Ekonomik Önlemler Üzerine
Koalisyon
partilerinin liderlerince açıklanan ve "ekonomik
kurtuluş savaşı" olarak nitelenen paket, şu iki
özelliği taşımış olsa idi seçimlerden önce açıklanır
ve hatta bunun siyasal ürünleri de toplanıyor
olabilirdi. Bu özelliklerden birincisi, içinde
bulunduğumuz ekonomik sıkıntısının nedenlerinin ve
bu krize neden olanların doğru tanısı, ikincisi ise
paketin yükünün sıkıntılardan sorumlu tutulan bu
gruplar üzerine yansıtılmasıdır. Birinci özellik,
ekonominin doğru raya oturtulmasına, ikincisi ise
adaletin sağlanmasına hizmet ederdi. Böyle bir
yaklaşım ve bu doğrultudaki önlemler ise,
sahiplerini onurlandıracak ve onların siyasi
tarihini şereflendirecekti.
Ancak, paketin özelliği bu olmadığı için seçimler
beklendi. "Gün siyaset günü değildir!" gösterileri
altında, aslında hakim güç çevrelerinin çıkarları
büyük halk gruplarının, hatta ülke ve ekonominin
çıkarının önüne koyuldu. Toplumun çeşitli
kesimlerden gelen tepkiler de bu yöndeki görüşleri
doğrulamaktadır. Yarının maliyetini sezerek bugün
bir tür servet vergisine dahi razı olan ulu kişiler,
ileride nasıl olsa telâfi edilebilecek ufak ve
göstermelik bir yük ile bu krizi de atlatma rayına
girdiler.
Özünde serbest piyasa kurallarına uyulduğu ileri
sürülmektedir. Ne var ki, ne Türkiye'de serbest ve
rekabetçi bir piyasa vardır ne de paket bu yönde
bir adım atmak niyetindedir. Türkiye'de bir piyasa
vardır, ama bu piyasanın serbest piyasa ile farkı
dağlar kadardır. Bir derecede de olsa serbest
geçişi sağlayabilecek anti-tröst yasasının lafı dahi
edilmemektedir. Rekabetçi ve serbest nitelikleri
bulunmayan bir piyasada devletin hakem rolü
üstlenmesi ise, dengesiz tarafların maçındaki
hakemlikten farksızdır. Böyle bir müsabakada güçlü
taraf, her türlü üretim araçlarından arınmış bir
devlete hakemlik rolünü biçerken, güçsüz taraf,
doğal olarak, böyle bir komediye sadece gülüp
geçemez.
Programda yer verilmiş olan yoğun özelleştirme,
enflâsyon düzeyinde dahi tutulacağı belirtilmeden
hızla değinilip geçinilen maaş artışları (!) ve
yoğun zam politikaları yanında, ciddi vergi
önlemleri, finansal piyasaları denetim altına alma,
borçlan konsolide etme gibi politikalarından söz
edilmemesi, yükün adresini ortaya koymaktadır.
Bir defaya mahsus vergi, bir başlangıç olarak
olumludur, ancak yeterli değildir, hatta bir
bakımdan risklidir. Bir defalık böyle bir verginin
acısı, nasıl olsa ileride çıkartılabilir. Bu
nedenle sorun, etkin ve adil devamlı vergileme
sorunudur, yoksa bir defalık bir mesele değildir.
Paket samimi olmalı idi. Başlangıçta yüksek bir zam,
artan işsizlik ve aşırı derecede kısılan
harcamalarla, fiyat artış hızı frenlenebilir. Ancak,
1980 başlarında da aynı politika uygulanıp,
görüntüsel bir fiyat iyileştirmesi sağlanabilmişti.
Ama ne görüntü doğru idi, ne de sonuç kalıcı oldu.
Üç ay sonraki muhasebe döneminde, fiyatlar
açısından durulma görülebilir. Unutmamak gerekir ki,
başlangıç yılında mal ve hizmetlere ve dövize
yapılan yüksek zam dönem boyunca oluşan gerçek
görüntüyü perdeler. KİT ürünlerine önemli zam yapıp,
bir süre fiyat artışına izin vermemek, hem basit bir
aldatmacadır, hem de serbest piyasa mantığı ile
bağdaşamaz. Amaç bellidir: Kısa sürede topluma mesaj
verebilecek bir görüntü sağlamak!
Üretici kesim- finans kesimi tercihini devlet yanlış
kullanmıştır. Tüm 1980' politika sonuçları gözler
önünde olduğu halde, halâ Eximbank kredileri ile
ihracat pompalanmaya çalışılmaktadır. Bugünkü
finans kesimi hem üretici güçleri sıkıştırmakta ve
engellemekte, hem de monopolist bir yapı oluşturma
eğilimi taşımaktadır.
Tarım destekleme politikaları yanlış oluşturulmuş ve
bu yanlışlık da sürdürülmeye çalışılmaktadır. Ne de
olsa, orada büyük siyasal potansiyel var. Halbuki,
bu saha iyice etüt edilip bir tür tarım reformu
planlaması yolu ile, bu sektörde fiyat istikrarına
yönelik önlemler geliştirilebilirdi. Ancak aksayan
yerlerinde ve bazı ürünlerde devlet müdahalede
bulunabilirdi.
Ekonomi, bugüne kadar çok büyük bir bollukta müsrif
bir davranış sergileye gelmiştir. Bugün bunu
ödüyoruz. Ancak bu bedel müsriflere fatura
edilmemiştir. Onlar aynı kaynaklara sahip olacak,
aynı davranışı sürdürecektir. Dolayısıyla ekonomi
yine sırtında bunları taşıyacaktır. Fakat bu yükü
gerçekten çekemeyen ekonomi, başkalarını sistem
dışına itmektedir. Bunun anlamı, üç beş aylık
göstermelik bir rahatlama ertesinde ekonominin daha
büyük bir bedel ödemek zorunda kalacak olmasıdır.
Zira ekonomi, safrasını attığı için rahatladığını
zannettiği anda, bugün dışladığını karşısında
bulacak, üstelik sırtında da kocaman asalak bir ur
taşıyan olduğu halde!
Bir istikrar programı olabilir mi ki, halka
açıklamaktan çekimisin, ileride ilâve bir maliyet
yaratmadan ekonomiyi düzlüğe çıkarsın ve refaha
ulaştırırsın? Halk her şeye razı olur, yeter ki âdil
olsun ve işin sonu görülebilsin. Reçeteler, günlük
görüntü yaratıp, ileriyi bozmamalıdır. Koca bir 1980
deneyimi önümüzdedir.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|