hali olarak tanımlanmaktadır.

Ekonomik krizler kapsadıkları etki alanına başka bir ifade ile yayılma durumlarına göre ulusal, bölgesel veya küresel ekonomik kriz olarak da sınıflandırılmaktadırlar. Bir krizin ulusal mı bölgesel mi yoksa küresel bir ekonomik kriz mi olduğu konusu krizin çıkış noktasının dünya ekonomi düzleminde yer edinmiş olduğu hacim ile birebir alakalıdır. Daha anlamlı bir ifade ile krizin çıktığı ülke göreli olarak küçük hacimli bir ekonomik yapı arz ediyor ve dolayısıyla dünya ekonomisindeki payı küçük hacimli ise çıkan kriz ilgili ülke ve yakın ekonomik partnerleri ile sınırlı yani ulusal nitelikte olabilmektedir. Bazen de ekonomilerin birbiri ile olan bağlarına binaen ortaya çıkan bir ekonomik kriz bölge çapında yayılma, sıçrama göstererek bölgesel nitelik alabilmektedir. Özellikle büyük ekonomilerde baş gösteren ekonomik krizler kolaylıkla ve hızla yayılarak küresel nitelikte bir ekonomik kriz boyutuna gelebilmektedirler. Bu durum Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ve kapitalizmin küreselleşmesi ile hız kazanmıştır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005