Faiz Oranı ve Bugünkü Değer Kavramı
Finansal pazarlar etüd edilirken, üzerinde
durulmadan geçilemeyecek iki önemli kavramdan biri
faiz oranıdır. Diğeri ise risktir. Bu iki kavram,
özellikle sermaye pazarında finansal varlıkların
(tahvil ve pay senedi) Hatlarının nasıl belirlendiği
konusu incelenirken önemli bir öge olarak
inceleyicinin karşısına çıkmaktadır. Bu nedenle
kitabımızın bu Ayrımında faiz ve bundan sonraki
Ayrımında risk konularına kısaca değinilecektir.
Faiz Nedir
Faiz, finansal pazara fon sunusu ile fon istemini
eşitleyen bir fiat olarak tanımlanabilir. Bu
demektir ki bir ülkede, belirli bir zamanda
ellerindeki fonları başkalarına ödünç vermeye hazır
kişi ve kurumlar ve bu fonları ödünç almayı
arzulayan kişi ve kurumlar vardır. Kuşkusuz gerek
ödünç verilebilir fonları olan kişiler ödünç verme
karşılığında bir getiri elde etmek istemektedirler,
gerek ödünç alma gereksinme ve arzusu bulunan
kişiler bu ödünç alma karşılığında bir bedel ödemeye
isteklidirler. Faiz, ödünç para kullanmak isteyen
bireyin ödemek zorunda olduğu bir bedeldir. Doğaldır
ki finansal pazara sunulan fonların hacmi değişik
faiz oranlarında farklı olduğu gibi değişik faiz
oranlarında fon isteminin hacmi de değişiktir. Fon
sunusunun hacmini fon isteminin hacmine eşit kılan
faiz oranı pazar faiz oranını oluşturmaktadır.
Finans Faiz
Faizin, klasik ekonomistlerin savundukları gibi
tasarruflar ile reel yatırımların göreli
verimliliğinin para sunusu ve para istemi olarak
ifadesi sonucu oluştuğu, veya Keynesci teorinin
belirttiği gibi paranın da bir varlık olduğu ve bu
varlığa duyulan istem ile varlığın sunusunun
hacimlerinin faiz oranını belirlediği tartışmaları
konumuz dışında kalmaktadır. Ancak, neden ne olursa
olsun para sunusunda bir değişme para isteminde
aynı yönde bir değişme ile birlikte gelmediği
takdirde pazar faiz oranında değişme olduğu bir
gerçektir.
Faiz Soruları
A. Faiz Oranının Elemanları ve Faiz Formülleri
Faiz oranı iki elemandan oluşmaktadır. Bunlardan
birincisi temel faiz oranı ikincisi ise risk
primidir. Belirsizliğin ve buna bağlı olarak da
riskin olmadığı ve paranın satın alma gücünde zaman
süreci içinde değişmelerin beklenmediği bir ekonomik
ortamda oluşan faiz oranı temel faiz oranıdır. Bu
oran belirsizliğin olmadığı bir ortamda fon sunusu
ile fon isteminin hacimlerini eşitleyen oran olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ancak, belirsizliğin ve
enflasyonun varolduğu gerçek ekonomik yaşamda fon
sunusunda bulunan bireylerin bu sunuları için
isteyecekleri faiz oranı belirsizliği ve enflasyon
nedeni ile paranın satın alma gücündeki azalmayı da
karşılayacak "risk primi"ni de içerir. Temel faiz
oranını (m) ve risk primini (rp) sembolleri ile
gösterirsek faiz oranı (i) aşağıdaki eşitlikte
ifadesini bulur:
i = m + rp
Formülü oluşturan elemanlardan temel faiz oranı
ekonomik yapı ile , risk primi ise pazarın ve fon
istemcisi olarak pazara çıkan bireyin ve bireyin ait
olduğu sektörün riski ile ilgilidir. Ekonomik yapıda
fon sunusu ve isteminin hacmini olumlu veya olumsuz
etkileyen bir değişim temel faiz oranını değiştirir.
