|
Globalleşme ve
Finansal Gelişme
ABD
ve diğer birçok ülkede, öğrenciler başarının
anahtarının çok çalışmak olduğunu öğrenmektedirler.
Ancak birçok gelişmekte olan ülkeye baktığımızda,
insanların saatler boyunca oldukça sıkı
çalıştıklarını görmekteyiz. Bu çalışanlar düşük
ücret seviyelerinde çalışmaktadırlar ve bu yüzden de
fakir kalmaktadırlar. Bu surette ülkenin tamamı
fakir kalmaktadır. Eğer çok çalışmak ülkeleri zengin
yapmıyorsa, ne yapıyor?
Doğru kurumlar önemlidir. Nobel ödüllü Douglas
North, kurumların “toplumdaki oyunun kuralları veya
daha formel olarak insan müdahalelerini
şekillendiren, insanlarca oluşturulmuş olan
kısıtlamalar” şeklinde tanımlamıştır. (North, 1990,
s.3). Ekonomik büyüme açısından oldukça kritik öneme
sahip olan kurumlar ülkenin sermayesini çok verimli
alanlara dağıtmakla yükümlüdürler. Bazı kurumlar;
güçlü mülkiyet haklarını, etkin işleyen bir yasal
sistemi ve derin ve etkin bir finansal sistemi
oluşturur ve devam ettirir.
Son
yıllarda, ekonomik kalkınma alanı, “kurumsal
kurallar” ve ekonomik gelişme üzerindeki kritik rolü
konusunda sonuca ulaşmıştır.
Genişçe bir literatür çalışması finansal gelişmenin
ekonomik gelişmeye yolaçan anlamlı bir güç olduğu
üzerinde yoğunlaşmıştır.
Fakat finansal bir gelişme sağlayacak olan iyi
kurumların gelişmesi o kadar da kolay değildir. Bu
durum, kurumların gelişmesi ve yerel şartlara adapte
olması için zaman almaktadır. Ayrıca fakir
ülkelerdeki çıkar grupları gerekli olan reformlara
sıkça karşı çıkmaktadırlar. Bunun nedeni ise bu
çıkar gruplarının, bazı reformların kendi güçlerini
zayıflatacağına veya diğer insanlara kendi sahip
oldukları karları paylaştırmalarına izin vereceğine
inanmalarıdır. Fakir ülkeler bu engeli nasıl
aşabilirler? Bu ülkeler politik anlamda ilerleme
adına kurumsal reformları destekleyebilecek güç
dağılımını nasıl değiştirebilir? Cevap:
Globalleşmedir.
Şunu
vurgulamalıyım ki; bugün ifade ettiğim fikirler
benim şahsi fikirlerim olup, Federal Açık Piyasa
Komitesi’ni(FOMC) bağlamamaktadır.
Kurumsal Reformun Unsurları
Finansal gelişmeyi desteklemede globalleşmenin
rolünü irdelemeden önce, kısaca iyi işleyen finansal
sistemi sağlayan kurumsal altyapının inşası için
aşılması gereken aşamalara bir gözatalım.
-
Güçlü Mülkiyet Haklarının Gelişimi: Güçlü
mülkiyet hakları verimli yatırımların teşvik
edilmesi için gereklidir. Çünkü, eğer yatırımın
getirisi hükümet veya başkaları tarafından
götürülürse(alınırsa), yatırımcı bu yatırımı
gerçekleştirmez. Hernando De Soto, “Sermayenin
Gizemi” adlı önemli kitabında, gelişmekte olan
ülkelerin mülkiyet haklarını sağlamada
yetkinsizliğinin, bu ülkelerin sermayeden yarar
sağlayamamasının ve fakirlik batağına
saplanmalarının temel nedeni olduğunu
tarışmaktadır.Örneğin; teminatın kullanılması
finansal sistemin borç(ödünç) vermesine yardımcı
olan kritik bir araştır. Çünkü teminat, ödünç
vermeler kötüye gittiğinde oluşacak kayıpları
azaltmaktadır. Arazisini veya sermayesini, ödünç
para alabilmek için rehin veren bir kişinin
yasal olarak bir teminatı var demektir. Ne yazık
ki; De Soto’nun yadığı gibi, fakir gelişmekte
olan ülkelerde sermaye sahipliğinin yasallaşması
oldukça pahalı ve zaman alıcıdır. De Soto’nun
verdiği şaşırtıcı örneklerin birinde,
Filipinler’de, şehir kesiminde ev tapusu
alabilmek için 53 tane kamu ve özel kuruluş
aracılığı ile 13 ila 25 yıl sürecek olan 168
bürokratik işlem yapılması gerektiğini
aktarmıştır.
