Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bugünden Düne: Frederic Bastiat 

Emrah AKKURT 

Claude Frederic Bastiat (1801-1859): Fransız iktisatçı, siyaset adamı (senatör) ve ser­best ticaret, özel mülkiyet ve sınırlı devleti müdafaa eden bir yazar. Yaşadığı dönemin kolektivizmin derin etkisindeki siyasî ve entellektüel atmosferinde büyük cesaretle savun­duğu "aykırı" fikirleri ve yazılarında kullandığı şiirsel ve bir o kadar da sade üslubu ile anlaşılması en güç konuları dahi kolayca anlaşılabilir hâle getirmesi nedeniyle çağdaşları arasında ayrı bir yeri hak etmesine rağmen, ne yazık ki, "tarih" onu ihmal ile cezalandır­mıştır. Öğrencisi Gustave de Molinari 'nin 1912 yılındaki ölümünün ardından Bastiat'nm eserlerinin hak ettikleri gibi muhafaza edilmesinin önemine inanan kimse kalmamış gibi görünmektedir. Mises'in 1927 yılında yayınlanan Liberalizm adlı kitabını bir yana bırakır­sak, 1960'h yıllara kadar Bastiat'nm âdeta unutulmaya mahkûm edildiği gerçeği ile karşı karşıya kalırız. 60'h yıllara gelindiğinde ise, eserlerinin, uzun bir aradan sonra, önce Ame­rika'da ardından da bir çok Avrupa ülkesinde (çoğu kez yeniden) yaymlanmasıyla Basti-at'ya olan ilgi artmaya başlamıştır.' Bugün Bastiat iktisadî literatürde ve zihinlerde 30-40 sene öncesiyle kıyaslanmayacak ölçüde itibarlı bir mevkiye ulaşmıştır. Ancak, başka bazı düşünürlerin, yazarların fikir tarihinde edindikleri yerle kıyaslandığında bu mevkinin dahi Bastiat için yetersiz olduğu düşüncesine kapılmamak olanaksız görünmektedir. Örneğin, sıkça başvurulan Bastiat ve Marx benzetmesinde ortaya koyulduğu gibi, öngörülerinin pek çoğunda yanılmasına, tespitlerinin birçoğunun yanlış olduğunun tecrübelerle de ispat­lanmış olmasına rağmen, Marx'm ismi ve fikirleri az çok hemen hemen herkes tarafından bilinirken, Bastiat için aynı şeyi söylemek oldukça güçtür. 

* *  Fransız Devrimciler ve Marjinalistler arasında bir yüz: Frederic Bastiat Thomas J. DiLorenzo

Frederic Bastiat Haziran 1801 'de Fransa'nın Bayonne kasabasında dünyaya geldi. 10 ya­şında yetim kalıp amcasının yanma yerleşen Bastiat'nm eğitim masrafları da amcası tarafın­dan karşılandı. 17 yaşına geldiğinde, amcasının yanında ihracat işinde çalışmak için okuldan ayrıldı. Bu gelişme, Bastiat'nın entellektüel gelişimine ciddî bir katkı sağladı. Bu sayede Bastiat, ticarî faaliyetler üzerindeki engellerin ve korumacılığın menfî etkilerim, iş yerlerinin kapanışını, yoksulluğun, işsizliğin artışını ve bunları müteakip insanların perişan oluşunu biz­zat gözlemleyebildi. 

