Global Ekonomiye Dönüş
Global Ekonomi Nedir, Global Ekonomik Kriz
Eğer global kapitalizmin şu anki gelişmesini anlamak istiyorsak,
uluslararası liberal ekonomik düzenin aslında ilki
19. Yüzyılın sonunda ve ikincisi 20. Yüzyılın
sonunda olmak üzere iki kez yükseldiğini
hatırlamamızda yarar vardır.' Uluslararası ekonomi
birçok yönden sadece yüz sene önceki düzeyine daha
yeni erişmiştir; ki bu, meşhur iktisatçıları,
uluslararası entegrasyonun şimdiki seviyisinin iki
dünya savaşı ve büyük buhranın yarattığı duraklama
ve gerilemelerden önce olduğu kadar kadar yüksek
olup olmadığını sorgulamaya teşvik etmektedir.
Yakınlarda yapılan bir çalışmada, ekonomistler Michael Bordo,
Barrry Eic-hengreen ve Douglas Irwin globalleşmenin
bugün bir asır önceki globalleşmeden gerçekten
farklı olup olmadığına cevap arıyor.2 Bu
sorunan cevaplanması bize şimdiye dek hiç görülmemiş
bir dönemde yaşayıp yaşamadığımız, ulus devletin
modasının geçip geçmediği ve yeni uluslarası
ekonomik düzenin kendi devamını temin edip
edemeyeceğine karar vermede yardımcı olabilir.
Hakikaten, birçok gözlemcinin işaret ettiği gibi
global kapitalizmin ilk silsilesinin böyle afet
kabilinden bir sonla noktalanmış olması gerçeği,
bizi ticarî, fınansal ve işgücü entegrasyonunun şu
anki durumu üzerinde düşünmeye zorluyor.
Dünyanın bugün Pax Britannica döneminden bile kesinlikle daha az
liberal olduğu bir alan ise göç ve göçmenlerdir.
Teknolojik gelişmelerin seyahati göç
kısıtlamalarının en asgari olduğu veya hiç
olmadığı 19. yüzyıldakinden çok daha olay ve daha
düşük maliyetli hale getirmesine rağmen, bugün
birçok ülke -özelikle zengin ülkeler- bir dizi göç
ve işgücü düzenlemelerine sahiptir. Ekonomist eepak
Lal'ın ikna edici şekilde açıkladığı gibi, bugün
insanların göç etmesinin izerinde böyle
kısıtlamaların olmasının sebebi, (zengin ülkelerde)
vatandaşlığın efah devleti tarafından sağlanan
hizmetlerden yararlanma hakkını vermesidir, âkin
refah devleti büyümekte olduğu gibi göç miktarı da
büyümektedir. 1965 yılından 1990 yılına kadar fakir
ülkelerden zengin ülkelere akışın etkisiyle yaban-bu
ülkede doğmuş nüfus 75 milyondan 120 milyona
yükselmiştir. Örneğin, 1945'ten u yana ABD'ye göç
eden insan sayısı 10 kat büyümüştür, fakat
göçmenlerin BD nüfusu içindeki oranı, bu oranın
zirveye ulaştığı yüzyılın başındaki oranın sadece
üçte biridir.
Kıyasladığımızda, dünya mal ticareti 1970'lerde 1913'deki
seviyesine ancak inmiştir. 1970'lerin ilk döneminde
global ihracat global üretimin % 12'sini tutuyordu
ve o zamandan bu yana bu oran ancak % 18'e
yükselebilmiştir. İhracatın ABD ekonomisi içindeki
oranı bugün 19. yüzyıl sonlarındaki oranın az
üzerinde sadece % 8 civarındadır. Fakat hizmet
ticareti de dahil ABD ihracat oranı takriben % 11 'e
yükselmiştir. Doğrusu bugün turizm, finans, sigorta
ve teknik yardım gibi hizmetlerin ticaretinin
yüksekliği eskiden olduğundan daha fazla telaffuz
edilmektedir. Hem mal hem hizmet ihracatını hesaba
katmak suretiyle global ihracat bugün ancak dünya
üretiminin % 23'üne yükselmiştir.
Daha başka iki unsur yeni uluslararası liberal ekonomik düzen
içindeki ticareti farklı kılmaktadır: Çok uluslu
anonim şirketlerin yükselişi ve ticaretin
terkibindeki değişiklik. Ticaret bugün anonim
şirketlerin değer zincirini parçalara ayırmasını ve
endüstri içi ticaretle uğraşmasını gerektiriyor.