-
Yasal Sistemin Güçlendirilmesi:
Sözleşmeleri hızlı ve adil bir biçimde yürüten
yasal sistem, güçlü mülkiyet hakları ve finansal
gelişmeyi desteklemede gerekli bir adımdır.
Örneğin; ödünç verenler, ödünç sözleşmesine,
borç alanları aşırı risk üstlenmelerine karşı
korumak için sınırlayıcı maddeler koyarlar.
Fakat bazı maddeler yalnızca yasal olarak
yürütülebilir ise değer teşkil eder. Şayet
sözleşmelerin yürütülmesini sağlayacak yasal
sistem varolmadıkça ödünç verme işlemleri
verimlilikten uzak olacaktır. yasal bir
işletmenin kurulması ya da bir mülkiyetin
tapusunun alınması çok pahalıysa, fakirler asla
yasal sistemin içine girmeyecek ve onları, küçük
bir işletme kurup, fakirlikten kurtulmalarına
yardımcı olacak borç parayı alamayacaklardır.
ABD’de basit bir işletme kurmak, genellikle bir
form doldurmayı ve nominal bir lisans bedeli
ödemesi yapılmasını gerektirmektedir. Aksine, De
Soto’nun araştırmacıları gösteriyor ki; Peru’da
yasal olarak küçük bir elbise mağazası açmak
için 289 gün uğraşmak gerekmekte; hergün için 6
saatlik maliyeti 1200$ ciavrı olup, bu miktar
aylık asgari ücret tutarının yaklaşık 30
katıdır. De Soto’nun yazdığı gibi, herkes için
mülkiyet haklarının eksik olması (çok zenginler
hariç) finansal gelişme açısından ciddi bir
engeldir.
-
Yolsuzluğun Azaltılması: Gelişmekte olan
ülkelerde hükümet sık sık finansal baskının
temel kaynağıdır. Başkanlarının, sanki ülkenin
sahibiymiş gibi davrandığı hükümetler pek nadir
değildir. Bu tarz hükümetleri Saddam’ın
Irak’ında, Robert Mugabe’nin Zimbabve’sinde ve
Ferdinand Marcos’un Filipinler’inde görmekteyiz.
Hatta çok az zalim olan hükümetlerin yetkilileri
ülkenin(state) gücünü zengin olmak için
kullanmakla tanınmaktadırlar. Bu durumda
hükümetlerin mülkiyet hakkı vaatleri verip fakat
bunu kanunlarla desteklemedikleri şaşırtıcı
gelmeyecektir.
Yolsuzluğun azaltılması mülkiyet haklarının ve yasal
sistemin güçlenmesi açısından oldukça önemlidir.
Yolsuzluk yapan yetkililer rüşvet istediklerinde
girişimcilerin yatırım yapma hevesini kıracaklardır.
Birşeyin rüşvetle elde edilmesinin sağlandığı bir
yerde, ekonomik ve finansal sistemin pürüzsüz bir
biçimde işlemesine olanak veren yasal sözleşmelerin
hükmü zayılar.
-
Finansal Bilginin Kalitesinin Arttırılması:
Yüksek kalitede finansal bilgi finansal
piyasaların iyi işlemesi için önemlidir. Eğer
ödünç verenler bir firmanın işlerinin nasıl
gittiğini göremezse, iyi kredi-kötü kredi
ayırımını yapabilmekte yetkin olamayacaktır veya
firmanın aşırı risk üstlenip üstlenmediğine emin
olamayacaktır. Bir güven oluşturmak ve doğru
bilginin ulaşılabilir olmasını sağlamak için
muhasebe standartlarının yeterince yüksek olması
bir zorunluluktur. Böylece borç verecek olanlar
işletmelerin defterlerinde neler olduğu
konusunda fikir edinebilirler. İşletmelerin
bilgilerini açıklamalarını gerektiren kurallar,
yatırımcıların, “zor kazanılan” parayı hakedip
haketmedikleri hakkında mantıklı kararları
alabilmelerini sağlamak için yürütmeye
konulmalıdır.
-
Şirket Yönetişimini Geliştirme:
İnsanların, işletmeler için bir diğer fon kanalı
olan borsadan hisse senedi satın almaya gönüllü
olması için kuralların, şirket yöneticilerinin
hisse senedi sahiplerinin getirileri yönünde
davranmalarını garanti edecek şekilde
oluşturulması gerekmektedir. Eğer yöneticiler
şirketten para çalmanın kolay olduğunu görürse,
hiçkimse bu şirkete yatırım yapmak
istemeyecektir. Yönetici ve hissedar arasında
doğru bir denge kontrolünün sağlanması ciddi bir
düellodur ve hatta bunu biz ABD’de geliştirmeyi
sürdürüyoruz.
