Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Piyasa'nın 'Görünmez Kalp"i Regülasyona Karşı 

Sonuçlarına Dair... 

Mustafa ACAR 

İktisatta her devirde karşıtları ve taraftarları olan, devirler değişse de canlılığını yitir­meyen kadim bazı tartışma konulan vardır: Serbest ticaret ve korumacılık gibi, sağlam para, denk bütçe ve açık bütçe gibi, müdahaleci devlet ve sınırlı devlet gibi, ithal ikameci kalkınma ve ihracata yönelik kalkınma gibi... Piyasa ve regülasyon ya da iktisadî hayatın düzenlenmesini bireysel kararlara dayalı piyasa kurumuna mı, yoksa gözetim-denetim-üretim ve yeniden dağıtım işlevleri çerçevesinde kamu otoritesine mi bırakmak gerektiği sorunsalı da, iktisadın bu eskimeyen sorunsallarından biridir. 

Bir yanda toplumsal-ekonomik hiyerarşinin tepesinde, İngilizce konuşulan dünyada "omnipotent social planner" denilen "herşeyi görüp gözeten" bir koordinatör ve sosyal plânlamacının olmadığı, bireylerin kendi menfaatlerini ön plânda tutarak aldıkları karar­lara ve bireysel tercihlere dayalı, arz ve talebin fiyat mekanizması aracılığıyla dengelen­diği ortamın en optimal sonuçlara yol açacağını savunan doğal özgürlükçü, bireyci, re­kabete dayalı, serbest piyasacı görüş; diğer yanda piyasaya güvenilemeyeceği, kendi hâline bırakıldığında piyasanm kötü sonuçlar doğuracağını, adaletsiz gelir dağılımına yol açacağını, açgözlü, gözünü para hırsı bürümüş işadamlarının çalışanları düşük ücret­le geçimlik düzey sınırında yaşamaya mahkûm edeceğini, dolayısıyla devletin piyasaya aktif biçimde müdahalesine dayalı yeniden dağıtımcı bir rol üstlenmesi gerektiğini savu­nan plânlamacı, regülasyoncu, müdahaleci, kollektivist, piyasa karşıtı görüş. Esasen bu ikilemde yapılacak bir tercih, yalnızca iktisat politikası alanıyla sınırlı kalmayan, ima ettiği şeylerle felsefi-ideolojik-kültürel ve siyasal olmak üzere hayatın tüm alanlarını etkileyen bir tercih olması dolayısıyla çoğu kez sanıldığından da önemlidir.

Devletin piyasaya müdahale araçları ve bunların muhtemel sonuçları meslekten ikti­satçıların hiç de yabancısı olmadıkları, standart iktisat ders kitaplarına girmiş konulardır. 

Her şeyin bir bedelinin veya bir alternatif maliyetinin olduğu, iktisadın hayatın tüm alanla­rı için geçerli evrensel ilkelerinden biridir. Bu çerçevede piyasaya dışandan yapılan her müdahalenin toplumsal refah üzerinde gerek kısa, gerekse uzun vadedegörünen ve görün­meyen bir çok etkisi, teknik tabiriyle dara kaybı olarak anılan bir maliyeti bulunmaktadır. Vergiler, sübvansiyonlar, istisnalar, muafiyetler vb. her bir müdahale aracıyla belirli ke­simlere avantajlar sağlanırken, bunun bedelini ya öteki toplum kesimleri ya da bir bütün olarak toplumun tümü ödemektedir. Piyasaya müdahale şekillerinin önemli birkaçını ve bunların toplumsal maliyetlerini satırbaşları halinde kısaca hatırlatmakta yarar olabilir. 

