Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gelişmekte Olan Ülkelerde Sanayileşme Stratejileri 

Giriş 

Son elli yıllık tecrübeler GÜ'lerde iktisadi kalkınmanın başarı ile sürdürülebilmesinin, sadece sanayileşmeye değil, aynı zamanda dışa dönük sa­nayileşmeye bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Bu sanayileşme stratejisi­ni ve bu stratejiyi destekleyen makro politikaları uygulamaya koyamayan ülkelerin ekonomik kalkınmaları ise sık sık sekteye uğramıştır. 

Bir ülkedeki sanayileşmenin yapısına ve seviyesine o ülkenin üretim faktörlerinin miktarı ve kalitesi, coğrafi konumu, büyüklüğü ve dış ekono­mik ilişkileri gibi birçok faktörler etki eder. Geçmişte yukarıda sözü edilen faktörlerin iktisadi kalkınma ve sanayileşmeye etkileri konusunda geniş araştırmalar yapılmıştır. Fakat dış ticaret stratejileri ile makro politikalarının birlikte ele alınarak sınai kalkınma üzerine yaptığı etkiler hakkındaki araş­tırmalar ancak 1970'li yıllarda yoğunluk kazanmıştır. Çünkü, aynı faktör zenginliğine sahip olan ülkelerin sanayileşmede çok değişik başarılar elde etmeleri, uygulanan dış ticaret ve diğer makro politikaların sınai kalkınma­da kritik bir rol oynadığı ancak 1970'li yılların son çeyreğinde gözler önü­ne serilebilmiştir. 

1970 başlarında dış ticaret rejimleri veya kambiyo kontrol rejim­lerinin iktisadi etkileri hakkında iki büyük araştırma yapıldı. Bunlar­dan ilki I. Little, T. Scitovsky ve M. Scott tarafından ele alınan OECD pro­jesi, ikincisi ise NBER (National Brueau of Economic Research) patro­najında ve A. Kruger ile J. Bhagvvati'nin Koordinatörlüğünde yapıldı. NBER projesi 1950-1972 arası 10 ülkede (Brezilya, Şili, Kolombia, Mısır, Gana, Hindistan, İsrail, Filipin, G. Kore ve Türkiye) 22 liberalleşme girişi­mini inceledi ve 1974 yılında her ülke için birer kitap yayınlandı. Daha son­ra, bu çalışmaların bir sentezi Kruger ve Bhagvvati tarafından yapılmış ve 1978 yılında yayınlanmıştır. 

Bhagwati, değişik kambiyo kontrolü ve miktar kısıtlamaları (ithalat ya­sakları, kotalar, döviz kontrolü) uygulamalarının iktisadi etkinlik üzerine olan tesirlerini statik (belli bir dönemdeki kaynak dağılımına etkilerini) ve dinamik açıdan (tasarruf, yatırım, yenilik yaratma ve müteşebbislerin ka­rarları üzerine etkilerini) mukayeseli olarak araştırmıştır. Daha liberal dış ticaret rejimlerine geçişin yollarının neler olduğu ve bu maksatla yapılan de­valüasyon ve liberalleşmelerin ekonomik etkilerini ise, yine mukayeseli olarak, Kruger incelemiştir. 

Alternatif sanayileşme stratejileri denince iktisadi kalkınma ve sanayi­leşmede sadece sanayileşme politikaları seçiminin önemli olduğu anlaşıl­mamalıdır. Çünkü, sınai kalkınmaya ülkenin büyüklüğü ve yeri, faktör zen­ginliği, dış ilişkileri, yabancı sermaye, dış borç politikaları, eğitim yapısı, politik ve sosyal şartlar gibi faktörler de etki eder. Ancak, bir ülkenin sana-yileşmesindeki ve dış dengeyi sağlamadaki başarısında yukarıdaki faktör­lerin etkilerinin de abartılmaması gerekir. Birçok gelişmekte olan ülke ben­zer faktör zenginliği, benzer siyasi rejimlere ve benzer büyüklüğe sahip ol­dukları halde, uygulamaya koydukları döviz kuru, dış ticaret ve makro po­litikalardaki farklılıklardan dolayı sanayileşmede değişik başarıları elde et­mişlerdir. 

