Yitik Bir Masal: Endüstri Devrimi Nedir
Sanayi Devriminin Etkileri ve Sonuçları
İnsanların genel olarak Endüstri Devrimi'ne bakışı; onun, devrime
kadar neşe ve bolluk içerisinde yaşayan insanlığı,
geniş boyutlu bir yoksulluğa sürüklediği yönündedir.
Bu yaygın kanaate karşılık son yıllarda bu döneme
ilişkin alternatif yaklaşımlar o kadar arttı ki,
akademik düşünme anlamında, yenilikleri her zaman
gerilerden takip eden Batı uygarlığının miskin ders
kitapları dahi, son gelişmelerden sonra bu konunun
tartışmaya açık olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
1940 ve 50'lerde, Avusturyalı büyük iktisatçı F.A.Hayek
ve Ludwig von Mises bu konuda alternatif bir
yaklaşım geliştirenler arasındaydı.
Hayek'e göre Endüstri Devrimi hakkında aklımızı karıştıran ve bizi
yanlışlara sürükleyen nedenlerden biri, dönemle
ilgili çalışma yapan tarihçilerin konuya kendi
ideolojilerinin öngörülerine dayalı at gözlükleriyle
bakmış olmasıdır. Bu tarihçilerin çoğu Marksisttir
ve endüstrileşmenin işçileri mutlaka mağdur ettiğine
inanırlar. Hayek bu konuya şöyle değinir: "Onları
kollayan teorik öngörüler kapitalizmin gelişimini
işçi sınıfına zararlı addettiklerine göre, peşinde
oldukları şeye ulaşmaları hiç de şaşırtıcı olmasa
gerek." Uzun lafın kısası, konuya yaklaşımları
bilimsel tarafsızlığın ortaya koyduğu kanıtlarla
değil, propaganda amaçlı ve ideolojik içeriklidir.
Ekonomist ve filozof Leopold Kohr, Ulusların Çöküşü
adlı eserinde reform hareketlerinin inanılmaz
yükselişinin ve Endüstri Devrimi'nin doğuşuna dair
sosyal eleştirilerin daha da kötüleşen koşulların
habercisi olduğunu söyleyerek, kapitalizme
ihtiyatlı yaklaşan entellektüeller arasında özgünlük
kazanmıştır. Kohr'a göre "Reform hareketlerinin
yaygınlaşması iyileşen değil, kötüleşen koşulların
habercisidir. Önceki çağlarda sosyal reformistlerin
sayısının az olmasının başlıca sebebi, o günlerin
bizim yaşadığımız bugünlerden daha iyi olmasıydı."
Fakat, Hayek'e göre; ille de böyle olması gerekmez. Muhtemelen
durum tam tersinedir; zira, 18.y.y'ın sonları ve
19.y.y'ın başlarında insanların büyük bir bölümünün
yaşayıp çalıştığı korkunç şartlara ilişkin tuhaf bir
şekilde Endüstri Devrimi'nin savunusunun ekmeğine
tam anlamıyla yağ sürmektedir. Endüstri Devri-mi'nden
önce herkes mutlak bir yoksulluk içinde
yaşayacağını; dahası aynı kaderi çocuklarının ve
onların çocuklarının da taşıyacağını bilirdi.
Endüstri Devrimi'-nin getirdiği şaşırtıcı zenginlik,
insanları yoksulluğun her alanda süratle yok
edilmesi konusunda sabırsızlığa düşürdü. Endüstri
Devrimi'nden önce, hemen herkes en derin yoksulluğu
yaşarken, kimseden çıt çıkmıyordu. Buradan ve Hayek-'in
söylediklerinden anlaşılıyor ki: "18.yy'da o zamana
kadar fark edilmeyen birçok gerçek anlaşılmıştır."
Hayek devamında: "Zenginleşmedeki ve gelişmedeki
artış, standartları ve hedefleri de yükseltmiştir.
Yüzyıllardır, doğal ve değişmez diye kabul görmüş ve
hatta geçmişte ilerleme olarak addedilmiş ne varsa,
yeni çağm vaad ettiği olanaklarla
karşılaştırıldığında yetersiz ve hatta komik
bulunmuştur. Ekonomik sıkıntılar bundan böyle hem
daha fazla göze çarpar olmuş, hem de daha az mazur
görülmüştür, çünkü genel olarak zenginlik daha önce
hiç olmadığı kadar hızla genişlemiştir/yayılmıştır."