Bunlardan biri taban fiyat uygulamasıdır. Bunun, tarımsal destekleme programları ve asgarî ücret olmak üzere başlıca iki uygulama alanı vardır. Birincisinde amaç üretici­lere destek sağlamak, ikincisinde ise çalışanların gelir düzeyini yükseltmektir. Çiftçileri destekleyelim derken piyasanın kaldıramayacağı, dünya fiyatlarının üstünde bir fiyat garanti edilince gerçekten de üreticinin eline yüksek fiyat geçmekte, geliri artmaktadır. •Ancak bunun sonucunda piyasanın ememeyeceği bir arz fazlası ortaya çıkmakta, kamu otoritesinin devreye girerek belirlediği yüksek fiyatlardan alım yapmak suretiyle bu faz­layı ortadan kaldırması gerekmekte, dolayısıyla finansman ve stoklama maliyetleri gün­deme gelmektedir. Söz konusu arz fazlasının finansmanı, para basımı yoluyla sağlanırsa bunun sonucu enflasyon; vergilerle sağlanırsa halihazırdaki vergi yükümlülerinin alım gücünü düşürmek, borçlanma yoluyla sağlanırsa da bu kez gelecek kuşaklar için vergi yükünü artırmak demektir. Bu arada kamunun aşırı borçlanma ihtiyacının faizleri artır­mak suretiyle bir yandan yatırım maliyetlerini yükseltmek, diğer yandan özel kesime ye­terli kaynak bırakmamak şeklinde ortaya çıkmdışlama etkisi nedeniyle yatırımları daral­tıcı, üretimi azaltıcı ve işsizliği artırıcı, kısaca ekonomik krizlere davetiye çıkarıcı bir etkisi sözkonusudur. Dış borçlanmanın ise ülkeyi özellikle dış politika konularında manevra ala­nı kısıtlı, yabancı ülkelerin müdahalelerine son derece açık bir ülke haline getirmek gibi bir bedeli de vardır. Ne yazık ki bunun en canlı örneklerinden biri Türkiye'dir.

Öte yandan, sözde çalışanları korumak amacıyla yapılan ve asgarî ücret şeklinde ortaya çıkan taban fiyat uygulamasının arzu edilmeyen sonucu da, işgücü maliyetlerinin yükselmesi ve işgücü arzı fazlasının ortaya çıkması, sonuçta belirlenen yüksek ücret düzeylerinde bir kısım insanların işsiz kalmasıdır. Bir kez daha müdahalenin arzu edil­meyen, ilk bakışta görünmeyen sonucu, yapılan müdahaleden en çok bizzat kendilerine yardım'edilmek istenen insanların -örneğimizde işçilerin- olumsuz etkilenmesidir. 

Başka bir müdahale örneği bu kez tüketiciyi korumak amacıyla, fiyatları arz-talep dengesinin destekleyemeyeceği oranda düşük fiyatlar garanti etmeyi öngören, tavan fi­yat uygulamasıdır. Bu uygulamanın bedeli ise üretim veya arz yetersizliği, bunun sonu­cu olarak doğan kıtlıklar ve kuyruklar, dolayısıyla ortaya çıkan karaborsada ancak daha sınırlı bir tüketici kitlesinin fahiş fiyatlar ödeyerek mal bulabilmesi, bir kısım tüketici­nin ise tüketim imkânından büsbütün malınım kalmasıdır. Tavan fiyat uygulamasının arzı daraltması sonucu başgösteren ve talebi karşılamaya yetmeyen sınırlı miktardaki mal, ya tayınlama (karne) usulü, ya "hamili kart yakınımdır.." sözcüklerinde ifadesini bulan torpilcilik ya da mağaza önlerinde zaman zaman kavgaya dönüşen uzun kuyruklar şeklindeki nahoş dağıtım mekanizmalarını kaçınılmaz kılmaktadır. Yine bir başka tavan fiyat uygulaması örneği olan ve sözde kiracıyı korumaya çalışan kira kontrollerinin so­nucu kiraya verilebilir konut arzının daralması, konutların bakımsız ve sağlıksız hâle gelmesi veya depozit artırımı, çocuklu ailelere karşı ayrım yapılması gibi hoş olmayan durumlarla karşılaşılmasıdır. 

İç piyasaya müdahalenin en yaygın uygulaması vergilerdir. Devletin kamu hizmetle­rini yürütebilmek için ihtiyaç duyduğu finansmanın en önemli kaynağı olan vergiler, aynı zamanda, devleti yönetenlerin iktisat politikası anlayışına göre az ya da çok oranda, devletin toplum kesimleri arasında gelir transferi yapmasının bir aracı olarak kullanıl­maktadır. İnsanların can ve mal güvenliğinin korunması ve sağlıklı bir piyasa mekaniz­masının işleyişi için rekabetin kurallarına uyulup uyulmadığını denetleyebilen etkin bir kamu gücüne olan gereksinimi en serbest piyasacı iktisatçılar tarafından bile kabul edil­mektedir. Bu çerçevede vergilerin tümüyle ortadan kaldırılmasını savunmanın rasyonel bir temeli olamaz. Zaten devlete gerek olmadığını savunan çok az sayıdaki aşın liberter-venler dışında bunu savunan da pek yoktur. Ancak devlete aşırı müdahaleci ve yeniden bölüştürücü bir işlev yüklenmesi, kamu otoritesinin savurganca davranıp bütçe denkliği­ne dikkat etmemesi ve kamu finansman açıklarını kapatmak amacıyla vergilere aşırı yüklenilmesi halinde bu kez bir yığın arzu edilmeyen sonuçla karşılaşılmaktadır. Esasen son çeyrek yüzyılda yükselen iktisat okullarından biri olan Arz Yanlı İktisat okulunun üzerinde en fazla yoğunlaştığı konu aşırı vergilerin ekonomide yaratacağı tahribattır. 

