Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekonomik Krizlerde Sıkça Karşılaşılan Durumlar

Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde bir takım unsurlar vardır ki, bu unsurların sıklıkla ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bunların başında krizlerin yayılması, bir başka anlatımı ile sıçraması veya bulaşması gelmektedir. Finansal serbesti, sermaye kontrollerinin yokluğu, küreselleşme olarak da belirtilebilecek etkenler krizlerin yayılmasını sağlayan, hızlandıran etkenler olmaktadır. Yaşanan krizlerin ülkelerin iç dinamiklerinin yapısal ve birikim farklılıklarından dolayı çözüme yönelik belirli tek bir programın her ülke ve koşul için söz konusu olamayacağı da krizlerde sıkça karşılaşılan bir durum olmaktadır. Ekonomik krizlerde Keynesyen politikaların gündeme gelmesi, popüler deyimi ile - Keynes 'i yardıma çağırmak - beklenmekte ve gerçekleşmekte iken krizin aşılmasını takip eden kriz sonrası dönemde yine bilinen deyimi ile - bırakınız yapsınlar - anlayışına geri dönülmesi söz konusu olmaktadır. Bu durum da krizlerde sıkça karşılaşılan durum olma özelliğini göstermektedir.

Krizlerin yayılması yani sıçraması ya da bulaşması, herhangi bir sektördeki krizin, diğer sektörlere yayılması olarak ele alınabileceği gibi, ekonomik krizlerin bir ülkeden, - özellikle aynı bölgede olan - diğer ülkelere sıçraması olarak da tanımlanmaktadır. Ticari, mali ve uluslararası bilgi alışverişine dayanan sıkı ve yoğun ilişkilerin    krizlerin    bulaşması    sorununu    artırdığı    bilinmektedir44.    Genellikle    dünya ekonomisinde egemen - lider - konumda olan merkez ülkelerden birinde baş gösteren ekonomik krizler dünya ölçeğinde genelleşerek - yayılarak - uluslararası ekonomik bunalıma dönüşmektedirler.

Krizlerin sektörel yayılmasına örnek olarak 2008 ABD krizinden bahsedecek olur isek, ABD'de baş gösteren finansal krizin ABD reel sektörünü de menfi etkilemeye başlamış olduğunu söylememiz mümkün olacaktır. Yine devamında krizin başka ülkelere sıçraması da ABD krizinde görülmüş, ABD'deki gerek finansal kriz gerek reel ekonomideki resesyon Avrupa ülkelerinde ve Japonya'da da finansal krize ve resesyona yol açmıştır.

Sermaye hareketlerinin serbestleştiği bir dünya sisteminde krizlerin küreselleşmesi çok daha kolay ve hızlı olmaktadır.47. Dünya ülkeleri arasında üretimde ve finansal faaliyetlerde ortaya çıkan küreselleşme akımı sebebiyle birbiriyle sıkı etkileşim içerisinde bulunan ülkeler dış yansıma yani - bir tür negatif dışsallık48 -sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu dışsal etki, ekonomik ilişkilerinizin yoğun olduğu ülkelerde meydana gelen ekonomik problemlerin kendi ülkenize sıçramasını ifade etmektedir.

Bu doğrultuda 2008 ABD ekonomik krizini ele alarak örneklendirecek olur isek, bu kriz, şiddeti açısından 1929 Büyük Bunalım ile karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda bu iki krizin gerçekleştikleri koşullar açısından birbirinden çok farklı olduğu bilinmektedir. Büyük Bunalım döneminde ülkeler arasındaki sermaye hareketleri kontrol altında iken, bugün ise ancak birkaç ülkenin sermaye hareketlerine kontrol uyguladığı görülmektedir. Yine bugün ülkeler arasındaki ticaret hacmi de çok daha yüksek seviyelerdedir. Bunun sonucunda bugün farklı ülkelerin ekonomileri birbirlerinden çok daha yüksek düzeyde etkilenmektedirler. Bu iki neden, dünya ekonomisinin   yaklaşık   dörtte   birini   oluşturan   ABD'de   çıkacak   bir   krizin   bulaşıcı etkilerinden diğer ülkelerin kaçınamayacaklarını göstermektedir. Nitekim ABD ekonomisinde 2007 yılında eşikaltı borç konut - subprime mortgage - piyasasında başlamış olan ekonomik kriz, banka biançolanndaki zehirli atıkların karlı yatıranlardan aynlamaması neticesinde 2008 yılında derinleşmiş ve dalga dalga da diğer ülkelere yayılmıştır. Bu anlamda ABD'de çıkabilecek bir krizin, hele G7 ülkelerine de sıçraması halinde ise, dünyanın geri kalanını etkilememesi mümkün görünmemektedir. Burada Çin'in tek başına dünya GMH'sinin yüzde 11'ine yakın bir bölümünü üretiyor olmasını düşünebiliriz. Fakat üretimin çoğunu ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerine satıyor olmasından dolayı, onlarda yaşanacak bir talep daralmasının Çin'i etkilememesi söz konusu olamayacaktır. Yukarıda da açıklandığı gibi sermaye hareketlerinin serbest olduğu küreselleşmenin yarattığı bulaşıcı ortamla birleşince bu görünüm dünyanın genel krizlere nedenli açık bir biçim aldığını bize sunmaktadır.