Zira, bu oran pazarda mevcut fon sunusu ve
isteminin hacimlerini eşitleyen orandır. Pazara
sunulan fon hacminde bir artış, aynı büyüklükte bir
istem hacmi artışı olmadan gerçekleşecek olursa
temel faiz oranında düşme olur. Tersi durumda ise
temel faiz oranı yükselir. Bu oran genellikle çok
kısa süreli devlet borçlarının faiz oranıdır. Çünkü
devlet borçlanmalarında teorik olarak hiç risk
yoktur.
Faiz oranının ikinci elemanı olan risk primi
borçlanma ile ilgili tüm riskleri karşılayacak
büyüklüktedir. Kitabımızın sonraki Ayrımında
etraflıca incelenecek olan toplam risk, özel veya
tüzel hiç bir bireyin kaçınamayacağı sistematik
riskler ve kaçınılabilecek olan sistematik olmayan
risklerden oluşur. Sistematik riskler fon isteminde
bulunan bireyden kaynaklanmaz. Pazarın ve bu pazarı
etkileyen ekonomik, politik ve sosyal yapının
ürünüdürler. Bu nedenle bu risklerden kaçınmak
olanaksızdır.
Sistematik risklerden biri enflasyon riskidir. Bu
risk fon istemcisinin ödünç aldığı fonu kullandığı
sürede oluşacak enflasyon nedeni ile ödünç alınan
fonun satın alma gücünde ortaya çıkacak erime nedeni
ile gündeme gelir. Varsayalım ki fon istemcisi % 12
yıllık temel faiz oranı ile üç ay vadeli olarak 100
TL borçlanmıştır. Enflasyon ve diğer risklerin sıfır
olduğu bir durumda fon sunucusu boç alandan 103 TL
geri alacaktır. Bunun 100 TL.sı ana para 3 TL.sı ise
üç aylık faizdir. Üç ay zarfında enflasyon sıfır
olduğuna göre fon sahibi reel olarak 3 TL gelir elde
etmiştir. Üç ay sonunda enflasyon nedeni ile 100 TL.nın
satın alma gücü 97 TL ye düşecek olursa - basit
olarak -fon sunucusu bu ödünç verme işleminden hiç
bir gelir elde etmemiş olacaktır. Fon sunucusu üç
aylık enflasyonun % 3 olacağını tahmin edebiliyorsa
100 TL borç verirken üç ay için %3 değil %6 faiz
isteyecektir.
Sistematik riskler belki değişen boyutlarda ama
mutlaka her sektörde mevcuttur. Bir endüstri kolunun
(sektörün) taşıdığı risk diğer bir sektörün
riskinden fazla olabilir ve riskli sektöre sunulan
fonlar daha yüksek faiz karşılığında el
değiştirebilir Sistematik olmayan riskler ise fon
isteminde bulunan bireyle ilgilidir ve büyüklükleri
bireyden bireye değişir.
Enflasyon dışındaki sistematik riskler sektörden
sektöre değişik olabileceği ve sistematik olmayan
riskler ise fon isteminde bulunan bireyle ilgili
olduğu için fon pazarında bireysel borçlanmalarda
faiz oranlarının farklılık göstereceği doğaldır.
Pazar faiz oranı bir taraftan pazara sunulan fon
miktarı ile pazardan talep edilen fon miktarına
göre oluşurken bir taraftan da genel ve özel
risklerin büyüklüğüne göre şekillenir. Sistematik
olmayan riskler bireylerin ekonomi içindeki
etkinliği ile ilgili olarak ortaya çıkarlarsa da
gerek sistematik gerek sistematik olmayan risklerin
ekonominin durumundan da etkilendiği gerçeği gözden
uzak tutulmamalıdır.102 Ekonomide genel
bir durgunluk yatırımcıların pazara sundukları
fonlardan daha büyük getiri elde etmeyi
beklemelerine yol açar. Bu bekleyiş fon
istemcilerinin genel olarak risklerinin artmasından
kaynaklanır. Risklerin artışında ise, (a.)