Sonuç olarak, mamul mallar gelişmekte olan ülkeler
tarafından gelişmiş ülkelere artan bir oranda ihraç
edilmektedir. Bu tamamıyla 19. yüzyıl tecrübesiyle
ters düşmektedir; çevre ülkeler zengin ülkelere
birincil mallar ihraç ederken, şimdi daha önce
merkezdeki ülkelerde üretilen, çevre ülkelere ihraç
edilen malları merkez ülkeler ithal etmektedir.
Bordo ve beraberindeki yazarlar işaret ediyorlar ki, örneğin, bugün
ABD'nin Meksika'dan ithalatının % 80'ini mamul
mallar oluştururken, bundan 100 sene önce bu oran
sadece % lO'lar civarındaydı. ABD ekonomisi içinde
mal ihracatı oranı dramatik bir şekilde
yükselmemesine rağmen, ABD'de üretilen ticarî
malların büyük bir yüzdesi bugün ihraç edilmektedir.
Finansal Entegrasyon
Dünya bugün finansal olarak geçmişte olduğundan daha fazla mı
bütünleşti? Net sermaye artışlarına baktığımızda,
veriler cevabın "hayır " olduğunu söylüyor. Almanya,
Fransa ve Hollanda'da da benzer oranlarda olmak
üzere, Viktorye dönemde İngiltere'den dışarı akan
sermaye İngiltere GSYH'nın % 9'una ulaşmış tır.
Bugün hiçbir ülke bu net sermaye akış oranlarının
yanma bile yaklaşamamış tır. 1990'larda lider
ekonomiler için ortalama sermaye akımı GSYH'larının,
2'sinin az üzerindedir.
Sermaye piyasası entegrasyonundaki diğer farklılıklar da gösteriyor
ki dünya gerçekten de hiç olmadığından daha fazla
küreselleşti. Günlük 1.5 trilyon dolar civarındaki
büyük sermaye akımı tarihte hiçbir dönemde
olmadığından daha fazladır ve bu paranın büyük bir
bölümünü kısa süreli yatırımlar oluşturmaktadır.
Yatırımcılar bugün gittikçe büyüyen uluslararsı
finans olanakları/araçları sunan bir pazarda
dünyanın her tarafındaki ekonomik ve siyasî
gelişmelere anında reaksiyon verebilmektedir.
Dahası, yatırımcılar değer araçlarına ve yüzyıl önce
de hakim olan yatırım araçlarına hemen hemen eşit
olarak yatırım yapıyorlar. O zamanlar uluslararası
sermaye öncelikle demiryolları ve devlet tahvilleri
başta olmak üzere belirli sektörleri finanse etmekte
yoğunlaşmıştı.9 Bugün daha hızlı ve belki
de yatırım fırsatları hakkında daha güvenilir
bilgiyle beraber uluslararası sermaye ülkelerin
ekonomilerinin her sektörüne akmaktadır. Kısacası,
net sermaye akışları 19. Yüzyıldaki kadar büyük
çapta olmamasına rağmen, sermaye piyasalarının bu
kadar büyümesi ve daha sofistike hale gelmesi kadar
sermaye akımlarının da hiç görülmedik derecede
geniş çaplarda olması gösteriyor ki, finansal
bütünleşme bugün dünya kapitalizminin ilk oluştuğu
dönemlerdekinden daha fazladır.
Teknoloji ve Siyasetin Rolü
Küreselleşme politik veya teknolojik değişimden dolayı mı
olmaktadır? Burada yine Bordo ve diğerleri dünya
kapitalizminin iki dönemi arasında önemli
farklılıklar görüyorlar. Geçen yüzyılda teknolojik
gelişmeler küreselleşmeye yol açtı. 1860'larda
uluslararası liberal ekonomik düzenin siyasal
temelleri oluşmuştu. Büyük Britanya Tahıl Yasalarım
kaldırdı ve 1840'larda Çin'e iyice yerleşti; 1857'de
Hindistan'ı aldı ve Fransa'yla birlikte 1856 Kırım
Savaşı'nda Rusya'yı yendi.
Aynı dönemde ve sonrasında teknolojideki gelişmeler, 19. yüzyılın
sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında deniz
taşımacılığındaki masraflarda % 40 ile % 50 arasında
bir düşüş sağladı. 1860'larda Atlantik Okyanusu'nu
geçen kablo sistemi döşendi; telgraf ve
demiryollarının kullanımı yaygınlaştı; 1869'da
Süveyş Kanalı bitirildi ve 1900'lerde Kuzey Amerika
ile Avrupa'yı radyo-telefon birbirine bağ-adı.
