Ekonomiyi Kim Batırdı? Kriz Raporu
Türk Kamu oyunda ekonomik açıdan işler kötü gittiğinde çoğu kez
mevcut Hükümet ve bir ölçüde de başta IMF olmak
üzere dış güçlere kabahat bulunur. Türk
ekonomisinin bu hale gelmesinde son 15 yıldır
Türkiye'yi kötü yöneten politikacılardır kanaati
yerleşmeye başladı. Oysa sorumluluk sadece
politikacılarda mı?
- Politikacılar
Kamu kesiminde bir kişinin yerine en az üç kişi
yerleştirdiler. Yönetim Kurullarında da arpalıklara
ve aşırı israfa yol açtılar.
- Peki. Kamu'da bir kişinin yerine en az üç kişi çalıştığı halde ,
sendikalı işçi ücretlerine 1990'lı yıllarda memur
maaaşları ortalamasının üç katına çıkaranlar ve
kamudaki aylık işgücü maliyetininin 2 milyar TL.'ye
ve giydirilmiş (İkramiyeler ve diğer yan ödemeler
dahil) net ücreti 1 milyar TL. seviyesine çıkaranlar
kim? Sendikacılar.
- Türk Medyasını Yönetenler.
Son 2 yılda ekonomik açıdan 20'nin üzerinde yapısal reform kanunu
çıkarıldı. Anlı şanlı medyamız her yasa çıkarma
aşamasında bir kriz senaryosu pazarlayarak Türk
devletinin, Türk sanayîinin ve Türk bankacılık
sisteminin kredibilitesinin düşmesinde çok önemli
katkılarda bulundular! Geçmişte olduğu gibi, yine
Türk medyası yakın gelecekteki Hazinenin bir büyük
borçlanma ihalesini de konu alarak kriz
şampiyonluğuna devam etmektedir.
Medyadaki yalan haber üretme ve Türkiye'yi dışarıya jurnallama
hürriyeti bir an önce, ABD ve AB'deki benzeri
yasalarla, sona erdirilmediği taktirde Türkiye'de
ekonomik ve hatta politik istikrarı sağlamak mümkün
değildir.
-nisan ayında ilk defa esnaf ve sanatkârlarımız
da sokaklara çıkarak Hükümeti protesto ettiler.
Her esnaf ve sanatkârımıza soruyorum? Ekonomik
açıdan 20 yıl önce neredeydiniz? Şu andaki ekonomik
düzeyiniz nereye ulaştı? Bu 20 yıllık dönemde
devlete vermek zorunda olduğumuz vergi miktarlarının
%10'nu bile verdiniz mi? Devletin ve milletin
sırtından servetimize ne kadar ilâve ettiniz?
Aynı sorularımı diğer serbest meslek erbabına da
soruyorum? Kendi vicdanlarına hesap versinler.
- TOBB, TUSİAD ve bazı Ticaret ve Sanayi OdalarıBaşkanları da
hükümetten şikâyetçiler. Son
yıllarda başta Ziraat Bankası olmak üzere, kamu bankalarının görev
zararlarının 15-20 milyar dolar civarında
seyrettiği ve bu miktarın büyük bir bölümünün faiz
gideri olduğu bilinmektedir. Meselâ, 2000 yılında
Ziraat Bankası'nın 20 milyar dolar görev zararı
vardı, ve bunun sadece yarısı köylünün mahsulünü
ödemek için, en az yarısı da para sahibi olan
yukarıdaki kuruluşların birçok üyesinin ve
mensubunun cebine gitmedi mi?
- Holding sahipleri de şikâyetçiler. Yıllardır Türkiye'deki
500 büyük firmanın yılhk kazançlarının % 60-70'i
faaliyet dışı gelirlerden (devletin ve milletin
sırtından kazandığınız faiz gelirlerinden) oluşmuyor
mu? Sizler de büyük ölçüde bu gariban milletin ve
devletin sırtından geçinerek zenginliğinize
zenginlik katmadınız mı?
