|  | 
					Gelişmiş ve Gelişmekte 
					Olan Ülkelerde Cari İşlemler Açığı 
							
							GOÜ’lerde 1980’lerin ortalarından 
							sonra mal ticaretinde serbestleşme sürecini takiben 
							sermaye hareketleri önündeki kısıtlamalar 
							azaltılmıştır. Finansal serbestleşme akımının 
							özellikle Bretton 
							
							Woods 
							
							sabit döviz kuru sisteminin terk 
							edilişinden itibaren GOÜ’leri de içine alacak 
							şekilde yayılması ve bilgi teknolojilerinde yaşanan 
							devrim niteliğindeki ilerlemeler, uluslararası 
							alanda finansal araçların çeşitlenmesine ve işlem 
							hacimlerinin büyük oranda artmasına sebep olmuştur. 
							Bu süreçte gelişmiş ve GOÜ’lerin cari işlem 
							dengelerinde 1998 yılında bir dönüşüm başlamıştır. 
							Bu dönüşümde GOÜ’ler öncesinde grup olarak cari 
							işlem açığı verirken, 1998 sonrasında cari işlem 
							fazlası vermeye başlamışlardır. Diğer taraftan 
							gelişmiş ülkeler ise grup olarak 1990’ların 
							sonlarında cari işlem fazlası verirken cari işlem 
							açığı vermeye başlamışlardır (Cural, 2010:176). 
							
							1980’li yıllar aynı zamanda 
							küreselleşme olgusunun da güç kazandığı yıllar 
							olarak bilinen bir gerçektir. Ancak aynı olumlu 
							gelişme büyüme oranlarında görülmemektedir. Bu 
							süreçte 1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan 
							neoliberal makro ekonomik politikaların rolü 
							bulunmaktadır. Diğer yandan neoliberal iktisat 
							politikalarının dünya ölçeğinde yol açtığı üretim ve 
							tüketim dengesizlikleri istikrarsızlıkların nedeni 
							olacaktır. Büyük şirketlerin Asya ülkelerinin düşük 
							emek ücretleri ile maliyetlerini düşürme çabaları, 
							bu ülkelerde düşük tüketim ve yüksek tasarrufa yol 
							açarken, merkez ülkelerde ise yüksek tüketim ve 
							sürekli artan cari açık önemli bir dengesizlik 
							unsuru olmuştur (Aytekin, İzgi, Kalaycı, 2010:9). 
							
							Küreselleşme sürecinde 1990’lı 
							yılların başından itibaren GOÜ’lere yönelen sermaye 
							hareketleri katlanarak büyümüştür. Ancak bu dönemde 
							gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yönelen 
							sermaye hareketleri, daha çok spekülatif nitelikli 
							kısa vadeli sermaye (sıcak para) akımları olmuştur. 
							Finansal piyasaların küresel düzeyde bütünleştiği bu 
							ortamda, bir yandan gelişmiş ülkeler ve GOÜ’lerin 
							sermaye ve para piyasaları arasındaki bağımlılık 
							düzeyi, diğer yandan finansal krizlere karşı mali 
							kırılganlık artmıştır. Bu ortamda, birçok GOÜ’nün 
							oluşan iç/dış açıklarını kapatmak için denetimsiz 
							biçimde sermaye piyasalarını sıcak para akımlarına 
							açmaları nedeniyle, bu yıllardaki finansal krizler 
							daha çok GOÜ’lerde görülmüştür (Dikkaya, Üzümcü, 
							2010:273). 
							
							Gelişmiş ülkeler 1990’lardan 
							2000’lere nihai mallarda net ithalatçı, ara mallarda 
							net ihracatçı konumuna gelmektedir. Gelişmekte olan 
							ülkeler 1990’lardan 2000’lere nihai mallarda net 
							ihracatçı, ara mallarda net ithalatçı konumuna 
							gelmektedir. Teknolojik gelişme, artan uluslararası 
							rekabet, ticaret üzerine konan engellerin 
							azaltılması ve ulaştırma maliyetlerinin düşmesi 
							üretim süreçlerinin dikey olarak bölünerek farklı 
							ülkelere taşınmasına sebep olmuştur. Dikey 
							uzmanlaşma üretimin ithalat gereğini artırmakta ve 
							gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler 
							arasında üretim süreçlerinin bölüşülmesine sebep 
							olmaktadır. Doğrudan yatırımlar gerek doğrudan 
							gerekse dolaylı olarak bu sürece destek olmakta ve 
							gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerine 
							katkıda bulunmaktadır. Teknolojik gelişme, artan 
							uluslararası rekabet, ticaret üzerine konan 
							engellerin azaltılması ve ulaştırma maliyetlerinin 
							düşmesi üretim süreçlerinin dikey olarak bölünerek 
							farklı ülkelere taşınmasına sebep olmuştur. Dikey 
							uzmanlaşma üretimin ithalat gereğini artırmakta ve 
							gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler 
							arasında üretim süreçlerinin bölüşülmesine sebep 
							olmaktadır. Doğrudan yatırımlar gerek doğrudan 
							gerekse dolaylı olarak bu sürece destek olmakta ve 
							gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerine 
							katkıda bulunmaktadır (Aydın v.d, 2009:17-28). 
							