Bunlar ve diğer buluşlar dünya kapitalizminin ilk
yükselişini ortaya çıkardı.
Küreselleşme bugün teknolojik gelişmelerden de yararlanmasına
rağmen bü-yük ölçüde dramatik politik değişimlerden
kaynaklanmaktadır. Dünyanın her ye-inde devletler
ticarî engelleri azalttılar ve 1980'lerden,
özellikle Berlin duvarının yıkılışından itibaren
ekonomilerini dışa açtılar. (Bu 19. yüzyılda
ülkelerin yavaş yavaş gümrük tarifelerini yükseltmiş
oldukları gerçeğiyle çelişmektedir.) Hava
taşımacılığı gibi yeni teknolojiler günümüz
küreselleşmesine yardım etmiş olabilir; fakat bu
tür değişimlerin küreselleşmedeki rolü
abartılmamalıdır. Diğer taraftan, bilgi çağında
teknoloji, politikacıların dünya kapitalizminin
gidişatını tersine çevirmesini zorlaştırabilir.
Zaman zaman küreselleşmenin eşitsizlik ve ekonomik dengesizlik
yarattığı söylenmesine rağmen, tarihî bulgular
aslında ekonomilerini dışa açan ülkeler arasında
hayat standartlarında ekonomik olarak yaklaşma
olduğunu gösteriyor. Çalışmalar OECD içindeki
ülkeler arasında, ABD eyaletleri arasında ve Japon
eyaletleri arasında birbirine yaklaşma eğilimi
olduğunu gösteriyor.10 Ekonomist Jeff-rey
Williamson'ın ulaştığı global kapitalizmin her iki
evresinde uluslararası ekonomiye katılan ülkelerde
yaşayan insanlar arasındaki hayat standartları
açığının daraldığı bulgusu manidardır. Williamson,
«Tarih küreselleşmeyle yakınlaşma arasında pozitif
bir münasebet olduğunu gösteriyor» diyor ve ekliyor:
«Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllar detaylı olarak
incelendiğinde karşılıklı münasebet nedensel bir
ilişkiye dönüşüyor: Küreselleşme hayat
standartlarının birbirine yaklaşmasında kritik bir
rol oynamıştır.»
Finansal Sistem
Son yıllarda Asya'da, Rusya'da ve başka yerlerdeki finansal krizler
zaman zaman yeni bir şeymiş ve küreselleşmenin
sonucuymuş gibi değerlendirildi. Anacak
ekonomistler bu son ekonomik krizlerin sebeplerini
incelemişler ve genel olarak krizlerin sebeplerine,
sabit döviz kurlarını, hükümetçe yönlendirilen
kredilen-dirme sistemini, koruma altındaki finansal
sistemleri, ulusal ve uluslararası seviyedeki
ahlâkî çöküşleri ve resmî hesaplarda şeffatlığın
olmamasını dahil etmekte mutabık kalmışlardır.
Bu mutabakata rağmen krizler, küreselleşme karşıtları tarafından
daha fazlla piyasaya dayalı sistemden, daha
müdahaleci sisteme geçilmesini savunmak maksadıyla
kullanılmıştır. Hindistan'ın daha kapalı sistemi onu
bölgesel finansal krizlerin altında ezilmekten
kaçındırdığı için Hindistan, Doğu Asya'lı
komşularından daha tutarlı/basiretli politikalar
izlemiş olarak gösterilir. Şüphesiz, Hindistan'ın
istikrar için ödediği bedel yoksulluğun sürüyor
olmasıdır. Aksine Hon Kong kısa bir ekonomik tarihe
sahiptir, fakat dünyadaki en zengin yerlerden biri
haline gelmiştir. Doğrusu finansal krizlerden sonra
bile Doğu Asya kriz ülkeleri Hindistan'dan hâlâ 8
ile 15 kat daha zengindir.
Finansal krizler dünya kapitalizminin ilk döneminde de olmuştur.
İki dönem arasında bir ortak nitelik şudur:
bankacılık ve para krizlerinin ikisi birden zengin
ülkelerden daha çok çevre ülkelerinde veya az
gelişmiş ülkelerde ortaya çıkmaktadır. Zengin
ülkelerde bankacılık değil fakat para krizleri daha
yaygındır. Lâkin Viktoryen dönemin altın
standardının hakimiyeti altında, krizler
fiyat-paraya dayanan şimdiki ayarlanabilir kur
oranları sistemi altında çözüldüğünden farklı
şekilde çözülüyordu.
