ENFLASYONUN İŞLETMELER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE BU
ETKİLERİ GİDERMEYE YÖNELİK YÖNTEMLER
Özet
Bu çalışmada
enflasyonun işletmeler üzerindeki etkisi ve etkileri gidermeye
yönelik yöntemler üzerinde durulmuştur. Enflasyonun işletmeler
üzerindeki en önemli etkisi, işletmelerin muhasebe sistemlerini
ve mali tablolarını anlamsız hale getirmesidir. Enflasyonun
oluşturduğu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için çeşitli
düzeltme yöntemleri vardır. Bu yöntemleri iki kısımda incelemek
mümkündür. Birincisi, kısmi düzeltme yöntemi, ikincisi ise genel
düzeltme yöntemidir. www.ekodialog.com
Anahtar Sözcükler: Enflasyon, kısmi düzeltme yöntemİ, genel
düzeltme yöntemi
Abstract
In this study,
we mentioned the effect of inflation on companies. Inflation
makes the companies's accounting system and financial tabı
es meaningles. To remove the negative effect of inflation on
companies, two correction system was performed. The first system
is parti al correction system the second correction system is general correctionsystem.
Keywords: Inflation, parti al correction system,
general correctian system
Giriş
İşletme yönetiminin amacı kısa dönemde yüksek kar
elde etmek değil uzun dönemde işletme faaliyetlerini sürekli
kılarak sermaye kazancı elde etmektir. Gerek kısa dönem gerekse
uzun döneme ait hedeflerin gerçekleştirilmesi işletme
faaliyetlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin optimal seviyeye
çıkarılması ile birlikte uygun zamanda, uygun ölçekte, uygun
alanlara yatırım yapılması ile mümkün olacaktır. İşletmeler cari
döneme ve gelecek döneme ait strateji ve planların
hazırlanmasında çok yönlü bilgi ihtiyacı duymaktadır. Örneğin
işletmenin içinde bulunduğu ekonomiye, sektöre, rakiplere ve
tedarikçilere ait bilgiler v.b.'dir.
Finansal
tabloların düzenlenmesinde parayla ölçme ve maliyet esası
kavramlarının kullanılması, yüksek enflasyon dönemlerinde
işletmelerin finansal tablolarında yer alan rakamların gerçeği
yansıtmasını engeller ve gelir tablosunda nominal karların
oluşmasına sebep olur.
Başka bir
deyişle gelir tablosunda yer alan nominal karlar, gerçek kar
rakamı gibi dikkate alındığında, bu nominal karlara göre yapılan
ödemeler ve alınan kararlar, uzun dönemde işletmeler için
rasyonel değildir. Çünkü geleneksel muhasebe ile hesaplanan kar
(nominal kar) rakamı üzerinden devlete vergi ödenir, ortaklara
ve çalışanlara temettü dağıtılır, ücretler belirlenirken
işçilere prim verilir. Aslında işletme enflasyon ortamında reel
olarak kar elde etmediği için, sermayesini vergi, temettü, prim
vb. şekilde dağıtır. Bu sebeple, yüksek enflasyon dönemlerinde
işletmelerin finansal yapıları zayıflar.
Bu çalışmada
işletmelerin strateji ve planlarının hazırlanmasında, enflasyon
ve işletme üzerindeki etkileri incelenecektir. Çalışmanın ilk
aşamasında kısmi düzeltme yöntemleri incelenecek ve daha sonra
genel düzeltme yöntemleri incelenecektir.
