|
En Son Demokratikleşecek Şey Bilgi Olacak
Dr. Mehmet Ali Kılıçbay
Bilgi, haber, enformasyon, bunlar tarih boyunca her
zaman değerli mallar olmuşlardır. Bunlar maldır
çünkü mübadele edilirler; değerlidirler, çünkü her
zaman para ederler. Para etmelerinin, yani değerli
olmalarının, mal olmalarının nedeni kıt
olmalarıdır. Daha doğnı-su, herkes ulaşamadığı için
kıttırlar. Yani haberin kendi kıt değil, aktarımı
ve paylaşımı ayrıcalıklar yarattığından kıttır.
Aynca bunların üretilmeleri, aktarılmaları için çoğu
zaman emek ve sermaye tahsisi gerekir. Bilginin kıt
bir mal olmasının en önemli sonucu, kıtlığına
orantılı bir şekilde bir hegemonya unsuru haline
gelmesidir. Yani bilgi, haber, enformasyon ne kadar
kıtsa, ne kadar az üretiliyorsa, o kadar az elde
toplanır, o kadar dar bir çevre içinde paylaşılır
ve sonuçta iktidarın tekelinde kalır, bunun
bağlantılısı olarak da iktidar yaratan ve iktidarda
kalmayı sağlayan unsurların başında gelir.
Bilginin tarih içindeki en temel ve kalıcı özelliği,
iktidarın denetiminde, çoğu zaman da güdümünde
olmasıdır. Bir ilk saptama olarak, insanlık şimdiye
kadar yansız bir bilgi üretmeyi başaramamış, her
bilgi mutlaka çeşitli mani-pülasyonlardan sonra
kitleye sunulmuş (bazıları hiç sunulmamış) veya
aradan epeyi bir zaman geçtikten sonra
açıklanmıştır. Açıkçası bilginin objektifliğini veya
objektif bilgiyi henüz bilmiyoruz, tanımıyoruz.
Zaten dünyadaki bütün kaybolmuş veya sürmekte olan
dillerin yapısı da buna tanıktır. Dünyanın hiçbir
dili, yalnızca tek bir anlamı işaret eden
kelimelerden meydana gelmiyor. Kelimelerin birden
fazla anlam içermeleri, onların kaynağındaki
bilgilerin hem zamansal, hem de eşzamanlı olarak
farklı yönelimlerini, yani yansız olmadıklarını,
içlerinin meşrebe göre doldurulduklarını işaret
etmektedir. Öte yandan dilin hem tarihsel, hem de
aktüel bir olgu olması, tarihsel anlamlar ile,
aktüel anlamların bir aralığına yol açmakta, bu da
yetmezmiş gibi, diller birbirlerini etkileyerek
kelime başına anlam yelpazesini
genişletmektedirler. Ama belâ hiçbir zaman tek
gelmediği için, bir de diller arasında hege-monik
ilişkiler vardır. Yani bazı diller,diğerlerini
etkiler. Oysa bu durum, dilin kaynağı olan toplumun
duyarlılıklarının başka bir duyarlılık alanına
taşınması anlamına gelmektedir ki, burada
geçişlerin tam olması olanaksızdır. Dil alanından
verdiğimiz bu örnek, bilginin aktarımında da birçok
eşikle karşılaştığımızı göstermektedir. En dolaysız
veya saf aktarımlann bile birçok eşik içeriyor
olması, insanlar arasındaki anlaşmaların net, kesin
değil de, ancak ortalama olmalarına yol açmaktadır.
Diğer sayısız eşikten birkaçını yalnızca ömek
olsunlar diye zikretmem halinde, nasıl müthiş bir
anlaşmazlık küresiyle birarada yaşadığımızı hemen
anlarız. Örneğin inançlar ciddi bir eşik alanı
meydana getirmektedirler. Bir inancın ritüelini,
doktrinini veya dogmalarım ifade eden kelimelerin
bir başka inancınkileri ifade etmesi olanaksızdır.
Keza aynı şey politik, toplumsal veya iktisadi
kurumlar için de geçerlidir. Bunların hepsinin
birleştirilmesi halinde, A'nın A olarak anlaşılma
olasılığı yok denecek kadar azalmaktadır.