-
Bankacılık Sisteminde Derinlik, Düzenleme ve
Denetlemelerin Geliştirilmesi: Bankalar,
gelişmekte olan ülkelerde kredi dağıtımını
sağlayan temel kurumlardır. Banka yetkililerinin
risk değerlemesi yapabilmesi ve iyi borç verme
kararı verebilmesi için ihtiyacı olan yetenekler
kritik derecede önemli olduğu kadar oldukça da
yetersizdir. Borç vermede uygulanan zayıf
politikalar fazla miktarda sermayenin düşük
getirili projelere ve daha az miktarda
sermayenin yüksek getirili projelere
yönlenmesine sebep olur. Bu durumda gelir ve
büyüme istenilen düzeyde gerçekleşemez. Üstelik
içeriye ödünç vermeden veya aşırı risk
yüklenmekten kaynaklanan bankaların
bilançolarındaki kötüleşme, ödünç verme
işlemlerini aniden durduracaktır. Bu sayede
ekonomi olumsuz etkilenecektir. Eğer bankaların
bilançolarındaki kötüleşme yeteri kadar şiddetli
ise, ekonomiye zarar verebilecek ibr bankacılık
ve nakit krizi ile sonuçlanabilir.bu fenomen, ne
yazık ki; son 10 yılda gelişmekte olan ülkelerde
oldukça yaygın yaşanan bir durumdur.
Bankacılık krizlerinden korunmak için tedbirli,
özenli düzenlemeler yapmakla başlamak gerekir.
Bu düzenlemeler hükümet tarafından, bankaların
yeterli sermaye ve risk yönetimini yeterli
düzeyde yapabilme yeteneğine sahip olması
yönünde oluşturulması gerekmektedir. Bu
düzenlemelerin yürütülmesini garanti altına
almakla hükümet, ayrıca bankaların
faaliyetlerinde devletin koyduğu kurallara
riayet edip etmediklerini irdelemek maksadıyla
sağgörülü bir denetim faaliyetinde de bulunmuş
olur.
Mikro-finansın gelişmekte olan ülkelerdeki rolü bu
günlerde fazla ilgi toplamaktadır. Mikro-finans
olumlu bir gelişmedir: bu, büyük miktarda fakir
insanın yoksulluktan kurtulmasına net bir biçimde
yardım etmektedir ve Nobel ödüllü Muhammed Yunus’un
bu konudaki çabaları kesinlikle yerini buluyor.
Fakat mikro-finans burada bahsettiğim kurum
binalarının yerini tutmaz.
Kurumsal Reformların İlerlemesi İçin Globalleşme
Şimdi finansal gelişme ve ekonomik büyümeyi
desteklemek için ne tür kurumlar gerektiğini anlamış
bulunmaktayız. Artık sorumuza dönelim; gelişmekte
olan ülkelerin bu kurumları nasıl geliştirebilirler
sorusuna yanıt arayalım.
Kurumsal gelişmeyi uyaran en güçlü silah
globalleşmedir. Servet, dünyanın diğer yerlerine
kapanılarak elde edilen birşey değildir. Fakir
ülkeler globalleşmeye sarılarak daha iyisini
yapabilirler. Bu, bu ülkelerin finansal ve mal ve
hizmet piyasalarını, fon, mal ve sıkça fikirleri
yurtiçine çekmek için diğer ülkelere açmaları
anlamına gelmektedir. Ülkeye bazı girişler,
vatandaşların yararına olacak, servet ve
verimliliğin inşasını sağlayacak olan reformların
gerçekleşmesine yardımcı olabilir. Elbette ki;
ülkeler, yukarıda tartıştığımız üzere temel
kurumların tesisi ile ilgilenmeli ve reformun
aşamalarını monitorize etmelidir.
Finansal Piyasaların Dışa Açılması
Şimdi finansal piyasaların yabancılara açılmasının
finansal gelişmeyi nasıl sağladığına bir gözatalım.
Yurtiçi finansal piyasaların yabancılara açılması
suretiyle globalleşmesifinansal gelişmeyi ve
servetteki artışı 2 şekilde teşvik etmektedir.
Bunlardan birincisi; finansal piyasaların
yabancılara açılması doğrudan sermayeye erişimi
kolaylaştırır ve verimli yatırımların yapılması ile
sermayenin maliyetini düşürür.
Biliyoruz ki; fakir ülkelerde işgücü ucuzdur ve bu
yüzden sermayenin buralarda daha verimli olduğunu
düşünebiliriz. Şunu düşünün: oldukça karlı bir
fabrika nasıl olur da ücretlerin ABD’dekinin onda
biri olan bir yerde olabilir. Bunlardan bazıları
Amerikan işçilerinin yüksek verimliliğini yansıtsa
da, sermaye yine de bazı ülkelerde oldukça yüksek
getiriye sahiptir. Ve prensip olarak biz büyük bir
sermaye akımının zengin ülkelerden(sermayenin
getirisinin nisapeten az olduğu yerlerden) fakir
ülkelere (getirinin yüksek olduğu yerlere) doğru
akmasını ummaktayız. Bazı sermaye akımları fakir
ülkelerin büyük sermaye stoku, yüksek verimlilik ve
hızlı gelir artışı oluşumunda ciddi yararlara yol
açabilmektedir.