1. Enflasyonun İşletmeler
Üzerine Etkileri
Enflasyon işletmelerin yapısını, izledikleri politikaları ve
işleyişlerini olumsuz yönde etkiler. Bu etkilemenin derecesi,
enflasyonun hızına, firmanın varlıklarının kompozisyonuna,
varlıkların devir hızına, üretilen mal ve hizmetlerin talep
elastikiyetine, nispi fiyatlardaki değişmeye, teknolojik
gelişmelere, bu gelişmelerin ekonomiye uygulanma hızına ve
işletmenin borçtan yararlanma derecesine bağlıdır.www.ekodialog.com
Enflasyonun
meydana getirdiği belirsizlik ortamının oluşturduğu risk
(enflasyon riski, kar riski, faiz riski), girişimcilerin büyük
ve uzun vadeli yatırımlar yerine tesis süresi kısa ve kendisini
süratle geri ödeyen darboğaz giderici, tevsi, modernizasyon
yatırımının yeğlenmesine sebep olmaktadır. Gerçekten,
enflasyonun uzun dönemde işletmeler üzerinde yaptığı en olumsuz
etki, işletmelerin rasyonel hesaplara dayanan uzun vadeli
planlama yapamamaları ve buna bağlı olarak uzun dönemli
prodüktif yatırım projelerinin gerçekleştirilmesinin zorlaşması
ve yanlış kararların alınmasına sebep olmasıdır. Bunun doğal
sonucu olarak da yatırımların azalması ve iktisadi kalkınma
hızının düşmesidir. (Yüce, 1999: s.3)
Enflasyon,
kısa dönemde işletmelerin yatırım yapma risklerinin artmasına,
üretim maliyetlerinin yükselmesine ve faiz yükünün artmasına
sebep olurken, uzun dönemde işletmelerin muhasebe sistemlerini
ve mali tablolarını anlamsızlaştırmaktadır. Böylece, ekonomik
hayatın normal dönemlerinde, muhasebede uygulanan kayıt, tasnif,
takdim, yorum usulleri ile değerlendirme ve kontrol metotları
yönetim kararlarına dayanak olacak doğru, gerçek bir bilanço ve
gelir tablosu ile diğer muhasebe tablo ve verilerinin
sağlanmasına imkan verdiği halde, enflasyonist süreçlerde bu
vasfını büyük ölçüde yitirmektedir. (Yüce, 1999: s.4)
Muhasebe, işletmeler arası karşılıklı ilişkiler ve
işletme içi olaylar sebebiyle işletmenin varlıklarında ve
kaynaklarında değişme meydana getiren tamamen veya kısmen mali
nitelikteki ve para ile ifade edilebilen işlemlere ait bilgileri
kaydeden, sınıflandıran ve anlamlı bir biçimde özetleyerek,
varılan sonuçları yorumlayan ve böylece işletme ilgililerine,
amaçlarına uygun yararlı bilgileri sağlayan bilimdir. (Sürmen,
1997:s.9) Muhasebenin bu işlevlerinin görülebilmesi için, onun
genel kabul görmüş evrensel bazı ilkelere ve tutarlı bilimsel
esaslara dayanması gerekir. Bunlara muhasebe ilkeleri denir.
Oysa enflasyonist ortamda bu ilkelerin pek çoğu çelişkili
sonuçlar üretmekte, dolayısıyla mali tablolar da gerçeği
yansıtmaktan uzaklaşmaktadır.
Geleneksel
muhasebe sisteminde, enflasyondan kaynaklanan kayıp ve/veya
kazançların sonuç hesaplarına yansıtılma imkanı bulunmadığından,
işletmelerde oluşan dönem karı veya zararı da gerçek durumu
göstermemektedir. Böylece işletmeler, rasyonellikten
uzaklaşarak, dönem sonunda oluşan nominal karları
dağıtmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle, yüksek enflasyonist
dönemlerde geleneksel muhasebe ilkelerine göre hazırlanıp
sunulan mali tablolar, fiyat hareketleri sonucu para biriminin
satın alma gücünde meydana gelen azalışlar dikkate alınmadan
hazırlandığından anlamsızlaşmakta ve gerçeği yansıtmaktan
uzaklaşmaktadır. Diğer taraftan, enflasyonist dönemlerde gider
ve geliri oluşturan kalemler farklı satın alma gücüne sahip para
birimiyle ifade edildiğinden, mali tabloların homojenliği
bozulmakta, tarihi maliyetler gerçek maliyetlerden az
gözüktüğünden, cari maliyetler ile cari satışların
karşılaştırılma imkanını ortadan kaldırmakta, dolayısıyla
işletmede nominal karın doğmasına sebep olmaktadır. Nominal
karların Üzerinde ödenecek vergi ve dağıtılacak temettü, öz
sermayenin satın alma gücÜ ve üretim potansiyelinin korunması
imkanını yok edip işletme sermayesini erozyona uğratacak,
işletme faaliyetlerinin düzenli, aynı düzeyde sürdürülmesinde
yönetimi sıkıntıya sokacaktır.
