Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Globalleşme ve Finansal Gelişme

ABD ve diğer birçok ülkede, öğrenciler başarının anahtarının çok çalışmak olduğunu öğrenmektedirler. Ancak birçok gelişmekte olan ülkeye baktığımızda, insanların saatler boyunca oldukça sıkı çalıştıklarını görmekteyiz. Bu çalışanlar düşük ücret seviyelerinde çalışmaktadırlar ve bu yüzden de fakir kalmaktadırlar. Bu surette ülkenin tamamı fakir kalmaktadır. Eğer çok çalışmak ülkeleri zengin yapmıyorsa, ne yapıyor? 

Doğru kurumlar önemlidir. Nobel ödüllü Douglas North, kurumların “toplumdaki oyunun kuralları veya daha formel olarak insan müdahalelerini şekillendiren, insanlarca oluşturulmuş olan kısıtlamalar” şeklinde tanımlamıştır. (North, 1990, s.3). Ekonomik büyüme açısından oldukça kritik öneme sahip olan kurumlar ülkenin sermayesini çok verimli alanlara dağıtmakla  yükümlüdürler. Bazı kurumlar; güçlü mülkiyet haklarını, etkin işleyen bir yasal sistemi ve derin ve etkin bir finansal sistemi oluşturur ve devam ettirir. 

Son yıllarda, ekonomik kalkınma alanı, “kurumsal kurallar” ve ekonomik gelişme üzerindeki kritik rolü konusunda sonuca ulaşmıştır.[3] Genişçe bir literatür çalışması finansal gelişmenin ekonomik gelişmeye yolaçan anlamlı bir güç olduğu üzerinde yoğunlaşmıştır. [4]

Fakat finansal bir gelişme sağlayacak olan iyi kurumların gelişmesi o kadar da kolay değildir. Bu durum, kurumların gelişmesi ve yerel şartlara adapte olması için zaman almaktadır. Ayrıca fakir ülkelerdeki çıkar grupları gerekli olan reformlara sıkça karşı çıkmaktadırlar. Bunun nedeni ise bu çıkar gruplarının, bazı reformların kendi güçlerini zayıflatacağına veya diğer insanlara kendi sahip oldukları karları paylaştırmalarına izin vereceğine inanmalarıdır. Fakir ülkeler bu engeli nasıl aşabilirler? Bu ülkeler politik anlamda ilerleme adına kurumsal reformları destekleyebilecek güç dağılımını nasıl değiştirebilir? Cevap: Globalleşmedir.

Şunu vurgulamalıyım ki; bugün ifade ettiğim fikirler benim şahsi fikirlerim olup, Federal Açık Piyasa Komitesi’ni(FOMC) bağlamamaktadır.

Kurumsal Reformun Unsurları

Finansal gelişmeyi desteklemede globalleşmenin rolünü irdelemeden önce, kısaca iyi işleyen finansal sistemi sağlayan kurumsal altyapının inşası için aşılması gereken aşamalara bir gözatalım.

  1. Güçlü Mülkiyet Haklarının Gelişimi: Güçlü mülkiyet hakları verimli yatırımların teşvik edilmesi için gereklidir. Çünkü, eğer yatırımın getirisi hükümet veya başkaları tarafından götürülürse(alınırsa), yatırımcı bu yatırımı gerçekleştirmez. Hernando De Soto, “Sermayenin Gizemi” adlı önemli kitabında, gelişmekte olan ülkelerin mülkiyet haklarını sağlamada yetkinsizliğinin, bu ülkelerin sermayeden yarar sağlayamamasının ve fakirlik batağına saplanmalarının temel nedeni olduğunu tarışmaktadır.Örneğin; teminatın kullanılması finansal sistemin borç(ödünç) vermesine yardımcı olan kritik bir araştır. Çünkü teminat, ödünç vermeler kötüye gittiğinde oluşacak kayıpları azaltmaktadır. Arazisini veya sermayesini, ödünç para alabilmek için rehin veren bir kişinin yasal olarak bir teminatı var demektir. Ne yazık ki; De Soto’nun yadığı gibi, fakir gelişmekte olan ülkelerde sermaye sahipliğinin yasallaşması oldukça pahalı ve zaman alıcıdır. De Soto’nun verdiği şaşırtıcı örneklerin birinde, Filipinler’de, şehir kesiminde ev tapusu alabilmek için 53 tane kamu ve özel kuruluş aracılığı ile 13 ila 25 yıl sürecek olan 168 bürokratik işlem yapılması gerektiğini aktarmıştır.
     
