Esnek Kur Politikaları ve Dış
Ticarete Etkileri, Esnek Kur Sistemi
Giriş
Bir ekonomide iç ve dış dengenin sağlanmasında döviz kuru
politikası en önemli araçlardan biridir. Şüphesiz
bu politikanın uygulanış biçimi bir ölçüde bir
ülkenin takip ettiği sanayileşme stratejisinden ve
büyük ölçüde de yürürlükte bulunan uluslararası para
sisteminden etkilenmektedir. Nitekim 1947-1971
yılları arasında geçerli olan Bretton Woods
Sisteminde Batı camiasında yer alan ülkelerde,
genellikle sabit fakat ayarlanabilir kur sistemi
uygulanmıştır. Bu sistemde ülkeler "temelli bir
dış dengesizlik" söz konusu olduğu zaman IMFnin
iznini alarak devalüasyona başvuruyorlardı. Temelli
dış dengesizlik kavramının tarifi yapılmamış olduğu
için dış dengesizlik sorunu ile karşılaşan ülkenin
devalüasyon yapma isteği büyük ölçüde her ülkenin
insiyatifine bağlı oluyordu.
IMF genellikle parite değerinin %10'unu geçmeyen devalüasyonlara
otomatik olarak izin veriyordu. Fakat, aynı IMF
haksız rekabeti önlemek için %10'dan fazla yapılacak
devalüasyonlara izin verip vermeme konusunda büyük
bir yetkiye sahipti.
ABD Federal Reserve Bank'ın (Merkez Bankası'nın), 15 Ağustos 1971
tarihinde yabancı Merkez Bankalarının dolar verip
altın talep ettiklerinde doların altına
çevrilebilirliğine son vermesi üzerine, uluslararası
para sisteminde meydana gelen krizleri doruğuna
ulaştırmış ve neticede Bretton Woods Sistemi fiilen
sona ermiştir (Coffey (1974), s.27).
Bretton Woods Sistemi 1971'in Ağustos ortasında sona
ermiş olmasına rağmen aynı yılın sonbaharında
Smithsonian Anlaşmasıyla sabit kurların yeniden
tesisine çalışılmış ise de, 1973 yılından itibaren
esnek veya dalgalı kur politikası uygulamaları
gelişmekte olan ülkelerde bile yaygın bir şekilde
uygulanmağa başlandı. Bugün uluslararası iktisat
literatüründe 50'yi aşkın döviz kuru adı
dolaşmaktadır.
Ancak biz bu çalışmada önce 1973 yılından itibaren yaygınlaşan
esnek kur politikalarının sınıflandırmasını ve
bunların tariflerini yapmağa çalışacağız.
Çalışmamızın ikinci kısmında da bazı Yarı
Sanayileşmiş Ülkelerde (YSÜ) uygulanan mini
devalüasyon, kayan pariteler ve önceden ilan edilen
kur politikalarının başarılı bir şekilde
uygulanabilmesi için ne gibi iktisadi tedbirler
aldıklarını özetleyeceğiz. Son bölümde de Türkiye'de
1970'lerde ve 1980'ierde uygulanan kur
politikalarının kısa bir özetini yaptıktan sonra
son üç yıldır Türkiye'nin dış ticaretindeki
gelişmelerin bir analizini yapmağa çalışacağız.
1. Esnek Kur Politikalarının Sınıflandırılması
Esnek döviz kurları Strydom ve Van Der Merve tarafından, aşağıdaki
Şema-1'de olduğu gibi sınıflandırılmıştır. Genel
olarak esnek döviz kurları a) güdümlü
dalgalanma, b) bağlantılı döviz kurları ve c)
otomatik ayarlama mekanizması diye üç ana
başlığa ayrılmıştır. Burada güdümlü dalgalanma
kapsamına bağımsız ve grup halinde dalgalanmalara
ilaveten kayan pariteler de dahil edilmiştir.
Ancak, teorik olarak kur politikaları tasnifinde henüz fikir
birliğine varılmış değildir. Mesela Heler'e göre
bağlantılı döviz kurları, bir temel paraya, bir
özel sepete veya SDR'a (IMF'nin Özel Çekme Hakkına)
bağlandığı zaman sabit kurlar sınıfına girmektedir.
