Ekonomik Yapıdaki Dönüşüm
Cihan Paçacı
Ekonomik açıdan özellikle 19801i yıllarda önem
kazanan küreselleşme günümüzde hızını giderek
artırarak ilerlemekte ve ulusal devletleri hızlı bir
gelişim ve rekabet ortamının içerisine
sürüklemektedir. Genel anlamıyla küreselleşme,
maddi ve manevi değerlerin ve bu değerler
çerçevesinde oluşmuş birikimlerin ulusal sınırlan
aşarak dünya çapında yayılması olarak
tanımlanabilir.
Dünya
üzerinde ulusal ekonomilerin giderek küresel
ekonomiye geçişiyle birlikte rekabet ortamı da yeni
bir nitelik kazanmış; dünya çapında üretimde
bulunan endüstriyel şirketler, hızlı pazar
değişiklikleri, ürün ve üretim teknolojisi
değişiklikleri ve giderek zorlaşan rekabet
koşullanndan önemli ölçüde etkilenmeye
başlamışlardır. Pazarın doyuma ulaşmasıyla birlikte
müşteriler daha seçici olmaya başlamış ve ürün
çeşitliliği giderek artmıştır. Bu gelişmeler, hızlı,
ekonomik birimleri kararlannda tüketicileri baz
almaya yöneltmiş ve tüketicinin öne geçişi
gözlemlenmiştir.
Küreselleşmenin bir diğer önemli etkisi de
uluslararası ticarette endüstri içi ticaretin
gelişmesi ve firma içi ticaretin önem kazanması
olmuştur. Böylelikle dünya üzerinde mal ve hizmetler
için global bir pazarın oluşmasıyla birlikte bunun
gereği olan iletişim ve finansal teknolojilerdeki
gelişme olağanüstü boyutlara ulaşmıştır.
Yirmibirinci yüzyıla hazırlanan dünya ekonomisinde
liberal eğilimler giderek güçlenmekte ve teknolojik
gelişmeler hızla artmaktadır. Mal ve finans
piyasaları özellikle bu gelişmeler ışığında ulusal
sınırlan zorlamaktadır.
Finans piyasalarının küreselleşmesi de İkinci Dünya
Savaşı sonrasında gözlemlenen önemli gelişmelerden
bir tanesi olmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak
da fon fazlası olan kesim ile fon talep edenler
arasındaki bağlar çeşitlenmiş ve ilişkiler daha
ileri bir boyut kazanmıştır.
Uluslararası finans piyasaları da bu gelişmeler
ışığında önemli gelişmelere sahne olmuştur.
Uluslararası finans piyasalarında işlem yapmak çok
daha elverişli bir konuma gelmiş ve yeni dışa açılan
ülkelerin iç mali piyasalarına giriş ve çıkışlar
kolaylaşmış ve hızlanmıştır. Finansal yatırım
faaliyetleri hızla artmış ve dünya finans
piyasalarında yatırımcılara getirişi daha yüksek ve
riski daha düşük olanaklar tanınmıştır. Böylelikle
finansman darlığı ortadan kakmış ve finansman
talebinin yurt içinde karşılanamadığı durumlarda
uluslararası piyasalardan borçlanmak mümkün hale
gelmiştir.
Para ve sermaye piyasalarını küreselleşmeye
yönelten çeşitli etkenler mevcuttur. Çok taraflı
parasal işbirliğini öngören Uluslararası Para
Fonu'nun çalışmaları bu konuda önemli etki
yapmıştır. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sonrasında
uluslararası para sistemi şekil değiştire-rer ticari
işlemler üzerindeki kontrol ve sınırlamalar
kaldırılmış, paralar konvertibiliteye sahip
olmuştur. Bu gelişmeleri de lider konumdaki
gelişmiş ülkeler finans piyasalarının çeşitli
kontrol ve sınırlandınnalardan arındırılmaları
izlemiştir.
1973 yılında doların devalüasyonunu ta-kiben kurlar
dalgalanmaya bırakılmış, finansal piyasalarda
rekabet giderek yoğunluğunu artırmıştır. Bu
gelişmelere ek olarak da yeni ve özellikle kurumsal
yatırımcıların finans piyasalarındaki rolleri
artmıştır. Dünya Bankası ve konsorsiyum bankaları
gibi kuaıluşlann faaliyetleri çerçevesinde büyük
çaplı sermaye yatırımı gerektiren projelere destek
verilmiştir.
Futures, Options, Swap gibi yeni finan-sal araçların
ortaya çıkışı ve fınansal araç çeşitliliğinin
artışı ile birlikte büyük ve riskli fınansal
yatırımlara girmek daha mümkün hale gelmiş ve
finansal risk yönetimi yapma ya da risk-den kaçınma
imkanı doğmuştur. Dolayısıyla yabancı yatırımların
hacminde önemli bir artış gerçekleşmiştir.
Finansal ürün çeşitliliğinin yanısıra teknolojideki
ilerleme bu gelişmeleri desteklemiştir. Özellikle
bilgisayar ve telekominikasyon-daki teknolojik
gelişmeler sonucunda finans piyasalarında bilginin
yoğunlaştığı ve maliyetinin azaldığı
gözlemlenmiştir. Tüm bu gelişmelere ek olarak da
1980'Ii yıllarda ABD'nin dış ödemelerinde görülen
açıkla birlikte doların değerindeki düşüş ve Japon
mali piyasalarının hızlı gelişimi küreselleşmeye
ivme kazandırıcı bir etki yaratmıştır.
