Ekonomik Krizlerin Nedenleri Ve Çözümlerine Yönelik Farklı
Yaklaşımlar
Ekonomik
krizlerin sebeplerini açıklamaya çalışan görüşlerin
tümüne kriz teorisi bir başka ifade ile krizlerin
teorik manada izahı denmektedir. Bu doğrultuda, 1895
yılında alman yazar Bergman'ın yaptığı bir çalışma
280 teorinin bunalımları açıklamak üzere ortaya
konduğunu göstermektedir. O tarihten buyana, bu
sayının bir hayli artmış olduğu düşünülünce,
tam manası ile kriz teorilerinin bir krizi
olduğunu
söylemek
şaşırtıcı olmayacaktır. Dolayısıyla teorilerin
çokluğu konunun iyi ve ayrıntılı olarak
açıklanabilmesine mani teşkil etmektedir. Bu
çokluğun izahı iki temel sebeple açıklanabilecektir.
Her kriz sebepleri açısından farklılıklar arz ettiği
gibi çözüm reçetelerinde de farklılıklar
göstermektedir. Bunun yanı sıra, iktisatçıların
ekonominin işleyişi ile ilgili yaklaşımları
arasındaki farklılıklardan dolayı her birinin kriz
karşısında yaptıkları değerlendirmeler ve
önerdikleri çözümler de farklı olabilmektedir.
Yukarıda
yapılan açıklamalar göz önüne alındığında,
literatürdeki tüm kriz yaklaşımlarının ele alınarak
işlenebilmesi mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla
burada, iki temel ayrışmadan yola çıkılarak konunun
özünde birbirinden ayrılan yaklaşımların kökenindeki
varsayımlar ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bu
yaklaşımlardan birincisi olan bunalımı dışsal
etkenlere bağlayan teorik yaklaşımlar, Liberal
(Klasik) yaklaşım, Keynezyen yaklaşım ve devamında
yeni Neo-Liberal (Neoklasik) yaklaşımlar şeklinde
ele alınmaktadır. Sonrasında bunalımı içsel
etkenlere bağlayan yaklaşımlar "diğer" yaklaşımlar
başlığı altında ortaya konmaktadır.
Tarihsel
boyuttan yoksun olarak ve sistemin işleyişinin
organik sonuçlarını görmezden gelen Liberal ve Neo-Liberal
yaklaşımda, krizler kötü yönetim veya sair ekonomi
dışı nedenlere bağlanmakta bir anlamda yok
sayılmaktadır. Keynes'le Birlikte bu durum
değişmekte, gelişen akım içinde ise kriz kavramı,
biraz daha sistematik bir olgu olarak ele alınmaya
başlanmakta ve krizleri aşmanın tek yolu olarak da
sosyal politikalar önerilmektedir.
Liberal
Yaklaşım
Liberal
iktisatçılarda kriz kavramının oldukça önemsiz
olduğu müşahede edilebilmektedir. Liberal iktisat
görüşüne göre ekonomi rasyonel dengelerini daima
kendi kendine kurma kudretine sahiptir. Gerçekte
Liberallerin tezlerini oluştururken daima uzun
dönemi dikkate aldığı görülmektedir. Onlar da Kısa
dönemde ekonomide bazı dengesizlikler olabileceğini
kabul etmektedirler. Ancak bu dengesizliklerin
üzerinde fazla durmamakta, bunların zamanla
aşılacağına inanmaktadırlar.
Adam
Smith ile birlikte ortaya çıkan Liberaller, temelini
doğal düzenden almakta ve J. B. Say'ın Mahreçler
Yasasına dayanmakta olan otomatik genel denge
yaklaşımını benimsemektedirler. Say'ın Mahreçler
Yasası'na göre, her arz kendi talebini yaratır
yaklaşımından dolayı sanayileşmenin sının
yoktur. Dolayısıyla da Liberaller için üretim
fazlasından oluşan genel bir bunalım söz konusu
olmamaktadır. Ekonomide kısmi bir tıkanma olsa bile,
piyasanın beklentilerini fiyat mekanizması
aracılığıyla süratle yansıtan sinyaller, üretim ve
tüketim arasında dengenin yeniden kurulmasına imkân
sağlamaktadırlar.