Aşırı vergiler ekonomiyi başlıca iki bakımdan olumsuz etkilemektedir: İlkin vergile­rin aşın olması insanlarda çalışma şevkini kırmakta, bu ise sonuçta üretimde daralmaya yolaçmaktadır. Daralan üretim azalan gelir, bu da küçülen vergi tabanı demektir.3 İkin­cisi aşırı vergiler insanlarda vergi kaçırma eğilimini körüklemektedir. Gerek vergi kaçır­ma sonucu kayıtdışı ekonominin büyümesi, gerekse üretimin azalması sonucu vergi ta­banının küçülmesi nedeniyle, ilk başta vergi oranlarını artırmakla amaçlananın tam ter­sine, vergi hasılatı da düşmektedir. Buna iktisat literatüründe Haldun-Laffer etkisi de denmekte, optimum vergi oranını aştıktan sonra vergi artırımına gitmenin vergi gelirle­rini düşüreceğini gösteren eğri Laffer Eğrisi adıyla anılmaktadır. Bu çerçevede ekono­mideki temel sorunun talep yetersizliği olduğunu, bunun giderilmesi için devletin açık bütçe politikalarıyla talep yaratmasını öngören Keynesyen iktisadın aksine Arz Yanlı iktisat, temel sorunun üretim yetersizliği olduğunu ve vergi indirimlerini de bir özendi­rici olarak kullanmak suretiyle arzın artırılması gerektiğini öne sürmektedir. 

Akla gelen diğer iki önemli müdahale aracı dış ticarete, ülkeler arasında mal ve hiz­metlerin serbestçe dolaşmasını engellemeye yönelik olarak başvurulan tarifeler ve kota­lardır. Dışarıdan getirilen malların fiyatları üzerine gümrük sınırında vergi konması de­mek olan tarifelerle, ithalatı yapılabilecek mal miktarının sınırlanması anlamına gelen kotalar, özü itibariyle birbirine çok benzer iktisadî sonuçlar doğuran araçlardır. Her iki­sinin de kısa vadeli sonucu iç piyasada arzın sınırlandırılması, fiyatların yükselmesi ve yerli üreticinin kâr marjının yükselmesidir. Fiyatların yükselmesine ek olarak, bunların orta ve uzun vadeli, ilk bakışta bir kısmı görünmeyen sonuçlan ise, dış rekabetin engellenmesi nedeniyle teknoloji yenileme arayışının sekteye uğraması, verimliliğin ve kali­tenin düşmesi ve mal çeşitliliğinin azalmasıdır. Sonuçta tüketiciler çeşidi daha az, kali­tesi daha düşük malları daha yüksek fiyatlardan satın almak zorunda kalmaktadırlar. Tarifelerle kotalar arasındaki en önemli fark, tarifelerde ithal mallar üzerine konan ver­giler ithalat vergi geliri olarak devletin kasasına giderken, kotada arzın daraltılması dola­yısıyla yükselen fiyatlardan doğan kota rantının ya ithalat lisansına sahip yerli şirketlere ya da şayet kota gönüllü ihracat kısıtlaması şeklinde uygulanıyorsa, ihracatçı ülkenin şirketlerine gitmesidir. Doğal olarak, ithalat (veya ihracat) lisansının hangi şirketlere verileceğinin belirlenmesi aşamasında siyasetçiler, bürokratlar ve işadamları arasında birtakım rüşvet ve rant paylaşımı pazarlıklarının cereyan etmesi pek muhtemeldir. Bu arada gerek tarife, gerekse kota formunda ithalatın sınırlandırılmasının -ihracat ile itha­latın birbiriyle irtibatlı çift yönlü bir yol gibi olması nedeniyle- ticaret engellerinin ilk bakışta görünmeyen bir sonucu da, ihracat endüstrilerinin gerilemesi, dolayısıyla baş­langıçta ithalata ikame endüstrilerde meydana gelebilecek bir istihdam artışının ihracat endüstrilerindeki gerilemeyle ortadan kalkacağı, sonuçta net bir istihdam kazancının ol­mayacağıdır. Bir başka deyişle ithalatı sınırlandırmanın bir bütün olarak ekonomi düze­yinde istihdamı artıracağı öngörüsü oldukça kuşkuludur. 

