|
Bugünden Düne: Frederic Bastiat
Emrah AKKURT
Claude Frederic Bastiat (1801-1859): Fransız iktisatçı, siyaset
adamı (senatör) ve serbest ticaret, özel mülkiyet
ve sınırlı devleti müdafaa eden bir yazar. Yaşadığı
dönemin kolektivizmin derin etkisindeki siyasî ve
entellektüel atmosferinde büyük cesaretle savunduğu
"aykırı" fikirleri ve yazılarında kullandığı şiirsel
ve bir o kadar da sade üslubu ile anlaşılması en güç
konuları dahi kolayca anlaşılabilir hâle getirmesi
nedeniyle çağdaşları arasında ayrı bir yeri hak
etmesine rağmen, ne yazık ki, "tarih" onu ihmal ile
cezalandırmıştır. Öğrencisi Gustave de Molinari 'nin
1912 yılındaki ölümünün ardından Bastiat'nm
eserlerinin hak ettikleri gibi muhafaza edilmesinin
önemine inanan kimse kalmamış gibi görünmektedir.
Mises'in 1927 yılında yayınlanan Liberalizm adlı
kitabını bir yana bırakırsak, 1960'h yıllara kadar
Bastiat'nm âdeta unutulmaya mahkûm edildiği gerçeği
ile karşı karşıya kalırız. 60'h yıllara gelindiğinde
ise, eserlerinin, uzun bir aradan sonra, önce
Amerika'da ardından da bir çok Avrupa ülkesinde
(çoğu kez yeniden) yaymlanmasıyla Basti-at'ya olan
ilgi artmaya başlamıştır.' Bugün Bastiat iktisadî
literatürde ve zihinlerde 30-40 sene öncesiyle
kıyaslanmayacak ölçüde itibarlı bir mevkiye
ulaşmıştır. Ancak, başka bazı düşünürlerin,
yazarların fikir tarihinde edindikleri yerle
kıyaslandığında bu mevkinin dahi Bastiat için
yetersiz olduğu düşüncesine kapılmamak olanaksız
görünmektedir. Örneğin, sıkça başvurulan Bastiat ve
Marx benzetmesinde ortaya koyulduğu gibi,
öngörülerinin pek çoğunda yanılmasına, tespitlerinin
birçoğunun yanlış olduğunun tecrübelerle de
ispatlanmış olmasına rağmen, Marx'm ismi ve
fikirleri az çok hemen hemen herkes tarafından
bilinirken, Bastiat için aynı şeyi söylemek oldukça
güçtür.
* * Fransız Devrimciler ve Marjinalistler arasında bir yüz:
Frederic Bastiat Thomas J. DiLorenzo
Frederic Bastiat Haziran 1801 'de Fransa'nın Bayonne
kasabasında dünyaya geldi. 10 yaşında yetim kalıp
amcasının yanma yerleşen Bastiat'nm eğitim
masrafları da amcası tarafından karşılandı. 17
yaşına geldiğinde, amcasının yanında ihracat işinde
çalışmak için okuldan
ayrıldı. Bu gelişme, Bastiat'nın entellektüel
gelişimine ciddî bir katkı sağladı. Bu sayede
Bastiat, ticarî faaliyetler üzerindeki engellerin ve
korumacılığın menfî etkilerim, iş yerlerinin
kapanışını, yoksulluğun, işsizliğin artışını ve
bunları müteakip insanların perişan oluşunu bizzat
gözlemleyebildi.
Bastiat'nm ilk makalesi Nisan 1934'de yayınlandı. Bu
makale, tarımsal ürünler üzerindeki tarifelerin
kaldırılmasını, fakat mamul (manufacturing) ürünler
üzerindeki tarifenin devam etmesini talep eden
Bordeaux, Le Havre ve Lyons tüccarlarına bir cevap
niteliğindedir. Bastiat bu tüccarları ilk talepleri
için överken, kendi ürünleri üzerindeki tarifenin
devam etmesi yolundaki istekleri nedeniyle onları
ikiyüzlülükle suçlar ve onlara "siz yalnızca küçük
bir azınlık için imtiyaz, ben ise herkes için
özgürlük talep ediyorum" der ve neden tüm
tarifelerin kaldırılması gerektiğini izah eder.