Bastiat'nm ilk makalesi Nisan 1934'de yayınlandı. Bu makale, tarımsal ürünler üzerindeki tarifelerin kaldırılmasını, fakat mamul (manufacturing) ürünler üzerindeki tarifenin devam et­mesini talep eden Bordeaux, Le Havre ve Lyons tüccarlarına bir cevap niteliğindedir. Bastiat bu tüccarları ilk talepleri için överken, kendi ürünleri üzerindeki tarifenin devam etmesi yolun­daki istekleri nedeniyle onları ikiyüzlülükle suçlar ve onlara "siz yalnızca küçük bir azınlık için imtiyaz, ben ise herkes için özgürlük talep ediyorum" der ve neden tüm tarifelerin kaldırılması gerektiğini izah eder. Ardından, Bastiat, "The Tax and The Wine" adlı ikinci makalesinde Fransa'daki şarap vergilerine karşı çıkarak iktisadî özgürlükler konusundaki düşüncelerini kes-kinleştirir. Üçüncü makalesinde ise artık o yeryüzündeki tüm vergilere ve ticarî kısıtlamalara karşıdır. Bastiat 1844 yılının yaz aylarında Fransa'da yayınlanan ve oldukça prestijli bir iktisat dergisi olan Journal des Economistes'e Fransız ve İngiliz tarifelerinin etkisi hakkındaki "The Inflıtence of English and French Tariffs" (İngiliz ve Fransız Tarifelerinin Etkisi) adlı makalesi­ni gönderir ve bu makale Ekim 1844'de yayınlanır. Bu makalenin, Fransa ve Avrupa'da, ikna edici argümanları ile serbest ticaret ve iktisadî özgürlükler üzerine yazılmış hiç tereddütsüz en iyi makalelerden biri olduğu iddia edilir.

. Bastiat bu makalede Avusturya Okulu öncesi iktisatçı geleneğin kendilerinden önceki biriki­mi (accumulated wisdom) kullanmadaki başarısını göstermiş ve iktisadî fikirleri açık ve anlaşılır bir üslupla tasnif eden, birleştiren bir kişi olarak bu mesleğe adımını atmıştır. Bu makalenin yayıl­masının ardından şöhreti ulusal sınırları aşan Bastiat, İngiltere'deki ticarî engellerin kaldırılma­sında baş rol oynayan Tahıl Kanunlan'na Muhalefet Birliğinin (British Anti-Corn Law Leaugue) lideri, müstakbel "dava" arkadaşı Richard Cobden ile tanışır. Ardından da, Fransa'daki ticarî engellerin kaldırılmasında önemli roller üstelenecek olan Fransız Serbest Ticaret Derneğinin (French Free Trade Association) kurulmasına( 1860) öncülük eder.

20 yıl süren hararetli bir entellektüel hazırlığı müteakip Bastiat ardarda bir çok makale yaz­maya başlar ve bu makaleler bugün dahi mevcut serbest ticaret savunuları arasında en kuvvetli estetik ve edebî değere sahip olma özelliğini koruyan ilk kitabıEconomic Sophism'm altyapısını oluşturur. Bu çalışmayı Bastiat'nm ikinci kitabı Economic Harmonies ve Fransa'nın dört bir yanındaki gazete ve mecmualarda yeniden yayınlanan yazıları izler. Bastiat 1846 yılında Fransız Bilimler Akademisi'nin fahri üyeliğine seçilir ve çalışmaları İngilizce, İspanyolca, İtalyanca ve Almanca'ya çevrilir. Ardından da, Belçika, İtalya, İsveç ve Prusya'da Bastiat'nın fikirleri üzerine bina edilen serbest ticaret cemiyetleri filizlenmeye başlar.

(Thomas DiLorenzo, www.cato.org) 

Bastiat ilgi alanının genişliğine paralel olarak pek çok sahada eser vermiş, serbest piyasanın nimetlerinden hukukun yozlaşmasına, yükselen sosyalizmin tehlikelerinden korumacılığın zararlarına kadar bir çok mesele Bastiat'nm eserlerine konu olmuştur. Biz bu çalışmada, Bastiat'nm eserlerinde üzerinde durduğu konulan tek tek incelemek yeri­ne, felsefesinin arka plânında yer alan birey ve toplum anlayışı ile iktisada ilişkin tasav­vurlarını aktarmanın daha uygun bir yöntem olacağını düşündük. 

