Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Finansal Küreselleşme ve Yabancı Bankacılık 

Küreselleşme, en basit anlamıyla dışa açılmak, dünya ekonomisiyle bütünleşmek şeklinde tanımlanabilir (Berber, 2004: 365). Küreselleşme, ulusal sınırların dışına çıkılması sebebiyle sosyal, kültürel, siyasal ve iktisadi alanda tüm dünyada görülen benzeşme olarak da tanımlanabilir. 

İktisadi küreselleşmenin dört türü mevcuttur. Buna göre üretimin küreselleşmesi, ticaretin küreselleşmesi, emeğin küreselleşme(me)si yanında finansal küreselleşmeden bahsedilebilir. Finansal küreselleşme, sermayenin ulusal sınırları aşarak çeşitli ülkelerdeki bankacılık ve finans piyasalarında rahatça dolaşması, küresel çapta kar fırsatları kollaması, gittiği ülkede herhangi bir olumsuz havanın esmesi durumunda hızlıca burayı terk ederek daha güvenli limanlara sığınması demektir (Öztürk, 2007: 251). 

Mevcut ekonomik küreselleşmenin, dünya çapında faaliyet gösteren finansal piyasaların birleşmesi ile birlikte başladığı genel kabul görmüş bir kanaattir. Dışsal mali serbestleşme ile a) yurt sakinlerinin dış piyasadan serbestçe borçlanmasını ve yurt sakini olmayanların serbestçe iç mali piyasalarda plasman yapabilmesini, yani içeri doğru her iki kaynaktan sermaye girişinde sınırlamaların, denetimin kalkmasını sağlar; b) yurt sakinleri dışarı serbestçe sermaye transfer edip yabancı varlık kalemlerini tutabilir, yurt sakini olmayanlar da aynı şekilde iç mali piyasalardan borçlanabilir; c) yurt içinde sakinler yabancı paralar üzerinden serbestçe bütün işlemleri yapabilirler (Kazgan, 2002: 177). 

Finansal küreselleşmeye neden olan başlıca faktörleri şu şekilde sıralamak mümkündür (Öztürk, 2007: 259; Küreselleşme ve Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2000: 34): 

•    Başlangıçta sanayileşmiş ülkelerin, daha sonraki yıllarda da gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret ve sermaye hareketlerini düzenleyen kuralları zaman içinde serbestleştirmeleri, 

•    İletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve bankacılık endüstrisinin bu teknolojileri yoğun biçimde kullanması, 

•    Bankalara rakip diğer mali kuruluşların da uluslararası mali piyasalara katılmaları,

•    Lider konumundaki gelişmiş ülkelerin finans piyasalarının çeşitli kontrol ve sınırlandırmalardan arındırılması ve finans piyasalarının uluslar arası rekabete açılmaları, 

•    IMF ve Dünya Bankası’nın önderliğinde, ülkelerin finans piyasalarında rekabet elde etmeleri için ulusal modernizasyon projelerini devreye koymaları, 

•    Enformasyon teknolojilerindeki gelişme ile birlikte finansal işlemlerin uluslararasılaşmasındaki yükselmenin zaman ve mekanı yakınlaştırması, maliyetlerin azalması, 

•    Yeni gelişen finansal enstrümanların (future, opsiyon, swap vb.) ödünç alanlarla ödünç verenler için faiz oranları ve kurlardaki dalgalanmaların getirdiği riskten korunma olanağı sağlaması, dolayısıyla büyük ve riskli finansal yatırımları teşvik etmesi, 

•    Gelişmekte olan ülke piyasalarında getiri oranlarının yüksekliği ve ayrıca bu ülkelerin artan cari ve bütçe açıklarını yabancı tasarruflarla kapatma istekleri, 

•    Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlement-BIS) ve AB’nin girişimiyle finansal hizmet piyasalarının düzenlenmesi konusunda bir çatı kurulması, 

•    1980’li yıllarda ABD’nin dış ödemelerindeki açıklar, doların değerindeki düşüşler ve Japon mali piyasalarındaki hızlı gelişmeler.

