Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

"Enformasyon Toplumu" Üzerine 

Murat Yılmaz 

Kendisi soyutlama olan toplumun bir başka sıfatla birlikte farklılaştırılarak yeniden soyutlanması, sanki ilk soyutlamayı örtmek için yapılmışçasına, toplumun bir soyutlama olduğunu unutturmaktadır. Yani, toplum de­meyip bilgi toplumu deyince sanki artık top­lum üzerine konuşmak gerekmiyormuş, "bilgi" üzerine konuşmak yeterli, sadece "toplum" üzerine konuşmak ise bir tür bilgi öncesi, tarih öncesi veya tarih bittiğine göre geçmişten hi­kayeler anlatmak anlamlarına gelebilecekmiş şeklinde özetlenebilecek bir zihniyeti ima eder "bilgi toplumu".

Toplum bir soyutlama olup somut ola­rak sınıf, din, mezhep, dil esasında farklılıklar vardır. "Bilgi toplumu" söylemi ise bir yandan bu farklılıktan ve mevcut toplumsal hiyerarşiyi görmezden gelmekte bir yandan da farklılık ve hiyerarşiyi "bilgi"' esasında meşrulaştırmakta, hatta bilginin itibarlı varlığından istifade ede­rek hiyerarşik yapıya meşruluğun ötesinde bir itibar kazandırmaktadır. 

Bilgi toplumu söylemi bir ideoloji olma­nın ötesine geçerek toplumsal zihniyet katına nüfuz etmiştir. Bu itibarla giriş paragrafında iz­har ettiğimiz eleştirel bakış da bu zihniyet küresine nüfuz edebilmelidir. Burada ilk bakışta farklılığı görülemeyen içice geçmiş iki ayrı zih­niyet küresi vardır: ilki "bilgi toplumu" olarak Türkçeye tercüme edilen "enformasyon toplu­mu" kavramını ve onun denk düştüğü toplum­sal formasyonu üreten zihniyet, ikincisi ise Ba­tının ürettiği modernlik veya kapitalist dünya ekonomisine karşı önce mücadele eden sonra da yenilerek modernliğe maruz kalan Batı dışı ülkelerin ve Türk(iye) elitlerinin manız kalmış zihniyeti. 

Batı modernliğini ve tarihini üreten iki temel sınıfın, yani aristokrasinin ve burjuvazi­nin Türkiye'de mevcut olmayışı Türk modern­leşme hareketinin devletlû bürokrat-aydın-as-kerî elit marifetiyle gerçekleştirilmesine yol aç­tı. Bu elit ise modernliği ancak gördüğü bir modernlik anı veya ürünü olarak algılayabildi. Böylece modernliğin neşvü nema bulduğu sosyal ve tarihî zemin (rahim) ıskalanmış oldu. Bu şekilde Batı dışı modernleşme hareketleri zaten modernliği üreten aristokrasi ve burjuva­zi gibi iki temel aktörden mahrum olmakla kal­madı, hem modernleşmek isteyen hem de mo­dernleşmenin önündeki en büyük engele dö­nüşen devletle malûl olmuş oldu. 

Devletin vesayeti altında gerçekleşen modernleşme hareketi hayatın bir çok alanına nüfuz etti. Ancak burada vesayetin sadece devlet kısmını görmek yanıltıcı olur. Çünkü kapitalizmin eşitsiz gelişme mantığı içinde çev­rede yer alan vesayetçi devletler de kapitaliz­min merkezi tarafından denetim altına alınmış­tır. Burada mahiyeti değişen ve çeşitlenen em­peryalizm tartışmasına girmeden konunun em­peryalizmle ilişkisini haurlatmakla yetiniyoruz. 

Vesayet muhtelif düzeylerde tezahür eder. Zihnî vesayet muhtelif vesayet düzeyle­rinden biridir. Zihnî vesayet de her toplumsal şey gibi üretildiği sürece vardır, işte "enfor­masyon toplumu"nu  "bilgi toplumu"  olarak tercüme etmek, yani anlamak bu zihnî vesaye- tin bir yeniden üretim halidir. Çünkü malumat veya haberdar olmak anlamında tercüme edilebilecek enformasyon pasif bir konum gerek­tirirken "bilgi" aktif olunarak, özne olunarak, emek harcanarak elde edilebilir. Haberdar ol­mak dinlemek veya seyirci olmak, hatta sosyo­log Kadir Cangızbay'ın işaret ettiği üzere tali­mat almak anlamına gelebilecektir. Meselâ 8.30 treninin kalkacağı haberi, aynı zamanda "trene bineceksen 8.30'a kadar bin, aksi halde binemezsin!" talimatını da içerir. 