Bastiat'nın eserlerinde ısrarla vurguladığı, felsefesini üzerine bina ettiği temel varsa­yımına göre, toplumda doğal bir düzen vardır ve toplumu meydana getiren insanlar özerk ve özgür faaliyetleri ile bu uyuma katkıda bulunurlar. Yani, insanların kendi çıkarlarına dayanan istekleri sosyal düzen içinde uyumlu bir bütün oluşturur.2 Bu varsayımdan hareket eden Bastait'ya göre, özgür bir toplumun muhafazasının yegâne yolu, toplumda var olan bu dengeyi, uyumu bozmamak, insanların istek ve ihtiyaçlarının birbirleriyle uyum içinde olduğunu kabul etmektir. Aksi yöndeki bir varsayım, yani insanların istek­lerinin birbiriyle zıt ve rekabet içinde olduğunu kabul etmek, kaçınılmaz olarak, müda­halenin gerekliliğini vurgulamak ile eş anlama gelecek ve böylece özgürlükleri tahrip eden eylemlerin yolu açılacaktır. Bastiat bu konudaki anlatımlarını şöyle bir örnekle destekler: Bir sıvının içinde bulunan molekülleri düşünelim. Bu sıvıyı oluşturan mole­küllerin dağılımı ve yapısı sıvının her yerinde aynı ve dengelidir. Sıvının yapısını boz­mamak için moleküllere müdahale etmemek gerekir. Müdahale edildiği takdirde sıvının yapısı bozulacaktır.3 Hiç tereddütsüz, anoloji yoluyla, Bastiat'nın izah ettiği bu "yasa"-nın toplumlar için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz: Toplumda var olan ahengi bozma­mak ve insanlığın doğal düzen içindeki terakkisine mani olamamak için insanların istek ve ihtiyaçlarına müdahale edilmemeli, onlara yeni bir yön vermeye çalışılmamalıdır. Ancak Bastiat, bu basit ilkenin anlaşılamadığını, algılanamadığmı söyler. Ona göre, in­sanlığın istek ve ihtiyaçlarının birbiriyle çatıştığı kabulü üzerine inşa edilen ve birçok kişiyi kendine çeken "insanlığın durumunun kötüye gitmesi" ve "doymak bilmez kişisel çıkar arzusunun toplumu içten içe kemirmesi"4 gibi iddialar, ne yazık ki, hâkim kanaat­tir. Sonuç ise daha az özgürlük, daha çok esarettir. Ancak, Bastiat korumacı ve kollekti-vist vülgarizatörler ile olan fikrî mücadelesini bu tespitle sonlandırmaz ve ısrarla şu soruların cevabının verilmesini ister: Eğer bir müdahale söz konusu olacaksa, bunun sınırları ne olacak? Bir kişinin keyfi bir güce güvenmesini sağlamak için, bu gücün onların bireyselliklerini ortadan kaldırmayacağını ispatlamak gerekmez mi? Bireysel faaliyetlere müdahale edecek bu gücün gözü dönmüş bir açgözlünün denetimine geçme­yeceğini kim garanti edebilir? 

Bastiat'nın iktisadî kanaatleri henüz olgunlaşıp şekillenirken Kari Marx Kapital'i yazıyordu. Aynı dönemde Avrupa'da gittikçe genişleyen sosyalist muhitlerde sınıf sava­şı tezi gelişiyor ve kapitalistlerin menfaatleri ile işçilerin menfaatlerinin birbirleriyle zıt yönde olduğu, kapitalistlerin çıkarının mutlaka işçilerin zararına olacağı yolundaki sos­yalist iddia popülaritesini arttınyordu. Bastiat Economic Harmonies adlı eserinde neden bu iddianın tam tersinin doğru olduğunu, devletin faaliyetlerinin gerçek sorumluluk ala­nı [hayat, hürriyet ve mülkiyet hakkının koruyucusu olma] ile sınırlandığı özgür bir toplumda bireylerin menfaatlerinin aslında uyum içinde olduğunu göstermektedir.6 Bir önceki paragrafta sözünü ettiğimiz "sosyal düzen içerisinde bireylerin çıkarlarının birbi­riyle uyumlu olduğu" postülasma dayanan Bastiat, bu eserinde bir adım daha ileri gide­rek, bireysel ve toplumsal gelişimin ancak özgür bir toplumun varlığını muhafaza etmek ve her türlü müdahalenin karşısında olmak ile sağlanabileceğini söyler. Bastiat'ya göre, yaygın kanaatin aksine, esasında kapitalistlerin ve işçilerin menfaatleri arasında bir ahenk vardır ve devletin bireysel faaliyetler üzerindeki müdahaleleri (bu uyumu bozarak) hem işçilerin hem de kapitalistlerin fakirleşmesine sebep olur. Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde analiz etmek için Bastiat'nın mübadele ve sermaye olgularıyla ilgili görüş ve tespitlerine başvurmak gerekmektedir: 