Yazar'a göre bağımsız dalgalanan, grup halinde
dalgalanan kurlar ve kayan (sürünen) pariteler ise
"dalgalı kurlar" sınıfına dahildir (Heller (1979),
s.29).
Diğer taraftan dalgalı veya esnek kur tabirleri de zaman içinde
değişik anlamlara gelmektedir. Onun için biz bu
çalışmada "esnek kur politikaları" tabirini
ingilizce İktisat literatüründeki "flexiblc
exchange rates"
tabiri karşılığı kullanacağız. Oysa, 1960'lı
yıllarda flexible (esnek), fluctu-ating dalgalanan
veya değişken) ve floaring (yüzen) kur ibareleri
arasında çoğu kez bir ayırım yapılmamakta ve bunlar
birbirinin yerine kullanılmakta idi (Sohmen (1961),
s.VIII. dipnot).
GÜDÜMLÜ
DALGALANMA
(Managed Floating) |
BAĞLANTILI DÖVİZ
KURLARI
(Linked Exchange
Rates) |
OTOMATİK AYARLAMA
MEKANİZMASI veya
SERBESTÇE DEĞİŞEN
KURLAR
(Automatic Adjustment
Mechanism or Freely
Fluctuating Bcchange
Rates) |
1- Bağımsız dalgalanma (Independent floating) |
1- Temel paralara bağlanma (to majör
currencies) |
|
2- Grup halinde dalgalanma (Group floating) |
2- Bir para sepetine
bağlanma (to a
basket of currencies)
veya
özel Çekme Haklan
(Special Drawing
Rights) |
3- İkili döviz piyasaları
(Dual exchange markets) |
|
4- Sürünen veya kayan pariteler, mini
devalüasyon, günlük kur ayarlamaların (crawHng
peg, mini-devaluation, Glid'mg parity) |
(*) Günlük kur ayarlamaları tarafımızdan
eklenmiştir. |
Şema'dan anlaşıldığı gibi, bu çalışmada esnek
kurlar, bir yandan serbestçe dalgalanan ve
güdümlü dalgalanan kurları, öte yandan
bağlantılı kur çeşitlerini kapsamaktadır. Bu
tasnif bize göre de daha gerçekçi görünmektedir.
Mesela son zamanlarda IMF yayınlarında Türkiye'de
1980 başından bu yana esnek kur politikası (flexible
exhange rate) uygulanmaktadır denmektedir
(IMF (1981), s.420). Biz 24 Ocak 1980'den buyana
uygulanan kur politikaların şemadaki güdümlü
dalgalanmanın son bölümüne koyabiliriz. Oysa
Heller'in tasnifinde Türkiye'de son üç yıldır
uygulanan kur politikalarına yer bulmak mümkün
değildir.
Kur tasnifinde kullandığımız şemanın daha gerçekçi olduğu Mikesell
ve Goldstein'in değerlendirmelerinden de ortaya
çıkmaktadır. Bu iktisatçılara göre güdümlü
dalgalanmada merkezi otoritenin döviz fiyatına
devamlı müdahalesi söz konusudur. Bu sistem devamlı
ayarlanan partilere çok yakın bir benzerlik arz
etmektedir. Son görüş Rodriquez tarafından da
paylaşılmaktadır (Miksell and Goldstein (1975),
s.2).
A. Güdümlü (Yönetimli, Kontrollü) Dalgalanma
Paritenin belirlenmesi piyasa güçlerine bırakılmış olmakla beraber
para otoritelerinin, belirli aralıklarla, döviz
kurunu istikrarlı tutabilmesi için döviz piyasasına
müdahale etmesine güdümlü,
gözetimli veya kontrollü dalgalanma denir.
Burada para otoriteleri paralarının değerinin
düşmesini önlemek için döviz satar, aksi halde döviz
satın alır. Döviz piyasasına müdahale döviz kurunda
meydana gelebilecek büyük değişmelerde yapıldığı
gibi, küçük değişmelerde de yapılabilir.