2.Enflasyonun İşletmeler Üzerindeki Etkisini Gidermeye Yönelik
Yöntemler
Geleneksel
muhasebenin gerektirdiği kavramlarından parayla ölçülme ve
maliyet esası enflasyon önemlerinde finansal tablolardaki
yansıtmasını engeller. (Sürmen, 1997:s.21) Enflasyonun finansal
tablolar üzerindeki etkileri özetle; tabloların homojenliğini
bozmak, bilançolardaki aktif değerleri geçersiz kılmak, gelir
tablolarında enflasyon karlarının oluşması şeklinde
sıralanabilir. Enflasyonun olumsuz etkileri işletmelerin yanlış
vergilendirilmesi, yanlış maliyet hesaplaması, yanlış yorumlar
ve yanlış işletme kararlarının alınması sonuçlarını ortaya
çıkarmaktadır. (Hacırüstemoğlu ve diğerleri,1999: s.27) Bu
yöntemleri Bunlar; olumsuzlukları ortadan kaldırmak için çeşitli
düzeltme vardır. Bu yöntemleri iki kısımda incelemek mümkündür.
-Kısmi düzeltme yöntemleri
-Genel düzeItme yöntemleri
2.1 Kısmi Düzeltme Yöntemleri
Kısmi düzeltme
yöntemleri, finansal tablolardaki bir bilanço kaleminin ya da
bir grup bilanço kaleminin düzeltilmesine yönelik
uygulamalardır. Bu yöntemler, enflasyondan en çok etkilenen
hesap kalemlerinin düzeltilmesine yönelik olarak, geleneksel
muhasebe kavram ve ilkeleri 'terk edilmeden yapılan kısmi
düzeltilme işlemleridir. Bu düzeltme işleriyle, enflasyonun
finansal tablolar üzerindeki etkileri kısmen de olsa giderilmeye
çalışılır. Bu çerçevede kullanılan yöntemlerin bir kısmı, genel
muhasebe uygulamaları içinde de yer alan uygulamalardır. Yüksek
enflasyon dönemlerinde bu yöntemlerin uygulanması, işletmelere
ek yararlar sağladığı için kısmi düzeltme yöntemi olarak kabul
edilirler. Yöntemlerin önemli bir kısmı ise, işletme
sahiplerinin yakınmalarına sebep olan nominal kar üzerinden
vergi ödenmesinin önlenmesi amacını taşıyan vergi
düzenlemelerini içerir. Kısmi düzeltme yöntemi içinde yer alan
uygulamalar aşağıda belirtilmektedir.
2.1.1
Yeniden Değerleme
Temel mali tablolar, fiyatlar genel düzeyine uygun
olarak cari para değerine göre düzeltilirler. Bu düzeltme
işlemine yeniden değerleme denir. (Çetiner, 2000: s.200)
Yeniden değerleme, maddi duran varlıkların değerini enflasyon
ölçüsünde güncel değerlere eriştirmektedir. Ancak yeniden
değerleme işlemi ile maddi duran varlıkların bugünkü değeri
bulunmaz. Satın alma gücü farklı para birimleri ile satın
alınmış bulunan aktife kayıtlı maddi duran varlıkların değerini,
satın alma gücü yönünden tek bir para birimi ile ifade edilmesi
yeniden değerleme ile sağlanır. (Erdoğan, 1997: s.409) Paranın
satın alma gücündeki düşme dikkate alınmadan, işletmelerin satın
alma gücü ne olursa olsun, "dönem başındaki bir lira dönem
sonundaki bir liraya eşittir" anlayışına uygun olarak hesaplanan
yanlış kar ve bu kar üzerinden yapılacak tasarruflar işletmenin
çalışma sermayesini erozyona uğratacaktır. (Atabey, 1998: s.190)
Bu sakıncaları önlemek için, işletmelerin fiyat değişmelerini
dikkate alarak bütün bilanço kalemlerini düzeltmeleri zaruridir.
Enflasyonun sebep olduğu aşırı fiyat artışlarının işletme
bünyelerinde meydana getirdiği olumsuz sonuçları ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden değerleme yöntemi oluşturulmuştur.