işsizliğin artması, bireylerde kötümserliğin
yoğunlaşması ve riskten kaçınma isteklerinin
çoğalması vbg. nedenlerle, (b.) durgunluğa bağlı
olarak firmaların satışlarının düşmesi, kâr
marjlarının daralması vbg. nedenler önemli rol
oynar. Ancak, durgunluk dönemlerinde firmaların
sunduğu mal ve hizmetlere olan talebin azalmasına
bağlı olarak kapasite kullnımlarmın azalması fon
istemini azaltarak faiz oranlarının yükselmesine
olanak vermeyebilir. Ekonominin refah düzeyinde ise
tüm firmaların risklerinde göreli bir azalmanın
ortaya çıkması ile yatırımcılarda iyimserliğin
belirgin hale gelmesi risk priminin düşmesine neden
olur. Bu da pazar faiz oranında risk primine bağlı
bir düşmenin gerçekleşmesi demektir. Yine bu durumda
da fon isteminde, ekonominin hareketlenmesinden
kaynaklanan, artış, fon sunusunda aynı oranda artış
olamadığında faiz fiatını yükseltebilir.
B. Faiz Oranının Vade Yapısı, Faiz Nasıl Hesaplanır
Pazar faiz oranında yalnızca risk kategorilerine
göre bir farklılaşmanın olduğu söylenemez.
Pazarda istemde bulunulan fonların ve bu fonları
temsil eden finansal varlıkların, örneğin
tahvillerin, vadeleri birbirlerinden farklıdır. Çok
uzun süreli tahviller yanında oldukça kısa süreli
sayılabilecek tahviller de sermaye pazarına
çıkarılmaktadır. İstemde bulunulan fonun vadesinin
de faiz fiatını etkilediği bir gerçektir. Bu
etkileme genellikle vade uzadıkça faiz fiatının da
artırılması yönünde olmaktadır. Bu nedenle cari.
pazar faiz oranını oluşturan elemanları gösteren
formüle bir diğerini eklemek gerekecektir. Bu eleman
f(n) ifadesi ile sembolize edilebilecek zaman
faktörü olmaktadır.
i = m + rp+ f(nj)
Formülde yer alan f(nj) ifadesi (i)'inci tahvil
çıkarımının (n) ile belirtilen vadesinin faiz
oranını etkileyici bir fonksiyona sahip olduğunu
belirtir. Kısa süreli kredilerde vadenin faiz oranı
üzerindeki etkisi daha küçük olurken vade uzadıkça
"zaman faktörünün" faiz oranını daha çok etkilediği
görülmektedir. Uzayan vadenin faiz oranını neden
yukarı çektiği sorusunu yanıtlamaya çalışan üç
teoriden kısaca söz etmek, bu konuda okuyucuya bir
fikir verme açısından yararlı olacaktır.
1. Likidite primi hipotezi:
Bu hipoteze göre vade uzadıkça pazar faiz oranı da
yükselir. Bu yükselmenin nedeni vadenin artışı ile
birlikte riskin de artmakta olmasıdır. Bu hipotezi
savunanların işaret ettikleri risk, borçlanmayı
temsil eden tahvillerin pazar fıatlarmdaki
dalgalanmadır ve bu fıat dalgalanmaları vade
uzadıkça fazlalaşmaktadır. Vade ile birlikte riskin
de arttığı varsayımı, likidite primi hipotezinin
taraftarlarını, uzayan vadenin yatırımcının
yatırımından daha yüksek verim beklemesine yol
açacağı sonucuna ulaştırmaktadır. Bu yüksek verim de
faiz oranını oluşturan risk priminin kısa süreli
faiz oranının taşıdığı risk priminden daha yüksek
tutulması ve böylece vade uzadıkça pazar faiz oranın
da büyümesi ile elde edilebilmektedir.
Hipoteze likidete primi hipotezi denilmesinin
nedeni, hipotezi ilk defa ortaya atan ekonomist
Hicks'in şu varsayımından kaynaklanmaktadır.105
Bir çok firma uzun süreli fon gereksinmesi içindedir
ve bu gereksinmelerini kesintisiz karşılayabilmek
amacı ile uzun süreli fon ödünç almak için büyük
istek göstermektedirler. Diğer taraftan ellerinde
ödünç verilebilir fonları bulunan bireyler bu
fonları kısa süreli kiralama eğilimindedirler. Bu
eğilim, bireylerin portföylerinin para değerindeki
farklılıkları en düşük düzeye indirmek için kısa
süreli borç verme isteklerinin sonucu oluşur. İşte
uzun süreli borçlanmayı kuvvetle isteyen fon
istemcileri ile kısa süreli fon kiralamaya eğilimli
fon sunucularının uzun vadede anlaşabilmeleri kısa
vadeli kredi faizine bir primin eklenmesi ile
gerçekleşebilir. Bu fon sunucularının likiditeden
vazgeçmelerinin bir bedeli olmaktadır.
