|
Gelişmekte Olan Ülkelerde
Sanayileşme Stratejileri
Giriş
Son elli yıllık tecrübeler GÜ'lerde iktisadi
kalkınmanın başarı ile sürdürülebilmesinin, sadece
sanayileşmeye değil, aynı zamanda dışa dönük
sanayileşmeye bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Bu
sanayileşme stratejisini ve bu stratejiyi
destekleyen makro politikaları uygulamaya koyamayan
ülkelerin ekonomik kalkınmaları ise sık sık sekteye
uğramıştır.
Bir ülkedeki sanayileşmenin yapısına ve seviyesine o
ülkenin üretim faktörlerinin miktarı ve kalitesi,
coğrafi konumu, büyüklüğü ve dış ekonomik
ilişkileri gibi birçok faktörler etki eder. Geçmişte
yukarıda sözü edilen faktörlerin iktisadi kalkınma
ve sanayileşmeye etkileri konusunda geniş
araştırmalar yapılmıştır. Fakat dış ticaret
stratejileri ile makro politikalarının birlikte ele
alınarak sınai kalkınma üzerine yaptığı etkiler
hakkındaki araştırmalar ancak 1970'li yıllarda
yoğunluk kazanmıştır. Çünkü, aynı faktör
zenginliğine sahip olan ülkelerin sanayileşmede çok
değişik başarılar elde etmeleri, uygulanan dış
ticaret ve diğer makro politikaların sınai
kalkınmada kritik bir rol oynadığı ancak 1970'li
yılların son çeyreğinde gözler önüne
serilebilmiştir.
1970 başlarında dış ticaret rejimleri veya kambiyo
kontrol rejimlerinin iktisadi etkileri hakkında iki
büyük araştırma yapıldı.
Bunlardan ilki I. Little, T. Scitovsky ve M. Scott
tarafından ele alınan OECD projesi, ikincisi ise
NBER (National Brueau of Economic Research)
patronajında ve A. Kruger ile J. Bhagvvati'nin
Koordinatörlüğünde yapıldı. NBER projesi
1950-1972 arası 10 ülkede (Brezilya, Şili, Kolombia,
Mısır, Gana, Hindistan, İsrail, Filipin, G. Kore ve
Türkiye) 22 liberalleşme girişimini inceledi ve
1974 yılında her ülke için birer kitap yayınlandı.
Daha sonra, bu çalışmaların bir sentezi Kruger ve
Bhagvvati tarafından yapılmış ve 1978 yılında
yayınlanmıştır.
Bhagwati,
değişik kambiyo kontrolü ve miktar kısıtlamaları
(ithalat yasakları, kotalar, döviz kontrolü)
uygulamalarının iktisadi etkinlik üzerine olan
tesirlerini statik (belli bir dönemdeki kaynak
dağılımına etkilerini) ve dinamik açıdan (tasarruf,
yatırım, yenilik yaratma ve müteşebbislerin
kararları üzerine etkilerini) mukayeseli olarak
araştırmıştır. Daha liberal dış ticaret rejimlerine
geçişin yollarının neler olduğu ve bu maksatla
yapılan devalüasyon ve liberalleşmelerin ekonomik
etkilerini ise, yine mukayeseli olarak, Kruger
incelemiştir.
Alternatif sanayileşme stratejileri denince iktisadi
kalkınma ve sanayileşmede sadece sanayileşme
politikaları seçiminin önemli olduğu
anlaşılmamalıdır. Çünkü, sınai kalkınmaya ülkenin
büyüklüğü ve yeri, faktör zenginliği, dış
ilişkileri, yabancı sermaye, dış borç politikaları,
eğitim yapısı, politik ve sosyal şartlar gibi
faktörler de etki eder. Ancak, bir ülkenin sana-yileşmesindeki
ve dış dengeyi sağlamadaki başarısında yukarıdaki
faktörlerin etkilerinin de abartılmaması gerekir.
