Durgunluk Nedenleri ve Boyutu Üzerine

A. Ekonomik İstikrar Sorunu 

Ekonomide 1998 ikinci çeyreğinde başlayan daralma, 1999 yılının ilk çeyreğinde GSMH'de -8.5 gerileme şeklinde, yüksek oran­lı bir durgunluğa ulaşmış bulunmaktadır.www.ekodialog.com

Gayri safi sabit sermaye oluşumu da yine 1998'in II. çeyreğinde eksi değer almaya başlamış, 1999'un ilk çeyreğinde, -18.1 değeri­ne düşmüştür. 

Sabit sermaye oluşumundaki hızlı düşme, durgunluğun süresini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, potansiyel istikrar sorunu yaratacak bir karakter taşımaktadır. çünkü, yetersiz sabit sermaye oluşumu, arz-talep dengesini bozan faktörlerin başında gelmektedir. Enflasyona gelince... 

           Son iki yılda, yıllık enflasyondaki geliş­me şöyle oldu: 1997 ortasında yüzde 80'ler dü­zeyinde olan yıllık enflasyon oranı aynı yılın sonunda yüzde 100'lere çıktı. Enflasyon trendi 1998 başından itibaren düşmeye başladı. Bu düşme, 1999 Şubat'ına kadar devam etti. TEFE yüzde 48'e kadar düştü. Şubat 1999 ayı, enflasyonun tabana vurduğu ay oldu. Çünkü, Mart 1999' dan itibaren yeniden söz konusu trend değişti. Ancak bu artış, iki yıl önceki kadar hızlı olmadı. 1999 ortasından itibaren biraz daha fazla dikleşmeye başladı.

İçinde bulunduğumuz 1999 yılı enflas­yon hedefi iki defa değişti. Önce yüzde 35 olan toptan eşya fiyatlarındaki hedef, revize edilip yüzde 44.4'e çıkarıldı. Seçim sonrası tekrar revize edildi. Yüzde 54'e yükseltildi. 

Halen toptan eşya fiyatları enflasyon hedefinin altında. Ancak 1999 yılı sonuna ka­dar bu oranın artacağı muhakkak. 

1999 yılı III. ve IV. çeyreğinde beklenen durum şöyledir:

Enflasyon trendinde yüksek olmayan bir dikleşme vardır. Durgunluk konusuna ge­lince. Piyasada canlanma bekleniyor. Bu an­lamda, 1999 yılının ilk iki çeyreği, eksi büyü­menin en yüksek değerde olduğu çeyrekler olarak kalacağa benziyor. 

Yaşanan durgunluğun ekonomiye maliyeti, enflasyondan daha ağır oldu.. İşsizlik oranı arttı. Birçok firma zorunlu tatil yaptı. Gelir dağılımı daha çok bozuldu. 

Yaşadığımız durgunluğun nedenlerine gelince. Bu nedenler dünyanın yaşadıklarından daha farklıdır. 

B. Ekonomik Durgunluğun Nedenleri 

Ekonomik, sosyal ve siyasi olaylar, birbirinden ayrılmaz. Birbirini etkiler. Bu nedenle, yaşadığımız durgunluğu salt ekonomik nedenlere bağlamak, bu nedenleri ayırt edip saymak çok zordur. Bununla birlikte, eger saymak gerekirse, başlıca şu nedenleri sayabiliriz:  

1- Global kriz
2- İç istikrar Sorunu
3- Yanlış ekonomik politikalar 

1- Global Kriz 

Global Kriz'in ilk sinyali 1997 Şubat'ın­da Tayland'da finans sektöründe verildi. Tay­land' da finans sektörü ile reel sektör arasındaki dengenin aşırı derecede bozulması ve bazı Bankaların zor duruma düşmesi krizi başlatan faktörlerdir. Finans sektöründe başlayan bu kriz sonucu Tayland'da 16 finans kurumu ka­pandı. 13 yıldır ABD dolarına bağlı Tayland parası dalgalanmaya bırakıldı.

Tayland'daki bu kriz, Endonezya ve Kore gibi, finans sektörü şeffaf olmayan ülkelere de sıçradı. www.ekodialog.com

Japon Ekonomisi ise Güneydoğu Asya krizinden önce başlayan bir resesyon içindeydi. Krizle birlikte, bu resesyon derinleşti. Örne­ğin 1997'nin ikinci yarısı ile 1998'in ilk yarısını kapsıyan bir yıl içinde, yüzde 5 dolayında eksi büyüme kaydetti. 