Ardından, Bastiat, "The Tax and The Wine" adlı
ikinci makalesinde Fransa'daki şarap vergilerine
karşı çıkarak iktisadî özgürlükler konusundaki
düşüncelerini kes-kinleştirir. Üçüncü makalesinde
ise artık o yeryüzündeki tüm vergilere ve ticarî
kısıtlamalara karşıdır. Bastiat 1844 yılının yaz
aylarında Fransa'da yayınlanan ve oldukça prestijli
bir iktisat dergisi olan Journal des Economistes'e
Fransız ve İngiliz tarifelerinin etkisi hakkındaki "The
Inflıtence of English and French Tariffs" (İngiliz
ve Fransız Tarifelerinin Etkisi) adlı makalesini
gönderir ve bu makale Ekim 1844'de yayınlanır. Bu
makalenin, Fransa ve Avrupa'da, ikna edici
argümanları ile serbest ticaret ve iktisadî
özgürlükler üzerine yazılmış hiç tereddütsüz en iyi
makalelerden biri olduğu iddia edilir.
. Bastiat bu makalede Avusturya Okulu öncesi
iktisatçı geleneğin kendilerinden önceki birikimi (accumulated
wisdom) kullanmadaki başarısını göstermiş ve
iktisadî fikirleri açık ve anlaşılır bir üslupla
tasnif eden, birleştiren bir kişi olarak bu mesleğe
adımını atmıştır. Bu makalenin yayılmasının
ardından şöhreti ulusal sınırları aşan Bastiat,
İngiltere'deki ticarî engellerin kaldırılmasında
baş rol oynayan Tahıl Kanunlan'na Muhalefet
Birliğinin (British Anti-Corn Law Leaugue) lideri,
müstakbel "dava" arkadaşı Richard Cobden ile
tanışır. Ardından da, Fransa'daki ticarî engellerin
kaldırılmasında önemli roller üstelenecek olan
Fransız Serbest Ticaret Derneğinin (French Free
Trade Association) kurulmasına( 1860) öncülük eder.
20 yıl süren hararetli bir entellektüel hazırlığı
müteakip Bastiat ardarda bir çok makale yazmaya
başlar ve bu makaleler bugün dahi mevcut serbest
ticaret savunuları arasında en kuvvetli estetik ve
edebî değere sahip olma özelliğini koruyan ilk
kitabıEconomic Sophism'm altyapısını oluşturur. Bu
çalışmayı Bastiat'nm ikinci kitabı Economic
Harmonies ve Fransa'nın dört bir yanındaki gazete ve
mecmualarda yeniden yayınlanan yazıları izler.
Bastiat 1846 yılında Fransız Bilimler Akademisi'nin
fahri üyeliğine seçilir ve çalışmaları İngilizce,
İspanyolca, İtalyanca ve Almanca'ya çevrilir.
Ardından da, Belçika, İtalya, İsveç ve Prusya'da
Bastiat'nın fikirleri üzerine bina edilen serbest
ticaret cemiyetleri filizlenmeye başlar.
(Thomas DiLorenzo,
www.cato.org)
Bastiat ilgi alanının genişliğine paralel olarak pek çok sahada
eser vermiş, serbest piyasanın nimetlerinden hukukun
yozlaşmasına, yükselen sosyalizmin tehlikelerinden
korumacılığın zararlarına kadar bir çok mesele
Bastiat'nm eserlerine konu olmuştur. Biz bu
çalışmada, Bastiat'nm eserlerinde üzerinde durduğu
konulan tek tek incelemek yerine, felsefesinin arka
plânında yer alan birey ve toplum anlayışı ile
iktisada ilişkin tasavvurlarını aktarmanın daha
uygun bir yöntem olacağını düşündük.