Bir başka mühim fark ise 100 sene evvel finansal kurtarmalar özel
sektör tarafından yapılırken, bugün genellikle
Uluslararası Para Fonu (IMF) liderliğinde resmî
olarak yapılmaktadır. İngiliz Dışişleri Bakanı
Palmerston Birleşik Devletler eyaletlerinin
taahhütlerini ifa edemediği 1840'lardan sonraki
yüzyıla hakim olan vaziyeti şöyle özetlemektedir:
«Yabancı bono alan İngiliz tebaası riskleri kendi
üzerine almıştır ve sonucuna katlanmalıdır.» Bu
yaklaşımın sonucu olarak o zamanlar, genellikle
kriz ülkelerindeki ekonomik toparlanma bugünkünden
daha hızlıydı ve o ülkeler, bugünkü kriz ülkelerinin
yaşadığı çapta servet kaybı yaşamadı.
Yukarıdan Liberalizm mi yoksa Aşağıdan Liberalizm mi?
Liberalleşmenin içinde vuku bulduğu kendine özgü kurumsal yapı
-IMF, Dün-a Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve BM gibi
devletler üstü örgütler ve müdahâ-eci refah
devletleri- globalleşmenin hem düşmanlarının ve hem
de taraftarlarının azar ekonomisine dönüşme
gayretlerini bu kuruluşların çalışmalarına
atfetmelerine ve daha ileriki yapılanmaların da
uluslararası örgütlerce idare edilmesini tav-iye
etmelerine sebep oluyor.
Lâkin kanıtlar gösteriyor ki, bu uluslararası örgütler en iyi
ihtimalle küreselleşme sürecinin kıyısında köşesinde
yer almışlardır ve en kötü ihtimalle bu süreçte
kesintilere veya ertelemelere sebep olmuşlardır.
Örneğin IMF ve Dünya Ban-kası'nın yıllardan bu yana
içe dönük, kapalı rejimlere borç vermesi kesinlikle
dünya kapitalizmine doğru hareketi yavaşlatmıştır.
Bununla birlikte, ülkeler daha önce başarısız
oldukları iktisadî yeniden yapılanmayı, sermaye ve
ticaret hesaplarının liberalizayonunu ve diğer
siyasa reformlarını tek taraflı olarak
gerçekleştirdiler. Bu durum, çok taraflı serbest
ticaret anlaşmalarına giren, NAFTA'nın öneril-mesinden
seneler önce ticarî engelleri azaltan Meksika gibi
ülkeler için bile geçerlidir. Çin, Dünya Ticaret
Örgütü'ne katılma teklifinde aynı yolu izlemektedir.
Nitekim, yardım kuruluşları globalleşme sürecine
muhtemelen yarardan ziyade zarara sebep olurken
(örneğin Rusya'ya borç para vererek), Dünya Ticaret
Örgütü gibi serbest ticaret anlaşmaları da yararlı
oluyor. Bununla beraber, bunlar ticarî
liberalizasyon reformlarını teşvik etmekten daha
fazla bu reformların korunmasına hizmet ediyor.
Kısacası dünya ekonomisi ülkeler düzeyindeki değişimlerden ziyade
-Alman liberali Wilhelm Röpke'nin ulus üstü
organizasyonları karakterize eden sahte ulus-lararasıcılıktan
ziyade içeriden ve derinden bir uluslararası düzen
dediği- uluslararası düzeyde yönlendirilen
değişimlerin neticesinde evrim geçiriyor. Liberal
ekonomik dünya düzenini gerçekleştirmek isteyen
yapısalcı yaklaşımın tehlikesi, bunun ihtiyarî ve
keyfî güç kullanımına yol verebileceğidir. London
School of Economics'den Razeen Sally bu tehlikeleri
şöyle tarif etmektedir:
«Neo-liberal kurumsalcılar, uluslararası siyasa koordinasyonunu,
uluslararası düzeyde ihtiyatî hükümet icraatlarını
y -aklayan genel kuralların sınırlandırılması
çerçevesinde belirlemiyorlar; daha ziyade bunları
spesifik sonuçlara ulaşmayı hedefleyen hususî
politikalar üzerinde detaylı ahitleşmelerin bir
aracı olarak düşünüyorlar. Bu ise hukuk devletine
tâbi sınırlı hükümete değil, uluslararası kamu
politikası karteli içinde ülke içi siyasî
sorumluluktan ve piyasa disiplininden kaçınan
sınırsız ve keyfî hükümete işaret etmektedir. Bu
bağlamda uluslararası rejimler hükümetlerin
başarısızlıklarının uluslararası düzeye taşınmasının
bir ifadesidir. Kamusal tahkikten ve ulusal yasama
ve yargı kontrolünden daha da uzaklaşmış hükümetler
arası işbirliği ve uluslararası anlaşmalar,
politikacılara ve bürokratlara ilave bir keyfî
hareket alanı sağlamaktadır. Bunlar ulus devletler
içinde Büyük Devleti ve siyasî pazarları
alevlendirmektedir.»
