Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Endüstriyel Demokrasi Sürecinde Güncel Değişimler 

Prof. Dr. Murat Şeker

Endüstriyel Demokrasi denildiğinde, belli bir sınai gelişmişlik düzeyine, bu düzeyin diğer kültürel unsurları ile birlikte erişmiş olan ülkelerin çalışma ilişkilerindeki karşılıklı daya­nışma olgusunu anlıyoruz. Diğer bir deyişle, Endüstriyel Demokrasi kavramı, hem belli bir endüstriyel gelişmişlik hem de özgür, demok­ratik bir siyasal yaşam ve serbest piyasa eko­nomisinin varlığını gerektirir. 

Bu tanımın içine giren ülkelerde, çalış­ma ilişkilerinin günümüzdeki şeklini alması zor ve çileli bir sürecin sonunda olmuştur.

Çağdaş anlamda çalışma ilişkilerinin üç faktöründen söz edilir: işçi, işveren ve Devlet. 

Sanayi devriminin başlannda çalışma ilişkileri sadece işveren tarafından belirleniyor­du.

Gerek fiilen bu tek yanlı belirleme süre­ci, gerekse ilk ve tek örnek olmanın yarattığı belirsizlik, sanayi devriminin başlangıç döne­minde acımasız ve verimsiz çalışma ilişkileri organizasyonu örneğini sergilemiştir. 

Süreç içinde, işçilerin de örgütlenerek sendikaları kurdukları ve bunların federasyon­lar ve uluslararası sekreterlikler biçiminde bir-araya geldikleri görülür. Gerçi bu örgütlenme­lerde değişik tarzlar görülmüştür. Sendika adı altında, bağımsız çalışan zanaatkarların örgüt­lenmesinin de söz konusu olabildiği hatırlan­malıdır. Vasıfsız işçilerin de gerçek anlamda sendikalarda örgütlenmesi zaman içinde ger­çekleşebilmiştir. 

Sendikalar, başlangıçta toplumlar ve ka­mu otoriteleri tarafından yasallığın sınırında örgütler, potansiyel suç merkezleri olarak gö­rülürken, zaman bunların toplumun temel taş­ları olduklarım kanıtlamıştır. 

Bütün bu süreç içinde, kamu otoriteleri meseleye sadece asayiş açısından bakarlarken, zamanla farklı arayışlar gerekli olmuştur. Bu arayış içinde Devlet, üçüncü bir faktör olarak çalışma ilişkilerine taraf olmuştur. Çalışma ko­şullarım, asgari ücreti, sosyal güvenlik önlem­lerini, Devlet, çalışma ilişkilerine yeni düzenle­meleri ile getirmeye başlamıştır. 

20. Yüzyılın ikinci yarısında, büyük sa­vaşların son bulduğu, uzun soluklu endüstriyel istikrarın söz konusu olabildiği aşamada, çalış­ma ilişkilerinin, Endüstriyel Demokrasi kavra­mına daha uyan bir nitelik kazandığını görüyo­ruz. Artık, karşılıklı dayanışma asıl, çalışma is­tisna sayılır olmuştur. Taraflann karşılıklı uyu­munun kötü niyet sayılmadığı bir evreye ula­şılmıştır. Bu evrede, işyerinden endüstri boyu­tuna kadar taraflann katılımı söz konusudur. 

Bu aşamada, endüstrinin gösterdiği ge­lişime de bir göz atmak gereklidir. Endüstriyi kabaca tarım, sanayi ve hizmetler olarak üç alanda görmek adettendir. Sanayi devriminden önce toplumlarda işgücünün %90'ın üzerinde­ki kesimi tarımda çalışıyordu. Sanayileşen top­lumlarda sanayi ve hizmetler sektörleri geliş­meye başladı. 20. Yüzyılın ilk yarısından sonra, gelişmiş ülkelerde sanayideki işgücü oranı, daha önce  ulaşmış  olduğu  %40'lara yakın oranlardan,   yeniden   düşmeye   başladı   %20'ler seviyesine indi. Türkiye gibi bazı geliş­mekte olan ülkelerde ise, daha alt düzeylerden kalkarak %20'ler seviyesine çıkmıştır. 

Öte yandan, hizmetler sektörü, istisna­sız bütün ülkelerde gelişerek bugün pek çok yerde istihdamın sağlandığı başlıca sektör hali­ni almıştır.

Tarım sektöründe ise verimlilik hızla ar­tarken istihdam aynı hızla düşmüştür. Bugün çok gelişmiş ülkelerde tarımın istihdam içinde­ki payı %3 düzeyindedir. Gelişmiş ama tarımı önemli Fransa gibi ülkelerde ancak %20'ler se­viyesine çıkabilmektedir. 