Bastiat'nın eserlerinde ısrarla vurguladığı,
felsefesini üzerine bina ettiği temel varsayımına
göre, toplumda doğal bir düzen vardır ve toplumu
meydana getiren insanlar özerk ve özgür faaliyetleri
ile bu uyuma katkıda bulunurlar. Yani, insanların
kendi çıkarlarına dayanan istekleri sosyal düzen
içinde uyumlu bir bütün oluşturur.2 Bu
varsayımdan hareket eden Bastait'ya göre, özgür bir
toplumun muhafazasının yegâne yolu, toplumda var
olan bu dengeyi, uyumu bozmamak, insanların istek ve
ihtiyaçlarının birbirleriyle uyum içinde olduğunu
kabul etmektir. Aksi yöndeki bir varsayım, yani
insanların isteklerinin birbiriyle zıt ve rekabet
içinde olduğunu kabul etmek, kaçınılmaz olarak,
müdahalenin gerekliliğini vurgulamak ile eş anlama
gelecek ve böylece özgürlükleri tahrip eden
eylemlerin yolu açılacaktır. Bastiat bu konudaki
anlatımlarını şöyle bir örnekle destekler: Bir
sıvının içinde bulunan molekülleri düşünelim. Bu
sıvıyı oluşturan moleküllerin dağılımı ve yapısı
sıvının her yerinde aynı ve dengelidir. Sıvının
yapısını bozmamak için moleküllere müdahale etmemek
gerekir. Müdahale edildiği takdirde sıvının yapısı
bozulacaktır.3 Hiç tereddütsüz, anoloji
yoluyla, Bastiat'nın izah ettiği bu "yasa"-nın
toplumlar için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz:
Toplumda var olan ahengi bozmamak ve insanlığın
doğal düzen içindeki terakkisine mani olamamak için
insanların istek ve ihtiyaçlarına müdahale
edilmemeli, onlara yeni bir yön vermeye
çalışılmamalıdır. Ancak Bastiat, bu basit ilkenin
anlaşılamadığını, algılanamadığmı söyler. Ona göre,
insanlığın istek ve ihtiyaçlarının birbiriyle
çatıştığı kabulü üzerine inşa edilen ve birçok
kişiyi kendine çeken "insanlığın durumunun kötüye
gitmesi" ve "doymak bilmez kişisel çıkar arzusunun
toplumu içten içe kemirmesi"4 gibi
iddialar, ne yazık ki, hâkim kanaattir. Sonuç ise
daha az özgürlük, daha çok esarettir. Ancak, Bastiat
korumacı ve kollekti-vist vülgarizatörler ile olan
fikrî mücadelesini bu tespitle sonlandırmaz ve
ısrarla şu soruların cevabının verilmesini ister:
Eğer bir müdahale söz konusu olacaksa, bunun
sınırları ne olacak? Bir kişinin keyfi bir güce
güvenmesini sağlamak için, bu gücün onların
bireyselliklerini ortadan kaldırmayacağını
ispatlamak gerekmez mi? Bireysel faaliyetlere
müdahale edecek bu gücün gözü dönmüş bir açgözlünün
denetimine geçmeyeceğini kim garanti edebilir?
Bastiat'nın iktisadî kanaatleri henüz olgunlaşıp
şekillenirken Kari Marx Kapital'i yazıyordu. Aynı
dönemde Avrupa'da gittikçe genişleyen sosyalist
muhitlerde sınıf savaşı tezi gelişiyor ve
kapitalistlerin menfaatleri ile işçilerin
menfaatlerinin birbirleriyle zıt yönde olduğu,
kapitalistlerin çıkarının mutlaka işçilerin zararına
olacağı yolundaki sosyalist iddia popülaritesini
arttınyordu. Bastiat Economic Harmonies adlı
eserinde neden bu iddianın tam tersinin doğru
olduğunu, devletin faaliyetlerinin gerçek sorumluluk
alanı [hayat, hürriyet ve mülkiyet hakkının
koruyucusu olma] ile sınırlandığı özgür bir toplumda
bireylerin menfaatlerinin aslında uyum içinde
olduğunu göstermektedir.6 Bir önceki
paragrafta sözünü ettiğimiz "sosyal düzen içerisinde
bireylerin çıkarlarının birbiriyle uyumlu olduğu"
postülasma dayanan Bastiat, bu eserinde bir adım
daha ileri giderek, bireysel ve toplumsal gelişimin
ancak özgür bir toplumun varlığını muhafaza etmek ve
her türlü müdahalenin karşısında olmak ile
sağlanabileceğini söyler. Bastiat'ya göre, yaygın
kanaatin aksine, esasında kapitalistlerin ve
işçilerin menfaatleri arasında bir ahenk vardır ve
devletin bireysel faaliyetler üzerindeki
müdahaleleri (bu uyumu bozarak) hem
işçilerin hem de kapitalistlerin
fakirleşmesine sebep olur. Bu konuyu daha ayrıntılı
bir şekilde analiz etmek için Bastiat'nın mübadele
ve sermaye olgularıyla ilgili görüş ve tespitlerine
başvurmak gerekmektedir:
Bastiat'ya göre, mübadele insanların toplu hâlde yaşadığı her yerde
karşı karşıya olacakları bir olgudur. Zira, bir
insanın tüm ihtiyaçlarını yalnız kendi üretimiyle
karşılaması mümkün değildir. Bireyler ancak
mübadele aracılığıyla üretim kapasitelerini kendi
isteklerini tatmin edebilecek seviyeye yükseltir. Şu
iki önerme, konunun daha iyi anlaşılmasında faydalı
olacaktır: Tek başına yaşanıldığında bizim
isteklerimiz üretim kapasitemizi aşar; toplum
hâlinde yaşanıldığında ise, [mübadele vasıtasıyla]
üretim kapasitemiz isteklerimizi aşar.7
Üretim kapasitemizin isteklerimizi aşar noktaya
gelmesi, mübadelenin sağladığı iki önemli fayda ile
açıklanabilir: İşbirliği ve işbölümü. İşbirliği
sayesinde ortaya çıkan güç, bireylerin güçlerinin
toplamından daha büyüktür.