							1981-1982’den sonra tamamen ortadan 
							kalkan ABD dış fazlalarıyla belirginleşen 
							dengesizlik, 1997-1998 Doğu Asya krizine kadar olan 
							süreçte Japonya, Almanya ve OPEC ülkelerinin dış 
							fazlalarıyla kısmen de olsa gerilimsiz telafi 
							edilebilmişse de, 1997-1998 Asya kriziyle birlikte 
							uluslararası gerilim artmaya başlamıştır. 2006, bu 
							gerilimin en uç noktasıdır. ABD’de artık sınır 
							tanımaz ölçüde artan tüketim ve her geçen gün eriyen 
							tasarrufların yol açtığı bu açıklar, diğer fazla 
							veren ülkelerin marjinal katkıları yanında esas 
							olarak Çin, Japonya ve OPEC ülkelerinin 
							tasarruflarıyla (cari işlem fazlalarıyla) finanse 
							edilmiştir. ABD, astronomik boyutlara varan cari 
							işlem açıklarının finansmanını FED’in izlediği 
							gevşek para politikası ve doların değer kaybetmesini 
							önleyici müdahalelerle mümkün kılmış ve bu 
							doğrultuda çekiciliği artırılan Amerikan finansal 
							varlıklarıyla ülke içine sürekli bir sermaye akışını 
							sağlamıştır. Amerika’nın bu kadar rahat 
							davranmasının 
							
							nedeni, doların uluslararası rezerv 
							para olması ve bunun dolar cinsinden varlıklara 
							ayrıcalıklı ve rakipsiz bir güç vermesidir (Güler, 
							2010:34). 
							
							Cari işlemler dengesi, ekonomik 
							performansın önemli göstergelerinden biridir. GOÜ’de 
							yüksek oranlı ve uzun süreli cari işlem açıkları 
							ekonomide ciddi sorunlara yol açabilir. Uzun 
							dönemde, bu açıkların varlığı yurtiçi faiz 
							oranlarının göreli olarak artmasına ve gelecek 
							nesillerin, artan borç yükü nedeni ile hayat 
							standartlarının düşmesine neden olabilir. Bu 
							açıkların varlığı makroekonomik dengesizliğin döviz 
							kurunun değerlenmesi veya sıkı para ve maliye 
							politikaları uygulanarak düzeltilmesi gerekebilir (Akçağlayan, 
							2006:242). 
								
									
										| 
										
										Dünya Toplam Cari Açık ve 
										Fazlalarında Ülke ya da Bölge Payları 
										  
											
												
													| 
													
													Ülkeler | 
													
													1995-2000 | 
													
													2001-2005 | 
													
													2006 |  
													| 
													
													ABD | 
													
													-77.8 | 
													
													-94.1 | 
													
													-89.1 |  
													| 
													
													Avro Bölgesi | 
													
													14.9 | 
													
													5.9 | 
													
													0.8 |  
													| 
													
													Japonya | 
													
													37.6 | 
													
													22.9 | 
													
													17.8 |  
													| 
													
													Britanya | 
													
													-6.1 | 
													
													-5.9 | 
													
													-8.3 |  
													| 
													
													OECD’nin 
													kalanı | 
													
													2.7 | 
													
													9.2 | 
													
													7.2 |  
													| 
													
													Çin | 
													
													6.5 | 
													
													10.1 | 
													
													26.0 |  
													| 
													
													Asya (Çin ve 
													Japonya hariç) | 
													
													4.3 | 
													
													13.1 | 
													
													10.6 |  
													| 
													
													Afrika ve 
													Ortadoğu | 
													
													0.9 | 
													
													15.4 | 
													
													24.9 |  
													| 
													
													Orta ve Güney 
													Amerika | 
													
													-16.1 | 
													
													0.6 | 
													
													5.4 |  
													| 
													
													Orta ve Doğu 
													Avrupa | 
													
													1.8 | 
													
													16.4 | 
													
													7.3 |  
													| 
													
													Dünya (istatiksel 
													uyumsuzluk | 
													
													31.3 | 
													
													16.4 | 
													
													-2.5 |  |  
 
								
									
										| 
										
										Kaynak: Lİ, Ming (2009); 
										Yükselen Çin ve Kapitalist Dünya 
										Ekonomisinin Çöküşü, Çeviren: Aytül 
										KANTARCI, Ercüment ÖZKAYA, 1. Baskı, 
										Epos Yayınları, Ankara, s.116. |  Tablo, 
							büyük ekonomi ya da ekonomik bölgenin dünyanın 
							toplam cari açık ya da fazlaları içindeki paylarını 
							gösteriyor. 2001 ile 2002 arasında, büyük ekonomiler 
							arasında cari açık veren sadece iki ülke vardı: ABD 
							ile Britanya ve ABD dünyanın artı tasarruflarının 
							%90’nını emmekteydi. Çin ise dünyanın en büyük artı 
							