Bastiat'ya göre, mübadele insanların toplu hâlde yaşadığı her yerde karşı karşıya olacakları bir olgudur. Zira, bir insanın tüm ihtiyaçlarını yalnız kendi üretimiyle karşıla­ması mümkün değildir. Bireyler ancak mübadele aracılığıyla üretim kapasitelerini kendi isteklerini tatmin edebilecek seviyeye yükseltir. Şu iki önerme, konunun daha iyi anla­şılmasında faydalı olacaktır: Tek başına yaşanıldığında bizim isteklerimiz üretim kapa­sitemizi aşar; toplum hâlinde yaşanıldığında ise, [mübadele vasıtasıyla] üretim kapasite­miz isteklerimizi aşar.7 Üretim kapasitemizin isteklerimizi aşar noktaya gelmesi, müba­delenin sağladığı iki önemli fayda ile açıklanabilir: İşbirliği ve işbölümü. İşbirliği saye­sinde ortaya çıkan güç, bireylerin güçlerinin toplamından daha büyüktür. 

Örneğin, ağır bir taşı taşıma işini düşünelim. Her bir birey bu taşı yalnız başına taşımaya kalktığında ortaya çıkacak sonuç bir fiyasko olurken, bireyler güçlerini birleştirerek bu taşı hem kolay hem de risksiz bir şekilde taşıyabilecekleridir.8 İşbölümü de bireylerin üretim ka­pasitelerinin ve reel üretimlerinin artmasında önemli bir rol oynar. Adam Smith'in meş­hur toplu iğne örneğinde olduğu gibi, işbölümü sayesinde birim zamanda yapılan işi hem nitelik hem de nicelik bazında geliştirmek ve arttırmak mümkün olmaktadır. Çün­kü, iş bölümü sayesinde her bireyin üretim için sahip olması gereken beceri miktarı azalmaktadır. Söz gelimi, toplu iğne üretmek için bir işçinin ilgili tüm becerilere sahip olmasına gerek duyulmamakta, istihdam edildiği üretim aşaması için gereken bilgi ve becerilere sahip olması yetmektedir. Ayrıca, iş bölümü sayesinde her birey üretimin yal­nızca bir aşaması ile meşgul olup, tüm motivasyonunu yalnızca bu alan üzerinde yoğun­laştıracağından, bireyin bu alan üzerindeki kabiliyetlerinin ve bu alanda kullanılan tek­nolojinin gelişmesi/ geliştirilmesi de mümkün olabilmektedir. 

Bunlara ek olarak şu konu da ısrarla vurgulamalıdır ki, insanların sahip olduğu yete­nekler arasındaki farkları insanlığın ondan fayda elde edebileceği bir hâle getirmek an­cak işbölümü sayesinde mümkün olmaktadır. Doğa insana becerileri dağıtırken âdil dav­ranmamıştır. Cesaret, güç, zeka vb. özellikler açısından insanlar farklılık gösterirler. İş­bölümü aracılığıyla zeki olan bir kişi zeka gerektiren bir işte, fiziken güçlü olan ise güç gerektiren işlerde çalışacaktır, ki bu sayede herkes kendine en uygun yerde faaliyet gös­terecek ve tüm toplumun bireysel farklılıklardan mümkün olan en yüksek seviyede ya­rarlanması sağlanmış olacaktır. İşbölümünün olmadığı bir yerde, tüm ihtiyaçlarını kendi üretimiyle karşılamaya çalışan bir insanın doğanın kendisine bağışladığı özelliklerin far­kına varması ve/veya onlardan tam anlamıyla yararlanması imkân dahilinde değildir."'

