Ekonomik
Kriz Kavramı ve “Kriz” Kavramının Ekonomideki Yeri
Ekonomik
kriz kavranma giriş mahiyetindeki açıklamalar
sonrasında krizin oluşumunu ele alacak olur isek;
Ekonomik genişlemeyi talep artışı takip etmediği
takdirde söz konusu ekonomik genişlemede kısmen sert
kopmalar yaşanacaktır. Hem üretimin aksaması, hem de
yatırıma harcanmış sermayenin karşılığının
alınamaması kar beklentilerinde karamsarlığa yol
açacaktır. Bu durumu borsa veya banka sisteminin
çökmesi takip edecektir. Bu da konjonktürün dönüm
noktası, yani krizdir.
Krizin
yapılabilecek bir izahı da, önceden öngörülemeyen,
bilinmeyen ekonomik ve ekonomik olmayan gelişmelerin
etkisiyle ekonomik konjonktürdeki yön değiştirme,
yani genişleme, sürekli bir üerleme döneminden, bir
bunalım veya daralma evresine geçiştir. Şekü
üzerinde de görüldüğü gibi vardan bu daralma
evresinin sonunda konjonktürün yön değiştirdiği
yeniden canlanma dönemi yaşanır. Krizler makro
anlamda devleti, mikro anlamda da firmaları ve
bireyleri çok ciddi şeküde etkileyecek sonuçlar
ortaya koyar.
Yaşanan
ekonomik krizleri iki temel başlık altında
incelemek mümkündür Bu ayrım reel sektör krizleri ve
finansal sektör krizleri şeklindedir. Bu durum şekil
yardımı üe daha ayrıntılı olarak
gösterilebilecektir.
Reel
sektör krizlerinin söz konusu olduğu dönemde,
mal-hizmet ve işgücü piyasalarında, üretimde ve/veya
istihdamda ciddi daralma ve/veya durgunluk baş
gösterir, işsizlik krizi ortaya çıkar. Finansal
krizler de, reel ekonomi yapısında derin yıkıcı
etkiler yaratabilen ve dolayısıyla piyasaların etkin
işleyişini bozan finansal piyasalardaki çöküşlerdir.
Finansal
piyasalarda krizlere yol açan unsur, oluşturulan
balonlardır. Balon, finansal varlıkların (bono,
tahvil, hisse senedi vb.) fiyatının finansal
varlığın dayandığı reel unsurun gelecekteki gelir
akımının üzerine çıkmış olması şeklinde
tanımlanabilmektedir. Bilinen en büyük balon 1929
Büyük Dünya Krizi öncesi borsada yaşanan süreçte
ortaya çıkmıştır.
IMF'nin
ekonomik krizler sınıflandırmasına baktığımızda;
para krizi, bankacılık krizi, sistematik kriz ve dış
borç krizi şeklinde olduğunu görmekteyiz. Fakat
Gelişmekte Olan Ülkelerde (GOÜ) karşılaşılan
ekonomik krizlerin genellikle borç krizi bankacılık
krizi ve para krizi olarak üç başlık altında ele
alındığını söylemek mümkündür. Bunlara birde ikiz
krizler olarak adlandırılan para ve banka
krizlerinin birlikte yaşanmasını ekleyebiliriz.
Borç
krizleri, bir ülkenin ister kamu kesimi isterse de
özel kesim olsun dış borç oranlarının çevrilemez
hale gelmesi durumunu ifade eder. Böyle bir durumda
ilgili kesimler yeni kredi bulma imkânlarından
yoksun kalırlar ve bu nedenle de borç
yükümlülüklerini yerine getiremezler.
Banka
krizleri olarak adlandırılan krizler de ise süreç,
ticari bankaların çeşitli sebeplerle ya önemli
derecede mevduat çıkışı ile karşı karşıya kalmaları
ya da piyasa enstrümanlarını tonlama kabiliyetlerini
kaybetmeleri şeklinde gelişmektedir. Bu durumda
bankalar ciddi bir likidite problemi ya da
borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya
kalmaktadırlar. Banka krizleri para krizlerine göre
daha uzun soluklu olmakta ve daha şiddetli etkiler
ortaya koyabilmektedir.
Para (currency)
ya da bir diğer adı ile döviz krizinde, ülke
parasına (ülke parasının yabancı paralar cinsinden
değeri üzerine) spekülatif bir atak söz konusudur.