Birçok gelişmekte olan ülke benzer faktör
zenginliği, benzer siyasi rejimlere ve benzer
büyüklüğe sahip oldukları halde, uygulamaya
koydukları döviz kuru, dış ticaret ve makro
politikalardaki farklılıklardan dolayı
sanayileşmede değişik başarıları elde etmişlerdir.
A. İçe Dönük Sanayileşme (İthal İkamesi)
Stratejileri
İkinci dünya savaşından sonra gelişmekte olan
ülkelerde sanayileşme stratejisi olarak ithal ikame
yolunun seçilmesinde çeşitli siyasi ve ekonomik
sebepler vardı. 1950'lerde ve 1960'lı yılların
ilk yarısında bu sebeplerin formüle edilmesinde
uzun süre ekonomik kalkınma konularında Birleşmiş
Milletler başdanışmanlığı yapan H. Singer, Güney
Amerika ülkelerine danışmanlık yapan R. Prebisch ve
Hindistan da danışmanlık yapan G. Myrdal öncülük
ettiler.
a) İthal İkamesinin Kolay Aşaması
İthal ikamesinin kolay ve ilk aşamasında korunan
gıda ürünleri, elbise, ayakkabı, ev eşyaları ve
bunların girdileri olan dokuma, deri ve ağaç sanayii
gibi dayanıksız tüketim mallar endüstrileridir.
Tüketim malı ithalatına miktar kısıtlamaları ve
yüksek tarifeler (Gümrük Vergileri) uygulanırken,
ara malı ve makine ithalatına düşük tarifeler veya
gümrük muafiyeti uygulanarak yerli üretime
yüksek bir efektif etkin koruma sağlanır. Ayrıca
sanayicilere düşük faizli kredi temini, döviz
tahsisi, düşük fiyatla enerji ve hammadde temini ve
vergi muafiyetleri de tanınır. Diğer taraftan
aşırı değerlenmiş kur politikası ve ülkede
enflasyo-nist bir ortamın sürdürülmesi ile de bu
endüstrilere dolaylı olarak da sübvansiyon (ucuz
ithal girdisi) ve teşvik (mallarına talep) temin
edilmiş olur.
İthal ikamesinin kolay aşamasında korumanın seviyesi
ülkeden ülkeye farklılıklar gösterdiği
gibi, ülke gruplarına, göre de farklılıklar
göstermiştir. Meselâ, gelişmiş ülkeler koruma
safhasını oldukça düşük tarifelerle geçiştirdikleri
halde, günümüzün gelişmekte olan ülkeleri
genellikle yüksek tarife ve/veya kotalar, ithal
yasakları gibi miktar kısıtlamalarıyla aşırı koruma
yolu seçtiklerinden dış rekabeti ortadan
kaldırmışlardır. Oysa, ithal ikamesinin kolay
aşamasında aşırı korumaya ihtiyaç yoktur. Çünkü
gıda ürünleri, tekstil ürünleri, ayakkabı, vs. gibi
tüketim mallarının üretilmesi için gerekli olan yarı
vasıflı ve vasıfsız işçiler ve girdiler bol
miktarda olduğu gibi, sanayileşmenin bu aşaması
ileri düzeyde bir teknoloji de gerektirmez. Buna
rağmen, bir çok ülkede koruma gereğinden yüksek
tutulmuştur. Neticede, içe dönük sınai kalkınmasının
ilk aşamasında yerli üretim hızla artar. Çünkü,
bu aşamada hem tüketim artışı ve hem de ithal
edilen malların ikamesi için üretim yapılır. Fakat,
ithal ikamesinin ilk aşaması, tamamlanınca
tüketimdeki düşüşe paralel olarak üretim artışı da
yavaşlayabilir.
Yüksek sanayileşme hızını devam ettirebilmek için ya
aşağıda ele alınacak olan, ithal ikamesinin ikinci
aşamasına veya sanayi ürünleri ihracına yönelme
veyahut da her iki stratejinin de birlikte
uygulanmasını temin edecek bir karma sanayileşme
stratejisini seçme aşamasına gelinmiş olur.