Toparlarsak, Bastiat'ya göre, mübadelenin temel işlevi, bireylerin isteklerinin tatmi­ni için gereken çabayı asgarî düzeye indirmek ve bireylerin kendi üretimleri karşılığında başkalarının üretimleri ile isteklerini tatmin etmelerine olanak sağlamaktır. Ayrıca, sağ­lıklı ve "âdil" bir mübadele ancak, bu faaliyetin gerçekleşmesi için gereken çabanın tasarruf edilen çabadan az olması ve tarafların mübadele konusu üzerinde bir uzlaşmaya varmaları hâlinde gerçekleşecektir. İşte birçok kişinin ve ne yazık ki çoğumuz tarafından onsuz bir şey yapılamayacağı düşünülen "devlet"in anlamayı reddettiği de bu basit yasa­dır. Devlet mübadelenin "daha iyi gerçekleşebilmesi için" teşvik vermek ya da mübade­leyi sınırlandırmak suretiyle onu doğal ve fonksiyonel sınırlarının ötesine taşımaya zor­lar. Bu, toplum için zararlı sonuçlar doğurur. Çünkü, devletin mübadeleye müdahalesi işgücü ve sermayenin yanlış kullanımına ve israfına, yani doğal dengenin bozulmasına neden olur. Örneğin, sübvansiyonlar ile güçsüz sektörleri ayakta tutma çabası kısa vade­de bu sektörün yararına olsa da, uzun vadede işsizlikle, istikrarsızlıkla ve tüm toplumun fakirleşmesi ile sonuçlanacaktır.'' 

Bastiat'nın doğal düzen fikrini temellendirmek için başvurabileceğimiz araçlardan biri de sermaye olgusuna yönelik izahlarıdır. Tek başına yaşayan bir bireyi düşünelim. Bu bireyin hayatını kendi kendine idame ettirme gayreti, onun aynı anda hem girişimci, hem işçi, hem üretici hem de tüketici olma gibi ağırlığı ile ezileceği büyük bir yükün altına girmesine neden olacaktır. Bastiat'nın bir alegorisi ile konunun anlaşılmasını ko­laylaştırabiliriz: Ortalama şartlarda bir işçinin günde dört lira kazandığını ve yarım gün­lük çalışma bedeli olan iki liraya da bir çift çorap alabileceğini düşünelim. Emin olabili­riz ki, eğer bu işçi çorap üretme işini kendisi yapmaya kalksaydı hayatı buna yetmeye­cekti. Peki, nasıl oluyor da kendisine bağışlanan bu hizmet için işçinin yarım günlük bir çalışması yeterli olabiliyor. Cevap gayet basit: Sermayenin bahşettiği iyilikle tabiî kay­naklar kullanılarak bir çift çorabı imal etmek için gerekli insan emeği büyük oranda azaltılmıştır. Yani, sermaye ile doğal kaynaklar ve onların vasıtasıyla üretilen ürünlerden elde edeceğimiz tatminlerin maliyetleri asgarî seviyeye indirilir.12 Ayrıca, sermaye artışı sayesinde üretim için gereken çabanın azalmasıyla emeğin yeni iş alanlarına kanalize olması sağlanır ki, bu da tam tamına "emeğin özgürleşmesi" demektir. Çorap örneğine yeniden dönersek, sermayenin etkisi ile çorapların fiyatı ucuzlar ve eski ile yeni fiyat arasındaki fark tüketicinin cebinde kalır. Sermaye, pamuğu yetiştiren doğanın gücü ya da geminin yelkenini şişiren rüzgar değil, pamuğu ekenin, yelkeni imal edenin çektiği sıkın­tıdır.13 Bastiat'nın ilk bakışta basit gibi görünen bu örneği ile aslında sosyal düzene iliş­kin büyük ve önemli bir yasayı izah etmektedir. Bu örneğin dışında Bastiat, bir ülkedeki sermaye miktarı ile paralel bir artış gösteren üretim miktarından işçilerin aldıkları paym hem reel hem de nispî olarak arttığını, artan üretimden sermayedarların aldıkları payın ise nispî olarak azaldığını, yani sermaye birikimi sürecinin daha çok tüketicilerin yararı­na olduğunu iddia etmiş ve bu tezini aşağıdaki tablo ile göstermeye çalışmıştır.