							tasarruf kaynağı olarak Japonya’yı 
							yerinden etmişti. Çin ve (Afrika ile Ortadoğu’daki) 
							petrol ihracatçısı ülkeler, dünyanın toplam artı 
							tasarruflarının yaklaşık dörtte birini sağlıyordu. 
							Başka ilginç bir olgu, “dünyanın” da (yani ülkeler 
							arası istatiksel fark ve uyumsuzlukların) bu dönem 
							sonunda büyük bir net borç vericiyken küçük bir borç 
							alıcısına dönüşmesiydi. ABD cari açığının finanse 
							edilebilmesi için dünyanın geri kalanının aynı 
							büyüklükte tasarruf sağlamaya gönüllü olması 
							gerekir. Dünyanın büyük bölümünün talep 
							yetersizliğinden muzdarip olduğu ve kurtuluşu 
							çaresizce ihracata yönelik büyümede aradığı 
							1990’ların sonuyla 2000’lerin başında ABD dünyanın 
							geri kalanından artı sermaye sağlamakta pek güçlük 
							çekmemişti (Li, 2009:116-119). 
							
							Üçüncü dünyanın kalkınmasında görülen 
							yetersizliğin açıklanmasına yönelik çabalar Rognar 
							Nurkse, Gunnar Myrdal ve Hans Singer gibi yazarların 
							araştırmalarına ilişkindir; bu yazarların pozisyonu 
							Raul Prebisch liderliğindeki Latin Amerika İçin 
							Birleşmiş Milletler Komitesinin (ECLA) 
							çalışmalarıyla yakın biçimde tanımlanmıştır. Bu 
							yazarların azgelişmişliğe dair ortaya koydukları 
							yapısalcı teori, dünya ekonomisinin ekonomik 
							gelişimlerini sınırladıklarını iddia ettikleri 
							niteliklerine ve özellikle de azgelişmiş ekonomiler 
							için ihraç malları açısından kötüleşen ticaret 
							hadlerine odaklanmaktadır. Uluslararası ekonomiye 
							yönelik bir reformun ve ithal ikameye dayanan bir 
							gelişme stratejisinin bu sorunlar için çözüm 
							olacağına inanmaktadırlar. Bu yüzden azgelişmiş 
							ülkeler hızla sanayileşmeli ve önceden daha ileri 
							ekonomilerden ithal ettikleri ürünleri kendileri 
							üretmelidir (Gilpin; 2011:331). 
							
							Gelişmiş ülkelerde meydana gelen 
							krizlere örnek olarak ABD krizleri alınabilir. 
							ABD’de meydana gelen finansal krizler, genelde şu 
							süreci izlemektedir: Bankaların bilançolarında 
							kötüleşme, faiz oranlarında yükselme, borsada düşüş 
							ve belirsizlikteki artış faktörleri, ters seçim 
							(asimetrik bilgiden kaynaklanır ve işlemin 
							yapılmasından önce meydana gelir) ve ahlaki 
							tehlikeye (asimetrik bilgide kaynaklanır ve işlemin 
							yapılmasından sonra meydana gelir) yol açmaktadır. 
							Ekonomik faaliyetteki düşüş, banka paniklerine neden 
							olmakta; bu da yine ters seçim ve ahlaki tehlikeyi 
							artırmaktadır. Ekonomik faaliyet hacmi düşmeye devam 
							etmektedir. Fiyat düzeyinde beklenmeyen düşüşler 
							meydana gelmekte ve yine artan ters seçimi ve ahlaki 
							tehlikeyi ekonomik faaliyetlerdeki düşüş 
							izlemektedir. 
							
							Gelişmekte olan ülkelerde meydana 
							gelen krizlere Latin ve Doğu Asya finansal 
							krizlerinin izlediği sürecin aşamaları şu şekilde 
							sıralanabilir: Banka bilançolarında kötüleşme, faiz 
							oranlarında artış, borsada düşüş ve belirsizlikte 
							artış faktörlerinin sonucu olarak ters seçim ve 
							ahlaki tehlike artmakta; döviz krizi meydana 
							gelmekte; bu da ters seçim ve ahlaki tehlikeyi daha 
							da artırmakta ve ekonomik faaliyet düzeyini 
							düşürmektedir. Bunu bankacılık krizi izlemektedir. 
							Ters seçim ve ahlaki riskin iyice artması sonucu 
							ekonomik faaliyet daha da kötüleşmektedir (Toprak, 
							2001:861). 
							
							2008 yılı itibariyle dünya nüfusunun 
							% 15,1’ini oluşturan gelişmiş ülkeler (33 ülke) 
							dünya GSYİH’nin % 55,1’ini üretmekte ve dünya 
							ihracatının % 65’ini gerçekleştirmektedir. Dünya 
							nüfusunun % 84,9’unu oluşturan yeni gelişen ve 
							gelişmekte olan ekonomiler (149 ülke) ise dünya 
							GSYİH’nin % 44,9’unu üretirken dünya ihracatının % 
							35’ini gerçekleştirmektedir (Çiftçi, Uğur, 
							2010:117). 
							  |