  1. Yasal Sistemin Güçlendirilmesi: Sözleşmeleri hızlı ve adil bir biçimde yürüten yasal sistem, güçlü mülkiyet hakları ve finansal gelişmeyi desteklemede gerekli bir adımdır. Örneğin; ödünç verenler, ödünç sözleşmesine, borç alanları aşırı risk üstlenmelerine karşı korumak için sınırlayıcı maddeler koyarlar. Fakat bazı maddeler yalnızca yasal olarak yürütülebilir ise değer teşkil eder. Şayet sözleşmelerin yürütülmesini sağlayacak yasal sistem varolmadıkça ödünç verme işlemleri verimlilikten uzak olacaktır. yasal bir işletmenin kurulması ya da bir mülkiyetin tapusunun alınması çok pahalıysa, fakirler asla yasal sistemin içine girmeyecek ve onları, küçük bir işletme kurup, fakirlikten kurtulmalarına yardımcı olacak borç parayı alamayacaklardır.[5] ABD’de basit bir işletme kurmak, genellikle bir form doldurmayı ve nominal bir lisans bedeli ödemesi yapılmasını gerektirmektedir. Aksine, De Soto’nun araştırmacıları gösteriyor ki; Peru’da yasal olarak küçük bir elbise mağazası açmak için 289 gün uğraşmak gerekmekte; hergün için 6 saatlik maliyeti 1200$ ciavrı olup, bu miktar aylık asgari ücret tutarının yaklaşık 30 katıdır. De Soto’nun yazdığı gibi, herkes için mülkiyet haklarının eksik olması (çok zenginler hariç) finansal gelişme açısından ciddi bir engeldir.
     
  1. Yolsuzluğun Azaltılması: Gelişmekte olan ülkelerde hükümet sık sık finansal baskının temel kaynağıdır. Başkanlarının, sanki ülkenin sahibiymiş gibi davrandığı hükümetler pek nadir değildir. Bu tarz hükümetleri Saddam’ın Irak’ında, Robert Mugabe’nin Zimbabve’sinde ve Ferdinand Marcos’un Filipinler’inde görmekteyiz. Hatta çok az zalim olan hükümetlerin yetkilileri ülkenin(state) gücünü zengin olmak için kullanmakla tanınmaktadırlar. Bu durumda hükümetlerin mülkiyet hakkı vaatleri verip fakat bunu kanunlarla desteklemedikleri şaşırtıcı gelmeyecektir.

Yolsuzluğun azaltılması mülkiyet haklarının ve yasal sistemin güçlenmesi açısından oldukça önemlidir. Yolsuzluk yapan yetkililer rüşvet istediklerinde girişimcilerin yatırım yapma hevesini kıracaklardır. Birşeyin rüşvetle elde edilmesinin sağlandığı bir yerde, ekonomik ve finansal sistemin pürüzsüz bir biçimde işlemesine olanak veren yasal sözleşmelerin hükmü zayılar.[6]

  1. Finansal Bilginin Kalitesinin Arttırılması: Yüksek kalitede finansal bilgi finansal piyasaların iyi işlemesi için önemlidir. Eğer ödünç verenler bir firmanın işlerinin nasıl gittiğini göremezse, iyi kredi-kötü kredi ayırımını yapabilmekte yetkin olamayacaktır veya firmanın aşırı risk üstlenip üstlenmediğine emin olamayacaktır. Bir güven oluşturmak ve doğru bilginin ulaşılabilir olmasını sağlamak için muhasebe standartlarının yeterince yüksek olması bir zorunluluktur. Böylece borç verecek olanlar işletmelerin defterlerinde neler olduğu konusunda fikir edinebilirler. İşletmelerin bilgilerini açıklamalarını gerektiren kurallar, yatırımcıların, “zor kazanılan” parayı hakedip haketmedikleri hakkında mantıklı kararları alabilmelerini sağlamak için yürütmeye konulmalıdır.
     
  1. Şirket Yönetişimini Geliştirme: İnsanların, işletmeler için bir diğer fon kanalı olan borsadan hisse senedi satın almaya gönüllü olması için kuralların, şirket yöneticilerinin hisse senedi sahiplerinin getirileri yönünde davranmalarını garanti edecek şekilde oluşturulması gerekmektedir. Eğer yöneticiler şirketten para çalmanın kolay olduğunu görürse, hiçkimse bu şirkete yatırım yapmak istemeyecektir. Yönetici ve hissedar arasında doğru bir denge kontrolünün sağlanması ciddi bir düellodur ve hatta bunu biz ABD’de geliştirmeyi sürdürüyoruz.
     
  1. Bankacılık Sisteminde Derinlik, Düzenleme ve Denetlemelerin Geliştirilmesi: Bankalar, gelişmekte olan ülkelerde kredi dağıtımını sağlayan temel kurumlardır. Banka yetkililerinin risk değerlemesi yapabilmesi ve iyi borç verme kararı verebilmesi için ihtiyacı olan yetenekler kritik derecede önemli olduğu kadar oldukça da yetersizdir. Borç vermede uygulanan zayıf politikalar fazla miktarda sermayenin  düşük getirili projelere ve daha az miktarda sermayenin yüksek getirili projelere yönlenmesine sebep olur. Bu durumda gelir ve büyüme istenilen düzeyde gerçekleşemez. Üstelik içeriye ödünç vermeden veya aşırı risk yüklenmekten kaynaklanan bankaların bilançolarındaki kötüleşme, ödünç verme işlemlerini aniden durduracaktır. Bu sayede ekonomi olumsuz etkilenecektir. Eğer bankaların bilançolarındaki kötüleşme yeteri kadar şiddetli ise, ekonomiye zarar verebilecek ibr bankacılık ve nakit krizi ile sonuçlanabilir.bu fenomen, ne yazık ki; son 10 yılda gelişmekte olan ülkelerde oldukça yaygın yaşanan bir durumdur.[7] Bankacılık krizlerinden korunmak için tedbirli, özenli düzenlemeler yapmakla başlamak gerekir. Bu düzenlemeler hükümet tarafından, bankaların yeterli sermaye ve risk yönetimini yeterli düzeyde yapabilme yeteneğine sahip olması yönünde oluşturulması gerekmektedir. Bu düzenlemelerin yürütülmesini garanti altına almakla hükümet, ayrıca bankaların faaliyetlerinde devletin koyduğu kurallara riayet edip etmediklerini irdelemek maksadıyla sağgörülü bir denetim faaliyetinde de bulunmuş olur.