Biz bu
dinamiklerin bazılarının nasıl icraat yaptığını daha
önce de görmüştük. Örneğin, uluslararası forumlar
yoluyla zengin ülkeler kendi gelişme süreçlerinde
benzer seviyede bulunmayan iş ve çevre
düzenlemelerini fakir ülkelerin adepte etmesi için
baskı yapmıştır. Bu zorlamalar gelişmekte olan
ülkelerin ve zengin ülkelerdeki tüketicilerin büyük
bir çoğunluğunun isteklerine karşı yapılmıştır.
Keyfiliğin ve şeffaflık noksanlığının örnekleri IMF tarafından
fazlasıyla sağlanmıştır. Örneğin büyük bütçe
açıklarının birçok durumda yararlı olmasına rağmen
Fon. halihazırda GSYHnın % 4 veya % 5'ini aşan hesap
açıkları bulunan üye ülkelere müsamaha
göstermemektedir. Aslında 1913'ten önce Avusturalya,
Kanada ve Arjantin'in bütçe açıkları senelerce %
10'dan büyük olmuştu. Ülkelerin aldığı yardım
miktarlarının belirlendiği yöntem de belirsizdir.
IMF neden Kore için karşı çıkıldığı gibi, meselâ 30
milyar dolarlık değil de 57 milyar dolarlık bir
kurtarma paketi oluşturdu? Biz bu durumda ve daha
başkalarında kullanılan kriteri ve mantığı hiçbir
zaman bilemeyiz.
Neticede küreselleşme bu gibi uluslararası bürokrasileri geçersiz
kılmaktadır. Öte yandan, uluslararası liberalizmi
yukarıdan aşağıya tesis etmeyi teşvik etme çabalan
nafile olabilir. Bu arada biz bazı tecrübe
kabilinden sonuçlara varabiliriz. Dünya, kapitalizmi
daha önce görmüştü; öngörülemeyen globalleşmenin
kendisi değil, dünyanın 100 yıl öncesine göre ne
ölçüde daha fazla globalleştiğidir. Bu özellikle
ticaret ve finans açısından öyledir. Dahası
uluslararası kuruluşların dünya çapındaki pazar
ekonomisi devriminden kendilerine hisse çıkardıkları
bu değişiklikler ulusal seviyede tezahür etmiştir
ve yukarıdan empoze edilmemiştir. Bu anlamda ulus
devlet gündemdeki yerini korumaktadır. Fakat
uluslararası kuruluşlar gittikçe dünya ekonomisinde
fakir ülkelerin önemli saydığı ekonomik büyümenin
aleyhine yönelirlerse, global kapitalizme karşı
muhtemelen ciddî bir karşı koyuş vuku bulur.
Neyse ki, dünya kapitalizminin iki evresi arasındaki en büyük
farklardan birisi, yani ideolojik iklim, 21. yüzyıl
için iyi haber demektir. 19. yüzyılın sonunda
yaklaşan dalga, entellektüeller tarafından insanlık
için büyük ümit verdiği varsayılan sosyalizm ve onun
değişik versiyonlarıydı. Bu değer sistemi
küreselleşmenin birinci evresinin tahribine katkıda
bulunmuştu. Bugün sosyalizmin itibarının tamamen
sarsılmasıyla genellikle temel liberal değerler
kabul görmektedir. Bugünün düşünce iklimi,
süregelen küreselleşmeyi kaçınılmaz kılmamakta,
fakat dünyanın son zamanlarda yeniden yakaladığı
refah yolunun üzerindeki engelleri ortadan
kaldırmaktadır.
Çeviren:
Gültekin UYSAL
Kaynak: lan VÂSQUEZ
|