B- İkinci İthal İkamesi Sanayileşme Stratejisi
Bu aşamada yerli sanayiin korunması için
uygulanmakta olan iktisat politikalarının dozu daha
da artar. İkinci ithal ikamesi aşaması, ara
mallarını, yatırım mallarını ve dayanıklı tüketim
mallarını ithal etmek yerine, bu malların yurt
içinde üretilmesine geçilmesi aşamasıdır.
Bilindiği gibi, bu malların özellikleri ilk
aşamadakilerden farklıdır. Mesela, petro-kimya ve
çelik ürünleri gibi sanayi kollarında kapital
oldukça yoğundur. Bu sanayi kolları optimum ölçekli
kurulmaz ise veya yüksek kapasitede üretim
yapamazsa veya bu kuruluşlarda idari ve teknik
etkinsiz-likler giderilmezse parça başına maliyet
yükselir.
Gelişmekte olan ülkelerde, bir yandan pazarın
darlığı (alım gücünün düşüklüğü), diğer yandan,
nispi olarak, finansal ve insan kapitalinin
yetersizliği, kapital yoğun olan ikinci aşama ithal
ikamesi sanayilerinin optimum ölçekte (parça
başı maliyetin en düşük düzeyde gerçekleştirecek
büyük firmaların) kurulmalarını engellemektedir.
Bu durum ise, bir yandan parça başına maliyeti
artırmakta, öte yandan bu endüstrilerde yüksek
oranlı ithal girdisi ihtiyacından dolayı döviz
tasarrufu imkânlarını da azaltmaktadır. Neticede, bu
sanayi kollarında üretimin iç kaynak maliyeti
giderek artmakta bu durum ise aşırı korumanın
devamlılığını zorunlu kılmaktadır. Ara ve yatırım
malları sanayiinde aşırı korumacılık ise, iç girdi
maliyetleri yüksekliğinden dolayı, tarım; tarıma
dayalı sanayii ve imalat sanayiin gelişmesinde ve
dışa açılmasında en büyük engeli teşkil etmektedir.
Ekonominin ithalat ihtiyacına göre ihracat
gelirlerinin yeterli olmaması sonucu sanayileşme ve
iktisadi kalkınmalarının durakladığını veya
darboğazlara saplandığını gören bazı ülkeler
1960'lardan itibaren sanayileşme kalkınma
stratejisini ve politikalarını değiştirmek zorunda
kalmışlar veya bu değişmenin yararlarını daha
önceden görebilmeyi ve dışa dönük sanayileşme
stratejisini uygulamaya koymayı başarmışlardır.
C. Dışa Dönük Sanayileşme (İhracat İkamesi)
Dışa açık dış ticaret stratejisinin sanayileşme ve
kalkınma üzerine olumlu etki yaptığı görüşü D.
Ricardo'nun mukayeseli üstünlük teorisinden
kaynaklanır.
1950-60 döneminde başta Haberler ve Viner olmak
üzere Nurkse ve Cairncross gibi iktisatçılar, dış
ticaretin statik ve dinamik etkilerinden dolayı
kalkınma ve sanayileşmeye olumlu etkiler yaptığını
savunmuşlardır.
1960 başlarından itibaren sanayileşmede uzun süre
ithal ikamesi politikalarında ısrar edilmesinin
ortaya çıkardığı hayal kırıklığı ve hammadde ve
işlenmemiş geleneksel mal ihracının ülkenin ihtiyacı
olan yeterli döviz miktarını sürekli olarak
karşılayamaması bir çok ülkeyi ihracat ikamesi (export
substitütion) politikalarını uygulamaya
zorlamıştır. Tarım ürünleri ve geleneksel
olmayan hammaddelerin işlenmiş ve yarı işlenmiş
olarak ihraç edilebilmesine ve ayrıca işlenmiş ve
yarı işlenmiş sınai mal ihracatının geleneksel ham
madde ihracatı yerine geçmesine (ikame edilmesine)
ve neticede toplam ihracat içinde sanayi malları
payını ve ihracatı arttıracak politikaların
uygulanmasına, ihracat ikamesi denir. Son yıllarda
bu terim, ihracatın öncülük ettiği büyüme (exportled
grovvth) stratejisi veya ihracata (dışa) dönük
sanayileşme stratejisi yerine kullanılmaktadır.