Krizin Rusya'ya sıçraması ile, Ruble'de devalüasyon yapıldı. Borç ödemeleri ertelendi. Hükümet çalışanların maaşını açık finansman yoluyla ödemek zorunda kaldı.

Türkiye'yi en fazla etkileyen Rusya Kri­zi oldu. Rusya Türkiye'nin önemli bir Ticari partneridir. Krizle birlikte "Bavul Ticareti" de­nilen sektör büyük ölçüde etkilendi. Türki­ye'nin bu yolla sağladığı ve Merkez Banka­sı'nın her yıl ödemeler dengesi içinde gösterdi­ği döviz gelirleri düştü. Ayrıca, Rusya'da iş ya­pan müteahhitler ile ihracat nedeniyle alacaklı  olanların bu alacakları ertelendi. Dünya borsalarının da düş­mesine neden oldu. Sonuçta ABD Merkez Bankası faiz oranlarını indirdi. IMF’nin Tayland, Güney Kore, Malezya, En­donezya, Rusya ve Brezilya gibi ülkelere Yardım Fonu sağlamasına rağmen, Dünya ticaret hacmi daraldı. Büyüme oranları geriledi, 

İMF'nin tahminlerine göre 1999'da Dünyada büyüme oranları, ABD ve Avrupa Birliği'nde bir miktar daha gerileyecektir 

Tablo - Dünyada Büyüme Oranları 

1997                     1998                        1999

Gelişmiş Ülkeler (%)    4.1                       2.0                        2.5
ABD                           3.1                        2.0                        1.9
Japonya                     0.8                        2.5                        0.5
AJB                            2.7                        2.9                        2.5
Az Gelişmişler(%)       5.8                         2.3                       3.6
Afrika                         3.2                        3.7                        4.7
Asya                          6.6                        1.8                        3.9
Latin Amerika             5.1                        2.8                        2.7 

Türkiye'nin ticaret hacmi de 1998 yılı Eylül ayından itibaren daralmaya başladı. Ticari hacminin daralması, dış talebin ve buna bağ olarak ihracatın gerilemesine yol açtı. İçeride1 durgunluk ile birlikte ithalat da geriledi. 

2- İstikrar Sorunu ve Ekonomide Zig-Zaglı Büyüme 

Ekonomi, 1950 yılından beri zig-zag büyüme yaşamaktadır. İstikrarlı yıllar olara! kabul ettiğimiz 1963-1976 yıllar arasında dahi GSMH'nın yüzde 11 gibi yüksek oranda bir büyüme oranı gösterdiği yıllar yanında, yüzde; gibi daha düşük büyüme oranı yaşadığı yılla vardır. Son on yılda, en yüksek büyüme hız 1995 yılının II. çeyreğinde yaşanmıştır. Yüzde 13.5. Bu çeyrekten önce, 1995 yılının ilk çeyreğinde, 1994 krizinin etkileri devam etmekteydi. tık çeyrekte, GSMH yüzde 1.5 azalmıştı. An bir sıçrama ile II. çeyrekte yüzde 13.5'e yükseldi. Yine son yılda en büyük daralma ise 1994 yılının II. çeyreğinde oldu. Büyüme hızı eksi 10.7 oldu. Matematiksel olarak 1994'ün ikinci çeyreği ile 1995'in ikinci çeyreği, en alt ve en üst büyüme çizgisi arasında 24.2 puan fark var. 

Büyümede ortaya çıkan bu zig-zagların en derin olduğu yıllardan birisi de 1998 ve 1999 yıllarıdır. Dönemsel olarak 1998 yılının ilk çeyre­ğinde yüzde 9.2 büyüyen GSMH bir yıl sonra 1999'un aynı çeyreğinde 8.5 oranında küçüldü.www.ekodialog.com
         Geçmiş yıllardaki büyüme oranlarına baktığımız zaman, bir önceki yıl ile bir sonraki yılın aynı dönemleri arasında meydana çıkmış olan yüksek farkların, giderek azaldığını ve birkaç yıl düzenli büyümenin yaşandığını görüyoruz. 