Son yıllarda dolar, sterlin gibi büyük paralar bağımsız
dalgalanmaya bırakılmıştır. Grup halinde
dalgalanmaya en güzel örnek ise "Avrupa Yıla-nı'na"
katılan ülke paralarıdır. Ancak yılan ülkeleri
kurlarını öteki üye ülke paraları karşısında belli
bir sınır İçinde sabit tutmaya çalışırken, üçüncü
ülkelerin paralan karsısında bir grup olarak
dalgalanmaya bırakmaktadırlar.
Öte yandan Brezilya, Kolombiya gibi, paraların dış değerini birkaç
göstergenin ışığı altında sık sık ayarlayan,
kayan veya sürünen parite uygulayıcısı ülkeler
de vardır. Bu ülkelerin paralarının ne nispette
ayarlanacağına ışık tutan başlıca göstergeler ise
iç ve dış enflasyon hızı farkları, ülkenin döviz
rezervlerinin seviyesi, ülke ihracatındaki
gelişmeler ve nihayet ülkedeki cari işlemler
dengesindeki ortaya çıkan değişiklikler olarak
özetlenebilir (Rodrigues (1978), s.88).
B. Bağlantılı Döviz Kurları
Özellikle birçok gelişmekte olan ülke paralarını
dolar, sterlin gibi bir temel paraya veya başlıca
büyük paraların ağırlıklı ortalamasına, bazıları da
SDR'a bağlamışlardır. Son iki bağlantı şeklinde
bilhassa büyük paralar arasındaki kur
dalgalanmalarının ülkenin reel döviz kurlarını
etkilemesini asgari düzeye indirilmesinde en uygun
yol olduğu ortaya atılmaktadır.
C. Otomatik Ayarlama Mekanizması
Serbestçe değişen veya dalgalanan kurlar diye de adlandırılan bu
kur politikasında paranın paritesi
uluslararası döviz piyasasındaki arz ve talebe
göre belirlenir. Bu tür bir kur politikası
günümüzde sadece teorik olarak vardır. Çünkü,
ABD, İngiliz ve Alman para otoriteleri de sık sık
döviz piyasasına müdahalede bulundukları için,
uygulamada başlıca temel paralar için güdümlü
dalgalanma hakimdir (Strydom ve Merve (1978), s.5).
Para otoritelerinin döviz kuruna müdahaleleri
aşağıdaki hedeflere ulaşmak için lüzumlu
görülmektedir. Bunlar;
- İktisadi ve politik şokların döviz kuruna etkilerini elimine
etmek,
- Ödemeler dengesine ve dolayısıyla döviz kuruna geçici olarak şok
etkisi yapabilecek tabii afetler, grevler, hammadde
ve yakıt teminindeki güçlükler gibi olayların
olumsuz etkilerini azaltmak,
- Ticaret bilançosundaki mevsimlik ve konjonktürel dalgalanmaların
döviz kuruna olumsuz etkilerini azaltmak,
- Rezervlerin miktarını ve kompozisyonunu ayarlamak için döviz
piyasasına müdahale etmektir (Miksell ve Goldstein
(1975), s.2-3).
2. Mini Devalüasyon, Kayan Pariteler, Günlük Kur Ayarlamaları ve
Önceden İlân Edilen Kur Politikalarının Başarı
Şartları
A. Küçük Oranlı Devalüasyonların Başarı Şartları:
1965 yılında Wİlliamson tarafından kayan pariteler (Crawling peg)
diye adlandırılan sık sık ve küçük oranlarda
yapılan devalüasyonlar Brezilya'da
mini-devalüasyon olarak anılmaktadır. Bu tür
devalüasyon çeşidi İsrail'de de 1975-1977 döneminde
uygulanmış ve kayan pariteler diye
adlandırılmıştır.
Ağustos 1968'den 1976 yılı sonuna kadar Brezilya parası, Cruzerio,
Amerikan dolarına göre 81 defa veya ortalama her 38
günde bir devalüe edildi. Yapılan bu mini
devalüasyonların büyüklüğü ise ortalama %1.5
dolayında idi (Bacha (1979), s. 463).
