Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gerçekten Olanaklar Bu Kadar Mı? 

Bir yönetim "sistemi olarak demokrasi, basit bir çoğunluk sistemi değildir. Çoğunluk, zaten her alanda kendi istediğini yaptırabileceğinden dolayı, bu grubun isteğinin gerçekleştirilebilmesi için idareye dahi" gereksinme yoktur, hele demokrasiye hiç yoktur! Çoğunluk sisteminin adı, orman yasasıdır. Oranın da kendine göre kuralları vardır, ama bu kuralları adale gücü belir­ler, akıl gücü değil. Bundan dolayı, orman yasaları içinde yaşa­yanların medeniyetleri yoktur; taş devri, maden devri, teknoloji devri yaşamamışlardır. Çünkü böyle değişimleri yapmaya güçleri yoktur. Böyle değişimleri adele değil, beyin yapar. 

Demokrasi, bir adeleye dayalı güç sistemi değildir. Bir çoğul­culuk sistemidir Çoğulculuk, topluma çok çeşitli alternatifler sunmak, seçişte zenginlik sağlayabilmek için yararlı ve gerekli­dir. Yoksa, toplum tek yönlü bir gidiş izler. Böyle bir tek yönlü­lük belirli kesimlere avantaj sağlayabilir, ama tüm toplum için, hatta kısa dönemde avantajlı olan kesimler için de uzun dönemde bir kısır döngü oluşturur. 

Her toplumda, her konuda çok farklı görüş ve düşünceler olabilir. Ancak bunların bir kısmının örgütlü olup, sesini duyurabilmesi, buna karşılık diğerlerinin parça-bölük olması ve siyasal, platformda sesini duyuramaması, temelde var olan çoğulculuğu etkili yapama­makta ve eylem düzeyine taşıyamamaktadır. Böyle bir toplumdaki orman yasası, hiç kuşkusuz, adeleye değil de sermayeye dayanmaktadır. Bu durumda demokrasinin çok ciddi bir ayağı çökmüş olmakta ve bundan da tüm toplum zarar görmektedir.

Son memur zamları, Türkiye'nin çoğulculuktan ve hatta de­mokrasiden ne derece uzak olduğunun açık bir göstergesidir. Memur zamlarının yöntem ve tutarını burada hiç tartışmak iste­miyorum. Zira böyle bir tartışma iki açıdan fevkalade sakattır. Bir defa, Türkiye'de grupların örgütleniş biçim ve dereceleri bilindikten sonra, bunun ortaya koyabileceği sonuç da açıktır. İkinci nokta ise, hedef saptırmamak açısından önemlidir. Katsa­yıları, yüksek ya da düşük diye tartışmak, iktisada alet düzeyinde bakanların hep yaptığı gibi, sığ ve verimsiz alanlarda oyalanmaktır. Böyle bir hedef saptırmanın kimin yararına, kimin zararına olacağı ise açıktır. Yine aynı mantıkla, günümüz iktisat eğitiminin bu denli dar ve teknik düzeye indirgenmesinin neye hizmet ettiği de açıktır. 

Hedef saptırmasının yapılmamış olduğu durumda göreceğimiz şey şu olacak idi: Rakama falan gerek kalmadan, maaş ar­tışlarının kâr ve faiz artışlarından yüksek olamayacağı açıktır. Çünkü, ikinci grup gelir elde edenler örgütlenmişlerdir. Hem de bu grup, en üst düzeyde örgütlenmiştir! Birinci grup ise, örgütlenmemiştir. Bu saptama, hiçbir rakama bakmadan, bize bugün­kü tabloya verir. Kışın ya da yazın ortasında, kapalı bir yerde, hatta konunun uzmanı olmayan bir kimsenin yapacağı hava tah­mini ne kadar doğru olursa, bu da 6 kadar doğrudur. 

Bu durumda şu nokta açıklık kazanmaktadır ki; hakların alınışı, örgütlü mücadeleye dayanır. Aksi takdirde, daime ülkesini kendisinin önüne koyduğunu söyleyenler tarafından, gerçekten ülkesini kendi önüne koyan garipler bulunur. Ama böylece iki yöne doğru çekilen ülke tahrip olur. Bu, Türkiye'de de böyle oluyor: Kamu kesimi eriyor; insan-gücü niteliksizleşiyor, hizmet düzeyi bozuluyor. Eğer bu hizmetlere ihtiyacımız yoksa, o zaman hiç para ayırmayalım. Eğer ihtiyacımız varsa, ayırmamız gereken para, kaynakların elverdiği kadar değil, hizmetin gerek­tirdiği kadar olmalıdır. Zira, kaynakların elverdiği kadar mantığı geçerli değildir. Çünkü, bunu aşmanın yolu vardır. Memura enflasyon kadar düzeltme yapıyorsak, diğer gelir kategorilerinin de enflasyonu aşan boyutunu vergilendirmeliyiz. Ancak böyle bir önlem alındıktan sonradır ki, halkın önüne çıkıp, "olanaklar bu kadar" diyebiliriz. Aksi takdirde "yapabildiğim bu kadar" demek daha ahlaksal olur! 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü
 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005