Aslında, bildiğimiz üzere, sermaye günümüzde hareket
halinde olup, net olarak, fakir ülkelerden zengin
ülkelere akmaktadır. Bu durum ise bizim
beklentilerimizi tam aksidir. Açıkça görülen bu
paradoks için bazı sebepler öne sürülmektedir. Fakat
bunlardan biri, kesinlikle, daha önce de
açıkladığımız gibi fakir ülkelerin finansal anlamda
zayıf olmasıdır. Bu husus bizi finansal
globalleşmenin ikinci faydasına götürmektedir:
finansal sistemin işlevselliğini arttırmak için,
finansal reformları destekleyen yabancı finansal
kurumlara yurtiçi piyasasını açmaktır. Yabancı
finansal kurumların yeni gelişen
piyasalarda(emerging-market) faaliyet göstermesine
izin verilmesi uzmanlık ve en iyi uygulamaları
ülkeye kazandırır. Örneğin, iyi-kötü kredi riskini
görmemizi sağlar ayrıca ödünç alanların
faaliyetlerini görmemizi sağlayarak borç alanların
aldıkları riski azaltır.
Çok gelişmiş finansal sistemle birlikte
samimiyetleri nedeniyle yabancı finansal firmalar
ayrıca finansal sistemin daha etkin çalışmasını
sağlayacak olan reformların yapılması konusunda
yerel hükümet üzerinde baskıyı muhtemelen
arttırabileceklerdir.
Yerel finansal kurumlar işletmeleri kaybetmeye ve
yabancı finansal kurumlarında iyi gidişatını ve
güvenilirliğini görmeye başlayınca, borç vermenin
kolaylaşacağı daha iyi bir yasal sisteme ve muhasebe
sistemine ihtiyaç olduğunun farkına varacaklardır.
İşte o zaman yerel finansal kurumlar bu sonuçlara
ulaşmak için reformları muhtemelen daha çok
destekleyeceklerdir.
Elbette ki, bu, rüşvetin varolduğu ve
rekabet-karşıtı bir çevrede finansal globalleşme,
kendiliğinden etkin, dinamik ve modern bir finansal
sistemin olacağını söylemek anlamına gelmemektedir
ve samimi değildir. Son araştırmalar, uluslararası
sermaye piyasasına sonradan açılmış olan ülkeler
temel desteklenen şartları yerine getirmemişlerse,
sermaye akışının ani durmasından kaynaklanan
kırılganlıkların arttığını göstermektedir. Böylece
finansal globalleşmenin finansal piyasa ve kurumsal
gelişmeleri ileri götürmesini beklemekten önce, bazı
minimum düzeyde kurumsalkalite düzeli, finansal
piyasa gelişme düzeyi ve makroekonomik istikrar
önşartlarının varolması gerekmektedir.
Bu durum, süreç ve reform için belli önşartların ve
bazı kurumsallığın varlığı altında, finansal
globalleşme bazı çabaların da desteğiyle çok etkili
bir güç olabilir.
Mal Ticaretinin Dışa Açılması
Birazdan yurtiçi piyasasının yabancı mallara
açılmasının kurumları nasıl geliştirdiğini
inceleyeceğiz.
Açık
olmamasına rağmen, yerel piyasanın yabancı mallara
açılması olarak bilinen “ticari
serbestleşme(liberasyon)” finansal gelişmenin
anahtar sürücüsü olabilir. Bu, katı işletme
çıkarlarının politik gücünü zayflatabilir (aksi
takdirde, kurumsal reformlar yapılmayabilir). Bu
noktaya Rajan ve Zingales(2004) “Kapitalizmi
Kapitalistlerden Kurtarmak” adlı kitaplarında
üzerinde durarak değinmiştir. Rekabetçi bir çevreyi
destekleyen ticari serbestleşme dış sermaye
kaynağına büyük ölçüde ihtiyacı olacağı için katı
firmaların getirilerini azaltır. Böylelikle, onlar,
derin ve daha verimli bir finansal sistemi
geliştirecek olan reformları muhtemelen
destekleyeceklerdir. Aslında, yapılan çalışmalar
derin finansal sektörün ticari açıklığın fazla
olmasıyla pozitif yönlü ilişkili olduğunu
saptamıştır. (Rajan ve Zingales, 2003; Svaleryd ve
Vlachos, 2002).