A. İçe Dönük Sanayileşme (İthal İkamesi) Stratejileri 

İkinci dünya savaşından sonra gelişmekte olan ülkelerde sanayileş­me stratejisi olarak ithal ikame yolunun seçilmesinde çeşitli siyasi ve ekonomik sebepler vardı. 1950'lerde ve 1960'lı yılların ilk yarısında bu sebeplerin formüle edilmesinde uzun süre ekonomik kalkınma konuların­da Birleşmiş Milletler başdanışmanlığı yapan H. Singer, Güney Amerika ülkelerine danışmanlık yapan R. Prebisch ve Hindistan da danışmanlık ya­pan G. Myrdal öncülük ettiler.

a) İthal İkamesinin Kolay Aşaması 

İthal ikamesinin kolay ve ilk aşamasında korunan gıda ürünleri, el­bise, ayakkabı, ev eşyaları ve bunların girdileri olan dokuma, deri ve ağaç sanayii gibi dayanıksız tüketim mallar endüstrileridir. Tüketim malı it­halatına miktar kısıtlamaları ve yüksek tarifeler (Gümrük Vergileri) uygulanırken, ara malı ve makine ithalatına düşük tarifeler veya güm­rük muafiyeti uygulanarak yerli üretime yüksek bir efektif etkin koruma sağlanır. Ayrıca sanayicilere düşük faizli kredi temini, döviz tahsisi, dü­şük fiyatla enerji ve hammadde temini ve vergi muafiyetleri de tanı­nır. Diğer taraftan aşırı değerlenmiş kur politikası ve ülkede enflasyo-nist bir ortamın sürdürülmesi ile de bu endüstrilere dolaylı olarak da süb­vansiyon (ucuz ithal girdisi) ve teşvik (mallarına talep) temin edilmiş olur. 

İthal ikamesinin kolay aşamasında korumanın seviyesi ülkeden ülkeye farklılıklar gösterdiği gibi, ülke gruplarına, göre de farklılıklar göstermiştir. Meselâ, gelişmiş ülkeler koruma safhasını oldukça düşük ta­rifelerle geçiştirdikleri halde, günümüzün gelişmekte olan ülkeleri genellik­le yüksek tarife ve/veya kotalar, ithal yasakları gibi miktar kısıtlamalarıyla aşırı koruma yolu seçtiklerinden dış rekabeti ortadan kaldırmışlardır. Oysa, ithal ikamesinin kolay aşamasında aşırı korumaya ihtiyaç yoktur. Çünkü gıda ürünleri, tekstil ürünleri, ayakkabı, vs. gibi tüketim mallarının üretilmesi için gerekli olan yarı vasıflı ve vasıfsız işçiler ve girdiler bol mik­tarda olduğu gibi, sanayileşmenin bu aşaması ileri düzeyde bir teknoloji de gerektirmez. Buna rağmen, bir çok ülkede koruma gereğinden yüksek tutulmuştur. Neticede, içe dönük sınai kalkınmasının ilk aşamasında yerli üretim hızla artar. Çünkü, bu aşamada hem tüketim artışı ve hem de it­hal edilen malların ikamesi için üretim yapılır. Fakat, ithal ikamesinin ilk aşaması, tamamlanınca tüketimdeki düşüşe paralel olarak üretim artışı da yavaşlayabilir. 

Yüksek sanayileşme hızını devam ettirebilmek için ya aşağıda ele alı­nacak olan, ithal ikamesinin ikinci aşamasına veya sanayi ürünleri ihracı­na yönelme veyahut da her iki stratejinin de birlikte uygulanmasını temin edecek bir karma sanayileşme stratejisini seçme aşamasına gelinmiş olur. 