Ekonomik
bunalımların kaza sonucu ortaya çıkan anormal bir
oluşum olarak algılamakta olan Liberaller, önemli
bir sorun olarak kar oranlarının üretimin sürekli
artışını gerçekleştirecek düzeyde kalmasının
sağlanabilmesini görmektedirler. Zira Liberal okul
içinde, iyimserlikle nitelenen A. Smith'de dâhil
olmak üzere, bütün Liberallerde, ekonominin gelişme
sürecinin sonunda, kar haddinin azalacağı
görüşü yer almaktadır. Bu sistemde normal olarak
hiçbir dengesizlik veya fortiori hiçbir kriz
yaşanmasının mümkün olmayacağını matematiksel olarak
gösteren genel kuram anlayışındadırlar Liberaller.
1929
krizini İngiliz Lionel Robbins ve Fransız Jacques
Ruef gibi liberal iktisatçıların kuramları,
tümüyle tesadüfi etkenlere dayanan,
serbest piyasanın istemesindeki engeller
ortadan kalkması dâhilinde kendiliğinden
çözülecek bir durum olarak değerlendirmektedirler.
Keynesyen Yaklaşım
Keynesyen iktisadi düşüncede ekonomi, Liberal
anlayışta olduğu gibi denge kavramı üzerine değil,
sistematik dengesizlikler üzerine kuruludur.
Keynesyen anlayışa göre bu durum istisnai bir olgu
olmayıp, oldukça sık karşılaşılabilecek bir
durumdur. Bu durumda ise, toplam talebi etkileyici
aktif eylemlerle ekonominin bu tip durumlara
girmesini önlemek ya da böyle bir durumdan en kısa
sürede çıkmasını sağlamak görevi devlete
verilmektedir. Keynesyenler izleyen kısımda ele
alacağımız Neo-Liberal iktisatçıların aksine,
devletin ekonomiye müdahalelerini krizlerin sebebi
olarak görmemektedirler. Tam tersine, devletin
müdahalesinin eksikliği krizlere yol açmaktadır.
Keynes gözlerini uzun dönemden ziyade kısa dönem ve
kısa dönemde ortaya çıkan sorunlara çevirmektedir.
Sadece uzun dönemle ilgilenilmesini anlamsız
bulmakta, bunun sebebini bilinen popüler ifadesi ile
uzun dönemde hepimiz ölüyüz şeklinde ifade
etmektedir.
Sismondi, kapitalist sistemde doğal uyumun varlığını
ve tam istihdamın otomatik olarak kurulacağı fikrini
kabul etmemektedir. Üretim faaliyetinin kesintisiz
sürebilmesini üretimle tüketim arasında
gerçekleşecek bir dengeye bağlamaktadır.
Sismondi'nin bu fikirlerini J. A. Hobson, Foster ve
Catching geliştirmişlerdir. Bunlara göre, aşın
tasarruf devresel dalgalanmaların ana nedenidir.
Ekonomide yaratılan gelirin büyük bir kısmı varlıklı
kesim tarafından tasarruf edilmekte iken, ancak
küçük bir kesimin tüketim mallarına yönelmesi
depresyona neden olmaktadır. Lord Landerdale, R.
Maltus ve Sismondi tarafindan ileri sürülen bu
fikirlere daha sonra, J. A. Hobson, W. T. Foster, E.
Lederer tarafindan daha bilimsel bir nitelik
kazandınldığı görülmektedir. Nihayet Keynes,
bu eski teorileri değişik biçimde
yeniden güncelleştiren isim olmuştur. Keynes'e
göre, devletin istikrarlaştırıcı bir unsur olarak
dâhil olmadığı bir ekonomik sistemde, etkili ölçekte
krizlerin beklenmesi de kaçınılmaz olmaktadır.
Keynes'in krizle ilgili yaklaşımı bazı çıkarımları
da beraberinde getirmektedir; ekonomik sistemi
yukarı ve aşağı çeken güçleri anlamak, krizlerin
süresi ve şiddeti açısından önem arz etmektedir.
Daha önceden belirtildiği gibi krizler, ekonomik
koşullardaki ani ve şiddetli değişimler anlamına
geldiğinden, analizlerde beklentiler, çok önemli bir
yer edinmektedir. Keynes'e göre, iktisadi
dalgalanmanın temel nedenleri; tüketim eğilimindeki,
likidite tercihindeki ve sermayenin marjinal
etkinliğindeki dalgalanmaları göstermektedir. Başka
bir ifadeyle, bu üç bileşen Keynes'in bahsettiği
sistemi yukarı ve aşağı çeken güçleri
oluşturmaktadır.