Burada, büyük ekonomist Joseph Schumpeter'in ünlü gözleminden de
bahsedilebilir. Schumpeter yeni bir tartışma açarak
şunu belirtiyor: Her şeyden öte kapitalizmin
yarattığı muazzam zenginlik, kapitalizmin
eleştiricilerinin entelektüel olarak
konumlanmalarını, boş zamanlarını
değerlendirebilmelerini ve lanetler yağdırdıkları
uygarlığın tadını çıkarmalarını mümkün kılmaktadır.
Schumpeter'in korkusu, bu gelişmelerin kapitalizmin
sonunu getireceği sanısına dayanıyor. Çoğu
iktisattan anlamayan ve her toplumsal sıkıntının
faturasını kapitalizme çıkaran ve farklı sınıflardan
gelen bu aydınların çoğalması, insanların sisteme
olan bağlılıklarını zaman içinde yıpratıp,
kapitalizmin yerine sosyalist bir ekonomik yapı
oluşturulmasına yol açabilir. Yani, Schumpeter
kapitalizmin bu büyük başarısıyla kendi sonunu
hazırlamasından endişe duymuştur.
İşçi Sınıfını Kapitalizm Yaratır
Hayek konuyla ilgili açıklamalarına şöyle devam
ediyor: "Kapitalizmle işçi sınıfı hareketinin
yükselişi arasındaki hakiki ilişkinin tarihi
kapitalizmin geniş kitleleri (proleteryayı) istismar
ettiği yolundaki iddiaları çürütmektedir." Hayek'e
göre, kapitalizmin sağladığı istihdam olanakları,
daha çok insanın yaşamını sürdürebilmesini
sağlamıştır. "Kapitalizm eliyle yaratılan işçi
sınıfı, kapitalizm olmadan varolamaz; zira bu
sınıf, kapitalizmin sağladığı yeni iş olanakları
sayesinde büyüyebilmiş ekstra bir
popülasyondur/kitledir. Endüstri Devrimi'nden önce,
tarımsal yollardan ekmeğini kazanamayan bireyler;
ticaret yapmak için, ailesi tarafından
sermayelendirilmemişse kendini uçurumun kenannda
buluyordu. Endüstri Devrimi'nin bu noktada mümkün
kıldığı şey, piyasaya sunabileceği hiçbir katkısı
bulunmayan bu insanların, iş güçlerini ücret
karşılığı kapitalistlere satabilme olanağıdır.
İşçilerin hayatta kalabilmelerini sağlayan şey de
işte budur. Bu yüzden endüstri devrimi, endüstri
öncesi durgun dönemlerde/koşullarda varlığının
devamının sağlanması bile mümkün olmayan nüfusun
patlamasına izin vermiştir.
Hayek ve Mises, Endüstrisi Devrimi öncesi dönemin müreffeh ve
tatmin edici olduğu görüşüne karşı çıkarlar. Mises
tarafından aktarılan standart bir hikâyeye göre:
Köylüler hayatlarından memnundu. Fabrika işçileri de feodal
sistemde mutluydular. Kendi çiftlik evlerinde
çalışıyorlar, kendilerine ait bağ, bahçede kendi
aletleriyle hoş bir yaşam sürüyorlardı. Ne var ki
sonraları "Endüstri Devrimi bu insanların üzerine
savaş ve veba gibi çöktü. " Fabrikalar bağımsız
işçiyi lam anlamıyla bir köleye dönüştürdü; onu
yalnızca boğaz tokluğuna çalışır hale getirdi;
kadınları ve çocukları imalathanelere hapsederek
aile yaşamına zarar verdi; toplumsal ve etik
temellerin yıpranmasına neden oldu.''
Endüstri Devrimi öncesi koşulların akıl almaz boyutlarda yoksulluğa
dayandığını belirten Hayek'e, Mises de katılır.
Devrimin hemen öncesinde ekonomi son derece
durağandı ve sistem artık tarımla veya imalathane
üretimiyle yaşaması mümkün olmayan ve sayıları her
geçen gün artan milyonlarca insana çıkış yolu
sunamıyordu.