Brezilya, mini-devalüasyon politikasına rağmen dönem
boyunca ihracat ve ithalatını lisansa tabi tuttu ve
kambiyo kontrolünü sürdürdü. Oysa
İsrail'de kayan pariteler dönemi olan 1975-1977
yıllarında dış ticaret rejimi kademeli olarak libere
edildi ve kambiyo kontrolleri yumuşatıldı (Bacha
(19799, s. 463).
1973 yılından bu yana Kolombiya ve Şili'de mini-devalüasyonlarla
birlikte dış ticaret ve döviz kontrolleri asgari
düzeye indirilmiştir. Ayrıca, 1973'ten itibaren
Kolombia'da kur ayarlamaları (currency readjustment)
haftada bir yapılmaktadır. Şili'de ise günlük
devalüasyon (daily devaluation) politikası
uygulamaya konmuştur.
Küçük oranlı devalüasyon politikalarında belli bir kural
olmamakla beraber, genellikle iç ve dış enflasyon
farkları oranında para değeri düşürülmektedir.
Devalüasyon nispetleri genellikle %l-2 dolayında
seyrelmekte, fakat 28 Eylül 1978'de İsrail'de
olduğu gibi %10'luk düzeltici devalüasyonlara da (corrective
devaluation) başvurulmaktadır (Bruno ve Susman
(1979), s. 488).
Ayrıca küçük oranlı devalüasyon politikası ile birlikte aylık veya
yıllık devalüasyon oranının tavanının ilan edildiği
hallere de bir çok ülkede (Türkiye'de 2000 yılı)
rastlanmıştır. Mesela İsrail para otoriteleri
Haziran 1975'te 30 günden az bir süre olmayacağını,
yıllık toplam devalüasyonun üst sınırının da %27
olduğunu ilan etti (Aynı kaynak). (Türkiye'de 2000
yılı tavanı yaklaşık %20 idi. Bakınız, makale No.:
20).
Geçmişte kayan pariteler uygulayan Brezilya, İsrail, Peru ve
Portekiz'de kur hedefleri önceden açıklanmıştır. Bu
Hanlı kur politikası uygulamasına 1978
yılından itibaren Arjantin, Şili ve Uruguay da
katılmıştır. Ayrıca Uruguay Aralık 1978'den beri
dolara göre günlük kur ayarlamasına başlamıştır (Blejer
ve Mathieson (1981), s. 761).
Kayan paritelerle ilan edilen kurlar arasında
uygulamada fark vardır. Kayan pariteler döviz kuru
iç ve dış iktisadi göstergelere göre sürekli olarak
düzenlenir. İlan edilen kur politikasında ise iç ve
dış değişkenlerde beklenmedik olaylar ortaya çıkmış
olsa bile kurlarda farklı bir değişiklik
yapılmamaktadır (Türkiye'de 2000 yılında Cari
İşlemler Açığı normalin 3-4 katına çıktığı halde, bu
katı tutum Kasım krizine yol açtı. Bakınız Makale
No.: 20). İç ve dış değişkenler ancak yeni bir döviz
kuru takvimi hazırlanırken dikkate alınmaktadır.
Son yıllarda ödemeler bilançosu ve enflasyonu kontrol güçlükleri
ile karşılaşan Arjantin, Şili ve Uruguay istikrar
programlarının bir parçası olarak, devalüasyon
oranları ilanı ile birlikte mali, parasal, dış
ticaret rejimleri konularında da kademeli
liberalleşme takvimlerini de açıklayarak dışa dönük
sanayileşme stratejilerini uygulamaya koyuldular.
Bu ülkeler ayrıca diğer sahalarda da önceden açıklamalarda
bulundular. Gelecekte kamunun ürettiği malların
fiyatlarının, asgari ücretin, gümrük
tarifelerinin ve ticari kısıtlamaların, iç kredi
tavanının ne kadar olacağı hakkında bir takvim
açıkladılar.
Döviz kuru ve diğer konularda yapılan bu açıklamalar anti-enflasyo-nist
bir politikanın bir aracı ve özel sektörün
beklentilerinin oluşması için çok başarılı
sonuçlar verdiği öne sürülmüştür (Blejer (1981), s.