Mikro-finansın gelişmekte olan ülkelerdeki rolü bu günlerde fazla ilgi toplamaktadır. Mikro-finans olumlu bir gelişmedir: bu, büyük miktarda fakir insanın yoksulluktan kurtulmasına net bir biçimde yardım etmektedir ve Nobel ödüllü Muhammed Yunus’un bu konudaki çabaları kesinlikle yerini buluyor.[8] Fakat mikro-finans burada bahsettiğim kurum binalarının yerini tutmaz.

Kurumsal Reformların İlerlemesi İçin Globalleşme

Şimdi finansal gelişme ve ekonomik büyümeyi desteklemek için ne tür kurumlar gerektiğini anlamış bulunmaktayız. Artık sorumuza dönelim; gelişmekte olan ülkelerin bu kurumları nasıl geliştirebilirler sorusuna yanıt arayalım.

Kurumsal gelişmeyi uyaran en güçlü silah globalleşmedir. Servet, dünyanın diğer yerlerine kapanılarak elde edilen birşey değildir. Fakir ülkeler globalleşmeye sarılarak daha iyisini yapabilirler. Bu, bu ülkelerin finansal ve mal ve hizmet piyasalarını, fon, mal ve sıkça fikirleri yurtiçine çekmek için diğer ülkelere açmaları anlamına gelmektedir. Ülkeye bazı girişler, vatandaşların yararına olacak, servet ve verimliliğin inşasını sağlayacak olan reformların gerçekleşmesine yardımcı olabilir. Elbette ki; ülkeler, yukarıda tartıştığımız üzere temel kurumların tesisi ile ilgilenmeli ve reformun aşamalarını monitorize etmelidir.

Finansal Piyasaların Dışa Açılması

Şimdi finansal piyasaların yabancılara açılmasının finansal gelişmeyi nasıl sağladığına bir gözatalım.

Yurtiçi finansal piyasaların yabancılara açılması suretiyle globalleşmesifinansal gelişmeyi ve servetteki artışı 2 şekilde teşvik etmektedir. Bunlardan birincisi; finansal piyasaların yabancılara açılması doğrudan sermayeye erişimi kolaylaştırır ve verimli yatırımların yapılması ile sermayenin maliyetini düşürür.[9] Biliyoruz ki; fakir ülkelerde işgücü ucuzdur ve bu yüzden sermayenin buralarda daha verimli olduğunu düşünebiliriz. Şunu düşünün: oldukça karlı bir fabrika nasıl olur da ücretlerin ABD’dekinin onda biri olan bir yerde olabilir. Bunlardan bazıları Amerikan işçilerinin yüksek verimliliğini yansıtsa da, sermaye yine de bazı ülkelerde oldukça yüksek getiriye sahiptir. Ve prensip olarak biz büyük bir sermaye akımının zengin ülkelerden(sermayenin getirisinin nisapeten az olduğu yerlerden) fakir ülkelere (getirinin yüksek olduğu yerlere) doğru akmasını ummaktayız. Bazı sermaye akımları fakir ülkelerin büyük sermaye stoku, yüksek verimlilik ve hızlı gelir artışı oluşumunda ciddi yararlara yol açabilmektedir.

Aslında, bildiğimiz üzere, sermaye günümüzde hareket halinde olup, net olarak, fakir ülkelerden zengin ülkelere akmaktadır. Bu durum ise bizim beklentilerimizi tam aksidir. Açıkça görülen bu paradoks için bazı sebepler öne sürülmektedir. Fakat bunlardan biri, kesinlikle, daha önce de açıkladığımız gibi fakir ülkelerin finansal anlamda zayıf olmasıdır. Bu husus bizi finansal globalleşmenin ikinci faydasına götürmektedir: finansal sistemin işlevselliğini arttırmak için, finansal reformları destekleyen yabancı finansal kurumlara yurtiçi piyasasını açmaktır. Yabancı finansal kurumların yeni gelişen piyasalarda(emerging-market) faaliyet göstermesine izin verilmesi uzmanlık ve en iyi uygulamaları ülkeye kazandırır. Örneğin, iyi-kötü kredi riskini görmemizi sağlar ayrıca ödünç alanların faaliyetlerini görmemizi sağlayarak borç alanların aldıkları riski azaltır.[10] Çok gelişmiş finansal sistemle birlikte samimiyetleri nedeniyle yabancı finansal firmalar ayrıca finansal sistemin daha etkin çalışmasını sağlayacak olan reformların yapılması konusunda yerel hükümet üzerinde baskıyı muhtemelen arttırabileceklerdir.

Yerel finansal kurumlar işletmeleri kaybetmeye ve yabancı finansal kurumlarında iyi gidişatını ve güvenilirliğini görmeye başlayınca, borç vermenin kolaylaşacağı daha iyi bir yasal sisteme ve muhasebe sistemine ihtiyaç olduğunun farkına varacaklardır. İşte o zaman yerel finansal kurumlar bu sonuçlara ulaşmak için reformları muhtemelen daha çok destekleyeceklerdir.