Günümüz dünya ekonomisinde para hareketleri, dolaşım alanları ve kredi akışları mal ve hizmet akışından bağımsız olarak işlemektedir. Böylece bütün dünyada enflasyonist fiyat hareketleri ve kısa süreli spekülatif kazanç için kriz oluşturucu parasal hareketler görülmektedir (Şimşek, 2002: 40).

Ekonomik liberalleşme evrensel düzeyde serbest piyasa ekonomisine geçişi, tüm ülkelerin dünya piyasasıyla bütünleşmesini, mal, hizmet ve sermaye mobilitesinin tam anlamıyla serbestleşmesini ve küreselleşmenin gerçekleşmesini ifade etmektedir. Ekonomik liberalleşme doğrultusunda dış ticarette korumacı nitelikli politikalar kaldırılmakta, fiyat sübvansiyonları terk edilmekte, paraların konvertibilitesi sağlanmakta, devlet tekelleri yok edilmekte, kamu teşebbüsleri özelleştirilmekte, mal, hizmet ve sermaye mobilitesini engelleyen faktörler bertaraf edilmekte ve doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ve kısa vadeli sermaye hareketleri denetim dışında tutulmaktadır. Böylece dünya ekonomisi özel müteşebbislerin yer aldığı, piyasalarına rekabet şartlarının egemen olduğu ve temel itici gücün kar kabul edildiği ekonomik bir yapıya kavuşacaktır (Aykaç, 2001: 34). 

Dış finansal serbestleşmenin yararları konusunda öne sürülen beş temel görüş vardır (Saygılı, 2001: 169):

•    Sermayenin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere akması dünyadaki kaynak dağılımında etkinliği sağlayacaktır. 

•    Yabancı sermaye iç tasarrufları destekleyerek yatırımları ve büyümeyi teşvik edecektir. Artan toplam gelir düzeyi, tasarrufları ve yatırımları da arttıracak ve böylelikle sürdürülebilir (istikrarlı) bir ekonomik büyüme sağlanacaktır. 

•    Dış rekabet sayesinde finansal sektörlerde de etkinlik artacaktır. 

•    Gelişmekte olan ülkelere sermaye akımı yerleşiklere portföy yatırımlarında uluslararası

düzeyde çeşitlilik sağlayacaktır.

•    Uluslararası finans piyasalarına girişi kolaylaştıracak borçlanmanın maliyetini azaltacaktır. 

•    Doğrudan dış yatırımlar yönüyle ele aldığımızda ise en belirgin olumlu etkilerin istihdam artışı, yeni teknoloji transferi, ödemeler bilançosu açığının kapatılması yönünde olmasıdır.

Ekonomi tarihçileri 1870’li yıllardan itibaren finansal küreselleşmenin varlığından söz etmektedirler. XIX. yüzyıldan önce uluslar arası sermaye hareketlerinin ekonomik öneme sahip olmadığı görülür. XVI, XVII, XVIII. yüzyıllarda ülkelerarası sermaye hareketleri, daha çok askeri operasyonlar, borç, haraç, vergi ya da kamu yararına parasal katkı şeklinde görülmüştür. XIX. yüzyılda ise sermaye hareketlerinin önemli boyutlara ulaştığı görülür. Bu dönemde uzun dönemli borçlanma aracı tahvildir (Öztürk, 2007: 257). 