Bir ülkenin sanayi malları ihracatında başarısının
artması için dışa dönük sanayileşme
politikalarını uygulamaya koyması gerekir. Bu
politikalar çok çeşitlidir. Pozitif reel faiz
hadleri (positive real interest rate), gerçekçi
kur politikası, kamunun ürettiği mal ve hizmetlere
gerçekçi fiyat uygulanması, endüstriler arası
teşvik farklarının azaltılması, teşvik sisteminde
istikrar ve otomatiklik sağlanması, sıkı para
ve maliye politikaları, dışa dönük sınai
kalkınma stratejisi uygulayan ülkelerin genellikle
uyguladıkları makro politikalardır.
Yukarıdaki politikalara ilaveten para-kredi
sistemindeki reformlar, verim arttırıcı
tedbirler, gelir politikası, dış ticaretin
kademeli olarak libere edilmesi (kotaların
kalkması, tariflerin azaltılması) ve iç ve dış
kaynakların ihracat sektörüne kaymasını
hızlandırmak eklenebilir.
Mikro düzeyde
ise firmalara sağlanan ithalat kolaylıklarının,
ihracat sübvansiyonlarının her firmanın ihracattaki
başarısına göre verilmesi ve ihracat
hedeflerine ulaşmayan firmaların cezalandırılması
gerekir. Gelişmiş ülkeler dahil, ihracat
endüstrilerine bütün dolaylı vergilerin iadesi
(vergi iadesi) ve gümrüksüz ithal etme hakkının
tanınması evrensel hale gelmiştir. İhracatta başarı
kazanmış Hong Kong ve Singapur haricindeki bütün
gelişmekte olan ülkelerde ihracat kredisine ve
ihracat sigortasına sübvansiyon yapılmaktadır.
Ayrıca, ihracata dönük sanayi kollarına ve
ihracatçılara, altyapı kullanımlarında ve
ulaştırma hizmetlerinde düşük fiyat uygulanması,
hızlandırılmış amortisman, dış rekabet şartları
hakkında sürekli bilgi sağlanması, ucuz elektrik
temini, ilk beş yıl her türlü vergiden muaf
tutulması genellikle uygulanan dolaylı
sübvansiyonlardır. Yol, liman ve depolama
tesislerinde ve haberleşmede, elektrik ve su temini
gibi altyapı darboğazlarının devlet tarafından
halledilmesi ihracata dönük sanayileşme
stratejisinin en önemli parçalarından biridir.
D. Karma Strateji
Gelişmekte olan ülkelerin sorunu içe dönük ve dışa
dönük sanayileşme stratejilerinden birini seçmek
değildir. Diğer bir ifade ile, bu iki sanayileşme
stratejisi arasında mutlak ve kesin bir ayrım yapmak
doğru olmaz. Burada esas mesele sanayileşmede hangi
stratejiye ağırlık ve öncelik verileceği değil,
fakat bu iki strateji arasında tercih yapmayan,
aynı anda hem içe dönük hem de dışa dönük ve
endüstrilerin gelişmesini sağlayacak karma bir
stratejiyi bulmaktır.