Mises'e göre insanların fabrikalara girmesi, fabrika
işçiliği bize bugün ne denli itici gelirse gelsin,
onların o ana dek ellerine geçen en iyi fırsattı (Bu
Murray Rothbard'ın "gösterilen /teşhir edilen
tercih" kavramının bir tasviridir / izahıdır. Bu
kavrama göre, bir bireyin tercihleri, gönüllü
eylemde ifade edildiğinde, onun daha az tatmin edici
olan yerine daha çok tatmin edici olduğuna inandığı
şeyi yerleştirdiğinin yegâne güvenilebilir
göstergesidir.). Mises şöyle diyor: "Fabrika
sahipleri insanları zorla fabrikada
çalıştırma gücüne sahip değillerdi. Yalnızca teklif
edilen ücretle çalışmaya hazır insanları
kiralayabilirlerdi. Ücretler ne kadar düşük olursa
olsun, yine de bu insanların başka bir alanda
çalışarak kazanabileceği paradan daha çoktu.
Fabrikaların, kadınları mutfaklarından, evlerinin
içinden; çocukları da oyunlarından kaldırıp
çalışmaya zorladığını söylemek gerçekleri
çarpıtmaktır. Bu kadınların tencereleri kaynamıyordu
bile, bu çocuklar yoksuldu ve açlık çekiyordu.
Sığınacakları tek çatı fabrikaydı; fabrika tam
anlamıyla onları açlıktan, ölmekten kurtardı."
Mises de kabul etmektedir ki, Endüstri Devrimi'nin ilk on yılında
fabrika işçilerinin yaşama standartları, dönemin
üst sınıflarıyla veya günümüz işçi sınıfıyla
karşılaştırılmayacak oranda kötüydü. Çalışma
saatleri çok uzundu, imalathaneler-deki sıhhî
koşullar esef vericiydi... Fakat halen şöyle bir
gerçek kendini gösteriyor: Korkunç yoksulluk çeken
ve günün üretim sisteminde kendine yer bulamayan bu
artık nüfus için tek çare fabrikalarda çalışmaktı.
Bu insanlar hayat standartlarını yükseltmek
arzusuyla fabrikalara akın etti.
Kitle Üretimi, Sanayi Devrimi Hakkında Bilgi
Diğer bir temel nokta ise endüstriyel kapitalizmin kitle üretimine
göre şekillenmiş olmasıdır. Mises şöyle diyor: "İlk
çağlarda hüküm süren ticaret hemen hemen yalnızca
varlıklı insanların ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelikti. Ticarî büyüme, gelir seviyesi yüksek
tabakanın kaldırabileceği maliyetlerle
edinilebilecek lüks mallarla sınırlandırılmıştır."9
Öte yandan fabrikadaki üretim, sokaktaki adamın
satın alabileceği ucuz ürünlerin kitlesel üretimine
yönelik bir üretim tarzıydı. Bu tarz, herkesin
yaşama standardını inanılmaz şekilde ilerletti. İşte
endüstriyel kapitalizmin dayandığı prensip tam da
buydu.
Endüstri Devrimi'nin en büyük icraatı, kitlelerin
ihtiyaçları üzerine kurulu kitlesel üretim çağını
açmış olmasıdır. Ücretli işçiler bundan böyle
yalnızca varlıklıların refahı için çalışan insanlar
olmaktan çıktı. Artık fabrikadan çıkan malların asıl
tüketicileri işçilerin kendileri oldu. Büyük
yatırımlar kitle tüketimine dayanır. Bugün
Amerika'da, tek bir holding yoktur ki kitle
ihtiyaçlarına yönelik üretim yapmıyor olsun.
Kapitalist bir işverenin temel prensibi sokaktaki
adama hizmet vermektir... Pazar ekonomisinde,
vatandaşın istediği tüm ürünlerin en kaliteli ve en
ucuz yoldan sunulması, zenginliğin kazanılıp
muhafaza edilmesinin tek yoludur.
Tarihî olayları algılayış biçimimiz kaçınılmaz olarak politik
bakışımızı etkiliyor. Endüstri Devrimi'ne bakışımız
günümüz iktisadî konularına dair yaklaşımlarımızı
doğrudan şekillendiriyor. Kendi haline bırakıldığı,
engellenmediği vakit kapitalizm herkesin
zenginliğini arttırmaya yönelik midir? Ya da
yoksulluğun yayılmasını önlemek için devlet
müdahalesi gerekli midir? İşte bu sorular, Endüstri
Devrimi ile ilgili günümüzdeki tartışmaların
temelini oluşturuyor ve F. A. Hayek ile Ludwig von
Mises bu tartışmaların kendi çağlarında başını
çekiyordu.
Çeviren: Emrah AKKURT
Kaynak: Thomas E. WOODS Jr.
|