Çalışma yaşammda ortaya çıkan bu sek-törel gelişmeye paralel olarak örgütlenme ya­pısında da bazı değişiklikler gözlenmiştir. Sa­nayi işçisi veya bir başka deyim ile "mavi yaka­lı" işçiler, çalışma yaşamında kendilerini yap­tıkları iş ile özdeşleştirme eğilimi taşıyorlardı. Hizmetler sektöründe çalışanlar veya "beyaz yakalı" işçiler ise kendilerini çalıştıkları kunım ile özdeşleştirmeye yeğlediler. Yani, bir sanayi işçisi, kendisini, söz gelimi, makasçı, kaynakçı olarak nitelerken, hizmetler sektöründe çalı­şan bir işçi, şu veya bu bankanın, şirketin sek­reteri, memuru, operatörü olarak tanınmayı tercih ediyordu. 

Bunun örgütlenmeye etkisi ise, hizmet­ler sektöründe sendikalaşmanın düşük olarak ortaya çıkması biçiminde olmuştur.

Hizmetler sektöründe sendikalaşmanın düşüklüğü gibi özelliklerin yanı sıra, başka ba­zı dikkat çekici özellikler de ortaya çıkmıştır. Gerçekten de, hizmetler sektöründe işin orga­nizasyonu, zaman zaman çalışan işçinin nite­liklerine çok bağımlı olabilmektedir. Bu niteli­ğin çağdaş teknoloji ile birleşmesi ile ortaya çok değişik çalışma organizasyonları çıkmak­tadır. "Kısmi zamanlı çalışma"dan, "işyerine gelmeden çalışma" biçimlerine kadar uzanan  bu çalışma organizasyonları yelpazesi, kimi yazarlar tarafından çağdaşlığın belirtisi olarak kabul edilmektedir. Bu yazarlara göre, bu esneklik,  çalışma yaşamında yabancılaşmanın önünü alacaktır. 

Sanayi sektörü, yukarıda da belirtildiği gibi, istihdam sağlamada öncülüğünü yitirmiş­tir. Ancak, artan verimlilik oranlarına paralel olarak sınai üretim, daha düşük oranda işçi ile de olsa, hızlı artmıştır. Artık sınai ürünlerin içindeki işgücü payı maliyetlerin daha düşük bir oranını oluşturmaktadır. Buna paralel ola­rak da, sanayi işçilerinin ücretlerinin düşük ol­ması önemli bir rekabet avantajı sağlamamak­tadır.

Kalite, sanayide yeni bir verimlilik un­suru olarak kendisini kabul ettirmiştir. Buna paralel olarak da, çalışmanın organizasyonun­da kaliteyi ön plana alan düzenlemeler dikkati çekmektedir. 

Bu düzenlemeler çeşitli biçimlerde çalı­şanların aktif katkısını gerektirmektedir. Bu paralelde de, Taylorizm adım verdiğimiz eski "üretim bandı" sisteminin yerini "üretim halka­ları" almaktadır. 

Bu organizasyon biçiminde, çalışan, ürünün küçük bir parçasından değil, tümün­den sorumlu hale gelebilmektedir. Bunun ise, yabancılaşmayı giderebileceği öne sürülmek­tedir. 

Kaliteyi öne alan ve doğal olarak çalı­şanların katılımını gerektiren çalışma organi­zasyon biçimlerine, biraz haksız olarak Neo-Korporatizm denmektedir. 

Bu haksızlığı daha iyi görebilmek için tarihe bir göz atmak gereklidir:

Yüzyılımızın başlarında Marksizm ve Faşizm, kendi çalışma ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamışlardı. 

Marksizm, işyerinin en alt çalışma birimi ile ülke ekonomisinin üst düzey yönetimini ta­mamen bir hiyerarşik ilişki içine sokmakta idi. Sendikalar da bu hiyerarşinin bir parçası ol­maktaydı ve ister istemez işçi, işveren ve dev­let birbirine karışıyordu. Bu oluşura içinde sendikalara, protokol görevlerinin yanı sıra, iş­yerlerindeki park, kreş gibi yan hizmetlerin görülmesi işleri düşürüyordu. 

Faşizm ise, "korporatif" bir sistem geliş­tirmişti. Bu sistemde işyerleri bir bütün kabul ediliyor, işyerinin yöneticisinden en alt düzey­de işçisine kadar herkesin, aynı üretim amacı­na bağlı olmaları bekleniyordu. Bu bağlamda, fazla etkin olmasa bile, iş güvencesi gibi bazı avantajlar söz konusu olabiliyordu. Asıl amaç, toplumsal huzursuzlukları bastırarak üretimin kesintisiz devamını sağlamaktı.

Korporatizmin "sürü güdüsünü" kulla­nan bu yapısı ile, çağdaş kalite yönetiminin "bireysel katkı güdüsünü", "Neo" başlığı ile de olsa aynı tanım içine sokmak, bir isimlendirme haksızlığıdır. 

Ancak, adı ne olursa olsun, çağdaş sınai çalışma organizasyonlarında bireyin katkısı ve katılım önemli olmaktadır.

Hemen hatırlatalım ki, kaliteye yönelik bireysel katkı işyeri organizasyonu içindeki katılım ile, endüstri düzeyinde toplumsal ko­runma ayrı şeylerdir. Kalite çemberleri sendi­kaların alternatifi değil, ayrı platfonnların ayrı kuramlarıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005