Toplanı Birim                        Sermaye Sahipleri %                          İşçiler%

Birinci Safha 1000  .                          500                                        500

İkinci Safha 2000                              800                                        1200

Üçüncü Safha 3000                          1050                                       1905

Dördüncü Safha 4000                       1200                                      2800

Bastiat'ya göre, tablodaki ritmden de anlaşılacağı gibi, sermayedarlar ve işçilerin birbirlerine kıskançlık ve güvensizlik ile bakmaları için bir neden yoktur.Birçoklarımn iddia ettiğinin aksine, en temel ve en acil ihtiyaçlarımızın temin edilmesini kolaylaştıra­rak onları daha az acil hâle getiren, insanı madde üzerinde hâkim kılarak insanın yaratı­cılığının dinamiği olan ve işgücünün transferini sağlayan sermaye, beşerî terakkimizi borçlu olduğumuz en önemli olgulardan biridir14. Yani, sermaye artışı esasen tüm insan­ların faydasına olan bir süreçtir. Özetlersek, bir tarafta, hemen hemen her türlü beşerî faaliyetin denetimini eline alarak, insanlann enerjilerini donduran, düşüncelerine ve inanç­larına baskı uygulayarak insanları doğal hedeflerinden saptıran, müsrifliği, saldırganlı­ğı, fetihleri ve kolonileri ile insanları refah kaynağı olduğuna inandırmaya çalışan, yapı­lan eylemin sorumluluğunu o eylemden sorumlu olmayan kişilere yükleyen, yani kısa­cası adalet ile adaletsizlik arasındaki farkı silikleştiren devlet; diğer yanda ise, hile ve zorbalığın sermaye birikiminin yegâne yolu olduğu düzenin aksine, bu sürecin doğal yollardan gerçekleşmesini sağlayan ve bu sayede de en acil ihtiyaçlarımızın tatminini kolaylaştırarak refah seviyemizi yükselten, tabiatı insanın hizmetine sunan, ahlâkî geli­şimi sağlayan, eşitlik ve özgürlüğün muhafazasını garanti eden ve dahiyane yöntemlerle adaleti tesis eden sermaye. Unutulmamalıdır ki, ilahî kanunların özü olan ahenk serma­yede vardır." 

Bastiat ile ilgili bu kısa anlatımdan sonra, onu daha iyi anlamak ve onun iktisadî düşünce tarihinde hak ettiği yeri takdir etmek için hatırlarda tutulmasında fayda olan birkaç önemli noktayı belirtmek gerekiyor. Bunlardan ilki, Bastiat'nm eserlerinde sade­ce özgün bir ifade veya buluş aramaktan çok, fikirlerini dile getirdiği dönem ve o döne­min tarihsel şartlan üzerinde yoğunlaşma gereğidir. Bastiat, entelektüel yaşamının erken dönemlerinde Adam Smith ve J. B. Say başta olmak üzere bir çok liberal filozofun etkisinde kalmıştır ve eserlerinde bu etkinin izleri yoğun bir şekilde gözlemlenebilmek-tedir. Ancak bu, Bastiat'nm ve eserlerinin önemini azaltmaz. Bu arada, unutulmamalıdır ki, kollektivist ve korumacı fikir akımlarının hemen hemen tüm Avrupa'yı kasıp kavur­maya başladığı, memleketi Fransa'da otoriter yönetim geleneğinin yapı taşlarının dö­şendiği bir dönemde ve bu dönemin zorlu şartları altında, Bastiat'nm hâkim atmosfer ile çelişen fikirlerini bu kadar açık ve ısrarlı biçimde dile getirmesi çoğu zaman büyük cesaret gerektiren bir işti. Kuşkusuz, fikirleri sadece doğuş koşullarına indirgeyerek açık­lamak doğru bir metot değildir. Böyle bir yol muhtevayı ve söz konusu fikrin "özne"sini gözden kaçırmamıza neden olur; ancak, fikrin içinde yeşerdiği ortamı görmezden gel­mek de en az ilki kadar sakıncalı bir yoldur. Muhtevanın önemini ve değerini kavrama­mızı engeller. 