Belki bunlardan daha önemli bir sonuç da, ithalat sınırlandırıldığı için daha ucuza dı­şardan temin edilebilecek malları içerde üretmek için çok daha fazla emek, sermaye, za­man ve girişim gücünün bu alanlara tahsis edilmesi nedeniyle, başka alanlarda kullanılabi­lecek değerli kaynakların bu şekilde israf edilmesi, daralan teknolojik imkânlar, yapay olarak cazip tutulan bazı iş alanları yüzünden insanların seçeneklerinin ve hayal dünyaları­nın sınırlanması, daha statik, daha bulduğuyla yetinen bir dünyaya bizi mahkûm kılması­dır. Kısaca karşılaştırmalı üstünlükler ilkesine riayet etmemenin bedeli ağırdır. 

Regülasyon yalnızca yukarıda değinilen müdahale araçlarıyla da sınırlı olmayan, kapsamı çok daha geniş bir kavramdır. Regülasyonun kapsamı siyasal iktidara sahip olanların politik tercihlerine göre dış ticaretten kalkınma plânlarına, eğitimden kültüre, sosyal yardım programlarından çevre düzenlemelerine kadar yığınla alana şamil kılma-bilir. Regülasyonların hiç bir biçimiyle asla olmaması gerektiğini iddia etmek pek makul değildir. Hatta rekabeti ortadan kaldırmayan, kimseye özel olarak ayrıcalık tanımayıp, kime avantaj sağlayacağı önceden bilinmeyen, kişiye özel olmayan genel ve soyut ku­ralların konması ve keyfiliğin önlenmesi anlamında regülasyonun gerekli olduğu savu­nulabilir. Ancak piyasa kurumuna güvensizlik temelinde hemen her beşeri-iktisadî faali­yetin sıkı kontrolü, izne tabiliği, bürokrasi fazlalığı anlamında aşırı regülasyonun son tahlilde topluma ağır bir bedel ödeteceğini söylemek mümkündür. Bu çerçevede yalnız­ca mal ve hizmetler ile faktörlerin değil, aynı zamanda fikirlerin de serbest piyasasından sözedilebilir. Rekabet yalnızca mal ve hizmet üretim ve dağıtımı alanında değil, pekâlâ fikirler ve zihinsel etkinlikler düzeyinde de sözkonusu olabilir.

Fikirlerin serbest piyasasına yasaklar ve baskılar formunda yapılacak müdahalelerin, yukarıda mal-hizmet ve faktör piyasasına yapılan müdahalenin toplumsal maliyetinden hiç de aşağı kalmayan, belki daha da ağır bir maliyeti olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Şidde­te ve teröre yönelen marjinal, militarist hareketlerin ve organize suç örgütlerinin daha çok özgürlüklere kapalı, yasakçı ve baskıcı ortamlarda ortaya çıkmaları bir rastlantı değildir. Bu tür toplumların verimlilikte, ekonomik rekabette ve kalkınma yarışında geride kalmala­rı bu gerçeğe işaret etmektedir. Bastırılmış her düşünce, ifade imkânları kısıtlanmış her öneri, homojen ve tek tip toplum yaratma özlemiyle yaşama şansı verilmeyen her çeşitlilik, dünyayı ve yaşamımızı olumlu anlamda dönüştürme potansiyelinin, yeryüzünü bizim için daha yaşanır kılma potansiyelinin daha doğmadan öl(dürül)mesi demektir. Politika yapıcı­ların ve toplumsal hiyerarşinin tepesinde karar verme konumunda olan güçlerin bu anlam­da çeşitliliğe, çoğulculuğa ve serbestliğe prim vermemelerinin alternatif maliyetinin çok yüksek olduğunu göz önünde bulundurmalarında yarar vardır. 

