|
Finansal Krizden Faydalananlar
Finans
kesiminde başlayan kriz üretici kesime doğru
yayılarak, derinleşirken, ekonomi sahnesinde farklı
kesimlerden farklı sesler yükselmektedir. Tehdit ve
feryat çığlıklarının birbirine karıştığı ortamda,
kimi gruplar ekmek kavgası verirken, kimileri de
hakimiyetini perçinleme planları yapmakta ve bu
durumdan yararlanarak, planlarını uygulamaya
koymaktadır.
Ekonomide artan işsizlik, ileriye yönelik kötümser
bekleyiş ve diğer bazı olumsuz faktörler bazı
sektörlerde ciddi bir talep daralması yaratırken,
bir tür "kriz yönetimi" mantığı ile yaklaşım yapan
bu sektörler, işçi çıkartmak, vergi borcunu yerine
getirmemek ve hükümeti vergi indirimine zorlamak
biçiminde tepkiler göstermektedir. Hatta bu dönemden
en kârlı çıkış stratejisi izleyen bu sektörler,
ileriye yönelik bazı önlemleri almaktan da geri
kalmamaktadır. Bunlar arasında, esnek istihdam
politikası gibi yeni modeller de geliştirilmeye
çalışılmaktadır. Özelleştirme dayatması ise, zaten
sürdürülüyor.
Kriz, toplumda yarattığı etki ve imajlarla, olağan
koşullarda uygulanması zor ya da olanaksız olan bir
dizi projeyi olanaklı hale dönüştürür. Hatta bu
uygulamalar toplum tarafından tasvip edilerek, haklı
görülebilir olduğu gibi, "koşulların ortaya koyduğu
bir tür zorunluluk" olarak da algılanmaya başlar.
Sonuçta tepkiler bastırılıp, işler kolaylaşır. Böyle
bir ortamda işsizlik, özelleştirme, en güçlü
grupların vergiyi vermekten kaçınması hep olağan
gelişmeler olarak algılanır.
Bu cehennem ortamında birikimliler kârlıdır. Bu
gruplar tüm sosyal ve siyasal politikaları kendi
yönlerinde oluştururlar. Çünkü onların tahammül ve
dayanma güçleri vardır. Yarın. IMF biraz kredi
verip, işler olumlu yönde gelişmeye başladığı zaman,
yeni hayata tertemiz bir sayfa ile başlayacak
olanlar da yine onlar olacaktır.
Sanırım, Türk işadamlarının tipik birer kapitalist
olmaları, kendileri için çok yararlı oluyor.
Kapitalist, iş aleminde sermaye birikimi yapar.
Oysa, Türk-tipi işadamı ise, şahsi servet birikimi
yapmaktadır. Bu birikimi değerlendirecek balon bir
finans kesimi de olduktan sonra, sorun
kalmamaktadır. Hatta böyle bir birikim sürecine,
ara-sıra patlak veren krizler de katkıda
bulunmaktadır. Böylece, sıkışan hükümete hem borç
verilmekte, hem de ileriye yönelik politikalar dikte
edilmektedir. Bu ortamda ne anti-tröst yasası, ne iş
güvencesi ve ne de sair demokratikleşme yasaları
güçlü olarak gündeme gelebilir. Olumsuz gelişen bu
ortam, üretim araçlarına sahip olmanın halka karşı,
siyasi otoriteye karşı, hatta emekçilere karşı ne
demek olduğunu, ezilen grupların en zayıf olduğu bir
anda açıkça ortaya koymaktadır. Umalım ki, bu
gelişme ilerici ve demokratik toplumsal dinamikleri
harekete getirici bir faktör olur!
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|