İkinci önemli nokta ise Bastiat'nm üslubu ile ilgilidir. Alegorik öyküleri ile destekle­diği eserlerinde anlaşılması en güç konuları dahi kolayca kavranabilir hâle getirmesi, benzerlerine şiirlerde rastlayabileceğimiz estetik ifadeleri, nükteye başvurmadaki başa­rısı onu diğer meslektaşlarından ayrı bir yere yerleştirmek için yeterli bir sebeptir. An­cak, ne üzücü bir "tesadüf dür ki, Bastiat'ya yöneltilen eleştirilerin pek çoğu onun üslubu ile ilgilidir. Aralarında Marx'm da bulunduğu ve çoğunluğunu sosyalistlerin teşkil ettiği bir grup, Bastiat'yı burjuva vülagarizatörü, cüce iktisatçı" vb. sıfatlarla nitelemiş, onu sermaye sınıfının çıkarlarını savunma gayesinden başka bir motivasyonu olmayan, bu gayesine ulaşma yolunda olguları çarpıtan, görmek istediği gibi gören, onların geri­sindeki dinamikleri teşhis ve tespit edemeyen bir zavallı olarak tanımış ve tanıtmıştır. Ancak, mesajlarının net bir şekilde kavranması ve 20.yy 'daki tecrübeler Bastiat'nm ileri sürdüğü fikirlerin pek çoğunda yanılmadığını göstererek ona yöneltilen eleştirilerin ne ölçüde haksız olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. 

Öncelikle şu söylenmelidir, Bastiat'nm iktisadî metodolojisinde dikkat çeken en önemli noktalardan biri, onun, iktisadî faaliyetlerin ve olguların tüketicinin menfaatleri açısından gözlemlenmesi ve tüketiciye getirdiği avantaj ve dezavantajlar ile değerlendi­rilmesi gerektiği yolundaki inancıdır. Eserleri üzerinde yapılacak her dürüst analiz bu gerçeği açıkça ortaya koyacaktır. Sermayenin sosyal ve iktisadî düzen içerisindeki müs­pet işlevini, onun daima kendisine sahip olmayanların arzularını tatmin etmek için kul­lanıldığı yolundaki tespiti ile temellendirmesini sözünü ettiğimiz metodolojik tavıra ör­nek olarak gösterebiliriz. Bu izahattan sonra, Bastiat'nm eserlerini birinci elden okuyan vicdanlı bir kişinin onun tek motivasyonunun "burjuva" çıkarlarını müdafaa etmek ol­duğunu iddia edemeyeceğini söylemek hakşinaslığın gereği olacaktır. Ayrıca, üslubun-daki sadelik ve çok daha karmaşık bir yapıyı haiz olduğu tasavvur edilen bazı iktisadî ilkelerin, zannedilenin aksine, insan doğasına ve topluma ilişkin birkaç noktanın kavran­masının ardından anlaşılmasının hiç de güç olmadığını göstermesi ve bu ilkeleri açık ve bir o kadar da kavranması kolay bir şekilde okuyucuya aktarması Bastiat'nm vülgarlığı-nı değil, "iktisaf'a hâkimiyetini ve yazı kabiliyetini gösterir. 

Yaşamı ve eserleri üzerindeki ilginin ve entelektüel araştırmaların artıp, ona ilişkin bilgilerin sosyalist menşeli kaynakların tekelinden kurtulmasını müteakip, Bastiat'nm bir iktisatçı ve entellektüel olarak hak ettiği değerin takdir edilmesi yolunda epey yol alınmıştır. Örneğin, geride bıraktığımız 2001 yılında, Amerika ve Avrupa'daki liberal enstitülerin birçoğunda Bastiat'nm doğumunun 200. yıldönümü vesilesiyle, bir tür iade-î itibar olarak da değerlendirebileceğimiz toplantılar, sempozyumlar tertip edilmiş, ona itha-fen birçok eser yayınlanmış; Türkiye'de de, Liberal Düşünce Topluluğu'nda Bastiat'nm hayatı ve felsefesi üzerine ufak çaplı da olsa bir panel düzenlenmiştir. Biz bu ilginin giderek artmasını umut ediyoruz; zira, Bastiat, bir çok bakımdan örnek teşkil eden ve çeşitli dersler çıkarılabilecek yaşamı ve yazılmalarının üzerinden yaklaşık 150 yıllık bir süre geçmiş olmasına rağmen birçoğu hâlâ güncelliğini ve önemini koruyan iktisadî teşhisleriyle günümüze de ışık tutmakta, fikrî terakkimizde bizlere rehberlik etmektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005