Enerji Ve Ekonomik Büyüme İlişkisi
Enerji tüketimi
ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki literatürde
iki uçta yer alan iki temel görüşün varlığını
gündeme getirmiştir.
Neoklasikler enerjinin ekonomik büyüme
için yansız olduğunu ileri sürmektedirler. Neoklasik
teoriye göre enerjinin ekonomik büyüme üzerindeki
etkisinin yansız olarak değerlendirilmesinin temel
nedenlerinden birisi enerji maliyetlerinin GSYİH’nın
çok küçük bir kısmını oluşturmasıdır (Ghali ve El-Sakka,
2004: 226).
Diğer
taraftan enerji iktisatçılarına göre, enerji üretim
için önemli bir girdidir. Enerji nihai malların
üretiminde doğrudan kullanılır (Stern, 2003: 4).
Aynı zamanda enerji, teknolojik süreç içerisinde,
işgücü yerine dışsal bir kaynak olarak ikame
edilebilir (Pakrovski, 2003: 772). Bu gibi
durumlarda Pakrovski (2003) şunu ileri sürmektedir.
Enerji ile çalışan aletlerin işgücünün yerini aldığı
ve bir üretim faktörünün bütün özelliklerini sahip
durumlarda üretim çıktısı üç üretim faktörü
tarafından belirlenir. Bunlar sermaye servisini
sağlayan sermaye stoku, işgücü ve enerjidir.
Enerji iktisatçılarına
göre enerjinin üretim süreci için önemli bir girdi
olmasının bir diğer nedeni, enerji olmadan diğer
üretim faktörleri olan sermaye ve işgücü
girdilerinin işlevlerini, yerine getirememeleridir.
Buna göre enerji sosyal ve ekonomik gelişme için bir
ihtiyaçtır ve ekonomik büyüme için sınırlayıcı bir
faktördür (Ghali ve El-Sakka, 2004: 226).
On sekizinci yüzyılın
sonlarında on dokuzuncu yüzyılın başlarında Sanayi
Devrimi ile birlikte işgücüne dayalı ekonomi, yerini
makineli imalatın ve endüstrinin
egemen olduğu
ekonomiye bırakmıştır. Bu dönemden sonra ekonomik
büyüme ve kalkınma, enerji kullanımına artan bir
oranda bağlanmıştır. Aynı anda ekonomik aktiviteler
enerjiyi üretim sürecinin önemli bir girdisi olarak
kabul etmişlerdir. Bu dönemde iş, uzmanlara bir
başka deyişle üretim mühendislerine kaymıştır (Beaudreau,
2005:212). Burada enerji girdisi maddeleri hareket
ettiren ve dönüştüren işleri kapsarken, fiziksel
sermaye ise bu farklı enerji girdilerini
birleştirerek toplu hale getirmektedir (Thompson,
2009: 412).
ÜRETİMDE ENERJİ: FİZİKSEL TEORİ
Üretim fonksiyonu, belirli bir anda, katma değer
veya gayri safi milli hasıla (GSMH) gibi belirli bir
çıktının ve bunun elde edilmesi için gerekli bütün
üretim faktörleri arasındaki ilişkilerin
matematiksel olarak ifade edilmesi olarak
tanımlanmaktadır (Yücel, 167: 1994).
Üretim iktisadında yeniden üretilebilirlik önemli
bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Üretimin ana
unsuru girdilerdir. Üretim sistemi içerisinde bazı
girdiler belli bir maliyetle yeniden elde edilirken
bazılarının tekrar üretilmesi imkânsızdır. Girdiler
üretim öncesinde vardır ve üretim sırasında
tüketilmezler. Fakat ara girdiler üretim sırasında
üretilir ve tüketilirler. Girdi ve ara girdi
tanımları bir kısım karışıklıklar içermektedir. Bu
alandaki iktisatçılar sermaye, işgücü ve toprağı
üretime ana girdi olarak kabul ederken, yakıt ve
maddeleri ara girdi olarak atfederler. Diğer bütün
girdiler için ödenen fiyatlar, hizmet için
kullanılan ana girdilere ve ara girdilere ödeme
olarak kabul edilir (Stern, 1999: 382)
Bu yaklaşım
üretim teorisinde yer alan girdiler üzerinde
yoğunlaşmayı tetiklemiş ve enerjinin sermaye ve
toprağın yanında büyümede ana girdi rolü oynadığını
tartışılır hale getirmiştir. Temel enerji girdileri
stok halindedir. Buna örnek olarak petrol yatakları
verilebilir. Fakat bunlar işgücü ve sermaye üzerinde
odaklanan büyüme teorilerinde açıkça
verilmemektedir. Dolayısıyla büyüme teorileri
içerisinde enerjinin rolü hakkındaki fikirler,
modellerde kullanılacak şekle girme eğilimindedir (Stern,
2003: 3).