Keynes'in ekonomik kriz yaklaşımında eksik istihdam
dengesi devlet müdahalesinin olmayışından
kaynaklandığından, devletin ekonomiye müdahale
etmesiyle birlikte, tam istihdama yönelme söz konusu
olabilmektedir. Keynes, kapitalist sistemin yaşadığı
bunalımın nedenini talep yetersizliğine bağlayarak,
Laissez-Faire ilkesinden ödün vermek suretiyle
devletin ekonomide etkin rol oynamasını önermekle
birlikte sistemin ancak devlet müdahalesiyle ayakta
kalabilmesinin sağlanabileceğini öngörmektedir.
Keynes
sonrası Keynesyen iktisadi düşünceyi takip eden
iktisadi yaklaşımlar kendi aralarında Geleneksel
Keynesçilik, Dengesizlik Keynesçiliği, Post
Keynesçilik ve Yeni Keynesçilik gibi farklı kollara
ayrıldığı görülmektedir. Post Keynesyenlerin kriz
yaklaşımı Ortodoks görüşü yansıtan geleneksel kriz
yaklaşımlarının sınırlarını aşmakta ve çok daha
genel bir yaklaşım getirmektedir. Post Keynesyenlere
göre, krizi yaratan sürecin alt yapısını oluşturan
etken, Keynesyen politikalardan Neo-Liberal
politikalara doğru olan yöneliştir.
Yeni
Keynesyenler, sistemde makro dengeyi sağlayacak
otomatik mekanizmalar bulunmadığını dolayısıyla da
devlet müdahalesinin zorunlu olduğu görüşünü
savunmaktadırlar. Hükümet, ekonomik istikran
sağlamak için öncelikle maliye ve para politikaları
ile aktif rol oynamalıdır. Devletin uygulayacağı
aktif politikalarla ekonomik gelişme sağlıklı bir
yol izleyebilecektir. Yeni Keynesyen modelde
dalgalanmaların nedeni olarak istikrarsız olan
toplam talep görülmektedir. Toplam talepteki düşme
reel milli gelir düzeyini de düşürmektedir. Bu
gelişmede yatırımların, çarpan ve hızlandıran etkisi
dolayısıyla özel bir konumu var olduğu
vurgulanmaktadır.
Keynes
modelinde, yatırım çoğaltanı üzerine kısaca
değinecek olur isek, yatırımdaki bugünkü bir
artışın, yarın geliri kaç misli artıracağını
gösteren katsayıya yatırım çoğaltanı denildiği
bilinmektedir. Burada tasarruf eğilimi büyüdükçe
çoğaltanın değeri yükselmektedir. Bu bilgiler
ışığında, tüketim eğiliminin büyük olduğu duraklama
döneminde, küçük bir yatırım bile milli geliri hızla
artırabilmesi söz konusudur. Keynes'e göre, kriz
yatırım çoğaltanının zayıflamasından yani tüketim
eğiliminin düşmesinden de doğabilmektedir. Bu
durumda Keynes, iş adamları ekonominin kötü
zamanlarında yatırımdan kaçınmaları durumunda
ekonomide ortaya çıkması muhtemel durgunluğun
düzeltilebilmesi açısından devlet müdahalesinin
gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Ekonomik
krizler karşısında devlet müdahalesinin
gerekliliğine inanan ve krizlerin kendi kendine
geçmesini beklemek, kendi haline bırakmak
yaklaşımına karşı olan görüşe göre; kriz ile
birlikte sistemdeki çılgın yatırımların ekonomiden
çekilip çıkarılması gerekiyorsa da krizin yayılma
etkisi nedeniyle, ekonomiye lüzumlu ve sıhhatli
yatırımlar da batabilmektedir. Bu yatırımların
yatırımcıları ayakta kalabilmeleri için lüzumlu
krediyi kriz esnasında bulamamakta ve hiç hak
etmedikleri halde diğerleri ile beraber batmaları
söz konusu olmaktadır. Ekonomik tarihi süreçte
göstermiştir ki bütün ekonomik krizlerde büyük faiz
oranlan vermeye razı olunsa bile borç para bulma
imkânı çok zorlaşmakta, hatta imkânsız
hale gelmektedir. Krizlerin kendi haline
bırakılarak tedavi edilmeleri hemen hemen hiçbir
zaman mümkün olmamıştır. Bunun nedeni birileri daima
müdahale etmek ve krizi şöyle veya böyle durdurmak
istemişlerdir. Bu müdahalelerin söz konusu
olmamaları durumunda kriz kendi kendine geçecek ama
belki de çok daha uzun sürecek, daha derin
maliyetlere yol açacaktır.