761). Oysa W. Cline ise kayan pariteler veya
mini-devalüasyon politikalarının yüksek oranlı ve
önceden ilan edilen kur ayarlamalarına göre, daha
başarılı sonuçlar verdiğini iddia etmektedir (Cline
(1982), s. 40-41).
İstikrar programının başarısı milletin gelecekteki enflasyonist
beklentilerinin kırılmasına bağlıdır. Eğer
enflasyon beklentisi devam ederse stoklar yükselir,
ücretler ve fiyatlar beklenenden daha hızlı artığı
için enflasyonu kontrol altına almak güçleşir.
Eğer önceden açıklanan iktisadi politikalarla isçi ve
işveren teşekkülleri enflasyonun kontrol altına
alınacağına inandırılırsa, ücret ve fiyat
artışlarında tırmanış azalmış olur. Ancak, istikrar
paketinde önceden açıklanan politika aletlerindeki
uyum ve uygunluk ve otoritelerin bu politika
demetini uygulamadaki başarısı istikrar
programının ve ihracata dönük sanayileşmenin
başarısını tayin edecektir.
Başarılı bir kur politikası uygulamasının
gerçekleşmesinin de istikrar programının başarısına
bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gerçekte döviz
fiyatının artması veya arttırılması (paranın değer
kaybetmesi veya devalüasyon) milli para cinsinden
para stoku/mal ve hizmet stoku oranının düşmesi
sonucu reel para balanslarının azalmasına ve
neticede ithal malları dahil bütün mal ve
hizmetlere olan talebin kısılmasına yol açar.
(Devalüasyonun harcama azaltıcı etkisi).
Diğer taraftan iç talep, dış ticaret mallarından iç ticaret
mallarına kayar (harcama kaydırıcı etki) ve dış
ticaret mallarını üretenler teşvik edilmiş olur.
Çünkü, devalüasyonu takiben dış ticarete konu
olan/olmayan mal ve hizmetlerin nispi fiyatı dış
ticarete konu olanlar lehine değişir. Bu olumlu
nispi fiyat değişikliğinin kısa zamanda ortadan
kalkmamasının önlenebilmesi için daraltıcı
ücret, fiyat, para ve vergi politikalarının
uygulanmaya konmasından başka çare yoktur.
Nominal para arzı, fiyatlar ve ücretler devalüasyon
öncesi reel değerlerine göre ayarlanmadığı ölçüde
devalüasyonun ihracat artışına olumlu etkisi artmış
olacaktır. Aksi halde sürekli kur ayarlaması
yapmanın bir manası ve faydası olmaz.
B. Devalüasyon ve ihracat
Devalüasyon,
ithal malları üzerine aynı oranda gümrük vergisi koyma ile,
ihraç malları üzerine aynı oranda prim vermekten
başka bir şey olmadığı için, bilinenin aksine kur
ayarlamaları içe dönük ve dışa dönük sanayilere
aynı oranda ve nötr bir şekilde koruma ve teşvik
vermektedir. Gerçekçi kur politikası uygulanmaz
veya devalüasyonlar yüksek oranlı ve geciktirilerek
yapılırsa ihracat sektörlerinin cezalandırıldığı ve
ithal ikamesi endüstrilerinin de teşvik edildiği
Türkiye ve birçok ülke tecrübesinden anlaşılmıştır.
Türkiye açısından gerçekçi kur politikası
uygulamasının ihracat üzerine yaptığı etkiler bu
çalışmanın son bölümünde detaylı olarak
incelenecektir.
Gerçekçi bir kur politikasının ihracat üzerine etkileri Khan (1974)
tarafından 15 gelişmekte olan ülkedeki uygulamalar
göz önünde tutularak incelenmiştir. Bu araştırmaya
göre bazı ülkelerde ithalat talebinin fiyat
esnekliği bir'e yakın ve bazılarında da birden
büyüktür.Birden büyük olduğu ülkeler ise ithalat
kısıtlamalarının (ithalat yasaklan, kotalar ve
yüksek gümrük duvarları) yüksek olduğu ülkelerdir.