Serbest ticaret ayrıca yolsuzluğu azaltarak finansal
derinliği arttırmaya yardımcı olur. Yüksek gümrükler
yolsuzluğu besler, çünkü ithalatçılar vergiyi
ödememek için gümrük yetkililerine rüşvet vermek
gibi başka yollara başvuracaklardır ve mal
kaçakçılığına girişeceklerdir. Bu durumda
uluslararası ticareti sınırlandıran ülkelerin daha
çok yolsuz-rüşvetçi bulunmaları da sürpriz
olmayacaktır.(Ades ve Di Tella, 1994).
Hatta, gelişmekte olan ülkeler yabancı malların
ithalatında tüm bariyerleri yıkmakta gönülsüz de
olsa, yurtiçi üreticileri uluslararası ticaretle
ilgilenenlerden koruyan engelleri kaldırmak
suretiyle kurumsal reformlar hala oluşturulmaktadır.
Denizaşırı piyasalar için üretimin kolaylaştırılması
iyi işleyen bir bir finansal sisteme ihtiyaç
yaratmaktadır çünkü, uluslararası arenada etkin
olarak rekabet etmek için, firmalar sermayeye
kolayca erişebilmek isterler. Eğer bunu
sağlayamazlarsa, verimliliği artırmayı ve mal
fiyatlamasını rekabetçi kılmayı gerektiren yatırımı
yapamayacaklardır. Bundan dolayı, uluslararası
ticaret finansal sistemi daha verimli yapacak bir
talebi yaratacaktır.
Çin Örneği
Ticari globalleşmenin finansal reformları nasıl
gerçekleştirdiğini Çin’de görmekteyiz. Çin
girişimcilerinin uluslararası piyasalara artan
miktarda girmesiyle, yüksek yurtiçi tasarruflarının
dağıtımını verimli kılmayı garanti edecek ve piyasa
gelişmeleriyle uyumlu daha iyi bir finansal sisteme
ihtiyaç duymaktadır. Bunun zaman almasına rağmen,
globalleşme bir reform sürecine sürüklenecek olan
gelişmiş bir finansal sistem için talep oluşmasına
yardımcı olmaktadır. Komunist liderlik eski gelişme
modelinin değişmesi gerektiğini kabul etmektedir.
Hükümet, devlet sahipliğindeki bankaların
özelleştirme patikasına sokulduğunu ve Çin’in
bankacılık sistemi için yabancı yatırıma izin
verdiğini açıklamıştır.(20 milyar $ 2005).
Hükümet ayrıca sözleşmelerin daha işlevsel
olabilmesi için yasal reformlar yapmıştır. Ağustos
2006’da Ulusal İnsanların Kongresi (National
People’s Congress) yeni iflas yasasını imzalamış
olup, eğer bir firma iflas ederse kreditörü daha çok
koruyacaktır. Ve geçen ay ise bireylere mülkiyetleri
için daha çok yasal korunma sağlayacak olan yasa
kabul edildi.
Çin,
elbette ekonomik büyüme ve kalkınmasını arttıracak
bir araç olarak ihracatı aktif olarak teşvik eden
örnek bir ülkedir. Diğer bir boyutta, Çin ihracatı
geliştirme politikasını kullanmada çok ileri
gidebilmektedir. Piyasada belirlenen fiyatların
güvenilirliğinin artışı ihracat sektörüne yapılan
kaynak dağılımının verimli kullanımını aşmayacak
şekilde yapıldığını sağlamaya yardımcı olmaktadır.
Amaç tüm ekonomideki sektörlerin verimliliğini dünya
kalite standartlarına taşımak olmalıdır. Son
zamanlarda Çin yetkilileri büyüme kaynaklarının
dengelenmesi ihracattan uzaklaştığı ve yurtiçi
talebe doğru kaydığı ve düzenli olduğu konusunda
fikir birliğine varmışlardır.Çin’in Doğu Asya
komşularının arasında, gelişmekte olan endüstrilerin
yurtiçi kullanımlara yönelik taleple karşılaşmasının
önemi artan bir dikkat çekmektedir.
İhracatı Sınırlamaları Sorunu
İhracat için üretim artışı ülkeler için gelişme
merdiveninin en alt basamağı olduğu kabul edilmesine
rağmen, fakir ülkelerin ihracat oryantasyonunu hala
teşvik etmemeleri ayrıca vergi rejimlerini,
kısıtlamaları ve ihracat hevesini kıran diğer
politikaları sürdürmeleri şaşırtıcıdır. Bu sorun
özellikle bazı Afrika ülkelerinde devam etmekte ve
bu ülkelerin büyüme performanslarının neden hayal
kırıcı olduğunu açıklamaya yardımcı olmaktadır.
İhracat hevesini kaçıran en temel yol, hükümetlerin
ihracat üzerine ağır(large) vergiler koymasıdır.
