Faizler Neden Yüksek?
Mali sektörümüzün şu andaki en önemli sorununun,
yüksek ve dengesiz Türk Lirası ve döviz faizi sorunu
olduğu artık kabul ediliyor.
Gerçekten;
-
Enflasyon seviyesinin 2 katını bulan faizler
yüzünden, kredi kullanılamıyor, Kredi kullananlar,
kredilerini geriye ödemekte zorlanıyor, kredi
kullanılamayınca, üretim düşüyor.
-
Kredi kullanılsa bile, üretim maliyetleri çok
yükseldiğinden, dünya fiyatları ile rekabet olanağı
azalıyor.
-
En büyük kredi kullanan Hazine olduğuna göre de,
yüksek faizlerden en büyük zararı Hazine görüyor.
-
Borçlanma enstrümanları arasında yüksek faiz
farkları var.
-
Yurt içi ve dışı borçlanmalar arasındaki faiz
farkları çok yüksek.
-
Bu dengesizlikler yüzünden yeni mali enstrümanlar
getirilemiyor; piyasalar kurulamıyor.
-Bu dengesizlikler nedeniyle, riskli ve risksiz
kurum ve kuruluşlar birbirine karışıyor;
ayırdedilemiyor.
Neden, Türk Lirası faizleri enflasyon oranının 30
ila 80 puan üzerinde?
Neden, döviz faizleri dünya seviyesinin 4 ila 5
katına tırmanış?
Bu soruların cevapları, aslında basittir.
Çünkü :
a)
Borçlanma talebini karşılayacak para arzı yok.
-
Piyasada faiz fiyatı oluşumuna müdahale var.
b) Paranın maliyeti yüksek.
- Paranın maliyetiyle satış fiyatı arasındaki
mali açık.
c) Borç alanların riskleri yüksek.
Şimdi bu cevapları detaylandıralım:
a)
Bir ülkede borçlanma talebi içerden veya dışardan
karşılanamıyorsa, borçlanma faizleri yükselir;
krediler ve dolayısıyla üretim düşer.
Ancak, borçlanma ihtiyacında olan Hazine ise ve
eski borçlarını ödeyebilmek için yeni borçlanma
yapmak zorundaysa) bu borçlanma ne pahasına olursa
olsun mutlaka yapılır.
Piyasada bu iş için yeterli likidite yoksa) bu
likidite ucuz veya pahalı Merkez Bankası tarafından
karşılanır.
Devletin devamı için karşılanmak zorundadır. Çünkü, devlet iflas
edemez. Konkordato ilan ederse, bir daha borç
alamaz.
Yani) Merkez Bankası bu likiditeyi karşılamak için
piyasaya para vermek ve dolayısıyla bizzat kendisi
enflasyon yaratmak zorundadır.
Bu
davranış maalesef, Merkez Bankasının tercihine
bırakılmamıştır. Zaten, Merkez Bankası'nın
özerkliğini kısıtlayan tek nokta da budur.
Merkez Bankası faizleri yükseltirse; yani, piyasa
şimdi yaptığı gibi çok yüksek faizlerle borç
verirse, bu parayı bu fiyatla şimdi olduğu gibi
sadece Hazine alabilir. Bu durumu, en toleranslı
biçimde karşılayabilecek tek kurum da sadece
Hazinedir.
Reel sektör çok yüksek faizlerle borç alamayacağı;
alsa da büyük olasılıkla geri ödeyemeyeceği için,
şimdi olduğu gibi Üretim ve ihracat düşer, iflaslar
artar. Protestolu senetler çığ gibi büyür.
Yapılacak şey, Merkez Bankası'nın
Hazine ye bir protokolle bu parayı daha ucuz
fiyatla aktarmasıdır. Ama, o zaman da Hazine
harcamalarını arttırır. Bu da, daha yüksek
enflasyon demektir.
Merkez Bankası'nın en son güveneceği
kurum Hazine olduğu için bu yola gidemez. İşte size,
faizleri yükselten birinci kısır döngü.
b) Ülkemizde, paranın (akla gelen ilk tasarruf yeri
olan) bankalara maliyeti sanki kasıtlı olarak
yükseltilmiş.
Bankalar aldıkları parayı satarak para kazanırlar.
