|
Sırtımızdaki Yük
Enflâsyon
Yüksek. Diğer bir deyişle, parasal varlıklarımız
üzerindeki vergi yükü arttı. Parasal varlığı olan
herkes üzerine, kaçırılması hiçbir şekilde olası
olmayan ilave yük geldi. Çarşıya gidip, alış-veriş
yaptığımızda, aynı miktar para ile, düne göre daha
az mal alıyoruz. Kısacası, cebimize uzanan bir el,
temsilcilerimizden oluşan Meclis'in açık bir iradesi
ve kararı olmadan, paramızın bir miktarını alıyor.
Parası olan herkes enflâsyon vergisi yükümlüsü
olduğuna göre, acaba zenginler daha fazla vergi
ödemiş olmayacak mı? Bunun cevabı, paranın kullanım
biçimine bağlı bulunmaktadır. Parasını bir sermaye
elemanı, yani parasal bir tür üretim aracı olarak
kullananlar bu vergiyi ödememektedir. Zira, bu
şekilde kullanılan parasal varlık, sağladığı getiri
ile, enflâsyon karşısında kendisini
koruyabilmektedir. Bunun en iyi örneğini, enflâsyon
üzerinde bir faizle işletilen parasal varlığın,
sermaye değerini koruması oluşturmaktadır. Reel
faizi de içeren yüksek nominal faiz, işte böyle bir
işlev görmektedir.
Buna karşılık, parasal varlığını işletmeden, daha
doğrusu işletemeden, günlük ihtiyaçları için
kullananlar, bu verginin doğrudan muhatabı
olmaktadır. İşte bu gruba, tüm tüketiciler
girmektedir. Hiç kuşkusuz, zengin bir kişi de,
tüketici olduğu sürece, bu verginin muhatabı
olmaktadır. Ancak, zengin kişi, iki açıdan, dar
gelirliye göre daha avantajlı konumda
bulunmaktadır. Bir defa, zengin kişi parasal
varlığının ancak bir bölümünü tüketime ayırdığı
için, tüm parasal varlığına oranla vergi yükü
hafiflemektedir. İkinci olarak da, enflâsyon düz
oranlı bir vergi niteliğine sahip olduğundan, göreli
olarak, düşük gelirli daha ağır bir yük altına
girmiş bulunmaktadır.
Zengin kişiler paralarını işlettiğinde, yine böyle
bir vergi taşırlar. Ancak bu vergi, ürünün nihai
fiyatı içinde tüketiciye yansıtılır. Dolayısıyla
yükü, sermaye sahibi değil, tüketici taşır. Bundan
dolayı, firmaların kârları, tümü ile reel olmayıp,
bir boyutu ile enflâsyonu da yansıtmaktadır. Bu
gerekçe ile, kârlar üzerine salınan gelir türü
vergilerin, kısmen servet üzerine salınmış bir
vergi olduğu iddiası doğru olmakla beraber, vergi
sisteminde tanınmış olan çeşitli ayrıcalık ve
özellikle amortisman rejimleri ile, bu durum büyük
çapta halledilmektedir.
Uygulanan Politikalarda tüketim üzerindeki yük daha
da artacaktır. Eğer katma değer vergisi %18'lere
çekilecekse, bu da doğrudan tüketim üzerine
oturacaktır. Hatta, enflâsyonist ortamdan
yararlanılarak, vergi nedeni ile fiyat artışları
gerçekleşiyor olmakla beraber, belki de halktan
toplanan paraların bir bölümü, kaçırılarak, kâra
dönüştürülecektir.
KDV artırımı ve enflâsyon, kesinlikle bir siyasal
tercihtir. Böyle bir tercih, ''Memura vereceğimiz
yüksek zam, sonradan geri alınır!" türünde,
fevkalade sorumsuz bir ifade ile açıklanmıştır da.
Bu siyasal tercihin arkasında, gereken kişilerden
vergi almama mantığı bulunmaktadır. Diğer bir
deyişle, kâr ve rant gelirlerinden gereği biçimde
vergi alınıyor olsa idi, parasal varlığını tüketime
ayıran, üstelik bu parasal varlığı da, iki dudak
arasında ya da kapalı kapılar arasındaki
pazarlıklarda belirlenen grupların üzerine bu kadar
binilmezdi. Öyle ise, bu insanların sırtlarında
taşıdığı kambur nedir? Bu kambur, ne zarar ettirilen
KİT'ler, ne de kamu açıklandır. Çünkü, bunların
hepsi birer sonuçtur. Sırtta taşman, devlete vergi
vermeyerek sırıtan saygısızlardır.
Enflâsyon, vergi toplayamamanın, KİT'leri rehabilite
etmemenin ve diğer olumsuz siyasal kararların bir
sonucu olduğuna göre, doğrudan ve açıkça kararı
olmamakla beraber, tüm siyasal karar ve uygulama
organlarının bu sonuçta yüzde yüz payı
bulunmaktadır. Açık bir karar ile, asıl
vergilendirilmesi gerekenler üzerine vergi salamayan
siyasal irade, yine bu tutum ve kararı ile, diğer
kesimleri vergilendirmektedir. Ekonomide kaynak ve
gelir dağılımı bu denli çarpık hale gelince,
toplumun büyük bir bölümü, küçük bir azınlığın
kölesi haline dönebilmekte, medya da, bu azınlığın
bir aracı olarak, efendisine hizmet etmektedir.
Medya milletin hakimiyeti altında değildir, millet
medyanın hakimiyeti altındadır. Meclis'e gelince,
duvardaki ifadeye göre, Meclis, "Hakimiyet kayıtsız,
şartsız milletindir!" ilke ve ibaresi altında
çalışmaktadır... Dileyelim öyle olsun.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|