Bilgi Nasıl Üretilir?
Klasik düşünce denilen 18. yüzyıl felsefesinde,
doğaya ilişkin bilgilerin Tanrı tarafından
şifrelenmiş olarak belli yerlere konulduğuna,
insanların bu şifreleri çözmeleri sonucu tam ve
mutlak bilgilere ulaşabileceklerine inanılırdı.
Ancak, bu şifre çözme yeteneğinin Tanrı tarafından
herkese değil, ancak bazı seçilmiş insanlara
bahsedildiğine de inanılırdı. Bunun anlamı, 18.
yüzyıl insanının bilginin peşinde koşmasına gerek
olmadığı, Tanrının belirlediklerinin sözlerine
güvenilmesinin yeterli olduğuydu. Bugün bunun böyle
olmadığını biliyo-nız. Bilgi, paradigmatik bir
çerçeveden hareketle üretilmektedir. Paradigma
değişince, aynı olgu veya olayın bilgisi de
değişebilmekte, nesnelere ilişkin tanımlamalar,
bazen 180 dereceye varan yön değişikliklerine
uğrayabilmektedirler. Öyleyse en nesnel sanılan
bilgiler bile, üretim süreçlerinin kökeninin
paradigmatik olmasından ötürü ideolojiktirler.
Bilgi üretim sürecine ilişkin ikinci bir sorun
demeti, yönetimden kaynaklanmaktadır. Bilgi, çok
farklı kanallardan ve çok farklı yöntemlerle
üretilebilir. Bilimsel bilgi, dinsel bilgi, sezgisel
bilgi gibi tamlamaların işaret ettikleri üzere, çok
sayıdaki alanda bilgi üretilmektedir. Bunun yanı
sıra, her alanın içinde de birden fazla üretim
yöntemi bulunmaktadır. Ayrıca, bu farklı üretim alan
ve yöntemleri birbirleriyle aynı konuya yönelik
bilgiler üretebilmektedirler. Aynı olgu veya olayın
birden fazla atelyeden çıkma bilgisinin varlığı,
bunlardan hangisinin "doğru" bilgi olduğu sorununu
da gündeme getirmektedir.
Bu kadar karmaşa yetmezmiş gibi, her belli olay veya
olguya ilişkin olarak üretilen bilgiler mutlaka
farklı olmaktadırlar. Bundan beteri, her alan kendi
içinde ürettiği bilgileri zaman içinde
değiştirebilmektedir. Bütün bunların birarada
okunması halinde, herkes için her zaman aynı olacak,
gerçek, mutlak ve nesnel bilgi üretiminin şu an
için olanaksız olduğu sonucuna varabiliriz.
Ancak iş burada da kalmamaktadır. Bilgi üretimi
birikimli bir bir süreç içinde gerçekleşmekte,
çeşitli bilgiler birbirlerine zincirlenerek
yenilerinin ortaya çıkmalarına olanak
vermektedirler. İşte hangi bilgilerin yeni bir
bilginin soy zincirinde yer aldığı sorunu, bilgi
üretiminin kaçınılmaz seçmeciliğinden
kaynaklanmaktadır. Dalıa açık bir ifade biçiminin
tercih edilmesi istenirse, zamansal bir kesit
içinde ortaya en son çıkmış olan bilginin elde
edilmesi için hangi eski bilgilerin birbirlerine
bağlandığını araştırırken, bunların arasındaki
bağlantının kendiliğinden mi, mantıksal mı, yoksa
eşyanın tabiatından mı olduğunu bulmak zorunda
olduğumuz ortaya çıkar. Bilgilerin soy zincirleri
araştırıldığında ortaya çok ilginç eklemleşmeler
çıkmaktadır. Bunlardan en sık rastlanılanı, farklı
paradigmatik alanlara veya farklı üretim
tezgâhlarına ait bilgilerin, çelişkiden korkmaksızm
aynı soyun içinde birleştirilmeleridir. Örneğin
çoğu zaman bilimsel bilgi ile dinsel bilgi ve
sezgisel bilgi aynı soy zincirinin çeşitli
halkalarını meydana getirebilmektedir.