Sermaye, işgücü
ve hatta uzun vadede doğal kaynaklar dahi üretimin
yenilenebilir üretim faktörleri olmasına rağmen
enerji, yenilenebilir bir üretim faktör olarak
değerlendirilmemektedir (Stern, 1999: 382). Bu durum
ise doğa bilimcileri ve çevrebilimcilerinin, enerji
ve enerjinin kullanılabilirliğinin, üretim iktisadı
ve büyüme evreleri üzerindeki rolüne önem vermeleri
ile sonuçlanmıştır.
Termodinamiğin
Koruma İlkesi ya da Eş Değerlik İlkesi olarakta
tanımlanan Birinci Yasası; “kapalı bir sistemde
bulunan bütün enerji çeşitlerinin toplamı sabittir”
şeklinde ifade edilmektedir (Yücel, 1994: 201). Aynı
paralelde üretim işleminde minimum çıktı maddesi
için minimum girdi maddesi gereklidir.
Termodinamiğin
ikinci kanunu (Verimlilik Kanunu) ise dönüşümler
için asgari bir miktar enerji gerekliliğini ifade
eder. Bu nedenle enerjinin üretimin diğer faktörleri
ile ikamesi belli bir ölçüde mümkündür. Bazı hizmet
sektörü aktiviteleri maddelerin doğrudan işlenmesini
gerektirmese bile bütün ekonomik işlemler enerjiye
ihtiyaç duyar (Stern, 2003: 4).
Enerji
üretimin temel faktörüdür (Stern, 1997: 198). Bütün
üretim süreçleri bir şekilde maddelerin dönüşüm ve
hareketine dayanır ve tüm bu dönüşümler enerji
gerektirir.
Neoklasik iktisat teorisine göre,
herhangi bir dönemdeki enerji miktarı içseldir.
Fakat bu durum biyofiziksel ve ekonomik kısıtlarla
sınırlıdır. İlkine örnek olarak petrol
yataklarındaki basınç verilirken diğer kısıt
çeşidine ise petrol çıkarma,
rafine etme ve kapasite yatırımı
ile bu işlemlerin verimliliği verilebilir (Stern,
1999: 383). Bu yaklaşım iktisadi büyümenin ve
üretimin dinamiği olma noktasında enerjinin önemini
azaltmaktadır (Stern, 2003: 5). Ancak, iktisadın
bazı biyofiziksel büyüme modelleri, enerjiyi ana
üretim faktörü olarak değerlendirmektedir.
Costanza (1980) ve Kaufman (1987) iktisadi
çıktıyı, brüt sabit sermaye birikimi, envanter
değişimi ve net ihracat olarak görmektedirler. Bu
ise net tasarruftur. Bu görüşe göre büyüme, sistemin
ana hedefidir ve hali hazırda işgücü tarafından
kullanılan enerji, üretim faaliyetine fon sağlamak
için geçerlidir. Bunun altında yatan modelde,
işgücünün kullandığı enerjinin bir kısmı, işgücünün
ekonomideki rolünü oynayabilmesi için gereklidir.
Kalan kısmı onların refahını artıran fakat
üretkenliklerini artırmayan kısımdır (Stern, 2003:
5).
Enerjinin fazlası
toprak, emek ve sermaye sahiplerince bir kenara
ayrılmaktadır. Leontief girdi çıktı modeli, tek bir
ana üretim faktörüne ve marjinal verimlilik
tarafından belirlenmesi zor olan fiyatları içeren
bir ekonomiye sahiptir. Bu ekonomide marjinal üretim
sıfır olmasına rağmen pozitif denge fiyatlarından
oluşan bir vektör vardır (Stern, 2003: 6). Her bir
malın üretimi için gerekli mal ve hizmet akışları
cinsinden sabitlenmiş bir oranlar tekniği vardır (Stern,
1999: 383). Ekoloji ekonomistleri ise, enerji
kaynaklarının (petrol rezervleri gibi) kalitesi
düştükçe girdi üretiminde daha fazla enerji
kullanılacağını ve böylece artan enerji
maliyetlerinin kullanım değeri anlamında kıtlıkta
bir artışı temsil edeceğini savunurlar (Cleveland ve
Stern: 1999).
|