Dolayısıyla., en az riskle satabilecekleri her
parayı almak isterler. Piyasadaki az
riskli alıcılar bile yüksek faizlere razı iseler,
bankalar da faizleri yükselterek para toplarlar.
Bankalar parayı ya mevduat, repo v.S. olarak
halktan; ya da, piyasadan alırlar.
Halka ödenilen faiz Üzerinden, vergi stopajı
kesilir. Ayrıca, kişi ve kurumlar kazandıkları
faizleri yıllık vergi beyannamelerinde gösterirler.
Bu
yük, para yatırmalarda net faiz hesaplanması ve
para arttıkça yükselen faiz seviyelerine neden olur.
Yurt dışında, stopaj yapıldıktan sonra, ayrıca,
yıllık beyanname Verilmesi müşterinin tercihine
bırakılmıştır.
Bankalar, parayı piyasadan (yani, birbirlerinden
veya diğer mali kurumlardan) da bulabilirler.
Verginin kazanç Üzerinden alınması gerekirken,
bizde, para alışverişinden de vergi alınması
nedeniyle, paranın maliyeti bir de böyle yükselir.
Kısacası, bu vergi sistemi ile, dünya ile rekabet
edebilmek ve dünya ile rekabet edebilen yeni
piyasalar oluşturmak imkansız hale getirilmiştir.Öte yandan, bankaların mevduat maliyetini yükselten
en büyük etken, hala yüksek munzam karşılık ve
disponibilite oranları olarak görülüyor. Bu konuda
çok hatalı bir para politikası yürütülüyor.
Halen, dünyadaki en yüksek karşılık oranları bizde
bulunuyor. Bankalar kanuni karşılıklardan
kaçabilmek, paçal maliyetlerini düşürebilmek ve
müşterilerine kurtuldukları karşılıklar kadar daha
fazla faiz verebilmek için, repolara ve off-shore
hesaplara yükleniyorlar. Sistemde de ne eşitlik
kalıyor; ne de rekabet olanağı.
İşte size, faizleri yükselten ikinci kısır döngü.
c) Dünyada para toplarken risk unsurunu n
gözetilmediği tek ülke biziz. Çünkü, bir tek bizde
tedbirler alınmadan ve bir süre konulmadan, sonsuz
olarak mevduat devlet tarafından garanti edilmiş.
Buna da, bundan önceki hükümet tarafından tuz biber
ekildi. Yalnız mevduatlar değil, bankaların tüm
borçları da garanti edildi. Bu
da, zor durumdaki bankaların Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu tarafından devralınmasıyla becerildi.
Şimdi, artık Türk Bankacılık Sektörü, dünyada
rekabetin olmadığı tek bankacılık sektörü. Burada,
bankalar sonsuz faiz verebilirler. Halkın parasını
soyabilirler. Nasıl olsa, devlet hepsini
ödeyecektir.
Bunlara bir de, son zamanlarda türeyen, kendi yüksek
riskleri nedeniyle kredi bulamayan iş adamlarının
banka sahibi olarak kendilerini kredilendirme yolu
bulmaları durumunu da, eklemeliyiz. Evet, borç alanların riskleri yüksek.
-
Hazine'nin riski yüksek. Çünkü, faize, vadeye
bakmadan; ne bulursa borçlanıyor. Ne hedefi, ne de
programı belli değil. Hazine'de, para ve borç
yönetim anlayışı yok.
-
Devlet bankalarının riski yüksek. Çünkü, bunlar da
Hazine ile özdeşleşmiş. Faizleri, herkesten fazla
yükseltiyorlar. Devlet bankacılığı sisteminin
nereye gittiği belirsiz.
-
Bankaların çoğunun yukarıda açıkladığımız
nedenlerle riskleri yüksek. Zaten, sistemde
riskleri karşılaştıracak bir risk değerleme
(rating) sistemi de yok.
-
Bankalardan kredi alan müşteriler ise, faizlerin
yüksekliği karşısında ya kredilerini ertelemek; ya
hiç ödememek, ya da büyük karlar peşinde koşmak
zorunda kalıyorlar. Yani, kredi vermek de çok
riskli.
Bu da, faizleri yükselten. üçüncü kısır
döngü.
Dövizde Faizler Neden Yüksek?