B- İkinci İthal İkamesi Sanayileşme Stratejisi 

Bu aşamada yerli sanayiin korunması için uygulanmakta olan ik­tisat politikalarının dozu daha da artar. İkinci ithal ikamesi aşaması, ara mallarını, yatırım mallarını ve dayanıklı tüketim mallarını ithal et­mek yerine, bu malların yurt içinde üretilmesine geçilmesi aşaması­dır. Bilindiği gibi, bu malların özellikleri ilk aşamadakilerden farklıdır. Me­sela, petro-kimya ve çelik ürünleri gibi sanayi kollarında kapital oldukça yoğundur. Bu sanayi kolları optimum ölçekli kurulmaz ise veya yüksek ka­pasitede üretim yapamazsa veya bu kuruluşlarda idari ve teknik etkinsiz-likler giderilmezse parça başına maliyet yükselir. 

Gelişmekte olan ülkelerde, bir yandan pazarın darlığı (alım gücünün düşüklüğü), diğer yandan, nispi olarak, finansal ve insan kapitalinin ye­tersizliği, kapital yoğun olan ikinci aşama ithal ikamesi sanayilerinin optimum ölçekte (parça başı maliyetin en düşük düzeyde gerçekleştirecek büyük firmaların) kurulmalarını engellemektedir. Bu durum ise, bir yandan parça başına maliyeti artırmakta, öte yandan bu endüstrilerde yük­sek oranlı ithal girdisi ihtiyacından dolayı döviz tasarrufu imkânlarını da azaltmaktadır. Neticede, bu sanayi kollarında üretimin iç kaynak maliyeti gi­derek artmakta bu durum ise aşırı korumanın devamlılığını zorunlu kılmak­tadır. Ara ve yatırım malları sanayiinde aşırı korumacılık ise, iç girdi maliyet­leri yüksekliğinden dolayı, tarım; tarıma dayalı sanayii ve imalat sanayiin gelişmesinde ve dışa açılmasında en büyük engeli teşkil etmektedir. Eko­nominin ithalat ihtiyacına göre ihracat gelirlerinin yeterli olmaması sonucu sanayileşme ve iktisadi kalkınmalarının durakladığını veya darboğazlara saplandığını gören bazı ülkeler 1960'lardan itibaren sa­nayileşme kalkınma stratejisini ve politikalarını değiştirmek zorunda kalmış­lar veya bu değişmenin yararlarını daha önceden görebilmeyi ve dışa dö­nük sanayileşme stratejisini uygulamaya koymayı başarmışlardır. 

C. Dışa Dönük Sanayileşme (İhracat İkamesi) 

Dışa açık dış ticaret stratejisinin sanayileşme ve kalkınma üzeri­ne olumlu etki yaptığı görüşü D. Ricardo'nun mukayeseli üstünlük teorisinden kaynaklanır. 1950-60 döneminde başta Haberler ve Viner ol­mak üzere Nurkse ve Cairncross gibi iktisatçılar, dış ticaretin statik ve di­namik etkilerinden dolayı kalkınma ve sanayileşmeye olumlu etkiler yaptı­ğını savunmuşlardır. 

1960 başlarından itibaren sanayileşmede uzun süre ithal ikamesi politikalarında ısrar edilmesinin ortaya çıkardığı hayal kırıklığı ve hammad­de ve işlenmemiş geleneksel mal ihracının ülkenin ihtiyacı olan yeterli dö­viz miktarını sürekli olarak karşılayamaması bir çok ülkeyi ihracat ikamesi (export substitütion) politikalarını uygulamaya zorlamıştır. Ta­rım ürünleri ve geleneksel olmayan hammaddelerin işlenmiş ve yarı işlen­miş olarak ihraç edilebilmesine ve ayrıca işlenmiş ve yarı işlenmiş sınai mal ihracatının geleneksel ham madde ihracatı yerine geçmesine (ikame edilmesine) ve neticede toplam ihracat içinde sanayi malları payını ve ih­racatı arttıracak politikaların uygulanmasına, ihracat ikamesi denir. Son yıl­larda bu terim, ihracatın öncülük ettiği büyüme (exportled grovvth) stratejisi veya ihracata (dışa) dönük sanayileşme stratejisi yerine kullanılmaktadır. 