Elbette ki, bu, rüşvetin varolduğu ve rekabet-karşıtı bir çevrede finansal globalleşme, kendiliğinden etkin, dinamik ve modern bir finansal sistemin olacağını söylemek anlamına gelmemektedir ve samimi değildir. Son araştırmalar, uluslararası sermaye piyasasına sonradan açılmış olan ülkeler temel desteklenen şartları yerine getirmemişlerse, sermaye akışının ani durmasından kaynaklanan kırılganlıkların arttığını göstermektedir. Böylece finansal globalleşmenin finansal piyasa ve kurumsal gelişmeleri ileri götürmesini beklemekten önce, bazı minimum düzeyde kurumsalkalite düzeli, finansal piyasa gelişme düzeyi ve makroekonomik istikrar önşartlarının varolması gerekmektedir.[11] Bu durum, süreç ve reform için belli önşartların ve bazı kurumsallığın varlığı altında, finansal globalleşme bazı çabaların da desteğiyle çok etkili bir güç olabilir.

Mal Ticaretinin Dışa Açılması

Birazdan yurtiçi piyasasının yabancı mallara açılmasının kurumları nasıl geliştirdiğini inceleyeceğiz.

Açık olmamasına rağmen, yerel piyasanın yabancı mallara açılması olarak bilinen “ticari serbestleşme(liberasyon)” finansal gelişmenin anahtar sürücüsü olabilir. Bu, katı işletme çıkarlarının politik gücünü zayflatabilir (aksi takdirde, kurumsal reformlar yapılmayabilir). Bu noktaya Rajan ve Zingales(2004) “Kapitalizmi Kapitalistlerden Kurtarmak” adlı kitaplarında üzerinde durarak değinmiştir. Rekabetçi bir çevreyi destekleyen ticari serbestleşme dış sermaye kaynağına büyük ölçüde ihtiyacı olacağı için katı firmaların getirilerini azaltır. Böylelikle, onlar, derin ve daha verimli bir finansal sistemi geliştirecek olan reformları muhtemelen destekleyeceklerdir. Aslında, yapılan çalışmalar derin finansal sektörün ticari açıklığın fazla olmasıyla pozitif yönlü ilişkili olduğunu saptamıştır. (Rajan ve Zingales, 2003; Svaleryd ve Vlachos, 2002).

Serbest ticaret ayrıca yolsuzluğu azaltarak finansal derinliği arttırmaya yardımcı olur. Yüksek gümrükler yolsuzluğu besler, çünkü ithalatçılar vergiyi ödememek için gümrük yetkililerine rüşvet vermek gibi başka yollara başvuracaklardır ve mal kaçakçılığına girişeceklerdir. Bu durumda uluslararası ticareti sınırlandıran ülkelerin daha çok yolsuz-rüşvetçi bulunmaları da sürpriz olmayacaktır.(Ades ve Di Tella, 1994).

Hatta, gelişmekte olan ülkeler yabancı malların ithalatında tüm bariyerleri yıkmakta gönülsüz de olsa, yurtiçi üreticileri uluslararası ticaretle ilgilenenlerden koruyan engelleri kaldırmak suretiyle kurumsal reformlar hala oluşturulmaktadır. Denizaşırı piyasalar için üretimin kolaylaştırılması iyi işleyen bir bir finansal sisteme ihtiyaç yaratmaktadır çünkü, uluslararası arenada etkin olarak rekabet etmek için, firmalar sermayeye kolayca erişebilmek isterler. Eğer bunu sağlayamazlarsa, verimliliği artırmayı ve mal fiyatlamasını rekabetçi kılmayı gerektiren yatırımı yapamayacaklardır. Bundan dolayı, uluslararası ticaret finansal sistemi daha verimli yapacak bir talebi yaratacaktır.

Çin Örneği 

Ticari globalleşmenin finansal reformları nasıl gerçekleştirdiğini Çin’de görmekteyiz. Çin girişimcilerinin uluslararası piyasalara artan miktarda girmesiyle, yüksek yurtiçi tasarruflarının dağıtımını verimli kılmayı garanti edecek ve piyasa gelişmeleriyle uyumlu daha iyi bir finansal sisteme ihtiyaç duymaktadır. Bunun zaman almasına rağmen, globalleşme bir reform sürecine sürüklenecek olan gelişmiş bir finansal sistem için talep oluşmasına yardımcı olmaktadır. Komunist liderlik eski gelişme modelinin değişmesi gerektiğini kabul etmektedir. Hükümet, devlet sahipliğindeki bankaların özelleştirme patikasına sokulduğunu ve Çin’in bankacılık sistemi için yabancı yatırıma izin verdiğini açıklamıştır.(20 milyar $ 2005).[12] Hükümet ayrıca sözleşmelerin daha işlevsel olabilmesi için yasal reformlar yapmıştır. Ağustos 2006’da Ulusal İnsanların Kongresi (National People’s Congress) yeni iflas yasasını imzalamış olup, eğer bir firma iflas ederse kreditörü daha çok koruyacaktır. Ve geçen ay ise bireylere mülkiyetleri için daha çok yasal korunma sağlayacak olan yasa kabul edildi.[13]