Çünkü yüksek ihracat vergisi bir gelir elde etme
metodudur, hükümetler bütçe sorunlarını çözmek için
bundan etkilenmektedirler. Hükümetler ayrıca bu
politika aracını, özellikle sıkça ihracatla
ilgilenen politik rakiplerini cezalandırmak için de
kullanabilmektedirler. Hükümetler bu yolla topladığı
gelirleri kendilerini destekleyenlere dağıtmada
kullanabilirler.
İhracat vergilerinin en tehlikeli olanı, yerel
paranın yapay değerinin serbest piyasada serbestçe
değerlenen yabancı paradan(örneğin dolar) daha fazla
olarak hükümetlerce sabitlenen resmi döviz kuru ile
gizlenmesiyle olanıdır. Hükümet o zaman karaborsadan
temin edilecek büyük miktarda yerel para almak için
yasa dışı olarak dolar satacaktır. Resmi döviz kuru
ile piyasada serbestçe belirlenen döviz kuru
arasındaki fark kara-borsa primi ihracatçı üzerine
vergi koyar, çünkü hükümete veya Merkez Bankasına
para kazandırmak için resmi olarak belirlenen
fiyattan dolar satmaya zorlanırlar ve böylelikle
yerel parayla çok düşük fiyatlarla çok daha fazla
mal alabilmekteler.
Son
on yıldır birçok ülke para(currency) kontrollerinden
vazgeçmiş ve karaborsaları tahliye etmiş olmasına
rağmen, özellikle Afrika başta olmak üzere fakir
ülkelerde bazı kontroller varlığını sürdürmektedir.
Bazı ülkelerde, karaborsa priminden elde edilen
vergi haczedilmiştir. 1982 yılında Gana, %1000’den
daha yüksek karaborsa primine sahipti. Ve böylelikle
kakao ihracatçıları(iktidar partisinden olmayan
sınıfın mensupları) dünya fiyatlarının sadece
%6’sını alıyordu. Böyle bir yüksek vergi oranı
altında, Gana’nın kakao ihracatının 1950’li yıllarda
GDP’sinin %19’u iken 1982 yılına kadar sadece %3
olması şaşırtıcı değildir.(Easterly, 2001, s.222).
30 yıl boyunca, karaborsa priminin çok yüksek
olmasıyla Gana’nın ortalama geliri %30 düşmüştür.
Ekonomik hayattaki bazı kontroller gibi, yüksek
karaborsa primi ayrıca yolsuzluğu tüm negatif
etkileriyle beslemektedir. Çünkü bu primler fakir
ülkelerde yetkililere rüşvet vermeyi veya karaborsa
prim vergisi ödemekten kaçınmak için mal kaçakçılığı
yapmayı teşvik etmektedir.( Gerçekten de, fakir
ülkelerdeki hükümetlerin doğrudan vergilemeden
ziyada bu tarz vergileme usulüne sıkça başvurması,
hükümet yetkililerine aldıkları rüşvetlerden zengin
olmalarına izin veren sebeplerden bir tanesidir.).
Ticari Serbestleşmenin Diğer Faydaları
Globalleşmenin finansal gelişmeyi nasıl
desteklediğine odaklanmamıza karşın, ticari
serbestleşme ve ihracat oryantasyonunu içeren ticari
globalleşmenin, ekonomik büyümenin anahtar sürücüsü
olduğunu daha önceki bahsettiklerimize ek olarak
unutmamalıyız.
Kolej öğrencilerinin ilk ekonomi dersinde
karşılaştıkları kavram karşılaştırmalı
üstünlüklerdir: diğer ülkeyle ticaret yapmak
suretiyle, hangi malın üretiminde gerçekten iyiyse,
verimliliğin yüksek olması için o malın üretimine
odaklanılabilir. Bu yüksek verimlilik daha sonra
yüksek ekonomik refaha yolaçar.
Ticari liberalleşme, ekonomiyi büyümeye götürecek
olan firmaları verimli olmaya ve daha iyi ürün
oluşturmaya zorlayacak ve yurtiçi pazarda önemli
düzeyde rekabeti destekleyecektir. Eğer yabancılar
daha iyi mal üretirlerse(ithal edilen mal),
yurtiçindeki firmalar yurtiçi satışlarını korumak
için daha iyi ürünü daha ucuza üretmelidir. Örnek
olarak icaretin rekabeti nasıl desteklediğini, 1991
yılına kadar %100 oranında gümrük tarifesiyle araç
endüstrisinin korunduğu Hindistan’da
görmekteyiz.(ithalat üzerindeki tarife). Hindistan
hükümetinin gümrük vergisini birden kaldırınca,
Tayvan firmaları Hindistan piyasasının üçte birini
ele geçirdi. Geçen on yılda, Hintli firmalar
verimliliklerini hemen hemen Tayvanlı firmaların
seviyesine ulaştırdı ve yurtiçi piyasasını yeniden
kazandı. En sonunda Hintli araç endüstrisi oldukça
verimli hale gelerek, yurtdışına mallarını
satabilmeye başlamış, ihracatını ciddi düzeylere
getirmiştir.