Neoliberal Yaklaşım
1970'lerde ve 1980'lerin başında popüler ekonomik
bakış açısı olarak ortaya çıkan M. Friedman'ın
öncülüğündeki monetarizm, arz yönlü iktisat ve daha
çok akademik çevrelerde önemli yer almış olan
rasyonel bekleyişler okulu adı altında gündeme gelen
yaklaşımlar yeni liberalizm olarak isimlendirilen
akımın kendine has yönleri olan farklı
versiyonlarını oluşturmaktadır. Bu versiyonların
aykırılıklarına rağmen, tek bir nehrin kollan haline
getiren ortak yanlara sahip oldukları görülmektedir.
Bunların başında da ekonomik sorunların piyasa
mekanizmasının serbest işleyişine konulan engellerin
bir ürünü olduğu görüşü gelmektedir. Yine aynı
şekilde Yeni Liberal akım, ekonomik dalgalanmaların
piyasa sisteminin işleyişinden bağımsız olan, dışsal
etkenlerin piyasaları etkilemesinin doğal sonucu
olarak ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Bu durum
da ilgili versiyonların buluştuğu ortak noktalardan
birini ifade etmektedir.
Liberal
iktisatçılardan Hayek, kapitalizmi bir denge sistemi
olarak görmekte ve devletin ve özel bankaların bu
sisteme devresel olarak yaptığı müdahaleleri ve
kredi hacmindeki aşın genişlemeleri bu
sistemdeki krizlerin/bunalımların nedeni olarak
ifade etmektedir. Friedman da, piyasalar devlet
kontrolü olmaksızın, kendi kendilerine kontrole
bırakılmaları halinde normal bir hız ile iyiye doğru
ilerleyeceğini düşünmektedir. Bu düşünce Friedman'ı
- dolayısıyla Yeni Liberal anlayışını -Keynesçi
düşüncelerden ayırmaktadır; daha öncesinde
belirtildiği gibi Keynes'e göre işadamlarının
ekonominin kritik devrinde yatırımdan kaçınmaları
halinde bu kaçınma bir ekonomik durgunluk yaratması
söz konusu olacaktır. Keynes bu durumda devlet
müdahalesi öngörmektedir.
Monetaristler hükümetlerce izlenecek istikrar
politikalarının yararsızlığına inanmaktadırlar.
Onlar, işsizliği azaltma gerekçesiyle ekonomideki
toplam talep ile oynayan hükümet müdahalelerini
istikran bozan esas etken olarak görmektedirler.
Ekonomide bir işsizlik varsa, bu işsizlik iş
değiştirmeler, iş beğenmemeler gibi nedenlerden
kaynaklandığı varsayılan doğal işsizliktir.
Monetaristlere göre, reel ekonomi istikrarlıdır.
Onlara göre, elbette ki reel olgulardan kaynaklanan
şoklar da ekonomiyi etkilemektedir. Ancak bunların
önemi azdır96. Yine Monetarist anlayışa
göre, devlet müdahalesi sadece gereksiz değil aynı
zamanda zararlıdır. İstikrarsızlıklar, beceriksiz ve
hatalı para ve maliye politikalarından
kaynaklanmaktadır bu anlayışa göre. Ekonomiye
müdahaleler serbest piyasanın verimli işleyişini
bozmakta ve istikrarsızlık yaratmaktadır. İyi
niyetli dahi olsa uygulanacak olan para ve maliye
politikası, kendiliğinden düzelecek istikrarsızlığı
ağırlaştırmaktadır.