Likidite primi hipotezi bir çok ekonomist tarafından
benimsenmesine ve bir dereceye kadar gerçeği
yansıtmasına karşın faizin vade yapısını tamamı ile
açıklayamamaktadır. Nitekim kısa süreli borçlanma
faizinin uzun süreli borçlanma faizinin üzerine
çıktığı durumlar da olabilmektedir.
2. Bekleyiş Hipotezi:
Bu hipotez, faizin vade yapısını yatırımcı
bireylerin kısa süreli faiz fiatlarının geleceği
hakkındaki bekleyişlerine bağlamaktadır. Eğer
bireyler gelecek dönemlerde kısa süreli faiz
fiatlarında artışlar olacağı bekleyişi içinde
iseler, fonlarını uzun süre ile ödünç vermek için
pazarda varolan kısa süreli faiz oranından daha
yüksek bir faiz oranı talep edeceklerdir. Talep
edecekleri bu faiz oranı vade tarihi ile bugünkü
tarih arasındaki zaman diliminde oluşacağı ümit
edilen kısa süreli faiz oranlarının ortalaması
olacaktır
Faiz Hakkında
İki yıl vadeli borçlanmanın faiz oranının birinci ve
ikinci yıl kısa süreli faiz oranlarının ortalaması
olacağı gerçeği bekleyiş hipotezini yorumlayan J.W.
Conrad'ın yorumunu yaparken benimsediği şu
varsayımların varlığı ile mümkün görülmektedir:
a. Pazara sunulan fonları temsil eden borçlanma
belgeleri (tahvil vb.) hiçbir risk
taşımamaktadırlar. Diğer bir deyimle borç
faizlerinin ve ana paranın geri ödenmeme riski
sıfırdır. Keza, vergi, vadeden önce geri çağırma ve
diğer farklılaştırıcı özellikler sözkonusu
değildir.
b. Yatırımcılar, gelecekte kısa süreli faiz
oranlarının nasıl olacağı hakkında aynı doğrultuda
bekleyişe sahiptirler, bekleyişlerin doğruluğundan
emindirler ve gelecek hakkındaki tahminleri
doğrudur.
c. Sermaye pazarında finansal varlık alım ve satım
maliyetleri sıfırdır.
d. Yatırımcıların kârlarını en yüksek yapmaktan
başka bir amaçları yoktur.
Bu varsayımlar altında bekleyiş hipotezinin
geçerliliği kolaylıkla kanıtlanabilir. Bir yatırımcı
sahip olduğu 1.000 TL.lık fonunu bir yıl vade ile
ödünç verdiğinde birinci yıl % 14 faiz fıatı ile 140
TL. ikinci yıl da % 16 faiz fıatı ile 160 TL gelir
elde edecek iki yıllık toplam geliri 300 TL.
olacaktır. Aynı yatırımcı birinci yıl başında sahip
olduğu 1.000 TL.yı iki yıl vade ile ve % 15 faiz
fiatı ile ödünç verdiğinde birinci yıl sonunda 150
TL. ve ikinci yıl sonunda 150 TL. olmak üzere 300
TL. gelir elde etmiş olacaktır. O halde yatırımcı
için, ikinci yıl kısa süreli faiz oranının % 16
olacağı hususunda kesin bilgisi varsa, fonlarını %15
faiz oranı ile iki yıl süre ile ödünç vermesi ile
birer yıl vade ile iki defa ödünç vermesi arasında
bir fark bulunmayacaktır. İki yıl vadeli faiz
oranının % 15'in altında veya üzerinde oluşma
olasılığı birinci yıl faiz oranının % 14 ve ikinci
yıl faiz oranının % 16 olması halinde sözkonusu
olamayacaktır. Zira "arbitraj işlemi" yolu ile faiz
oranlarında gerekli düzeltmeler yapılmış olacaktır.