İkinci dünya savaşından 1970’li yıllara kadar geçen zamanda uluslar arası sermaye hareketlerinin önemli bölümünü; Dünya Bankası gibi resmi nitelikteki kurumların desteklediği projelerin finansmanı için açılan krediler, ülkeden ülkeye sağlanan krediler ve çok uluslu şirketlerin yatırımlarının gerektirdiği sermaye hareketleri oluşturmaktaydı. Bretton Woods sisteminin sona ermesi ve petrol krizi ile başlayan 1970’li yıllarda uluslar arası bankacılık faaliyetleri önemli gelişmeler göstermiştir. Bretton Woods sisteminin sona ermesi ile birlikte birçok ülke sabit kur rejiminden esnek kur sistemine geçmiş ve kambiyo rejimlerini gözden geçirerek sermaye hareketlerini kısıtlayan düzenlemeleri yumuşatmıştır. Petrol fiyatlarında dört kata yaklaşan artış ise petrol ihraç eden ülkelerin (OPEC) elinde çok önemli meblağlara ulaşan fonların birikmesine yol açmıştır. OPEC üyesi ülkeler atıl fonlarını özellikle sanayileşmiş ülkelerin bankalarına yöneltmişler ve söz konusu bankalar OPEC fonlarını uluslar arası piyasalarda yeniden dağıtma işlevini üstlenmişlerdir. Öte yandan birçok ülkede, mali piyasalarda etkinliği artırmak amacıyla, bankacılık faaliyetlerinde deregülasyona gidilmiştir. Bütün bu faktörler 1970’li yıllarda uluslar arası finans piyasalarının hızla derinleşmesine katkıda bulunmuştur (Küreselleşme ve Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2000: 34).

Finansal küreselleşme süreci, 1970’li yılların sonuna doğru, önce merkezin “büyük” ve “güçlü” ülkelerinin (ABD, Japonya, İngiltere) uygulamaya koyduğu, daha sonra Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere çevre’de yer alan pek çok ülkenin benimsediği (ya da benimsemek zorunda kaldığı) “yapısal dönüşüm” programlarının doğurduğu sonuçlar sayesinde derinlik kazanmıştır. Bu programlar üç önemli hedef ortaya koymaktadır. Bunlardan birincisi makroekonomik istikrarı sağlamak, ikincisi mal ve faktör piyasalarını serbestleştirmek, üçüncüsü devletin iktisadi gücünü azaltmaktır (M. K. Aydın, 2004:9).

1980’li yıllarda sermaye piyasalarında küreselleşme artmış, bu yıllar sermaye piyasalarının liberalleştiği, 1970’lere oranla gelişmiş ülkelerde enflasyon oranlarının düştüğü, uluslar arası bankacılıkta kar marjlarının azaldığı, bankalar arası rekabetin arttığı bir dönem olmuştur. Dünya genelinde hisse senetleri piyasalarında özellikle 1982 yılından itibaren hızlı bir gelişme yaşanmış, 1987’de Wall Street’de ve 1990’da Tokyo piyasasında çöküş ile bu hızlı gelişmelerde duraklamalar olmuştur. İşte bu tarihten sonra gelişmekte olan ülkelere yönelen uluslar arası özel sermaye akımlarında çok büyük bir artış dönemi başlamıştır (Öztürk, 2007: 258). 

Finansal piyasalarda küreselleşme olarak nitelendirebileceğimiz uluslararası finansal entegrasyon süreci 1980’li yıllarda ivme kazanmıştır (Küreselleşme ve Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2000: 34). 1980’li yılların ilk yarısından itibaren bilgi teknolojilerinin yaygınlık kazanması, dünyada mesafe kavramının bilinen, gerçek anlamını ortadan kaldırmıştır. Bu durum küreselleşme bağlamında belki de ilk etkisini finans piyasalarında hissettirmekle birlikte, bu etki sonraki yıllarda çok daha geniş alanlara yayılmıştır (Hablemitoğlu, 2004: 27). 

Sermaye dolaşımının serbestleşmesi, hacminin artması, hızlanması, yaygınlaşması ve yeni yatırım araçlarının devreye girmesi küreselleşmenin itici gücünü oluştururken son yıllarda finansal piyasalar ufuklarını daha evvel hiç görülmemiş derecede genişletmişlerdir (Akdiş, 2002: 3). 

19. yüzyıl ile 20–21. yüzyıl küreselleşme evrelerinin sermaye hareketleri açısından en önemli farkı, birincisinin reel bir mal ile (altın standardında) düzenlenirken, günümüzde fiyat değişimlerinin kağıt paraların nominal değişim hareketlerine dayalı olmasıdır. Ulusal paraların değişim hadlerindeki bu belirsizlik, finansal sistemin işleyişi açısından bir yandan büyük riskler taşırken bir yandan da spekülatif nitelikli kazançları özendirmekte ve finansal sermayenin akışkanlığını uyarmaktadır (Berber, 2004: 371).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005