Bu durumda devalüasyon söz konusu olmakta ya da ülke
otoriteleri uluslararası rezerv hacmini artırarak ve
faiz oranlarını yükselterek ülke parasını savunmaya
zorlanmaktadır. Her zaman söz konusu olmamakla
birlikte çoğunlukla sabit veya yarı-sabit döviz kuru
standartları altında (crawling peg uygulaması
altında) veya Para Kurulu (Currency Board)
uygulamasında ya da ülke parasından kaçışın olduğu
durumlarda para krizi ortaya çıkmaktadır. Para ve
banka krizlerinin aynı öncü göstergelere sahip
olması ve genellikle aynı sebeplerden ya da biri
diğerinin sebebi olarak ortaya çıkması durumunda
ikiz kriz (twin crises) olarak adlandırılan krizler
söz konusu olmaktadır.
Yukarıda
genel anlamda izah edilen krizlerin ortaya çıkması
bir anlamda da piyasa başarısızlığını ifade eder.
Piyasa başarısızlıklarının temelde izahı ise,
asimetrik bilgi (Asymmetric Information), ters seçim
(Adverse Selection), ahlaki riziko (Moral Hazard) ve
temsilcilik sorunu (Agency Problem) bir başka
adlandırması ile asıl-vekil konulan ile
yapılmaktadır.
Piyasa
başarısızlığını ifade eden konulara kısaca değinecek
olur isek, asimetrik bilgi, finansal sözleşme yapan
tarafların birbirine göre farklı bilgilere sahip
olmasıdır. Asimetrik bilgiden kaynaklı bir ekonomik
kriz, bünyesinde aynı zamanda ters seçim ve ahlaki
riziko problemlerini de barındırmaktadır. Söz konusu
olguların finansal piyasa mekanizmasının işlerliğini
bozmasıyla, fonlar verimli alanlara kanalize
edilemez ve nihayetinde ekonomik faaliyetlerde
daralmaya neden olur. Ters seçim problemi kredi
sözleşmesinden önce meydana gelmektedir. Ters
seçimin söz konusu olduğu durumlarda daha riskli
proje sahipleri daha yüksek faizli kredilere gönüllü
olmakta iken, daha düşük riskli proje sahipleri de
daha düşük faizli kredilere razı olmaktadırlar. Bu
durumda kaliteli firmalar ödemeleri gereken faize
oranla daha yüksek bir faiz oranı ile karşı karşıya
kalacaklardır. Düşük kaliteli firmalar için ise tam
tersi söz konusu olacaktır. Bu durumda bazı kaliteli
borçlu firmaların piyasadan çekilmeleri söz konusu
olabilecektir. Bu ise, karlı yatırım imkânlarının
değerlendirilememesine yol açacaktır. Ahlaki riziko
problemi ise, asimetrik bilgi sorununun yaşandığı
bir durumda kredi sözleşmesinin yapılmasından sonra
gerçekleşmektedir. Bu durumda borç verenler borç
alan tarafın projelerinin kalitesini belirleme
güçlüğü yaşamaktadırlar. Borç alanlar ürettikleri
projelerin başarısızlıkla sonuçlanması
halinde zararı borç verenin üzerine
yüklendiği riskli yatırımlara yönelebilmektedirler.
Temsilcilik sorunu ise, görevlendirilen ilgililerin
görevleri kapsamında kontrol edilememesi ya da
gerekli olan bu kontrol mekanizmasının maliyetli
olması hali olarak tanımlanmaktadır.
Ekonomik
krizler kapsadıkları etki alanına başka bir ifade
ile yayılma durumlarına göre ulusal, bölgesel veya
küresel ekonomik kriz olarak da
sınıflandırılmaktadırlar. Bir krizin ulusal mı
bölgesel mi yoksa küresel bir ekonomik kriz mi
olduğu konusu krizin çıkış noktasının dünya ekonomi
düzleminde yer edinmiş olduğu hacim ile birebir
alakalıdır. Daha anlamlı bir ifade ile krizin
çıktığı ülke göreli olarak küçük hacimli bir
ekonomik yapı arz ediyor ve dolayısıyla dünya
ekonomisindeki payı küçük hacimli ise çıkan kriz
ilgili ülke ve yakın ekonomik partnerleri ile
sınırlı yani ulusal nitelikte olabilmektedir.
Bazen de ekonomilerin birbiri ile olan bağlarına
binaen ortaya çıkan bir ekonomik kriz bölge çapında
yayılma, sıçrama göstererek bölgesel nitelik
alabilmektedir. Özellikle büyük ekonomilerde baş
gösteren ekonomik krizler kolaylıkla ve hızla
yayılarak küresel nitelikte bir ekonomik kriz
boyutuna gelebilmektedirler. Bu durum Sermaye
hareketlerinin serbestleşmesi ve kapitalizmin
küreselleşmesi ile hız kazanmıştır.
|