Yeniden
değerlemenin işletmelere sağladığı yararlar vardır. Bunlar;
amortisman giderleri maddi duran varlıkların yenilenmesi için
gerekli fonu oluşturma imkanı sağlar. Yeniden değerleme
yapılmaması halinde, enflasyon ortamında gerçekçi amortisman
gideri belirlenemez. Ayrıca maliyet muhasebesine yansıyacak
amortisman giderlerinin gerçeğe yakın değerler üzerinden olması
mamul maliyetlerinin doğru belirlenmesine imkan sağlar. Doğru
fiyat politikası gerçekçi maliyetlere dayanır. Dağıtılacak
karlar amortisman giderlerinin düşük ayrıl ması sebebi ile
nominal olarak yükselecektir. Bu durumda işletme ortaklarına kar
değil, sermaye dağıtmış olacaktır. Tarihi maliyetlerle yapılan
değerleme ile karlar nominal olarak fazlalaşır ve vergi yükü
artar. Gelir üzerinden artan vergi haline dönüşür. (Erdoğan,
1997: s.409) www.ekodialog.com
Yeniden
değerleme, her hesap dönemi sonu itibariyle uygulanır. Yeniden
değerleme yöntemi olarak fiyat endekslerinden yararlanılır.
Yeniden değerlemeye esas alınacak oranlar, Maliye Bakanlığınca
ilan edilir. Bu değerlemede esas alınacak değerleme oranı;
yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında bir önceki yılın
aynı dönemine göre Devlet İstatistik Enstitüsü' nün toptan eşya
fiyatları genel endeksinde meydana gelen artış oranıdır. Bu oran
sözü edilen Bakanlıkça her yıl Aralık ayı içinde Resmi Gazete'de
ilan edilir. Bakanlıkça belirlenen yeniden değerleme oranı ile
maddi duran varlığın bilançonun aktifinde yazılı değeri ve bu
varlığa ilişkin birikmiş amortismanı çarpılarak yeniden
değerleme yapılır. Söz konusu varlığın yeniden değerlemeden
sonraki ve önceki değerleri arasındaki fark değer artışını
oluşturur. Gerçekten de Vergi Usul Kanunu, yeniden değerlemede
ortaya çıkan değer artışını hesaplamada net değer artışı usulünü
benimsemiştir. (Erdoğan, 1997: s.411)
Ülkemizde
yeniden değerleme uygulaması ile mükelleflere oto finansman
imkanı sağlanmakta ve işletme sahibi ve ilgililerine tümüyle
olmasa bile gerçeğe yakın finansal tablolar sunulmaktadır. Değer
artışının sermayeye eklenmesi sonucu, kurumların tahvil çıkarma
tavanları yükselmekte ve böylece yabancı kaynak sağlama
imkanları da artmaktadır. Yeniden değerleme sisteminin gelir
vergisi mükellefleri açısından pek anlamı i olmamasına karşın,
kurumlar vergisi mükellefleri açısından olumlu yorumlanabilir.
Gelir vergisi mükellefi olan şahıs şirketlerinin, sadece bilanço
düzenleme işlemi olarak yaptıkları yeniden değerleme, bu
mükelleflere vergi avantajı getirmemiştir. Oysa kurumlar vergisi
mükellefleri lehine vergi avantajı getiren yeniden değerleme,
bunların nominal karlarının vergi dışı bırakmıştır. (Çetiner,
2000: s.213)
Sonuç olarak
ülkemizde yürürlükte bulunan yeniden değerleme sistemi, şahıs
şirketlerini sermaye şirketlerine çevirmeye teşvik ederek
sermaye piyasasını geliştirecek niteliktedir. (Çetiner, 2000:
s.213)
2.1.2.Azalan Bakiyeler Yöntemiyle Amortisman
Bilanço
esasına göre defter tutan mükelleflerden dileyenler, amortismana
tabi iktisadi değerlerini, azalan bakiyeler üzerinden amortisman
usulü ile yok edebilirler. Azalan bakiyeler yöntemiyle
amortisman, Vergi Usul kanununun mükerrer 315. maddesince
düzenlenmiştir. Bu kanunla, her yıl, üzerinden amortisman
hesaplanacak
eğer, evvelce
ayrılmış olan amortismanlar toplamının düşülmesi suretiyle
tespit olunur. Bu usulde uygulanacak amortisman oranı %40'1
geçmemek :ere normal amortisman oranının iki katıdır. Bu usulde
amortisman süresi normal amortisman oranlarına göre hesaplanır.