Örneğin, ağır bir taşı taşıma işini düşünelim. Her bir birey bu
taşı yalnız başına taşımaya kalktığında ortaya
çıkacak sonuç bir fiyasko olurken, bireyler
güçlerini birleştirerek bu taşı hem kolay hem de
risksiz bir şekilde taşıyabilecekleridir.8
İşbölümü de bireylerin üretim kapasitelerinin ve
reel üretimlerinin artmasında önemli bir rol oynar.
Adam Smith'in meşhur toplu iğne örneğinde olduğu
gibi, işbölümü sayesinde birim zamanda yapılan işi
hem nitelik hem de nicelik bazında geliştirmek ve
arttırmak mümkün olmaktadır. Çünkü, iş bölümü
sayesinde her bireyin üretim için sahip olması
gereken beceri miktarı azalmaktadır. Söz gelimi,
toplu iğne üretmek için bir işçinin ilgili tüm
becerilere sahip olmasına gerek duyulmamakta,
istihdam edildiği üretim aşaması için gereken bilgi
ve becerilere sahip olması yetmektedir. Ayrıca, iş
bölümü sayesinde her birey üretimin yalnızca bir
aşaması ile meşgul olup, tüm motivasyonunu yalnızca
bu alan üzerinde yoğunlaştıracağından, bireyin bu
alan üzerindeki kabiliyetlerinin ve bu alanda
kullanılan teknolojinin gelişmesi/ geliştirilmesi
de mümkün olabilmektedir.
Bunlara ek olarak şu konu da ısrarla vurgulamalıdır ki, insanların
sahip olduğu yetenekler arasındaki farkları
insanlığın ondan fayda elde edebileceği bir hâle
getirmek ancak işbölümü sayesinde mümkün
olmaktadır. Doğa insana becerileri dağıtırken âdil
davranmamıştır. Cesaret, güç, zeka vb. özellikler
açısından insanlar farklılık gösterirler. İşbölümü
aracılığıyla zeki olan bir kişi zeka gerektiren bir
işte, fiziken güçlü olan ise güç gerektiren işlerde
çalışacaktır, ki bu sayede herkes kendine en uygun
yerde faaliyet gösterecek ve tüm toplumun bireysel
farklılıklardan mümkün olan en yüksek seviyede
yararlanması sağlanmış olacaktır. İşbölümünün
olmadığı bir yerde, tüm ihtiyaçlarını kendi
üretimiyle karşılamaya çalışan bir insanın doğanın
kendisine bağışladığı özelliklerin farkına varması
ve/veya onlardan tam anlamıyla yararlanması imkân
dahilinde değildir."'