Çin, elbette ekonomik büyüme ve kalkınmasını arttıracak bir araç olarak ihracatı aktif olarak teşvik eden örnek bir ülkedir. Diğer bir boyutta, Çin ihracatı geliştirme politikasını kullanmada çok ileri gidebilmektedir. Piyasada belirlenen fiyatların güvenilirliğinin artışı ihracat sektörüne yapılan kaynak dağılımının verimli kullanımını aşmayacak şekilde yapıldığını sağlamaya  yardımcı olmaktadır. Amaç tüm ekonomideki sektörlerin verimliliğini dünya kalite standartlarına taşımak olmalıdır. Son zamanlarda Çin yetkilileri büyüme kaynaklarının dengelenmesi ihracattan uzaklaştığı ve yurtiçi talebe doğru kaydığı ve düzenli olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır.Çin’in Doğu Asya komşularının arasında, gelişmekte olan endüstrilerin yurtiçi kullanımlara yönelik taleple karşılaşmasının önemi artan bir dikkat çekmektedir.

İhracatı Sınırlamaları Sorunu

İhracat için üretim artışı ülkeler için gelişme merdiveninin en alt basamağı olduğu kabul edilmesine rağmen, fakir ülkelerin ihracat oryantasyonunu hala teşvik etmemeleri ayrıca vergi rejimlerini, kısıtlamaları ve ihracat hevesini kıran diğer politikaları sürdürmeleri şaşırtıcıdır. Bu sorun özellikle bazı Afrika ülkelerinde devam etmekte ve bu ülkelerin büyüme performanslarının neden hayal kırıcı olduğunu açıklamaya yardımcı olmaktadır.

İhracat hevesini kaçıran en temel yol, hükümetlerin ihracat üzerine ağır(large) vergiler koymasıdır. Çünkü yüksek ihracat vergisi bir gelir elde etme metodudur, hükümetler bütçe sorunlarını çözmek için bundan etkilenmektedirler. Hükümetler ayrıca bu politika aracını, özellikle sıkça ihracatla ilgilenen politik rakiplerini cezalandırmak için de kullanabilmektedirler. Hükümetler bu yolla topladığı gelirleri kendilerini destekleyenlere dağıtmada kullanabilirler.

İhracat vergilerinin en tehlikeli olanı, yerel paranın yapay değerinin serbest piyasada serbestçe değerlenen yabancı paradan(örneğin dolar) daha fazla olarak hükümetlerce sabitlenen resmi döviz kuru ile gizlenmesiyle olanıdır. Hükümet o zaman karaborsadan temin edilecek büyük miktarda yerel para almak için yasa dışı olarak dolar satacaktır. Resmi döviz kuru ile piyasada serbestçe belirlenen döviz kuru arasındaki fark kara-borsa primi ihracatçı üzerine vergi koyar, çünkü hükümete veya Merkez Bankasına para kazandırmak için resmi olarak belirlenen fiyattan dolar satmaya zorlanırlar ve böylelikle yerel parayla çok düşük fiyatlarla çok daha fazla mal alabilmekteler.

Son on yıldır birçok ülke para(currency) kontrollerinden vazgeçmiş ve karaborsaları tahliye etmiş olmasına rağmen, özellikle Afrika başta olmak üzere fakir ülkelerde bazı kontroller varlığını sürdürmektedir. Bazı ülkelerde, karaborsa priminden elde edilen vergi haczedilmiştir. 1982 yılında Gana, %1000’den daha yüksek karaborsa primine sahipti. Ve böylelikle kakao ihracatçıları(iktidar partisinden olmayan sınıfın mensupları) dünya fiyatlarının sadece %6’sını alıyordu. Böyle bir yüksek vergi oranı altında, Gana’nın kakao ihracatının 1950’li yıllarda GDP’sinin %19’u iken 1982 yılına kadar sadece %3 olması şaşırtıcı değildir.(Easterly, 2001, s.222). 30 yıl boyunca, karaborsa priminin çok yüksek olmasıyla Gana’nın ortalama geliri %30 düşmüştür.

Ekonomik hayattaki bazı kontroller gibi, yüksek karaborsa primi ayrıca yolsuzluğu tüm negatif etkileriyle beslemektedir. Çünkü bu primler fakir ülkelerde yetkililere rüşvet vermeyi veya karaborsa prim vergisi ödemekten kaçınmak için mal kaçakçılığı yapmayı teşvik etmektedir.( Gerçekten de, fakir ülkelerdeki hükümetlerin doğrudan vergilemeden ziyada bu tarz vergileme usulüne sıkça başvurması, hükümet yetkililerine aldıkları rüşvetlerden zengin olmalarına izin veren sebeplerden bir tanesidir.).

Ticari Serbestleşmenin Diğer Faydaları

Globalleşmenin finansal gelişmeyi nasıl desteklediğine odaklanmamıza karşın, ticari serbestleşme ve ihracat oryantasyonunu içeren ticari globalleşmenin, ekonomik büyümenin anahtar sürücüsü olduğunu daha önceki bahsettiklerimize ek olarak unutmamalıyız.[14]

Kolej öğrencilerinin ilk ekonomi dersinde karşılaştıkları kavram karşılaştırmalı üstünlüklerdir: diğer ülkeyle ticaret yapmak suretiyle, hangi malın üretiminde gerçekten iyiyse, verimliliğin yüksek olması için o malın üretimine odaklanılabilir. Bu yüksek verimlilik daha sonra yüksek ekonomik refaha yolaçar.