Bu sürenin son yılına devreden bakiye değer, o yıl tamamen yok
edilir.
Fiyatlar genel
düzeyinin sürekli olarak yükseldiği enflasyon nemlerinde
işletmeler amortismana tabi maddi duran varlıklarını, azalan
bakiyeler yöntemi ile amortismana tabi tutarak enflasyon
dolayısıyla meydana gelen nominal karlarını azaltabilirler.
(Erdoğan, 1997: s.418)
Azalan
bakiyeler usulüyle amortisman uygulaması, enflasyonun olumsuz
etkisini tamamen ortadan kaldırabilmesi için amortisman
karşılıklarının miktarının genel fiyat endeksiyle arttırılması
veya karşılıkların cari değerleri üzerinden hesap edilmesi
gerekmektedir.
2. 1.3
Alacak ve Borç Senetlerinde Reeskont
Bir taraftan
işletmelerin her geçen gün artan uluslararası ticari ilişkileri,
diğer taraftan yüksek enflasyon sebebiyle ülke içindeki ticari
ilişkilerde borç ve alacakların enflasyondan olumsuz
etkilenmeyen yabancı birimleri ile belirlenmesi borç ve
alacaklar için yabancı para ile senet düzenlenmesini zorunlu
kılmıştır. İçinde yaşadığımız enflasyonist ortamda bir
işletmenin alacaklarını yabancı para cinsinden senede
bağlanması, paranın uğrayabileceği değer kayıplarından kısmen
koruyabilmekte Ama alacak ve borçların yabancı para üzerinden
senede bağlanması borçlu işletme için, bir risk unsurunu
oluşturmaktadır. (Örten ve Karapınar, 2C s.34)
Alacak ve
borçların değerlemesine ilişkin hükümler vergi U Kanununun 281.
ve 285. maddelerinde yer verilmiştir. İlgili maddelerle alacak
ve borçların kayıtlı değerleriyle değerlenmesi esası kabul
edilmekle birlikte, vadesi gelmemiş olan senede bağlı
alacakların değerleri günündeki değerine getirilerek
değerlenebileceği öngörülmüştür. (Örten Karapınar, 2003, s.35)
Borç ve alacağın doğduğu zaman ile tahsilatın veya
ödemen gerçekleştiği zaman arasında enflasyon sebebiyle tutarın
reel değe farklılaştığından faaliyet dönemi sonunda bilançoda
görülen ve belli bir vadede denecek veya tahsil edilecek senedin
işletme için gerçek değe. ile ifade edilmesini gerektirir. Türk
parası ile olan senetli veya senetsiz alacak ve borçlar kural
olarak mukayyet değeri ile değerlendirilir. Anca, senetli alacak
ve borçların reeskonta tabi tutularak tasarruf değeri ile
değerlendirilmesi de mümkündür. Reeskont, vadesi gelmemiş senede
bağı alacakların ve borçların değerleme gününün kıymetine
getirilmesi işlemidir. Bir alacak veya borcun reeskonta tabi
tutulabilmesi için bu alacak ve borcun senetli olması ve bir
vade içermesi gerekli olmakla birlikte, söz konusu alacak veya
borcun değerlemenin yapıldığı tarihte vadesi gelmemiş olması
gerekir. Senetli borç ve alacakların reeskont tutarları iç
iskonto yöntemi ile yapılmalıdır. İç iskonto yöntemi, senet
üzerindeki vadeye kadar olan gün farkı ve faiz oranı dikkate
alınarak senedin nominal değeri üzerinden iskonto tutarının
hesaplanması işlemidir. (Erdoğan, 1997: ss.415-416)
Alacak ve borçların reeskonta tabi tutulmasındaki
amaç bunların değerlerini değerleme günündeki değerlerine
indirgemektir. Çünkü değerleme günündeki senedin nominal değeri,
değerleme gününden sonraki vadeye isabet eden faizi de
içermektedir. Reeskont uygulaması ile bu faiz tutarı
hesaplanmaktadır. Hesaplanan bu tutar işletmelerin mali
karlarının hesaplanmasında göz önüne alındığından mükelleflerin
vergi matrahları böylece gelecek dönemlerle ilgili gelir ve
giderlerden arındırılmış olmaktadır. Alacak ve borç senetleri
ile ilgili olarak doğan gelir ve giderlerin ilgili oldukları
yıllara nakli reeskont uygulamasının ana amacı olmaktadır.