Bir ülkenin sanayi malları ihracatında başarısının artması için dışa dö­nük sanayileşme politikalarını uygulamaya koyması gerekir. Bu politika­lar çok çeşitlidir. Pozitif reel faiz hadleri (positive real interest rate), ger­çekçi kur politikası, kamunun ürettiği mal ve hizmetlere gerçekçi fi­yat uygulanması, endüstriler arası teşvik farklarının azaltılması, teşvik sisteminde istikrar ve otomatiklik sağlanması, sıkı para ve maliye poli­tikaları, dışa dönük sınai kalkınma stratejisi uygulayan ülkelerin genellikle uyguladıkları makro politikalardır. Yukarıdaki politikalara ilaveten para-kredi sistemindeki reformlar, verim arttırıcı tedbirler, gelir politikası, dış ticaretin kademeli olarak libere edilmesi (kotaların kalkması, tariflerin azaltılması) ve iç ve dış kaynakların ihracat sektörüne kaymasını hızlandır­mak eklenebilir. 

Mikro düzeyde ise firmalara sağlanan ithalat kolaylıklarının, ihracat sübvansiyonlarının her firmanın ihracattaki başarısına göre verilme­si ve ihracat hedeflerine ulaşmayan firmaların cezalandırılması gerekir. Gelişmiş ülkeler dahil, ihracat endüstrilerine bütün dolaylı vergilerin ia­desi (vergi iadesi) ve gümrüksüz ithal etme hakkının tanınması evrensel hale gelmiştir. İhracatta başarı kazanmış Hong Kong ve Singapur haricin­deki bütün gelişmekte olan ülkelerde ihracat kredisine ve ihracat sigorta­sına sübvansiyon yapılmaktadır. 

Ayrıca, ihracata dönük sanayi kollarına ve ihracatçılara, altyapı kul­lanımlarında ve ulaştırma hizmetlerinde düşük fiyat uygulanması, hız­landırılmış amortisman, dış rekabet şartları hakkında sürekli bilgi sağlanması, ucuz elektrik temini, ilk beş yıl her türlü vergiden muaf tutul­ması genellikle uygulanan dolaylı sübvansiyonlardır. Yol, liman ve depola­ma tesislerinde ve haberleşmede, elektrik ve su temini gibi altyapı darbo­ğazlarının devlet tarafından halledilmesi ihracata dönük sanayileşme stra­tejisinin en önemli parçalarından biridir. 

D. Karma Strateji 

Gelişmekte olan ülkelerin sorunu içe dönük ve dışa dönük sanayileş­me stratejilerinden birini seçmek değildir. Diğer bir ifade ile, bu iki sanayi­leşme stratejisi arasında mutlak ve kesin bir ayrım yapmak doğru olmaz. Burada esas mesele sanayileşmede hangi stratejiye ağırlık ve öncelik ve­rileceği değil, fakat bu iki strateji arasında tercih yapmayan, aynı anda hem içe dönük hem de dışa dönük ve endüstrilerin gelişmesini sağ­layacak karma bir stratejiyi bulmaktır. 