İthalat üzerindeki engellerin kaldırılması ayrıca
ihracatı da ilerletmektedir. İthalat sayesinde artan
rekabet sadece yurtiçi piyasaya odaklanmış
firmaların kazandığı karları düşürebilmektedir ve
böylece doğal olarak güçlerinin daha fazlasını
ihracata yoğunlaştırmaktadırlar. Üstelik, ticari
liberalleşme ABD örneğinde olduğu gibi, serbest
ticaret anlaşmalarıyla gelişmekte olan ülkelerin
gelişmiş ülkelere girmesine yardımcı olmakta ve bu
durum ise Şili ve Meksika gibi ülkeler için, şayet
ABD için aynı şeyleri yaparlarsa, gelişmiş
ülkeler(ABD gibi) gümrükleri düşürmeye gönüllü
olurlar.
Ampirik bulgular, ticari liberalleşmenin her iki
ithalat yapan ve ihracat yapan ülkeler için
verimlilik ve ekonomik büyüme üzerideki etkilerini
göstermektedir: yaşam süresi beklentisinin ani
artışı ile bebek ölümlerinin azalışı arasında bir
ilişki tesbit edilmiştir.
Henüz ekonomide bir örnek olmasına rağmen, ampirik
bulgular çok net değil: bazı ekonomistler ticari
globalleşme ile büyüme arasında güçlü bir pozitif
ilişki olduğunu savunmaktadırlar.
Yine de, ticari liberalleşme anlayışı ve bunun
pozitif etkilerinin olduğunu savunan hakim görüş ben
de dahil birçok ekonomisti şu sonuca götürmektedir:
ticari liberalleşme sadece bütün ekonomi için değil
ayrıca ekonominin kurumsal sektörleri için de yüksek
derecede faydalıdır. Ekonomik büyüme sonucu ise
bütün botların yükselten, artan bir gelgittir ve
fakirliği azaltmak için ciddi bir araçtır.
Fakat ticari liberalleşme benimsenmese bile, varolan
yurtiçi üreticilerin zengin ülkelerin piyasalarında
mal satma fırsatı, fakir ülkelerin büyümesi için
önemli bir büyüme motoru olabilmektedir. Gelişmekte
olan ülke hükümetlerinin ihracatı arttırmaları için
hayati öneme sahip yöntemlerden biri ulaşım
altyapısını sağlayarak ihracatı teşvik etmesidir.
Havayolu, denizyolu, tren yolu gibi altyapı
işletmelerin mallarını yurtdışına göndermeleri için
kolaylık sağlayacaktır. Çünkü yabancıların sizin
malınızı almaları için doğal bir tercihleri yoktur,
bu yüzden süper rekabetçi olmanız gerekmektedir.
Sunduğunuz mallar hem daha kaliteli hem de daha ucuz
olmalıdır. Yurtiçi firmalar daha çok
verimli(productive) olmaya odaklanmalıdır ve bu
verimliliğin artışı7desteklenmesi hızlı ekonomik
büyümeye neden olacaktır.
Japonya’nın deneyimi ihracata odaklanmanın
başarılabileceğini göstermektedir. 2. Dünya
Savaşı’nın hemen sonrasında Japonya çok fakir bir
ülkeydi. Ekonomik altyapısı savaşta yok edilmişti.
Amerikalıların ve diğerlerinin Japon mallarını
almaları konusunda ikna edilmesiyle, Japon firmaları
ürettikleri malları Amerikan yapımı muadillerinden
daha kaliteli ve daha ucuz üretmek zorunda
kalmıştır. Sonuç olarak Japon ihracat endüstrisi
verimli ve süper rekabetçi bir duruma gelmiştir.
Verimlilik artışı ile ve 2. Dünya Savaşı^ndan 30 yıl
sonra Japonya dünyanın en zengin ülkesi olmuştur.
Güney Kore 1990’lı yıllarda krize girmesine rağmen
büyük Asya’daki bir başarı hikayesidir. Güney Kore
1990’lı yıllara kadar çok fazla ticari engellere
sahipti ve ilk gelişme stratejileri de yurtiçi
pazarını yabancılara açmayı içermiyordu. Ancak,
ihracat sektörüne rağmen Güney Kore tamamen global
piyasada tamamen yerini almış ve bu iştiraki
başarısının anahtarı olmuştur. Güney Kore’nin
gelişme stratejisi ihracat sektörünü desteklemeye
odaklanmıştı. Gerçekten de gelişmekte olan
ülkelerdeki tüm başarı hikayeleri(Çin, Japonya,
Güney Kore, Singapur, Tayvan, Şili) uluslararası
rekabeti test eden ihracat sektörünü kapsamaktadır
ve bu ülkelerden bazıları da ticari liberalleşmeyi
takip etmişlerdir.