Böylesine bir yapılanmanın içinde karşımıza bir
açmaz çıkmaktadır. Bütün bilgilerimiz, yukarıda
anılan nedenlerden ötürü kusurlu olduklarından,
yeni bilgiler de zonınlu olarak kusurlu
olacaklardır. Bu kusurun nereden kaynaklandığından
çok, elimine edilmemesi/edilememesi önemlidir ve
işte bu özellik, bilgiyi bir hegemonya aracı haline
getirmektedir.
Bilgi ve Hegemonya
Bilgi, gerek üretim sürecinde, gerekse kullanımında
manipüle edilebilir nitelikte olduğundan ve içine
girdiği kabın şeklini alan sı-vınmkine benzer
özellikler gösterdiğinden, her iktidar bilgiyi
tekelleştirmek/tekilleştir-mek, bu mümkün olmadığı
takdirde de denetlemek, yönlendirmek, gütmek ister.
İktidarın bilgiyi güdülemesinin ve yönlendirmesinin
başlıca yöntemi onu tek bir yönden ilerlemek zorunda
bırakmaya uğraşmaktır. Bu eğitim aracılığıyla olduğu
gibi, resmi ideoloji denilen ve dışına düşülmesi suç
terimleriyle ifade edilen temel siyasi paradigma
doğnıltusunda hizaya sokarak da yapılabilir.
Öte yandan bilginin çoğu zaman pahalı bir mal
olması, tekil bireylerin ancak serbest hale gelmiş,
yani bedava olmuş bilgilerle yetinmelerine yol
açar. Zaten süreç, onların daha kapsamlı bilgileri
talep etmelerini önlemeye yönelik olduğundan,
kitlenin gövdesinden böyle bir istek de
kaynaklanmaz. Ama fiyatı olmayan bilgi, en fazla
manipülasyona uğramış, en fazla aşınmış ve fersude
hale gelmiş bilgidir ve bir de paradoks: en çok para
veya çıkar bedava hale gelmiş bilgiden, yani bu
bilgiyi piyasaya sürenler tarafından sağlanır.
Bilginin fiyatı arttıkça, manipülasyon-dan geçme
derecesi düşer. En pahalı bilgi, en az kirlenmiş
bilgidir ve bunu tekil bireylerin elde etmeleri
hemen hemen olanaksızdır. İşte temiz (nisbi olarak)
bilgi, ancak hegemonik odaklar tarafından satın
alınabilir. Daha açıkçası, en temiz bilgi, siyasal
veya ekonomik iktidarlar tarafından sahiplenilir.
Sonra bu bilgi çeşitli aşamalardan geçerek, çeşitli
çıkarlara hizmet etmek üzere manipüle edilir ve
sonunda bedava hale gelinceye kadar hem ucuzlar,
hem de ucuzladığı ölçüde kökeninden saparak
kirlenir.
Bilgi ve Demokrasi
Bilginin yaygınlaşması tek başına demokratik bir
süreci harekete geçirmez, toplumu daha demokratik
kılmaz. Bilgi ile demokrasi arasındaki ilişki,
temiz bilginin yurttaşlara ulaşabilme derecesidir
ki, bunu henüz hiçbir toplum tam anlamıyla
başaramamıştır.
Çünkü demokrasi, ne belli aralıklarla sandıkların
kurulması, ne de çoğunluğun ülkeyi (ve azınlıkları)
yönetme hakkıdır. Demokrasi, bilgi bağlamında,
toplumun istisnasız her bireyinin bilgi üretim,
dağıtım ve tüketim süreçlerinde etkin denetim
yapabilmesi halinde gerçekten vardır. Bu limite
yaklaşıldığı ölçüde demokratik, uzaklaşıldığı ölçüde
demokratik-olmayan bir toplum söz konusu olur.
Fakat, dünyanın şu andaki örgütlenmesi açısından bu
bir ütopyadır ve bu nedenle
demokrasi henüz bütün dünya için yaşanan bir
gerçeklik değil, bir ideal olarak kalmaktadır.
