Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Enflasyon, Büyüme Ve İşsizlik 

Büyüme, bir ülkenin mal ve hizmet üretim kapasitesindeki artıştır.

Diğer bir tanıma göre, ülke ekonomisinin temel değişkenlerinde (işgücü, tabi kaynaklar, sermaye) kişi başına daha yüksek bir reel hasıla sağlayacak şekilde gövde ve hacim genişlemeleri olarak da tanımlanabilir. 

Az gelişmiş ülke ekonomilerinin sağlıklı bir büyüme yoluna girmesine üç engel vardır. Bunlar; 

- Bilgi ve teknolojik beceri yetersizliği,

- Yurtiçi tasarrufların gerekli yatırım seviyesinin gerisinde kalması,

-   Ödemeler dengesinde, döviz gelirlerinin giderlere oranlara az olarak gerçekleşmesidir.

Bunlara paralel olarak büyümeyi etkileyen faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz:

- Nüfus artışı

- Tabi Kaynaklar

- Sermaye

- Teknolojik Gelişme

Büyüme ile ilgili kabul görmüş iki teoriden bahsetmek gerekir. 

Okun Yasası: Amerikan ekonomisine ilişkin büyüme ile işsizlik rakamlarını inceleyen Arthur Okun, reel büyüme oranının yüksek olduğu yıllarda, işsizlik oranının düştüğünü, aksine reel büyüme oranının düşük kaldığı hatta negatif olduğu yıllarda işsizlik oranının arttığını saptamıştır. Arthur Okun’un reel büyüme oranı ile işsizlik arasındaki ilişkiyi bir formülle ifade etmesi, bu görüşün daha sonra Okun yasası diye ifade edilmesine neden olmuştur. 

Yoksullaştıran Büyüme: Hint asıllı iktisatçı Jagdish Bhagwati tarafından geliştirilen teoriye göre dış ticaret hadlerindeki bozulma sonucu, ekonomik büyüme ülke refahının eskisinden daha düşük bir düzeye indirilebilir. Bhagwati bu görüşünü makalesinde teorik olarak ortaya koymuş ve teorisine “Yoksullaştıran Büyüme” adını vermiştir. İlgili teoriye göre bir ülke şiddetli dış ticaret haddini ve tatmin düzeyini terk etmeyi tercih etmiş ve yeni oluşan dengede eski dengeye göre daha çok üretim yapılabilmesine rağmen daha az düzeyde bir tatmin düzeyi yakalamıştır. Dolayısıyla dış ticaret haddindeki artış üretimi arttırmasına rağmen belli ölçüde refah kaybına neden olmuştur. Fakirleştiren büyüme gerçek hayatta çok sık rastlanan bir durum değildir. Böyle bir gözlemlemesi durumunda devletler otoritelerini kullanarak örneğin gümrük vergilerini arttırmak veya ihracatı caydırmak gibi politikalarla duruma müdahale edebilir ve dış ticaret artışından kaynaklanan refah kaybını engelleyebilirler. Bu tarz bir olgu daha çok iç piyasalarda talebin esnek olduğu ürün piyasalarında gözlemlenir. 

24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye’nin ekonomik yapısı, önceki dönemlere göre, bir değişme ve serbestleşme trendine girmiştir. Bu değişim, beraberinde birçok mal ve hizmetin ülkeye kolaylıkla ithal edilmesini sağlamıştır. İhracatı artıracak çeşitli önlemler alınmasına rağmen ihracattaki artış ithalattaki artışı karşılayacak düzeye erişememiştir. Bu durum mevcut dış ticaret açıklarının daha da büyümesine neden olmuştur. Dış ticaret açıklarını iyileştirmek için uygulanan politikalar istenen sonuçları vermemiştir.

1989-2004 yılları arasında uygulanan sürekli yüksek döviz kuru politikaları nedeniyle yoksullaştıran büyüme gözlenmiştir. Türkiye 2004 yılında, tarihinin en yüksek ihracat rakamlarına ulaşırken dış ticaret hadleri de %103.3 seviyelerine kadar çıkmıştır.

Ülkemizde uzun yıllardan beri süregelen işsizlik sorunu son yaşadığımız krizle beraber en yüksek seviyesine çıkmıştır. Ekonomideki istikrarlı büyümeye karşın işsizlik oranlarının sürekli arttığı görülüyor. Ekonomistler, üretim olmadığı için işsizlik rakamlarının da sürekli yükselen bir grafik izlediğini ifade ediyorlar. Türkiye ekonomisinde büyüme oranı ile işsizlik oranı arasında karşılıklı bir nedensellik ilişkisi bulunmamaktadır. Nedensellik ilişkisinin yönü sadece işsizlik oranından büyüme oranına doğru bulunmakta, büyüme oranından işsizlik oranına doğru bir nedensellik ilişkisi ise bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile Türkiye ekonomisinde işsizlik iktisadi büyümeyi etkileyen faktörler içinde yer almakta fakat iktisadi büyümenin yüksek veya düşük oranda gerçekleşmesi işsizliğin oluşmasında veya işsizliğin önlenebilmesinde herhangi bir etkiye sahip bulunmamaktadır. 

Büyüme Hızı ve İşsizlik Oranları ve Enflasyon 

Yıllar

Büyüme Hızı

İşsizlik Oranı

Enflasyon

2000

5.4

6.2

39

2001

-6.3

8.4

68.5

2002

0.3

10.3

29.7

2003

8.1

10.5

18.4

2004

10.0

10.3

9.3

2005

8.5

10.0

7.7

2006

5.9

9.9

9.6

2007

8.1

8.8

8.4

2008

7.3

10.6

10.06

2009

5.9

14.9

6,53

Kaynak: DPT, Temel Ekonomik Göstergeler 

Tablodan da anlaşılacağı üzere enflasyon oranlarının yıllar itibariyle düşmesi işsizlik üzerinde olumlu bir etki yapmamıştır. Britanyalı iktisatçı William Philip 1958 yılında enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişkiyi modelleyen bir yapı bulduğunda teori üzerinde bu kadar tartışma çıkacağını düşünmemiştir. Philips Curve ismiyle anılan bu ilişki temel olarak yüksek enflasyon dönemlerinde işsizliğin düşük olduğunu, düşük enflasyon dönemlerinde işsizliğin yüksek olduğunu savunmaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005