Ticari liberalleşme, ekonomiyi büyümeye götürecek olan firmaları verimli olmaya ve daha iyi ürün oluşturmaya zorlayacak ve yurtiçi pazarda önemli düzeyde rekabeti destekleyecektir. Eğer yabancılar daha iyi mal üretirlerse(ithal edilen mal), yurtiçindeki firmalar yurtiçi satışlarını korumak için daha iyi ürünü daha ucuza üretmelidir. Örnek olarak icaretin rekabeti nasıl desteklediğini, 1991 yılına kadar %100 oranında gümrük tarifesiyle araç endüstrisinin korunduğu Hindistan’da görmekteyiz.(ithalat üzerindeki tarife). Hindistan hükümetinin gümrük vergisini birden kaldırınca, Tayvan firmaları Hindistan piyasasının üçte birini ele geçirdi. Geçen on yılda, Hintli firmalar verimliliklerini hemen hemen Tayvanlı firmaların seviyesine ulaştırdı ve yurtiçi piyasasını yeniden kazandı. En sonunda Hintli araç endüstrisi oldukça verimli hale gelerek, yurtdışına mallarını satabilmeye başlamış, ihracatını ciddi düzeylere getirmiştir.[15]

İthalat üzerindeki engellerin kaldırılması ayrıca ihracatı da ilerletmektedir. İthalat sayesinde artan rekabet sadece yurtiçi piyasaya odaklanmış firmaların kazandığı karları düşürebilmektedir ve böylece doğal olarak güçlerinin daha fazlasını ihracata yoğunlaştırmaktadırlar. Üstelik, ticari liberalleşme ABD örneğinde olduğu gibi, serbest ticaret anlaşmalarıyla gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere girmesine yardımcı olmakta ve bu durum ise Şili ve Meksika gibi ülkeler için, şayet ABD için aynı şeyleri yaparlarsa, gelişmiş ülkeler(ABD gibi) gümrükleri düşürmeye gönüllü olurlar.

Ampirik bulgular, ticari liberalleşmenin her iki ithalat yapan ve ihracat yapan ülkeler için verimlilik ve ekonomik büyüme üzerideki etkilerini göstermektedir: yaşam süresi beklentisinin ani artışı ile bebek ölümlerinin azalışı arasında  bir ilişki tesbit edilmiştir.[16] Henüz ekonomide bir örnek olmasına rağmen, ampirik bulgular çok net değil: bazı ekonomistler ticari globalleşme ile büyüme arasında güçlü bir pozitif ilişki olduğunu savunmaktadırlar.[17] Yine de, ticari liberalleşme anlayışı ve bunun pozitif etkilerinin olduğunu savunan hakim görüş ben de dahil birçok ekonomisti şu sonuca götürmektedir: ticari liberalleşme sadece bütün ekonomi için değil ayrıca ekonominin kurumsal sektörleri için de yüksek derecede faydalıdır. Ekonomik büyüme sonucu ise bütün botların yükselten, artan bir gelgittir ve fakirliği azaltmak için ciddi bir araçtır.

Fakat ticari liberalleşme benimsenmese bile, varolan yurtiçi üreticilerin zengin ülkelerin piyasalarında mal satma fırsatı, fakir ülkelerin büyümesi için önemli bir büyüme motoru olabilmektedir. Gelişmekte olan ülke hükümetlerinin ihracatı arttırmaları için hayati öneme sahip yöntemlerden biri ulaşım altyapısını sağlayarak ihracatı teşvik etmesidir. Havayolu, denizyolu, tren yolu gibi altyapı işletmelerin mallarını yurtdışına göndermeleri için kolaylık sağlayacaktır. Çünkü yabancıların sizin malınızı almaları için doğal bir tercihleri yoktur, bu yüzden süper rekabetçi olmanız gerekmektedir. Sunduğunuz mallar hem daha kaliteli hem de daha ucuz olmalıdır. Yurtiçi firmalar daha çok verimli(productive) olmaya odaklanmalıdır ve bu verimliliğin artışı7desteklenmesi hızlı ekonomik büyümeye neden olacaktır.

Japonya’nın deneyimi ihracata odaklanmanın başarılabileceğini göstermektedir. 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında Japonya çok fakir bir ülkeydi. Ekonomik altyapısı savaşta yok edilmişti. Amerikalıların ve diğerlerinin Japon mallarını almaları konusunda ikna edilmesiyle, Japon firmaları ürettikleri malları Amerikan yapımı muadillerinden daha kaliteli ve daha ucuz üretmek zorunda kalmıştır. Sonuç olarak Japon ihracat endüstrisi verimli ve süper rekabetçi bir duruma gelmiştir. Verimlilik artışı ile ve 2. Dünya Savaşı^ndan 30 yıl sonra Japonya dünyanın en zengin ülkesi olmuştur.

Güney Kore 1990’lı yıllarda krize girmesine rağmen büyük Asya’daki bir başarı hikayesidir. Güney Kore 1990’lı yıllara kadar çok fazla ticari engellere sahipti ve ilk gelişme stratejileri de yurtiçi pazarını yabancılara açmayı içermiyordu. Ancak, ihracat sektörüne rağmen Güney Kore tamamen global piyasada tamamen yerini almış ve bu iştiraki başarısının anahtarı olmuştur. Güney Kore’nin gelişme stratejisi ihracat sektörünü desteklemeye odaklanmıştı. Gerçekten de gelişmekte olan ülkelerdeki tüm başarı hikayeleri(Çin, Japonya, Güney Kore, Singapur, Tayvan, Şili) uluslararası rekabeti test eden ihracat sektörünü kapsamaktadır ve bu ülkelerden bazıları da ticari liberalleşmeyi takip etmişlerdir.