Ancak bu ifadede, bütün dünyanın demokrasiden eşit
uzaklıkta bulunan ülkelerden meydana geldiği
izlenimini edinmemek gerekir. Bugün dünyada limit
demokrasiye daha yakın ve daha uzak duran ve bu yol
üzerinde çok farklı konumlarda bulunan ülkeler
vardır. Bunların hiçbirinin limitin meydana
getirdiği çıtayı göğüsleyememesi, aralarında eşit
oldukları anlamına gelmez.
Bilgi ve Medya
Bilgi, özelikle de bedava bilgi, sıradan insanlara
çok çeşitli kanallardan aktarılmaktadır, ama
bunların arasında en etkili olan medyadır. Kabaca,
basın, radyo, televizyon, sinema, reklam gibi
kanallardan meydana gelen medyanın bazı kolları
bedava, bazıları da bedellidir. Yukarıda koyduğumuz
kıstas çerçevesinde, bedava olanı en fazla
manipülasyondan geçenidir. Bir örnekle açık hale
getirmeye çalışırsam, bir reklam filmi bedavadır,
bedavaya seyredilir, ama içerdiği bütün bilgiler
tamamen elden geçmiştir, tamamen belli amaçlar
doğrultusunda düzenlenmiş ve hizaya
sokulmuşlardır. Buna karşılık bir kitap, elden çok
daha az geçmiş, çok daha dolaysız ve üretim
sürecinin neredeyse kaynağında yer alan bilgileri
içerir (bu bilgilerin doğru olup olmadıklarının bir
önemini olmadığını biliyoruz, önemli olan
manipülasyon derecesi). Veya başka bir söyleyişle,
bir reklam filmindeki manipülasyon oranı, bir
kitaptakinden kat be kat fazladır.
Medya büyük kısmı itibariyle, halka bedava bilgi
sunmaktadır, ama halk da bu bedavacılığının
bedelini çok ağır ödemektedir. Fazla uzağa gitmeden
yalnızca reklam alanından örnek vermekle
yetiniyorum. Reklamın yegâne amacı daha fazla
satış, daha yüksek kârdır. Bu yüzden talebi
canlandırmaya yöneliktir ve bilinen iktisat kuralı
gereği, talebi artan malların fiyatı da artar.
Kitleler bedava bilgi karşılığında yüksek fiyat
cinsinden bir bedel ödemekte ve bunu fark
etmemektedirler.
Medya ayrıca, bedava bilgi karşılığında belli
tiplerden insanlar yaratmaya çalışmakta ve herşeyden
önce çoğulluk rejimi olan demokrasinin gelişme
yollarını tıkamaktadır. îş burada da kalmamakta,
örneğin haber aktarımında tam bir seçmecilik
yapılarak, yayın ku-mluşlannın öncelikleri halkın,
bundan da beteri teker teker bireylerin öncelikleri
haline getirilmektedir. Medyanın demokratikleşmeye
en büyük kötülüğü, bireyselleşmeyi yok etmesi,
insanları tektipleştirerek, onları
farklılıklarından arındırmasıdır.
Bilgi Çağı, Bilgi Toplumu
Elektronik ve bilgisayar alanındaki baş-döndürücü
gelişmeler, bilginin herkesin ulaşacağı kadar bol
ve ucuz olacağı umudunu yaratmış ve bu arabaşlıktaki
ifadeler bu beklentiden kaynaklanmışlardır.
Ama kazın ayağının böyle olmadığı yavaş yavaş
anlaşılmaya başlamıştır. Elektronik devrim sonucu
herkese kolayca ulaşan bilgi, maalesef işlenmiş
bilgidir ve her işlenmiş bilgi, işleyenin irade,
amaç ve çıkarına göre mutlaka manipülasyon içerir.
Ben kendi adıma bilgi üretiminin, bilgi çağı denilen
bu süreç içinde, şimdiye kadar hiç görülmedik
ölçekte tekelleşeceğini ve dünyanın giderek birkaç
bilgi üretim merkezinin denetiminde
tektipleşeceğine inanıyorum. Bunun devamında, bütün
dünyanın giderek tek bir ideolojinin hegemonyası
altına gireceğinden korkuyorum. Açıkçası, bilgi
toplumu denilen şeyin global bir faşizm olacağından
endişeleniyorum.
|