Küreselleşme sonucunda ulusal politikaların etki
alanı giderek daralmış, karşılıklı etkileşim ve
bağımlılık artarak uluslararası rekabet ve
işbirliğinin önemi giderek önem kazanmıştır.
Küreselleşmenin ülke ekonomilerine getireceği
artıların yanısıra olumsuzluklarının da iyi analiz
edilmesi, yerinde önlemlerin alınarak zaman
kaybedilmeden uygulanması gerekmektedir. Örneğin
makroekonomik ortamın istikrar göstermediği, yani
enflasyonun yüksek düzeylerde seyrettiği, yüksek
işsizliğin yaşandığı, önemli boyutlarda dış açığın
bulunduğu ve mali aracılar üzerindeki denetim ve
gözetimin yetersiz kaldığı ülkelerde mali
piyasalarda liberalizasyonun planlı ve bilinçli
ya- puması gerekmektedir. Aksi takdirde olumsuz
etkilerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacak-tır. Bu
doğrultuda mali kurumların gözetim ve denetimine
önemli hassasiyet verilmelidir. Dolayısıyla
gelişmekte olan ülkelerde finansal sektör reformları
içerisinde kurumsal değişiklikler öncelikli olarak
gerçekleştirilmelidir.
Finansal entegrasyonun gelişmekte olan ülkelerde
giderek arttığının bir göstergesi de yabancı para ve
sermaye piyasası işlemlerindeki artıştır. Bir diğer
gösterge ise uluslararası faiz oranlarındaki
değişmelerin yerel faiz oranlan üzerinde artan
etkisidir. Finans piyasalarının globalleşmesi
etkisini, sermayenin maliyetinde azalış, riskin
yönetimi ve paylaşımı, kaynak dağılımı ve
hareketinde verimliliğin artışı şeklinde
göstermektedir.
Küreselleşmenin giderek hızını artırdığı ve"
etkisini hissettirdiği dünya ekonomisinde dünya
ülkelerindeki istikrar ortamının mutlak şekilde
sağlanması küreselleşmenin getireceği olumsuz
etkileri etkisiz kılmak açısından son derece
önemlidir. Bunun ana sebebi dünya finans
piyasalarının entegre oluşu ile ülkelerin karşılıklı
bağımlılıklarının artmasıdır. Önlem alınmadığı
takdirde bir ülkede yaşanan finansal kriz, anında
diğer ülkelere de sıçrayarak tüm piyasaları etkisi
altına almaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde küreselleşme olgusuna bir
anlamda kuşku ile bakılmaktadır. Bunun en önemli
nedeni ise maliyetinin yüksek olmasından
kaynaklanmaktadır. Söz konusu ülkelerdeki siyasi
otoriteler sermaye kaçışlarından, politikaların
etkinsizliğinden ve döviz kurlarındaki
istikrarsızlıktan endişe duymaktadırlar. Ayrıca bu
gelişmelerin spekülasyon, finansal kriz ve
durgunluğa sebep olacağı düşünülmektedir.
1980'li yıllırda küreselleşme hızla artarken
enflasyon oranlarında hızlı bir düşüş gözlemlenmiş,
uluslararası bankacılıkta kar marjları daralmış,
bankalararası rekabet artış göstermiştir. 1990'lı
yıllara gelindiğinde ise uluslararası finansal alan
daha da büyümüştür. Bunun yanısıra demirperde
ülkelerindeki ekonomik ve siyasal çöküntü, Doğu
Avruya ülkelerinin dışa açılması ve Doğu ile Batı
Almanya'nın birleşmesi gibi tüm uluslararası
piyasaları etkileyecek gelişmeler sonucunda
uluslararası sermaye akımına talep önemli ölçüde
artış göstermiştir. Dolayısıyla ülkelerin etkin bir
ekonomik yapı oluşturma istemleriyle birlikte
1990'h yıllarda küreselleşmenin daha da hızlandığı
gözlemlenmektedir.
2000'li yıllara yaklaşıldıkça sermaye piyasası
araçlarının birçoğunun orjini her ne olursa olsun
bütün dünyadaki yatırımcıların emrine sunulması
beklenmektedir. Böylece kurumsal yatırımcılar
piyasalarda büyük yatırımcı kimliğine
bürünebilirken bireysel yatırımcılar tercihlerini
daha çok performans yönlü yatırım fonları üzerinde
kullanacaklardır.
Teknolojinin hızlı gelişimi ise 1990'h yıllarda
reel ekonomi ile finansal ekonominin giderek
uzaklaşmasına neden olmaktadır. Dünya genelinde bir
karşılaştırma yapıldığında ise finansal ekonominin
reel ekonomiden daha büyük olduğu bir gerçektir. Bu
farkın küreselleşmenin etkisiyle giderek büyümesi
finansal ekonominin konjonktürel iniş çıkışı ve
günlük dalgalanmalara açık oluşu insanlık için yeni
ve belirsiz bir ortam yaratmaktadır.
|