Toparlarsak, Bastiat'ya göre, mübadelenin temel
işlevi, bireylerin isteklerinin tatmini için
gereken çabayı asgarî düzeye indirmek ve bireylerin
kendi üretimleri karşılığında başkalarının
üretimleri ile isteklerini tatmin etmelerine olanak
sağlamaktır. Ayrıca, sağlıklı ve "âdil" bir
mübadele ancak, bu faaliyetin gerçekleşmesi için
gereken çabanın
tasarruf edilen çabadan az olması ve tarafların
mübadele konusu üzerinde bir uzlaşmaya varmaları
hâlinde gerçekleşecektir. İşte birçok kişinin ve ne
yazık ki çoğumuz tarafından onsuz bir şey
yapılamayacağı düşünülen "devlet"in anlamayı
reddettiği de bu basit yasadır. Devlet mübadelenin
"daha iyi gerçekleşebilmesi için" teşvik vermek ya
da mübadeleyi sınırlandırmak suretiyle onu doğal ve
fonksiyonel sınırlarının ötesine taşımaya zorlar.
Bu, toplum için zararlı sonuçlar doğurur. Çünkü,
devletin mübadeleye müdahalesi işgücü ve sermayenin
yanlış kullanımına ve israfına, yani doğal dengenin
bozulmasına neden olur. Örneğin, sübvansiyonlar ile
güçsüz sektörleri ayakta tutma çabası kısa vadede
bu sektörün yararına olsa da, uzun vadede
işsizlikle, istikrarsızlıkla ve tüm toplumun
fakirleşmesi ile sonuçlanacaktır.''
Bastiat'nın doğal düzen fikrini temellendirmek için
başvurabileceğimiz araçlardan biri de sermaye
olgusuna yönelik izahlarıdır. Tek başına yaşayan bir
bireyi düşünelim. Bu bireyin hayatını kendi kendine
idame ettirme gayreti, onun aynı anda hem girişimci,
hem işçi, hem üretici hem de tüketici olma gibi
ağırlığı ile ezileceği büyük bir yükün altına
girmesine neden olacaktır. Bastiat'nın bir alegorisi
ile konunun anlaşılmasını kolaylaştırabiliriz:
Ortalama şartlarda bir işçinin günde dört lira
kazandığını ve yarım günlük çalışma bedeli olan iki
liraya da bir çift çorap alabileceğini düşünelim.
Emin olabiliriz ki, eğer bu işçi çorap üretme işini
kendisi yapmaya kalksaydı hayatı buna yetmeyecekti.
Peki, nasıl oluyor da kendisine bağışlanan bu hizmet
için işçinin yarım günlük bir çalışması yeterli
olabiliyor. Cevap gayet basit: Sermayenin bahşettiği
iyilikle tabiî kaynaklar kullanılarak bir çift
çorabı imal etmek için gerekli insan emeği büyük
oranda azaltılmıştır. Yani, sermaye ile doğal
kaynaklar ve onların vasıtasıyla üretilen ürünlerden
elde edeceğimiz tatminlerin maliyetleri asgarî
seviyeye indirilir.12 Ayrıca, sermaye
artışı sayesinde üretim için gereken çabanın
azalmasıyla emeğin yeni iş alanlarına kanalize
olması sağlanır ki, bu da tam tamına "emeğin
özgürleşmesi" demektir. Çorap örneğine yeniden
dönersek, sermayenin etkisi ile çorapların fiyatı
ucuzlar ve eski ile yeni fiyat arasındaki fark
tüketicinin cebinde kalır. Sermaye, pamuğu
yetiştiren doğanın gücü ya da geminin yelkenini
şişiren rüzgar değil, pamuğu ekenin, yelkeni imal
edenin çektiği sıkıntıdır.13 Bastiat'nın
ilk bakışta basit gibi görünen bu örneği ile aslında
sosyal düzene ilişkin büyük ve önemli bir yasayı
izah etmektedir. Bu örneğin dışında Bastiat, bir
ülkedeki sermaye miktarı ile paralel bir artış
gösteren üretim miktarından işçilerin aldıkları paym
hem reel hem de nispî olarak arttığını, artan
üretimden sermayedarların aldıkları payın ise nispî
olarak azaldığını, yani sermaye birikimi sürecinin
daha çok tüketicilerin yararına olduğunu iddia
etmiş ve bu tezini aşağıdaki tablo ile göstermeye
çalışmıştır.
Toplanı Birim Sermaye Sahipleri
% İşçiler%
Birinci Safha 1000 .
