Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Enerji Ve Ekonomik Büyüme İlişkisi

Enerji tüketimi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki literatürde iki uçta yer alan iki temel görüşün varlığını gündeme getirmiştir. 

Neoklasikler enerjinin ekonomik büyüme için yansız olduğunu ileri sürmektedirler. Neoklasik teoriye göre enerjinin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin yansız olarak değerlendirilmesinin temel nedenlerinden birisi enerji maliyetlerinin GSYİH’nın çok küçük bir kısmını oluşturmasıdır (Ghali ve El-Sakka, 2004: 226). 

Diğer taraftan enerji iktisatçılarına göre, enerji üretim için önemli bir girdidir. Enerji nihai malların üretiminde doğrudan kullanılır (Stern, 2003: 4). Aynı zamanda enerji, teknolojik süreç içerisinde, işgücü yerine dışsal bir kaynak olarak ikame edilebilir (Pakrovski, 2003: 772). Bu gibi durumlarda Pakrovski (2003) şunu ileri sürmektedir. Enerji ile çalışan aletlerin işgücünün yerini aldığı ve bir üretim faktörünün bütün özelliklerini sahip durumlarda üretim çıktısı üç üretim faktörü tarafından belirlenir. Bunlar sermaye servisini sağlayan sermaye stoku, işgücü ve enerjidir. 

Enerji iktisatçılarına göre enerjinin üretim süreci için önemli bir girdi olmasının bir diğer nedeni, enerji olmadan diğer üretim faktörleri olan sermaye ve işgücü girdilerinin işlevlerini, yerine getirememeleridir. Buna göre enerji sosyal ve ekonomik gelişme için bir ihtiyaçtır ve ekonomik büyüme için sınırlayıcı bir faktördür (Ghali ve El-Sakka, 2004: 226). 

On sekizinci yüzyılın sonlarında on dokuzuncu yüzyılın başlarında Sanayi Devrimi ile birlikte işgücüne dayalı ekonomi, yerini makineli imalatın ve endüstrinin egemen olduğu ekonomiye bırakmıştır. Bu dönemden sonra ekonomik büyüme ve kalkınma, enerji kullanımına artan bir oranda bağlanmıştır. Aynı anda ekonomik aktiviteler enerjiyi üretim sürecinin önemli bir girdisi olarak kabul etmişlerdir. Bu dönemde iş, uzmanlara bir başka deyişle üretim mühendislerine kaymıştır (Beaudreau, 2005:212). Burada enerji girdisi maddeleri hareket ettiren ve dönüştüren işleri kapsarken, fiziksel sermaye ise bu farklı enerji girdilerini birleştirerek toplu hale getirmektedir (Thompson, 2009: 412).

ÜRETİMDE ENERJİ: FİZİKSEL TEORİ 

Üretim fonksiyonu, belirli bir anda, katma değer veya gayri safi milli hasıla (GSMH) gibi belirli bir çıktının ve bunun elde edilmesi için gerekli bütün üretim faktörleri arasındaki ilişkilerin matematiksel olarak ifade edilmesi olarak tanımlanmaktadır (Yücel, 167: 1994). 

Üretim iktisadında yeniden üretilebilirlik önemli bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Üretimin ana unsuru girdilerdir. Üretim sistemi içerisinde bazı girdiler belli bir maliyetle yeniden elde edilirken bazılarının tekrar üretilmesi imkânsızdır. Girdiler üretim öncesinde vardır ve üretim sırasında tüketilmezler. Fakat ara girdiler üretim sırasında üretilir ve tüketilirler. Girdi ve ara girdi tanımları bir kısım karışıklıklar içermektedir. Bu alandaki iktisatçılar sermaye, işgücü ve toprağı üretime ana girdi olarak kabul ederken, yakıt ve maddeleri ara girdi olarak atfederler. Diğer bütün girdiler için ödenen fiyatlar, hizmet için kullanılan ana girdilere ve ara girdilere ödeme olarak kabul edilir (Stern, 1999: 382) 

Bu yaklaşım üretim teorisinde yer alan girdiler üzerinde yoğunlaşmayı tetiklemiş ve enerjinin sermaye ve toprağın yanında büyümede ana girdi rolü oynadığını tartışılır hale getirmiştir. Temel enerji girdileri stok halindedir. Buna örnek olarak petrol yatakları verilebilir. Fakat bunlar işgücü ve sermaye üzerinde odaklanan büyüme teorilerinde açıkça verilmemektedir. Dolayısıyla büyüme teorileri içerisinde enerjinin rolü hakkındaki fikirler, modellerde kullanılacak şekle girme eğilimindedir (Stern, 2003: 3). 