Bu tür bir sanayileşme stratejisini geçmişte Japonya uygulamıştır. Bu stratejiyi, uzun süredir G. Kore uygulamaktadır. Kore'de bu strateji­nin uygulanabilmesi için 1964-1965 yıllarında parasal ve mali reformlar yapılmış, katlı (farklı) kurlar kaldırılmış, gerçekçi kur politikası uygu­lanmaya konmuş ve dış ticaret rejiminde kademeli bir liberalleşme başlatılmıştır, ihracatçılara ise aşağı yukarı serbest dış ticaret rejimi uygulanmıştır. İhracatçıların kullandıkları girdilerin yerli ve yabancı fiyat farkları ortadan kıldırılmıştır. 1960'dan beri ithal ikamesi politikala­rının uygulandığı sanayi kolları ise çimento, çelik ve metaller, kimya, güb­re ve son yıllarda taşıma alet ve makineleri üreten endüstrilerdir. Kore'de bu sektörlere koruma daha çok devlet sübvansiyonlarıyla sağlanmaktadır. Böylece içe dönük ve dışa dönük endüstriler yan yana (paralel olarak) ge­lişerek birbirini tamamlarlar.

Karma stratejinin uygulanabilmesi sayesinde bir birim döviz ka­zanılması ve bir birim döviz tasarrufu için harcanan marjinal iç kay­nak maliyeti aynı olur. Neticede kaynak dağılımında etkinliğin sağlan­masıyla sanayide yapısal bozuklukların ortaya çıkmasının önüne ge­çilebilir. İthal ikamesi, stratejisi kaynak dağılımını bozarak ülkenin potan­siyel mukayeseli üstünlüğüne ters bir sanayileşme yapısının ortaya çıkma­sına yol açar. Fakat, dışa dönük sanayilere verilen aşırı sübvansiyonlar da aynı neticeyi doğurabilir. 

Ancak, diğer ülkelerdeki tecrübeler göstermiştir ki, kaynak dağılımın­da çarpıklığa yol açan neticeler dışa dönük sanayileşmede daha az, içe dönük sanayileşmede ise daha çok ortaya çıkmaktadır. Çünkü, it­hal ikamesi teşvikleri ithalat kısıtlamaları, aşırı değerlenmiş kur ve yüksek enflasyonda dolaylı yoldan verildiği halde, ihracatı teşvik, genellikle devlet bütçesine yük getirdiği için verilen sübvansiyonlar göze batmakta veya devlet bütçesi imkanlarıyla sınırlı kalmaktadır. Ayrıca, dışa dönük sanayi fir­maları uluslararası piyasalarda kalite ve fiyat rekabetiyle karşılaştığı için öl­çek ekonomilerinden daha fazla yararlanmak zorunda kalmaktadırlar. 

1970'li ve 1980'li yıllarda Kruger, Bhagwati, Balassa ve diğer önde gelen iktisatçıların yaptıkları çalışmalar göstermiştir ki, dış ticaretinde liberalleşmeye ağırlık veren ülkeler ihracatı artırmada başarılı olurken, dış ticaret rejiminde ithalat kısıtlamaları ve kambiyo kontrolleri ağır basan ülkeler aynı başarıyı gösterememektedir.

Dışa dönük sanayileşmeyi 1960 başlarından itibaren 1973 ve 1979-1980 şoklarından sonra da sürdürebilen sadece Güney Kore, Sin­gapur ve Tayvan gibi Uzak Doğu ülkeleridir. Daha önce içe dönük sa­nayileşme stratejisini uygulamış olan Şili ve Uruguay ise 1974-1975 döne­minde dış şoklar karşısında dışa dönük stratejiyi benimseyen ülkeler gru­buna katıldılar. 

Diğer taraftan, 1960'lardan itibaren dışa dönük sanayileşme stratejisi­ni benimseyen Brezilya, İsrail, Portekiz ve Yugoslavya, 1973 petrol şo­kundan sonra, içe dönük stratejiyi tercih ettiler. Türkiye ise 1974-1979 yıl­larında içe dönük stratejiyi en aşırı şekilde uygulayan ülkelerin başın­da geliyordu. Arjantin ve Meksika ise orta yolu seçen ülkeler arasında yer alıyordu. 

Kaynak; Prof. Dr. Emin Çarıkcı

 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005