Bu tür bir sanayileşme stratejisini geçmişte
Japonya uygulamıştır. Bu stratejiyi, uzun
süredir G. Kore uygulamaktadır. Kore'de bu
stratejinin uygulanabilmesi için 1964-1965
yıllarında parasal ve mali reformlar yapılmış,
katlı (farklı) kurlar kaldırılmış, gerçekçi kur
politikası uygulanmaya konmuş ve dış ticaret
rejiminde kademeli bir liberalleşme başlatılmıştır,
ihracatçılara ise aşağı yukarı serbest dış
ticaret rejimi uygulanmıştır. İhracatçıların
kullandıkları girdilerin yerli ve yabancı fiyat
farkları ortadan kıldırılmıştır. 1960'dan beri
ithal ikamesi politikalarının uygulandığı sanayi
kolları ise çimento, çelik ve metaller, kimya,
gübre ve son yıllarda taşıma alet ve makineleri
üreten endüstrilerdir. Kore'de bu sektörlere koruma
daha çok devlet sübvansiyonlarıyla sağlanmaktadır.
Böylece içe dönük ve dışa dönük endüstriler yan yana
(paralel olarak) gelişerek birbirini tamamlarlar.
Karma stratejinin uygulanabilmesi sayesinde bir
birim döviz kazanılması ve bir birim döviz
tasarrufu için harcanan marjinal iç kaynak maliyeti
aynı olur.
Neticede kaynak dağılımında etkinliğin
sağlanmasıyla sanayide yapısal bozuklukların ortaya
çıkmasının önüne geçilebilir. İthal ikamesi,
stratejisi kaynak dağılımını bozarak ülkenin
potansiyel mukayeseli üstünlüğüne ters bir
sanayileşme yapısının ortaya çıkmasına yol açar.
Fakat, dışa dönük sanayilere verilen aşırı
sübvansiyonlar da aynı neticeyi doğurabilir.
Ancak, diğer ülkelerdeki tecrübeler göstermiştir ki,
kaynak dağılımında çarpıklığa yol açan neticeler
dışa dönük sanayileşmede daha az, içe dönük
sanayileşmede ise daha çok ortaya çıkmaktadır.
Çünkü, ithal ikamesi teşvikleri ithalat
kısıtlamaları, aşırı değerlenmiş kur ve yüksek
enflasyonda dolaylı yoldan verildiği halde, ihracatı
teşvik, genellikle devlet bütçesine yük getirdiği
için verilen sübvansiyonlar göze batmakta veya
devlet bütçesi imkanlarıyla sınırlı kalmaktadır.
Ayrıca, dışa dönük sanayi firmaları uluslararası
piyasalarda kalite ve fiyat rekabetiyle karşılaştığı
için ölçek ekonomilerinden daha fazla yararlanmak
zorunda kalmaktadırlar.
1970'li ve 1980'li yıllarda Kruger, Bhagwati,
Balassa ve diğer önde gelen iktisatçıların
yaptıkları çalışmalar göstermiştir ki, dış
ticaretinde liberalleşmeye ağırlık veren ülkeler
ihracatı artırmada başarılı olurken, dış ticaret
rejiminde ithalat kısıtlamaları ve kambiyo
kontrolleri ağır basan ülkeler aynı başarıyı
gösterememektedir.
Dışa dönük sanayileşmeyi 1960 başlarından itibaren
1973 ve 1979-1980 şoklarından sonra da sürdürebilen
sadece Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi Uzak
Doğu ülkeleridir. Daha önce içe dönük
sanayileşme stratejisini uygulamış olan Şili ve
Uruguay ise 1974-1975 döneminde dış şoklar
karşısında dışa dönük stratejiyi benimseyen ülkeler
grubuna katıldılar.
Diğer taraftan, 1960'lardan itibaren dışa dönük
sanayileşme stratejisini benimseyen Brezilya,
İsrail, Portekiz ve Yugoslavya, 1973 petrol
şokundan sonra, içe dönük stratejiyi tercih
ettiler. Türkiye ise 1974-1979 yıllarında içe
dönük stratejiyi en aşırı şekilde uygulayan
ülkelerin başında geliyordu. Arjantin ve
Meksika ise orta yolu seçen ülkeler arasında yer
alıyordu.
Kaynak; Prof. Dr. Emin Çarıkcı
|