500
500
İkinci Safha 2000
800 1200
Üçüncü Safha 3000
1050 1905
Dördüncü Safha 4000
1200 2800
Bastiat'ya göre, tablodaki ritmden de anlaşılacağı gibi,
sermayedarlar ve işçilerin birbirlerine kıskançlık
ve güvensizlik ile bakmaları için bir neden yoktur.Birçoklarımn
iddia ettiğinin aksine, en temel ve en acil
ihtiyaçlarımızın temin edilmesini kolaylaştırarak
onları daha az acil hâle getiren, insanı madde
üzerinde hâkim kılarak insanın yaratıcılığının
dinamiği olan ve işgücünün transferini sağlayan
sermaye, beşerî terakkimizi borçlu olduğumuz en
önemli olgulardan biridir14. Yani,
sermaye artışı esasen tüm insanların faydasına olan
bir süreçtir. Özetlersek, bir tarafta, hemen hemen
her türlü beşerî faaliyetin denetimini eline alarak,
insanlann enerjilerini donduran, düşüncelerine ve
inançlarına baskı uygulayarak insanları doğal
hedeflerinden saptıran, müsrifliği, saldırganlığı,
fetihleri ve kolonileri ile insanları refah kaynağı
olduğuna inandırmaya çalışan, yapılan eylemin
sorumluluğunu o eylemden sorumlu olmayan kişilere
yükleyen, yani kısacası adalet ile adaletsizlik
arasındaki farkı silikleştiren devlet; diğer yanda
ise, hile ve zorbalığın sermaye birikiminin yegâne
yolu olduğu düzenin aksine, bu sürecin doğal
yollardan gerçekleşmesini sağlayan ve bu sayede de
en acil ihtiyaçlarımızın tatminini kolaylaştırarak
refah seviyemizi yükselten, tabiatı insanın
hizmetine sunan, ahlâkî gelişimi sağlayan, eşitlik
ve özgürlüğün muhafazasını garanti eden ve dahiyane
yöntemlerle adaleti tesis eden sermaye.
Unutulmamalıdır ki, ilahî kanunların özü olan ahenk
sermayede vardır."
Bastiat ile ilgili bu kısa anlatımdan sonra, onu daha iyi anlamak
ve onun iktisadî düşünce tarihinde hak ettiği yeri
takdir etmek için hatırlarda tutulmasında fayda olan
birkaç önemli noktayı belirtmek gerekiyor. Bunlardan
ilki, Bastiat'nm eserlerinde sadece özgün bir ifade
veya buluş aramaktan çok, fikirlerini dile getirdiği
dönem ve o dönemin tarihsel şartlan üzerinde
yoğunlaşma gereğidir. Bastiat, entelektüel yaşamının
erken dönemlerinde Adam Smith ve J. B. Say başta
olmak üzere bir çok liberal filozofun etkisinde
kalmıştır ve eserlerinde bu etkinin izleri yoğun bir
şekilde gözlemlenebilmek-tedir. Ancak bu, Bastiat'nm
ve eserlerinin önemini azaltmaz. Bu arada,
unutulmamalıdır ki, kollektivist ve korumacı fikir
akımlarının hemen hemen tüm Avrupa'yı kasıp
kavurmaya başladığı, memleketi Fransa'da otoriter
yönetim geleneğinin yapı taşlarının döşendiği bir
dönemde ve bu dönemin zorlu şartları altında,
Bastiat'nm hâkim atmosfer ile çelişen fikirlerini bu
kadar açık ve ısrarlı biçimde dile getirmesi çoğu
zaman büyük cesaret gerektiren bir işti. Kuşkusuz,
fikirleri sadece doğuş koşullarına indirgeyerek
açıklamak doğru bir metot değildir. Böyle bir yol
muhtevayı ve söz konusu fikrin "özne"sini gözden
kaçırmamıza neden olur; ancak, fikrin içinde
yeşerdiği ortamı görmezden gelmek de en az ilki
kadar sakıncalı bir yoldur. Muhtevanın önemini ve
değerini kavramamızı engeller.