Hipotez, yukarıda verilen varsayımlar altında ele
alındığında mantıklı görünmektedir. Fakat gerçek
yaşamda konu edilen varsayımların o halleri ile
geçerli olduğu düşünülemez. Hipotezi gerçek yaşama
adapte edebilmek için değişiklikler yapmaya gerek
vardır.108 Bu gereksinme başlıca iki
nedene bağlanabilir. Birinci olarak, farklı vergi
uygulamaları ve kredi değerliliği gibi nedenler faiz
fiatı üzerinde, varsayımların dışında, etkide
bulunabilir. İkinci olarak ise, gerçek yaşamda
geleceği kesinkes kestirme olanağı yoktur. Kısa
süreli faiz oranının gelecekte ne olacağını bu
günden kesinlikle bilememe uzayan süre ile artan bir
risk oluşturmaktadır. Keza fon sunusunda bulunacak
bireylerin bekleyişler-indeki farklılıklar veya
değişmeler de fon sunusunun sunum süresinin değişik
oluşmasına neden olabilir. Örneğin uzun süre boyunca
düzenli gelir elde etme arzusu taşıyan yatırımcılar
fonlarını uzun vadeli tahvillerin satın alınması
için kullanırken, zenginliklerini artırmayı
amaçlayan yatırımcılar, faiz fiatlarının gelecekteki
yapısını bugünden kesinlikle tahmin güçlüğü nedeni
ile, fonlarını vadeleri daha kısa tahvillere
yatırmayı tercih edebilirler. İşte, yatırımcıların
bu davranışları fon sunu ve istem dengesini vadeye
göre değişik, bazen kısa süreliler için yüksek bazen
uzun süreliler için yüksek faiz oranlarında
kuracaktır
Faiz Politikası
3. Pazar Kesimleri Hipotezi:
Çeşitli nedenlerle değişik pazar kesimlerinde ve
değişik vadelerde değişik faiz oranlarının
oluşabileceği pazar kesimleri hipotezi
taraftarlarınca öne sürülmektedir. Bu nedenler ana
hatları ile şunlar olabilir.109
a. Hukuksal düzenlemeler:
Belirli yatırımcı bireylerin belirli fı-nansal
varlıklara yatırım yapmalarını zorunlu kılabilir. Bu
durum belirli bir pazar kesimine ve vade yapısına
fon sunusunun hacmini artırarak, o pazar kesiminde
faiz oranının düşmesine neden olur.
b. Bilgi toplamanın yüksek maliyeti:
Bu maliyete katlanmak istemeyen yatırımcı
bireylerin uzmanlaşmış oldukları pazar kesimi ve
fınansal varlık türü dışında yatırım yapmalarını
önleyebilir. Dolayısı ile kesimler içi fon istem ve
sunusu değişik faiz oranlarında dengelenir.
c. Yatırımcının borç yapısı:
Borçlarını ödemeye yeterli fonu yaratacak bir
finansal varlık portföyü oluşturmasını gerekli
kılabilir. Bu nedenle sunulacak fonların sunu
vadeleri belirli vade taşıyan tahvillerin
istemlerinin artmasına veya azalmasına yol açarak
faiz oranlarında farklılaşma yaratabilir.
Yatırımcıların bu davranışı kaynak vade yapısı ile
yatırım vade yapısını uyum-landırmak sureti ile
risklerini azaltma (hedging) isteklerinin bir
sonucudur.
d. Rasyonel olmayan tercihler:
Fon sunularının çıkışını etkileyerek sunu ve istem
dengesinin şu ya da bu faiz oranında kurulmasına
neden olabilir.
Sermaye pazarında pazar kesimi hipotezinin
doğruluğunu ortaya koyan değişik faiz oranlarının
varlığı gözlenebilmektedir. Nitekim, bu faiz
farklılıkları sayısı az da olsa bazı profesyonel
yatırımcıların arbitraj işlemlerine girmek sureti
ile kazanç sağlamalarına zemin oluşturmaktadır.
Faizin vade yapısı ile ilgili hipotezlerin tümünün
gerçek yönlerinin bulunduğu söylenebilir. Çalışılan
alanın, belirsizliğin hüküm sürdüğü bir alan olması,
konunun sosyal, ekonomik ve davranışsal yönleri ile
ele alınması gereği, bir tek hipotezin kesinlikle
doğru olma olasılığını oldukça azaltmaktadır.
|