Döviz faizlerindeki yükseklik aşağıdaki nedenlerden
kaynaklanıyor.
a) Türk Lirası faizlerindeki yükseklik,
b)
Merkez Bankası 'nın asgari döviz faizini % 15
civarında belirlemesi,
c) Dış kredi başvurularındaki aşırılık.
Şimdi bu nedenleri detaylandıralım
a)
Bu bölümÜ çok kısa olarak özetleyelim.
-
Hazine'nin önlenemeyen, yüksek borçlanma ihtiyacının
olduğu bir ortamda sıkı para politikası uygulanması,
-
Merkez Bankası'nın borç verme faizlerini
yükseltmesi,
-
Kamu bankalarının aşırı likidite ihtiyacı,
- Kanuni karşılıklar nedeniyle, para maliyetinin
yüksekliği,
-
Vergileme sisteminin bozukluğu ve fiyat oluşumunu
sınırlandırması,
-
Sınırsız mevduat garantisi ve son uygulamalarda
bunun da genişletilerek tüm borçlara garanti
getirilmesi,
- Borç alanların risklerinin yüksekliği.
b)
Merkez Bankası'nda Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat
Hesapları denilen bir mevduat biçimi var. Bu
sistemin özellikleri şunlar:
-
12 milyar Doları bulan bu hesaplar, Merkez Bankası
döviz rezervlerinin yarısından fazlasına ve döviz
mevduatlarının 1/4'üne ulaşıyor.
- Dünya 'da sadece bizim Merkez Bankamız
bu hesaplar vasıtasıyla özel kişilerden para alıp,
faiz ödüyor.
-
Merkez Bankası bu hesaplara % 12 civarında faiz
ödüyor.
- Türk vatandaşları tarafından
yatırılmasına rağmen, bu hesaplardan elde edilen
faizlerden vergi alınmıyor. Bu uygulama da Dünyada
yalnız bizde var. Eşitliği yok ediyor.
-
Vergi alınmaması nedeniyle, bu hesaplara Merkez
Bankası en az % 15 faiz ödemiş oluyor.
- Merkez Bankası,
buradan elde ettiği parayı yurt dışındaki bankalara
"libid"den yatırıyor. Bu nedenle, ülkeye yaklaşık
her yıl en az 850 milyon Dolar zarar veriyor.
-
Merkez Bankası bu parayı yüksek faizlerle aldığı
için dışarıdan gelecek kaynaklar azalıyor. Üstelik,
aldığı bu parayı Merkez Bankası ülkenin hizmetine
vermiyor.
-
Merkez Bankası, her yıl ödediği 1,4 milyar Dolarlık
faiz karşılığı dövizi piyasadan toplamak için para
basıyor. Bu da enflasyonu yükseltiyor.
e) Dış kredi başvurularında aşırılık ve
düzensizlik var. Bakın nasıl:
- Bir taraftan Hazine dış borç ararken, diğer
taraftan belediyeler, KİT'ler ve kamu bankaları dış
borç arıyor.
- Kamu bankaları, önüne gelen özel kuruluşlara dış
borç bulması için teminat mektubu veriyor.
- Kamu bankalarının verdiği teminat mektupları Hazine
Garantisi anlamını taşıyor.
- Özel bankalar da, dış kredi için çok çok kolay
teminat mektubu veriyorlar. Bu şekilde, kredi
bulunursa bir bölümünü kendileri kullanmayı
amaçlıyorlar. Son uygulamalarla bankaların her borcu
Devlet Garantisi altında olduğundan, bu mektuplar
da Hazine Garantili olarak kabul görüyor.
-
Yapılan devlet ihaleleri, paranı Hazine
Garantisiyle kendin bul prensibiyle verilmiş. Bu
nedenle, bu şirketlerin hepsi piyasada. Sonuçta,
uluslararası bankaların önüne her gün birkaç tane
Türkiye Riski geliyor.
Bunlara bir de uluslararası Rating Kuruluşlarının
notumuzu düşürmelerini eklemek gerek. Ama, biz zaten notumuzu düşürmüşüz. Onların
yaptıkları şey, olanı mecburen teyit etmek.
Kaynak: Yaman Törüner – Merkez Bankası Eski Başkanı
|