İkinci önemli nokta ise Bastiat'nm üslubu ile
ilgilidir. Alegorik öyküleri ile desteklediği
eserlerinde anlaşılması en güç konuları dahi kolayca
kavranabilir hâle getirmesi, benzerlerine şiirlerde
rastlayabileceğimiz estetik ifadeleri, nükteye
başvurmadaki başarısı onu diğer meslektaşlarından
ayrı bir yere yerleştirmek için yeterli bir
sebeptir. Ancak, ne üzücü bir "tesadüf dür ki,
Bastiat'ya yöneltilen eleştirilerin pek çoğu onun
üslubu ile ilgilidir. Aralarında Marx'm da bulunduğu
ve çoğunluğunu sosyalistlerin teşkil ettiği bir
grup, Bastiat'yı burjuva vülagarizatörü, cüce
iktisatçı" vb. sıfatlarla nitelemiş, onu sermaye
sınıfının çıkarlarını savunma gayesinden başka bir
motivasyonu olmayan, bu gayesine ulaşma yolunda
olguları çarpıtan, görmek istediği gibi gören,
onların gerisindeki dinamikleri teşhis ve tespit
edemeyen bir zavallı olarak tanımış ve tanıtmıştır.
Ancak, mesajlarının net bir şekilde kavranması ve
20.yy 'daki tecrübeler Bastiat'nm ileri sürdüğü
fikirlerin pek çoğunda yanılmadığını göstererek ona
yöneltilen eleştirilerin ne ölçüde haksız olduğunu
açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Öncelikle şu söylenmelidir, Bastiat'nm iktisadî metodolojisinde
dikkat çeken en önemli noktalardan biri, onun,
iktisadî faaliyetlerin ve olguların tüketicinin
menfaatleri açısından gözlemlenmesi ve tüketiciye
getirdiği avantaj ve dezavantajlar ile
değerlendirilmesi gerektiği yolundaki inancıdır.
Eserleri üzerinde yapılacak her dürüst analiz bu
gerçeği açıkça ortaya koyacaktır. Sermayenin sosyal
ve iktisadî düzen içerisindeki müspet işlevini,
onun daima kendisine sahip olmayanların arzularını
tatmin etmek için kullanıldığı yolundaki tespiti
ile temellendirmesini sözünü ettiğimiz metodolojik
tavıra örnek olarak gösterebiliriz. Bu izahattan
sonra, Bastiat'nm eserlerini birinci elden okuyan
vicdanlı bir kişinin onun tek motivasyonunun
"burjuva" çıkarlarını müdafaa etmek olduğunu iddia
edemeyeceğini söylemek hakşinaslığın gereği
olacaktır. Ayrıca, üslubun-daki sadelik ve çok daha
karmaşık bir yapıyı haiz olduğu tasavvur edilen bazı
iktisadî ilkelerin, zannedilenin aksine, insan
doğasına ve topluma ilişkin birkaç noktanın
kavranmasının ardından anlaşılmasının hiç de güç
olmadığını göstermesi ve bu ilkeleri açık ve bir o
kadar da kavranması kolay bir şekilde okuyucuya
aktarması Bastiat'nm vülgarlığı-nı değil, "iktisaf'a
hâkimiyetini ve yazı kabiliyetini gösterir.
Yaşamı ve eserleri üzerindeki ilginin ve entelektüel
araştırmaların artıp, ona ilişkin bilgilerin
sosyalist menşeli kaynakların tekelinden
kurtulmasını müteakip, Bastiat'nm bir iktisatçı ve
entellektüel olarak hak ettiği değerin takdir
edilmesi yolunda epey yol alınmıştır. Örneğin,
geride bıraktığımız 2001 yılında, Amerika ve
Avrupa'daki liberal enstitülerin birçoğunda
Bastiat'nm doğumunun 200. yıldönümü vesilesiyle, bir
tür iade-î itibar olarak da değerlendirebileceğimiz
toplantılar, sempozyumlar tertip edilmiş, ona itha-fen
birçok eser yayınlanmış; Türkiye'de de, Liberal
Düşünce Topluluğu'nda Bastiat'nm hayatı ve felsefesi
üzerine ufak çaplı da olsa bir panel düzenlenmiştir.
Biz bu ilginin giderek artmasını umut ediyoruz;
zira, Bastiat, bir çok bakımdan örnek teşkil eden ve
çeşitli dersler çıkarılabilecek yaşamı ve
yazılmalarının üzerinden yaklaşık 150 yıllık bir
süre geçmiş olmasına rağmen birçoğu hâlâ
güncelliğini ve önemini koruyan iktisadî
teşhisleriyle günümüze de ışık tutmakta, fikrî
terakkimizde bizlere rehberlik etmektedir.
|