Neredeyse tüm Doğu Asya ekonomilerinde gerçekleşecek büyüme daha az ihracat ve daha çok yurtiçine yönelik üretime dayanan bir denge patikasını muhtemelen takip edecektir. Bazı düzenlemelerin yalnızca bazı ekonomilerin gelişmelerini korumak değil ayrıca global ekonominin dışsal dengesizliklerini azaltmaya gereksinimi vardır. Başta Afrika ve Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, dünyanın en fakir ülkeleri, global piyasalara iştirakleri yüksek derecede önceliklidir.

Sadece global piyasalara sarılmak gelişmekte olan ülkelerin yaşam standartlarını yükseltebilir.[18] Ticari Liberalleşme yurtiçi firmaları daha verimli lmaları yolunda uyararak ekonomik gelişme içerisinde kritik bir rol oynar. Ve finansal globalleşme ile, yeni gelişen piyasa ekonomilerinde finansal gelişmeye yolaçacak olan kurumlarının gelişmesi teşvik edilecektir. Globalleşme, gelişmekte olan ülkeler için en öncelikli olmalıdır.

Gelişmiş Ülkelerin Rolü

Biz gelişmiş ülkelerdekiler yardım edebilir miyiz? Evet, mal ve hizmet piyasalarımızı yeni gelişen ekonomilere açmayı destekleyerek bunu yapabiliriz. Bu ülkeleri global piyasalara katılımlarını arttırmak için teşvik ederek, onları zengin edebilecek doğru güdüleri yaratırız. Gördüğümüz üzere, ihracatçılar bizim(ABD) piyasamıza girebilme avantajını sağlamak için güçlü güdülere(verimlilik gibi) sahiptir. Böylece büyümek için gereken yatırımı yapabileceklerdir. Ayrıca onlar, kurumsal reformların finansal derinliği arttırma ve finansal sistemin etkin çalışması için bu reformları ileri götürmektedir. Finansal piyasaların iyi işlemesini sağlayarak, ihracatçıların işletmeleri için gerekli olan sermayeye daha çabuk erişmeleri sağlanacaktır.

Piyasalarımızı yeni gelişen ekonomilere açmak, gelişmiş ekonomilerin yeni gelişe ekonomileri başarılı bir duruma getirmek için yardımcı olmaktadır. Fakir ülkelere doğru şartlarda yardım yapmak fakirliği sona erdirmeye yardımcı olabilir. Ancak bu durum ekonomik büyümeyi  destekleyecek motivasyonu sağlayamadığından genellikle işe yaramayacaktır. Dağıtmak, hiçbir zaman yardımcı olmak(hand up) kadar etkin değildir.

Eğer ücretlerin düşük olduğu ülkelere mal ve hizmet piyasalarımızda rekabet etmeye izin verirsek, bazıları bizim için endişelenir. Bazı ülkelerin fakir ve işçilerinin verimsizliğini sürdürmesi, bizim yararımıza görünebilir. Fakat 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Japonya’nın dönüşümü ve Asya’nın yeni sanayileşmiş ekonomilerindeki 1970 ve 1980’li yıllarındaki hızlı büyüme gösteriyor ki, global ekonomi boyunca yüksek yaşam standartları aslında bizim yararımıza çalışıyor. Ticari partnerlerimizin başarıları yüksek değerli malların ABD ihracatı için büyüyen bir pazar yaratmaktadır. Ve zamanın geçmesiyle yurtdışındaki işçi verimliliğinin artışıyla ücret ve gelirleri de artacaktır. Değişmelerin, globalleşme ile ekonomimize(ABD) ciddi birtakım işçi maliyeti getireceği doğrudur. Bizim global ticari sisteme zarar vermeden bu işçilere yardım edecek politikalar geliştirmemiz gerekmektedir. Bu sisteme zarar vermenin bize maliyeti, bazılarının korumacı düzenlemelerden fayda sağlayabileceği faydalarından daha ağır basacaktır. Ticari liberalleşmeyi desteklemek bizim sadece yarar sağlamamıza değil, ayrıca iyi olmamıza da yerdımcı olacaktır.