Sonra tekrar yeni bir daralma veya kü­çülmenin ya da çok düşük büyümenin yaşandığını görüyoruz. 

Bu durum, fert başına büyümede daha net görünüyor. Aslında, ferdi refah açısından fert başına GSMH artışı daha doğru bir göstergedir..GSMH artışında zaman zaman ortaya çıkan duraklama veya eksi büyümenin nedeni, iç istikrar so­runudur. Enflasyona dayalı kalkınma politika­larında tasarruf iktisadi etkinlik gibi temel iktisat politikaları ihmal ediliyor. Maliye politikası­na önem verilmiyor. Sadece para politikası uy­gulanıyor. Bu sebeple, toplam talep çok hızlı şişiyor. Özel tüketim harcamaları artıyor. Buna karşılık psikolojik ya da konjonktürel neden­lerle özel tüketim harcamaları aynı hızla düşüyor. 

İşte bu nedenle ekonomide üç-beş yılı kapsayan değişen bir iç konjonktür oluşuyor. 1994'ten sonraki durgunluktan sonraki yıllarda yaşanan büyüme oranları eğer diğer sebepleri olmasaydı, yine de 1998 ve 1999'da düşecekti.

Global durgunluk ve yeni vergi düzeni ve düşük kur politikaları bu düşmeyi eksi de­ğerlere taşımıştır. 

3- Uygulanan Hatalı Politikalar 

Uygulanan İktisat ve Maliye politikaları ekonomik istikrar sağlayıcı politikalar olma özelliği taşımamıştır.Kamu sektörünün ekonomi içindeki ye­ri giderek büyümüş, bu büyüme kaynak ve ge­lir dağılımında piyasanın etkinliğini azaltmıştır.

a) Enflasyon Düşürücü Politikalar

1998'de enflasyon oranı gerilemiştir. Ancak bu gerileme daha çok daralmadan kay­naklanmıştır. Enflasyon düşürmek için planlı bir politika izlenmemiştir. Örneğin, enflasyonu düşürücü politika olarak sıkı para politikası uygulanmamıştır. Emisyon artışı ve para arzındaki artışlar enflasyondan daha yüksek oranda olmuştur. Enflasyon düşürücü politika olarak görülen sadece düşük kur politikasıdır. 

1975'ten beri devam eden yüksek oranlı enflasyonun en büyük ekonomik etkisi tasarruf oranı üzerinde meydana gelmiştir, tasarruf eğilimi zayıflamıştır. Tasarruf yatırım açığı artmıştır. Bu açık sürekli olarak dış girişi ile kapatılmıştır. Sağlanan bu büyümede etkili olan kaynak girişi Global kriz ve hatalı politikalarla birlikte zayıflayınca, büyüme oranı düşmüştür.

Kaynak girişini engelleyen hatalı politi­ka IMF ile ilişkilerde ortaya çıkmıştır. 

IMF ile ciddi bir istikrar programı üze­rinde anlaşma yapılmamıştır. Sadece kamu­oyunu tatmin etmek için, "Yakın İzleme" diye teknik açıdan bir anlamı olmayan bir anlaşma şekli benimsenmiştir.bBorç veren dış fonlar, bu anlaşmanın , palyatif bir çözüm olduğunu anladıkları için Türkiye'ye kaynak vermekte daha cimri davranma ya başlamışlardır. www.ekodialog.com

Ayrıca enflasyondan kaynaklanan uzun dönemli istikrar Sorunu kaynakların ileri tek­noloji gerektiren yatırımlar yerine, kısa dö­nemli ve teknoloji ithaline dayanan ve spekü­latif karakterli yatırımlara gitmesine neden ol­muştur. Bu nedenle üretim maliyetleri artmıştır. Ortalama verimlilik düşmüştür. Özetle, ekonomik istikrar, kolayca dalgalanan elastik bir yapı kazanmıştır. 

b) Düşük Kur Politikası

Enflasyonu düşürücü bir politika olarak tercih edilen düşük kur politikaları da, bugünkü daralmanın nedenlerinden birisidir. Düşük kur politikası uzun dönemli bir istikrar politikası olamaz. Sadece kısa dönemde ve bir istikrar paketi içinde yararlı olabilir. Çünkü orta ve uzun dönemde düşük kur uy­gulamasından ortaya çıkan 3 türlü etki vardır.