Burada emir-komuta ilişkisi ile ortaya çıkan bir hiyerarşi sözkonusudur; yani, enfor­masyonu veren ile alan, bir nevi ast-üst ilişkisi­ne girmişlerdir. Hiyerarşik ilişki ibaresi sadece enformasyon toplumunu bilgi toplumu olarak tercüme edenler arasında değil, bunların ken­di iç ilişkilerinde de mevcuttur. Şöyle denebi­lir: Dünyada hiyerarşik olmayan bir toplum var mı? Soru anlamlı olmakla beraber, bizi hiyerar­şiyi "malumat, haber" esasından "bilgi" gibi iti­barlı bir şey esasında meşrulaştırmak yanlışlı­ğını ifşa edilmesinden alıkoyamaz. Bilgi toplu­mu denilerek toplumun bilgi esasında kurul­duğu, toplumsal hiyerarşinin de en bilgiliden en bilgisize doğru oluştuğu, dolayısıyla bu top­luma muhalefetin de.olsa olsa cahillikten kay­naklanabileceği iddiası da zımnen ifade edil­mektedir. Bu şekilde sadece vesayetçi ülkele­rin konumları değil, dünya ülkelerinin konum­ları da bilgiyle kutsanmış olmaktadır. 

Enformasyon ile bilgi arasındaki prob­lem enformasyonun bilgi yerine konulmasıyla sınırlı değildir. Bilgi kaynaklarının saklandığı eski zaman uygulamalarının yerini bilginin herkese her zaman açık olduğu, bunun için de enformasyon şebekesinin içine girmenin ye­terli olduğu iddia edilmektedir. TJmberto Eco eski zamanlarda bilgi kaynaklannın kontrolü­nün Gülün Adı isimli meşhur romanında şöyle anlatır: Bir manastırın baş rahibi zengin kütüp­hanenin büyük bir kısmını yasaklamıştır. Ecoiktidar sahiplerinin bilgi kaynaklarına olan tav­rını ima etmek üzere roman kahramanı baş ra­hibi bir kör olarak kurgulamıştır. Yasağa rağ­men bu kütüphaneden kitap almak isteyenler özellikle bir kitabı alanları korkunç bir süpriz beklemektedir: Kitap zehirlidir ve eldivensiz çevrilirse öldürücü bir etki yapar. Eco roman­da katilin bulunmasına yönelik polisiye hika­yeyi Ortaçağ manastır ve bilgi problemi tartış­maları fonunda anlatır.

Bugün artık iktidar sahipleri bilgiyi sak­lamadıkları iddiasındadırlar. İktidar prizmasın­dan geçen veya iktidar için üretilmiş "bilgi" ve enformasyonun o kör baş rahibin kitabı zehir­lemesine benzer bir zehri olabileceğini düşün­mek hiç de komploculuk değildir. İnsanlar üzerlerine boca edilen enformasyonun -bilgi değil- seyircisi ve talimat düzeyindekilerin de ancak uygulayıcısı olmak durumundadır: Öz­ne olabilmek ancak talimata uymakla müm­kün. 

Bilgi ile enformasyon farkına yeniden dönersek bilgi aktif olmayı, özne olmayı ve bi­linçli bir emek sarfetmeyi gerektirir. Kari R. Popper'ın anlattığı hadise bilinçli emek bakı­mından öğreticidir. Popper sınıfa girer, öğren­cilere seslenir "Gözlemleyin ve yazın!" Öğren­ciler bir süre sonra şunu sorarlar: "Neyi göz­lemleyelim?" Evet sonsuzluk aleminde sınırlı bir varlık olduğunu bilen insanın yapacağı ilk şey herşeyi değil, o sınırlılığı içinde yapacağı her neyse onu yapmak bilinciyle emeğini o alana hasretmesidir. Eğer emek bu bilinçle or­taya konulmazsa insanın emeği kendisi üzerin­de kurulmuş bir egemenliğin bilinçsiz yeniden üretimi dışına çıkamaz. Halbuki insan olmak,, bilinçli bir emek sarfetmek ve bilgi üretmek bize en azından egemenlik ilişkilerinin görül­mesi imkânını verir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005