Kaynak:  Frederic S. Mishkin1 
Çeviren: 
Ömür Emre Şahin
2 

[1] Bu makale Frederik S. Mishkin tarafından Finansal Globalleşmede Yeni Persfektifler Konferansı’nda(IMF) 26 Nisan 2007 tarihinde sunulmuştur.
[2] Balıkesir Üniversitesi Bandırma İİBF İktisat Bölümü 2005 yılı mezunu
[3]
Geniş bir literatür, iyi kurumların ekonomik büyüme için önemli olduğunu göstermektedir. Bakınız, örneğin, North ve Thomas(1973); Hall ve Jones(1999); Acemoglu, Johnson ve Robinson (2001); Easterly ve Levine (2001); Rodrik, Subramanian ve Trebbi(2002); Easterly ve Levine(2003); Galeser ve diğerleri (2004); en son çalışma ise Acemoglu, Johnson ve Robinson (2005) tarafından yapılmıştır. Kaufmann ve diğerleri (1999), ayrıca iyi yönetişimin farklı yönlerinin önemine dikkat çekmiştir.
[4] Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki bağ üzerine geniş ampirik bulgunun ulaşıldığı teknikdışı metodların kullanıldığı mükemmel bir makaleyi Dünya Bankası’nda bulabilirsiniz.(2001). Ayrıca bk. Levine ve Schmukler (2004).
[5]
Maliyetlerin işletmeleri ülkeden ülkeye nasıl farklılaştırdığını  içeren bir tartışma Dünya Bankası’nda mevcuttur.(2005)
[6] Araştırma, yolsuzluklardaki artışın düşük büyüme ile ilişkisini ortaya koymuştur. (örneğin, Mauro, 1995). Wei (1997) ayrıca yolsuzluğun büyüme için faydalı olduğu kabul edilen doğrudan yabancı yatırımları anlamlı derecede düşürdüğünü ortaya koymuştur.
[7]
Literatürdeki bir makale özenli düzenleyici ve denetleyici kurumların yetersiz olmasının aşırı risk üstlenilmesine ve devamında Demirgüç-Kunt ve Detragiache’nin(2005) çalışmalarında değindiği gibi olası bir bankacılık krizine neden olabileceğine yönelik bir ilişki bulmuştur. Dell’Ariccia ve Marquez(2006) ayrıca ödünç verme patlaması koşullarının bankacılık sistemini daha istikrarsız yaptığını ve büyük olasılıkla bir bankacılık krizine doğru sürüklediğini tartışmıştır.
[8] Mikro-finansa ilişkin literatür oldukça geniştir. Esaslı bir çalışma olarak bk. Armendariz de Aghion ve Morduch(2005)
[9]
Yeni gelişen piyasalarda borsa yabancı sermayeye açıldığında temettü geliri düşer, ortalama hisse fiyatı artar ve likidite yükselir. Bk. Levine ve Zervos (1998); Bekaert, Harvey ve Lumsdaine (2002); ve Henry (2000a,b).
[10] Bu tartışma Dünya Bankası (2001)ve Goldberg’in (2004) çalışmalarında mevcuttur
[11] Literatürde finansal globalleşme üzerine standart kavramsal taslak kullanan güzel bir tartışma Kose ve diğerlerinin çalışmasında mevcuttur.(2006). Çalışmalar, finansal reformlar, makroekonomik politikalar ve kurumsal gelişme ve diğer taraftan sermaye hesabının liberasyonunda önşartların gerekliliği konusuna ve  ardıştırmanın sağlanmasına(basamaklandırma) oldukça spesifik olarak odaklanmıştır.(Eichengreen(2001), Alfaro ve diğerleri(2004) ve Klein(2005)).
[12]
Çin bankalarının mevduat büyüklüğünün %70’ine sahip olan 4 büyük devlet bankası, özelleştirilmek için şu şekilde sıralanmıştır: Construction Bank, the Bank of China, the Industrial and Commercial Bank ve the Agricultural Bank.
[13] Yeni kanun 1 Temmuz 2007 tarihinde yürürlüğe girdi fakat 2008’e kadar devlet girişimlerine uygulanmayacak.

[14] Gerçekten de, neredeyse tüm ekonomiler ticari liberalleşmenin iyi birşey olduğunu ve globalleşmenin anahtar faktörü olduğunu düşünmektedirler. Örneğin; Kearl ve Diğerlerinin (1979) çalışmasında, ekonomistlerin %97’si “tarife ve kotaların genel ekonomik refahı azalttığı” konusunda hemfikir olmuşlardır. Ticari liberalleşmeyi savunan tipic görüş Bhagwati tarafından ifade edilmiştir. (2004)
[15] Weil’in(2005, s.322) çalışmasından alınan örnek Dollar ve Collier’in(2001) çalışmasında daha kapsamlı ele alınmıştır.
[16] Ticari liberalleşmenin büyüme ve fakirlik üzerine olan etkisi konulu literatür oldukça geniştir. Bk. Temple(1999), Bourguignon ve diğerleri(2002), Winters, McCullosh ve McKay(2004); ve Wolf(2004). Yapılan ilk çalışmalarda ticari açıklıkla yüksek büyüme oranları arasında bir ilişki saptamıştır.(Dollar, 1992; Sachs ve Warner, 1995; ve Edwards, 1998). Ancak, bu bulgulardan nedenselliğin yönünü oluşturmak zor olduğundan, diğer araştırmacılar araçsal değişken prosedürlerini kullanarak nedenselliğin yönünü ticari liberalleşmeden büyümeye doğru bulmuştur.(örneğin; Frankel ve Romer, 1999). Farklı bir yaklaşım uygulayarak nedenselliğin yönünü belirlemede, Lee, Ricci ve Rigobon(2004) ticari açıklığın büyüme üzerinde pozitif etkisi olduğu sonucuna ulaşmıştır.
[17] Örneğin; Harrison (1996) ve özellikle Rodriguez ve Rodrik (2000).
[18] Jones ve Olken’in (2005) çalışmasındaki bulgular bu görüşü destekleyerek, büyümedeki yükselişler temel olarak uluslararası ticaretin büyük ve durağan olmasıyla ilişkilidir.
 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005