1- İthalat mallarının fiyatları düştüğü için, yatırım maliyetleri düşer. Yatırım malı it­halatı artar. Sonuçta yatırım eğilimi artar. 

2- ithal edilen tüketim ve ara mallarının fiyatı düştüğü için, toplam talep ithalat malına kayar. Yerli Üretim daralır.

3- İhraç mallarının fiyatı arttığı için ihra­cattaki artış yavaşlar. İhraç mallarının uluslara­rası piyasalarda rekabet gücü zayıflar. 

Türkiye'de düşük kur nedeniyle ithalatın ucuzlaması, yatırımları istenen ölçüde arttırmamıştır. Çünkü yatırımların önünde yüksek faiz, istikrar sorunu ve finansman sorunu, çözülmeyen sorunlar olarak kalmıştır.una karşılık düşük kur nedeniyle üre­tim potansiyeli gerilemiştir. İhracat artışının durması, ihracata dayalı Üretim yapan yatırım talebini de olumsuz etkilemiştir. Özetle uygulanan düşük kur politikası bugünkü Üretimin daralmasına yol açmıştır. 

c) Tasarrufların Vergiye Tabi Tutulması, Durgunluğu Arttırdı 

1998 yazında vergi sisteminde yapılan değişiklikler, "Piyasayı kilitleme" etkisi yap­mıştır. Gelirin yeni tarifi, tasarruf gelirlerinin ve değer artışlarının gelir vergisi oranları ile vergi­ye tabi tutulması ve mali milat gibi uygulama­lar, durgunluğu arttıran faktörler olmuştur. Menkul değer kazançları (faiz, hisse senedi vb. gelirleri), sermaye kazançları ve değer artışları (örneğin gayri menkullerde değer artışı) gibi gelirleri, gelir vergisi oranları ile vergilemek, tasarrufları köstekleyen, sermaye biri kimini engelleyen bir karakter taşımaktadır Özellikle bizim gibi tasarruf eksiği olan ve tasarruf yatırım açığı olan ülkelerde, bu gibi tasarrufları yüksek oranda vergilemek, hem tasarruf meylini düşürüyor hem de tasarrufların dışarıya kaçmasına neden oluyor. İçeride kaynak sıkıntısı yaratıyor.

Diğer taraftan, gayri menkullerde değe artışlarının da yine yüksek oranda vergiye tabi tutulmuş olması, gayrimenkul piyasasını kilitli yor. İnşaat sektörünü kilitleyen, emlak vergi_ değil, söz konusu değer artış vergisidir.Gerek merkezi devletin ve gerekse belediyelerin hizmet götürmesinden veya ima uygulaması nedeniyle spekülatif değer artışlarının ortaya çıktığı durumları genelden ayırmak gerekiyor. Bu gibi rant benzeri gelirler daha yüksek oranda vergilemek mümkündür Ancak, yine de bu oranların gelir vergisi kar: samına alınıp, yüzde 50'lere çıkması hiçbir zaman doğru değildir. Değer artışlarını yüzde 10 veya yüzde 15 gibi oranlarla vergilemek hem tahsilat her de kontrolde etkinlik açısından yeterlidir. 

Tasarrufların vergilendirilmesi çerçeve sinde daha da önemli olan faizlerin vergilendirilmesidir. 

Faiz gelirlerinin de yüzde 50'ler düzeyinde vergiye tabi tutulmuş olmasının ilk etki si, faiz oranlarının artması şeklinde olmuştu] Piyasada borç verebilir fonların yüzde sekseni devlet kullandığı için, artan faiz maliyetini yüzde sekseni de Hazinenin sırtına yüklemiştir. Yani devlet bir eliyle topladığı vergi) öbür eliyle faizler için dağıtmıştır. Öte yanda yüksek faiz oranları nedeniyle, özel sektörÜ kullandığı kredi maliyetleri de yükselmiştir.Ayrıca, tasarruflar kazanıldığı zaman zaten vergiye tabi tutulmuştur. Şimdi bir de tasarruf halinde aynı gelirden vergi almak, bir koyundan iki post çıkarmaya benzemiştir. Çift vergilemeye yol açmıştır. 

Kaynak: Prof. Dr. Esfender Korkmaz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005