Sermaye, işgücü ve hatta uzun vadede doğal kaynaklar dahi üretimin yenilenebilir üretim faktörleri olmasına rağmen enerji, yenilenebilir bir üretim faktör olarak değerlendirilmemektedir (Stern, 1999: 382). Bu durum ise doğa bilimcileri ve çevrebilimcilerinin, enerji ve enerjinin kullanılabilirliğinin, üretim iktisadı ve büyüme evreleri üzerindeki rolüne önem vermeleri ile sonuçlanmıştır. 

Termodinamiğin Koruma İlkesi ya da Eş Değerlik İlkesi olarakta tanımlanan Birinci Yasası; “kapalı bir sistemde bulunan bütün enerji çeşitlerinin toplamı sabittir” şeklinde ifade edilmektedir (Yücel, 1994: 201). Aynı paralelde üretim işleminde minimum çıktı maddesi için minimum girdi maddesi gereklidir. 

Termodinamiğin ikinci kanunu (Verimlilik Kanunu) ise dönüşümler için asgari bir miktar enerji gerekliliğini ifade eder. Bu nedenle enerjinin üretimin diğer faktörleri ile ikamesi belli bir ölçüde mümkündür. Bazı hizmet sektörü aktiviteleri maddelerin doğrudan işlenmesini gerektirmese bile bütün ekonomik işlemler enerjiye ihtiyaç duyar (Stern, 2003: 4). 

Enerji üretimin temel faktörüdür (Stern, 1997: 198). Bütün üretim süreçleri bir şekilde maddelerin dönüşüm ve hareketine dayanır ve tüm bu dönüşümler enerji gerektirir. 

Neoklasik iktisat teorisine göre, herhangi bir dönemdeki enerji miktarı içseldir. Fakat bu durum biyofiziksel ve ekonomik kısıtlarla sınırlıdır. İlkine örnek olarak petrol yataklarındaki basınç verilirken diğer kısıt çeşidine ise petrol çıkarma,

rafine etme ve kapasite yatırımı ile bu işlemlerin verimliliği verilebilir (Stern, 1999: 383). Bu yaklaşım iktisadi büyümenin ve üretimin dinamiği olma noktasında enerjinin önemini azaltmaktadır (Stern, 2003: 5). Ancak, iktisadın bazı biyofiziksel büyüme modelleri, enerjiyi ana üretim faktörü olarak değerlendirmektedir.

Costanza (1980) ve Kaufman (1987) iktisadi çıktıyı, brüt sabit sermaye birikimi, envanter değişimi ve net ihracat olarak görmektedirler. Bu ise net tasarruftur. Bu görüşe göre büyüme, sistemin ana hedefidir ve hali hazırda işgücü tarafından kullanılan enerji, üretim faaliyetine fon sağlamak için geçerlidir. Bunun altında yatan modelde, işgücünün kullandığı enerjinin bir kısmı, işgücünün ekonomideki rolünü oynayabilmesi için gereklidir. Kalan kısmı onların refahını artıran fakat üretkenliklerini artırmayan kısımdır (Stern, 2003: 5). 

Enerjinin fazlası toprak, emek ve sermaye sahiplerince bir kenara ayrılmaktadır. Leontief girdi çıktı modeli, tek bir ana üretim faktörüne ve marjinal verimlilik tarafından belirlenmesi zor olan fiyatları içeren bir ekonomiye sahiptir. Bu ekonomide marjinal üretim sıfır olmasına rağmen pozitif denge fiyatlarından oluşan bir vektör vardır (Stern, 2003: 6). Her bir malın üretimi için gerekli mal ve hizmet akışları cinsinden sabitlenmiş bir oranlar tekniği vardır (Stern, 1999: 383). Ekoloji ekonomistleri ise, enerji kaynaklarının (petrol rezervleri gibi) kalitesi düştükçe girdi üretiminde daha fazla enerji kullanılacağını ve böylece artan enerji maliyetlerinin kullanım değeri anlamında kıtlıkta bir artışı temsil edeceğini savunurlar (Cleveland ve Stern: 1999).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005