Devalüasyonu takiben ihraç edilen sınai mallarda arz esnekliği kısa
vadede bile bir'den büyük, geleneksel tarım
ürünlerinde ise ancak uzun vadede bir'den büyüktür.
Özetlersek, gelişmekte olan ülkelerde üretilen
mallar dış ticarete konu olunca bu malların
fiyatları bu ülkeler için veri olduğuna göre,
yapılacak iş doğru bir kur politikası uygulanması
ve bu politikanın uyumlu bir iktisat politikası
demeti ile desteklenmesi ihracat artışının
sürekliliğini sağlayacaktır.
Ne tür bir kur politikasının seçileceği hakkında ise kesin bir
yargıya varmak mümkün değildir. Çünkü kur
politikasının esnekliği ve başarısı uygulama
biçiminden ve uygulayıcılara olan itimadın
derecesinden büyük ölçüde etkilenmektedir. Kurun
tespitinde para otoritelerinin etkisi var ise de,
devalüasyon oranını hiçbir kimse doğru olarak
hesaplayamaz (Ye-ager (1976), s.112). Çünkü
geleceğe ait beklentilerdeki değişmelerden döviz
kuru derhal etkilenmektedir. Diğer bir ifade ile
genellikle kurlar gelecekteki beklentileri, mal
fiyatları ise bugünü ve geçmişi yansıtır. Bunun
sebebi ise mal alış ve satışları genellikle
mukavelelere bağlıdır. Onun için döviz fiyatı
değişen iktisadi olaylara çok daha çabuk uyum
gösterir (Frankel (1981), s.161-163).
Diğer bir ifade ile uzun dönemde döviz kurlarını (denge
döviz fiyatını) belirleyen fiyatlar genel
seviyesinin seyri olmakla beraber, kısa
dönemdeki döviz fiyatlarını belirlemede enflasyon
farkları (satın alma güçleri paritesi)
yeterli değildir.
Çünkü, bugünden yarına (günlük), bir aydan ötekine (aylık)
kurlardaki dalgalanmalara faiz hadleri, iç ve dış
iktisadi beklentiler ve otoritelerin beyanatlarından
döviz fiyatı büyük ölçüde etkilenmekte ve günlük -
aylık döviz fiyatlarını doğru olarak hesaplamak
güçleşmektedir (Branson (1980), s.69).
Şüphesiz ihracat artışının devamı gerçekçi kur politikasına
ilaveten bir ülkenin uyguladığı yabancı sermaye
politikasına da bağlıdır. Ayrıca, bu konuda serbest
bölgelerden de istifade edilmektedir. Nitekim,
dünyadaki serbest bölge sayısı 1970 yılında 131
iken, bu sayı 1982 yılında 400'ü aşmıştır. Son 10
yılda serbest bölge sayısı Uzak Doğu ülkelerinde
15'ten 35'e; Afrika ülkelerinde 10'dan 50'ye;
Ortadoğu ülkelerinde 2'den 18'e; Amerika kıtasında
50'den 130'a; Avrupa'da 50'den 90'a fırlamıştır.
Türkiye'nin bulunduğu bölgenin en meşhur serbest
bölgeleri Yunanistan'da Pire, Selanik; Mısırda Port-Said,
Süveyş ve iskenderiye; İsrail'de Hayfa, Eylat;
Suriye'de Tartus, Laskiye; Kıbrıs Rum Kesiminde ise
Lima-sol ve Larnaka'dır (Daha fazla bilgi için: E.
Çarıkçı 81983), s.184-185).
Konumuz kur politikaları olduğu için, burada yabancı
sermayeli ortak yatırımların ve serbest bölgelerin
ihracat ve ithalat üzerinde olan olumlu olumsuz
yönlerinin analizine girmek yerine, takip eden
kısımda son on yılda Türkiye'de uygulanan kur
politikalarına ve son üç yılda ihracatımızdaki
gelişmelerin, kısa da olsa, tahliline geçmeyi uygun
buluyoruz.
Kaynak: Prof. Dr. Emin Çarıkcı
|