2.1.4
Yenileme Fonuwww.ekodialog.com
Yenileme Fonu,
Vergi Usul Kanununun 328. ve 329. maddelerinin ortak bir
uygulaması olarak amortismana tabi iktisadi kıymetlerin
satışından doğan kar ile, yangın, deprem, sel ve su basması gibi
afetler yüzünden zarara uğrayan amortismana tabi iktisadi
kıymetler için alınan sigorta tazminatı ile iktisadi kıymetin
net değerinden (amortisman çıktıktan sonra kalan değer) fazla
veya eksik olduğu takdirde, fark kar niteliğinde ise, ortaya
çıkan kazancın vergiye tabi dönem kazancının dışında bırakılması
kabul edilmiştir.
İşletmelerin
enflasyonun etkilerini azaltmak için duran varlık yenilemesinde
yararlanabileceği yenileme fonu vergi avantajı sağlama yanında
bir teşvik uygulamasıdır. Enflasyon ortamında yenileme fonu
oluşturulması işletmelerin gelecekte duran varlık yenilemeleri
için yardımcı olmakta, vergi ertelemesi dolayısıyla oto
finansman imkanı sağlamaktadır. Esasen bu fonlar enflasyon
dolayısıyla ortaya çıkmış enflasyon karlarından ayrılmaktadır.
Bu sebeple belirli şartlar altında enflasyon karlarının
vergilenmesi ertelenmekte veya engellenmektedir.
3.Genel
Düzeltme Yöntemi
Enflasyon oranlarının çok yüksek olduğu ve
süreklilik kazandığı ekonomilerde kısmi düzeltme yöntemleri
yetersiz kalmaktadır. Buradan hareketle geliştirilen genel
düzeltme yöntemleri; yüksek enflasyon dönemlerinde paranın satın
alma gücünün düştüğü ve bazı muhasebe kavram ve ilkelerinin
geçerliliğini kaybettiği görüşüne dayanmaktadır. Bu sebeple
genel düzeltme yöntemleri, finansal tablolardaki tüm kalemleri
içerecek şekilde geniş içerikli bir düzeltmenin yapılmasını ön
görür. Genel düzeltme yöntemlerinde amaç; tüm muhasebe
kayıtlarının enflasyona göre düzeltilmesi veya kayıtların
enflasyon oranları dikkate alınarak yapılması değil, geleneksel
muhasebe kavram ve ilkelerine göre düzenlenen finansal
tabloların enflasyona göre düzeltilmesidir.
SONUÇ
İşletmelerin enflasyon karşısında
özkaynaklarını korumak amacıyla kullanılan kısmi yöntemleri,
finansal tabloların tamamı üzerindeki enflasyon etkisini
gidermediği için enflasyon muhasebesi uygulamaları açısından
benimsenen yöntemler değildir. Kısa süreli ve düşük oranlı
enflasyon dönemlerinde kullanılması daha uygun olan bu
yöntemlerin, Türkiye'nin ekonomik şartları gözönüne alındığında
yetersiz kalacağı açıktır. Yapılan araştırmalar da bu
yöntemlerin uygulamada tercih edilmediğini; işletmelerin sermaye
yapılarını kuvvetlendirmelerine ya da en azından sermaye
yapılarını korumalarına ve vergi avantajları elde etmelerine
imkan sağlayan bu yöntemleri bilmediklerini veya
kullanmadıklarını göstermektedir. Bu sebepler göz önüne
alındığında genel düzeltme yöntemi olan enflasyon muhasebesi
sistemi geliştirilmiştir. Enflasyon muhasebesi, kısmi düzeltme
yöntemlerinin yüksek enflasyon dönemlerinde geçerliliğini
yitirmesinden kaynaklanan boşluğu doldurmak için geliştirmiştir.
Enflasyon muhasebesi sistemi finansal tablolardaki tüm Kalemleri
içerecek şekilde geniş içerikli bir düzeltmenin yapılmasını
öngördüğü için enflasyonun etkisini kısmi düzeltme yöntemlerine
göre daha başarılı olacaktır.
Kaynak: İsa ALTINIŞIK Selçuk Üniversitesi,
Karaman İİBF
|