Yeni
Liberal anlayışın bünyesindeki Yeni Klasik iktisadın
en çarpıcı karakteristiği olan Rasyonel
Beklentilerin, Yeni Klasik modellerin en önemli
varsayımı olduğu söylenmektedir. Rasyonel
Beklentiler Teorisine göre iktisat politikası
uygulamaları ve uygulamaların yaratacağı etkiler
bireylerin rasyonel davranışları nedeniyle beklenen
sonuçlan yaratmaktan uzak kalmaktadırlar. Bu nedenle
aktif iktisat politikaları yerine istikrarlı
politikalar kullanılmasını önermektedirler. Bu
teoriye göre devlet, sadece oyunun kurallarını
belirlemekle yetinmeli, bireylerde
kararlarının olası sonuçlarını önceden
kestirebilmelidirler. Eğer politika
değişikliği kaçınılmaz bir durum ise bunlar yavaş
yavaş uygulamaya geçirilmesinin gerekliliğini
benimsemektedirler.
Yeni
Liberal anlayışının stagflasyon olgusunun ortaya
çıkması ve Keynesyen politikaların bu anlamda
yetersiz kabul edilmesinden sonra gündeme geldiği
görülmektedir. Bu anlayışa göre, sendikalar, sosyal
güvenlik fonları, devlet müdahalesi, vergileme
sistemi, korumacılık gibi uygulamalar piyasalarda
dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Sermayenin
azalan kar oranlarını yükseltecek koşulların
yaratılmasını sağlamak, bunalım döneminde uygulanan
Yeni Liberal iktisat politikalarının temel amacı
olmaktadır. Liberal anlayışa göre, yatırım, üretim
ve istihdamı düşüren bir arz şoku bunalıma neden
olduğu varsayıldığından, maliyetleri düşürmek,
karları yükseltecek önlemler almak gerekmektedir.
İlk olarak ABD ve İngiltere'de uygulanan anti
enflasyonist ve anti sendikal politikalar ilk
aşamada durgunluğu derinleştiren, iflasları
arttıran, değersizleşme sürecini işleten, bunalıma
direnebilen daha verimli sermayelerin ayakta
kalabildiği bir sonucu ortaya koymuştur. Bu durumda
sermaye birikiminin güçlendiğini varsayan liberal
politikaların, işsizliğin artarak, yapısal bir sorun
haline dönüşmesinde rol oynadıkları görülmektedir".
Ekonomik
krizlerde paniğin kendi haline bırakılması durumunda
tedavi edileceği kanısında olan Yeni Liberal
anlayış, ateşin sönüp bitmesini beklemek gerektiği
düşüncesini ortaya koymaktadır. Paniğin kendi
kendini tedavi etmesi iddiası iki ayrı görüş ile
savunulmaktadır. Birinci görüşe göre, piyasayı etki
altında bırakan panik ve kriz yine piyasanın kendisi
taralından yaratılmıştır. Dolayısıyla bunun
cezasının da piyasa taralından çekilmesi
gerekmektedir. Bu görüşte olanlara göre nasıl bir
tropikal firtınada, firtınadan sonra havanın
temizleneceği ve daha iyi bir havanın geleceğinin
beklendiği gibi, krizden sonra da ekonominin daha
sıhhatli, daha güvenilir hale gelmesi söz konusu
olacaktır. Bu konuda en önemli iddia 1929 yılında
Amerika Maliye Bakanı Andrew Mellon taralından dile
getirilmiştir. Mellon'a göre serbest piyasada kriz
anında hükümet konuya müdahale etmemelidir. Halk
eğer enflasyonist bir çılgınlığın içine
girmişse bundan tamamen kurtulabilmesi
için enflasyonist durumun çökmesi gerekmektedir.
Mellon panik ve krizi o kadar kötü bir şey olarak
algılamamaktadır. Sistemdeki çürümüş unsurları
temizleyerek sisteme faydası bile dokunabilmektedir.
Böyle bir krizden sonra halk pahalı, masraflı yaşama
alışkanlıklarını bırakarak enflasyonist durumu
ortadan kaldıracaktır. Kriz neticesinde kıymetlerin
ayarlanacağı, müteşebbis kimselerin daha az
ehliyetli kimselerden enkazı devralarak daha iyi
götürecekleri savunulmaktadır.
Yukarıda
yapılan açıklamalar ışığında varılabilecek bir yargı
olarak, meydana gelecek bir ekonomik krizin
oluşturacağı sosyal ve ekonomik yıkımın
maliyetlerinin Yeni Liberal anlayış tarafından
bilinçli ya da bilinçsiz göz ardı edildiğini,
önemsenmediğini söylemek mümkün görünmektedir.
|