- Devletin hastanesi, okulu, yolu, emniyet hizmeti vs. bedava.
Çocuklarımızı üniversitelere hazırlarken
bir kaç milyar lirayı dershanelere verirken gıkımız
çıkmaz. İlk ve orta öğretimde 500 bin liralık bir
bağış isteseler bile kıyameti koparır ve medyada
şov yaparız. Arabamıza binip, karayollarında caka
satarız ama, devlete vergi vermeye gelince hep yan
çizeriz, en asgarisini veririz.
- Peki bu devletin çarkı nasıl dönecek? Bu değirmenin suyu
nereden geliyor hiç düşündük mü? Türk Milleti
yaklaşık çeyrek yüzyıldır hakettiğinin çok üzerinde
bir hayat standardı yaşadı. Devlet ise israfa
gömüldü. Dünün komünist ülkeleri bile özelleştirmeyi
tamamladığı hâlde, biz hâlâ yerimizde sayıyoruz.
Sonuç
Türk Devleti'nin iç borç batağına saplanmasında,
Türk bankacılık sisteminin ve Türk sanayiinin büyük
bir krize girmesinde, garibanlar (işsizler,
emeklilik aylığı olmayanlar vs.), dar ve sabit
gelirliler
dışında herkesin az çok sorumluluğu vardır. Kabahati ve
sorumluluğu sadece politikacılara ve IMF'de aramak
topu taca atmak, yan çizmektir. Bu ekonomik enkazı
hep birlikte kaldırmak zorundayız. Başka da çıkış
yolu görülmemektedir.
Özetlersek, son üç makalemdeki açıklamalarımızdan da anlaşıldığı
gibi, gerekli yapısal reformların tamamlanması ve
uygulamanın devam etmesi ile yılın ikinci yarısında
döviz ihtiyacı yönünden rahatlayacak olan Türk
ekonomisi, faiz oranlarının da aşağıya doğru
inmesi sayesinde, yıl sonuna doğru tekrar rayına
oturmaya (pozitif büyümeye) başlayacak ve 2002
yılında da Cumhuriyet döneminin en derin ekonomik
krizi bir daha geri gelmemek üzere tarihe
karışacaktır.
Ancak, bunun ön şartı ise her kesimin YEP programına destek vermesi
ve siyasi istikrarın giderek artmasına başta Türk
medyası olmak üzere herkesin pozitif katkı
yapmasıdır. Bu iki ön şartı yerine getirdiğimiz
takdirde Türk özel sektörünün ulaşmış olduğu dinamik
seviye, Türk milletinin potansiyel gücü ve
fedakârlığı arzulanan ekonomik hedefleri
gerçekleştirecek düzeydedir.
Not. Temmuz 2001: Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı gibi,
yakın gelecekte Türk ekonomisi düzlüğe çıkmaya
başlasa bile, devletteki tasarruf yönünden en
önemli mesele kamu bankalarının ve KİT'lerin en geç
1-2 yıl içinde özelleştirilmesi gerekmektedir.
Devletteki israfın azaltılması ve Türkiye'nin döviz
gelirlerini arttırması bakımından da kamu
kuruluşları Eğitim ve Dinlenme Tesislerinin
yabancılara en az 49 yıllığına kiralanması tek
çıkar yol gibi görülmektedir.
Ancak bu kiralamayı ve özelleştirmeyi yapabilecek babayiğit
politikacılara ihtiyaç vardır. Mesala,
maharetli bürokratlarımız kamudaki Eğitim ve
Dinlenme Tesislerini çalışanların ve emeklilerin
sahip olduğu birer vakfa dönüştürerek bu kiralama
veya özelleştirme işlemlerinin yolunu da tıkamış
olmuyorlar mı?
Prof. Dr. Emin Çarıkcı
|