Ekonomik krizlerin yayılması, sıçraması yani bulaşması birkaç şeküde görülmektedir. Bunlar gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere olan sıçrama şeklinde olabileceği gibi GOÜ'lerden yine GOÜ'lere olan bulaşma şeklinde de gerçekleşebilmektedir. Krizin meydana geldiği ülkedeki gelişmelerin diğer ülkelerin piyasalarındaki beklentileri değiştirmesi, piyasa da oluşacak sürüyü taktip et (Follow the herd) psikolojisinin değişik ülkelerden ve değişik piyasalardan yatırımcıları yönlendirmesi-etkilemesi, uluslararası ödeme sistemi kanalıyla krizlerin yayılması, bulaşması yani sıçraması gibi yollarla yayılma sorunu ortaya çıkabilmektedir.

Ekonomik krizlerin yayılması etkisinin ortaya çıkışı, kamu sektörü krizi ise farklı özel sektör krizi ise farklı olabilmektedir. Bir ülke ya da bölge de kamu kesimi ağırlıklı bir kriz yaşanmışsa, onun küreselleşmesi özel kesim ağırlıklı bir krize göre daha zayıf bir olasılık olarak görünmektedir. Kamu kesimi ağırlıklı bir kriz FMF fonları ve desteğiyle çözümlenebilir nitelikte görünmekte iken, özel sektör ağırlıklı bir krizin çözümünde, birde - daha önce değinildiği gibi - bu kriz gelişmiş ülkelerden birinden kaynaklanmışsa, birçok önlemin bir arada alınması gerekmektedir.

Krizlerin ekonomik ve sosyal nedenleri, ülkelerin kurumsal alt yapıları, tarihsel ve politik gelişimleri ile yakından alakalı gelişmektedir. Bu nedenle, krizler belirli bilinen nedenlerden çıkmış olsalar bile, krize geliş nedenleri ülkeler arasında çeşitlilik göstermektedir. Krizin nedenleri ve sonuçlan hakkında bazı genellemeler yapmak yararlı olmakla birlikte, ülkelere özgü farklılıkları da göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu bağlamda, krize benzer özellikler ve problemler nedeniyle giren ülkelerde tek tip istikrar programı uygulaması tartışmalarına neden olmaktadır. Bu sebeple, her ülkenin kendi sosyal ve ekonomik özelliklerinin, tarihsel gelişiminin ve politik altyapısının incelenmesi ve buna göre program hazırlanması gerektiği gündeme getirilmektedir.

Kuralların gevşetilmesi yani deregülasyon modası hiç kuşkusuz kapitalizmin özünü oluşturan piyasa mekanizmasının her şeyi kendiliğinden düzelteceğine olan inançtır. Kuralların varlığının şart olduğu anlayışının krizlerle birlikte hâkim hale geldiği görünmektedir. Bu gibi durumlarda yani krizlerin söz konusu olduğu dönemlerde kurallar büyük olasılıkla bir hayli ağırlaştırılmaktadır. Ama tıpkı geçmişte olduğu gibi, işler derlenir derlenmez, piyasa toparlanır toparlanmaz kuralların gevşetilmesi düşüncesinin yeniden ön plana çıkması beklenmektedir. Piyasanın, ekonomi ne zaman krize girse Keynesyen ekonomi politikalarına sarıldığı ve krizden çıktıktan sonra da onları terk etmeye yöneldiği görülmektedir. Kapitalist sistem asıl olarak serbest piyasa ekonomisini benimsemektedir. Fakat çökme aşamasına geldiği 1930'larda Keynesyen ekonomiye sarılarak kurtulmuş, sonraki krizlerin çoğunda da yine aynı yöntemi kullanmıştır. 2006 yılının ortalarında yayılan "subprime mortgage" kriziyle başlayan küresel krizde de yine Keynesyen politikanın kurtarıcı olarak öne çıktığı görülmektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005