Neredeyse tüm Doğu Asya ekonomilerinde gerçekleşecek
büyüme daha az ihracat ve daha çok yurtiçine yönelik
üretime dayanan bir denge patikasını muhtemelen
takip edecektir. Bazı düzenlemelerin yalnızca bazı
ekonomilerin gelişmelerini korumak değil ayrıca
global ekonominin dışsal dengesizliklerini azaltmaya
gereksinimi vardır. Başta Afrika ve Latin Amerika
ülkeleri olmak üzere, dünyanın en fakir ülkeleri,
global piyasalara iştirakleri yüksek derecede
önceliklidir.
Sadece global piyasalara sarılmak gelişmekte olan
ülkelerin yaşam standartlarını yükseltebilir.
Ticari Liberalleşme yurtiçi firmaları daha verimli
lmaları yolunda uyararak ekonomik gelişme içerisinde
kritik bir rol oynar. Ve finansal globalleşme ile,
yeni gelişen piyasa ekonomilerinde finansal
gelişmeye yolaçacak olan kurumlarının gelişmesi
teşvik edilecektir. Globalleşme, gelişmekte olan
ülkeler için en öncelikli olmalıdır.
Gelişmiş Ülkelerin Rolü
Biz
gelişmiş ülkelerdekiler yardım edebilir miyiz? Evet,
mal ve hizmet piyasalarımızı yeni gelişen
ekonomilere açmayı destekleyerek bunu yapabiliriz.
Bu ülkeleri global piyasalara katılımlarını
arttırmak için teşvik ederek, onları zengin
edebilecek doğru güdüleri yaratırız. Gördüğümüz
üzere, ihracatçılar bizim(ABD) piyasamıza girebilme
avantajını sağlamak için güçlü güdülere(verimlilik
gibi) sahiptir. Böylece büyümek için gereken
yatırımı yapabileceklerdir. Ayrıca onlar, kurumsal
reformların finansal derinliği arttırma ve finansal
sistemin etkin çalışması için bu reformları ileri
götürmektedir. Finansal piyasaların iyi işlemesini
sağlayarak, ihracatçıların işletmeleri için gerekli
olan sermayeye daha çabuk erişmeleri sağlanacaktır.
Piyasalarımızı yeni gelişen ekonomilere açmak,
gelişmiş ekonomilerin yeni gelişe ekonomileri
başarılı bir duruma getirmek için yardımcı
olmaktadır. Fakir ülkelere doğru şartlarda yardım
yapmak fakirliği sona erdirmeye yardımcı olabilir.
Ancak bu durum ekonomik büyümeyi destekleyecek
motivasyonu sağlayamadığından genellikle işe
yaramayacaktır. Dağıtmak, hiçbir zaman yardımcı
olmak(hand up) kadar etkin değildir.
Eğer
ücretlerin düşük olduğu ülkelere mal ve hizmet
piyasalarımızda rekabet etmeye izin verirsek,
bazıları bizim için endişelenir. Bazı ülkelerin
fakir ve işçilerinin verimsizliğini sürdürmesi,
bizim yararımıza görünebilir. Fakat 2. Dünya Savaşı
sonrasında Avrupa ve Japonya’nın dönüşümü ve
Asya’nın yeni sanayileşmiş ekonomilerindeki 1970 ve
1980’li yıllarındaki hızlı büyüme gösteriyor ki,
global ekonomi boyunca yüksek yaşam standartları
aslında bizim yararımıza çalışıyor. Ticari
partnerlerimizin başarıları yüksek değerli malların
ABD ihracatı için büyüyen bir pazar yaratmaktadır.
Ve zamanın geçmesiyle yurtdışındaki işçi
verimliliğinin artışıyla ücret ve gelirleri de
artacaktır. Değişmelerin, globalleşme ile
ekonomimize(ABD) ciddi birtakım işçi maliyeti
getireceği doğrudur. Bizim global ticari sisteme
zarar vermeden bu işçilere yardım edecek politikalar
geliştirmemiz gerekmektedir. Bu sisteme zarar
vermenin bize maliyeti, bazılarının korumacı
düzenlemelerden fayda sağlayabileceği faydalarından
daha ağır basacaktır. Ticari liberalleşmeyi
desteklemek bizim sadece yarar sağlamamıza değil,
ayrıca iyi olmamıza da yerdımcı olacaktır.
Kaynak: Frederic S. Mishkin
Çeviren: Ömür Emre Şahin
|