Piyasa karmaşık bir süreçtir. Ezici çoğunluğu birbirini tanımayan milyonlarca insa­nın birbirinden habersiz bireysel çabalarının kümülatif sonucudur. Bu haliyle piyasa tropikal yağmur ormanına benzetilebilir. Yağmur ormanında varlığı başka canlıların var­lığına ve onlar tarafından gerçekleştirilecek faaliyetlere bağlı binlerce canlı bir arada yaşar. Dışarıdan birileri baltayla ormana dalıp kafasına göre ona yeni bir şekil vermeye girişmediği sürece orada canlı hayat bütün karmaşıklığına rağmen gayet sade biçimde devam eder. Orada dengeleri değiştiren, birtakım canlı türlerinin yokolması tehlikesi doğuran şey, dışarıdan gelen müdahalelerdir. Karmaşık sistemlere müdahalenin öngö­rülmeyen sonuçlan vardır. Russell Roberts'm Görünmez Kalp'te isabetle vurguladığı üzere, yağmur ormanında sarı çiçeklerin fazla olduğunu öne sürüp onlardan bir kısmını yoketmeye kalkışmanın o bitkilerle beslenen binlerce hayvanın hayatını tehlikeye atma­sı sözkonusudur. Nitekim ABD'de Yellowstone millî parkından kurtların temizlenmesi girişiminin bu tür sonuçları olmuştur. 

Piyasa da bir çok bakımdan yağmur ormanına benzetilebilir. Bir kısmına yukarıda değinildiği gibi çoğu kez iyi niyetle piyasaya dışarıdan yapılacak müdahalelerin de ön­görülmeyen, arzu edilmeyen, dahası tam da yardım edilmek istenen toplum kesimlerini mağdur eden sonuçları vardır. Dolayısıyla iktisadî karar birimlerinin tercihlerini sınırla­maya kalkışmak, bireylere nasıl davranacaklarını dikte etmek ya da yetişkinlere çocuk muamelesi yapmak suretiyle onlardan sorumluluk duygusunu uzaklaştırmak gibi mace­ralara girişmeden önce, 19. yüzyılda yaşamış ünlü Fransız düşünürü ve devlet adamı Bastiat'nın iyi bir iktisatçının ayırdedici niteliği saydığı şeyi yapmak, atılması düşünü­len adımın sadece görünen sonuçlarını değil, aynı zamanda öngörülmesi gereken sonuç­larını da hesaba katmak gerekir/' Toplumsal bütünlük ve ulusal çıkarlar, yerli sanayileri korumak, yerel üretim ve istihdamı artırmak vb. gibi gerekçelerle mal-hizmet-insan-fıkir trafiğini ve bireysel tercihleri sınırlandırmak, kimi kültürel, dinsel, ideolojik veya beşerî tercihlere hayat hakkı tanımayacak biçimde, kamu otoritesini toplumsal hayatın her alanında müdahil kılmanın artan fiyatlar, tüketicinin ezilmesi, verimlilik kaybı, nite­likli eleman kaybı, çeşitlilik kaybı, yaratıcılık kaybı, ekonomik atılım için gerekli top­lumsal enerji ve kaynakların rant kavgalarında ve sokak çatışmalarında heba edilmesi, hepsinin bileşik bir sonucu olarak da toplumda yaşayan bireylerin yaşama sevincinin azalması ve yaşam memnuniyetsizliği endeksinin yükselmesi açısından çok ağır bir be­deli olduğu muhakkaktır. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri kendi toplumumuz-dur. Sonuçta ortaya çıkan verimsiz, huzursuz ve istikrarsız ortamın, sözkonusu ekono­mik, siyasal ve ideolojik sınırlamaların en başta devreye sokulma gerekçeleriyle -huzur, sükun, toplumsal bütünlük, istikrar- tamamen çelişen bir ortam olduğunu görebilmek, herhalde nitelikli iktisatçı ve siyasetçilerin ayırdedici vasfıdır. Kaliteli iktisatçı ve siya­setçilerin sayısının çoğaltılabilmesi oranında bir toplumun geleceğe umutla bakabilme şansı vardır demek, abartılı bir yargı sayılmamalıdır. 

Russell Roberts'ın Görünmez Kalp adlı eseri bu anılan konulardan birçoğunu, "Re-gülasyon mu, piyasa mı?" ana ekseninde, yazarın öteki kitabı Tercih'te başarıyla denedi­ği roman formunda tartışmaktadır. Kitabın kahramanları Sam ile Laura özel bir lisede öğretmenlik yapmaktadırlar. Ekonomist olan Sam piyasanın ve iş hayatında başarının erdemine, rekabetin dizginlediği bir kapitalizmin bizim için daha yaşamaya değer bir dünya yaratacağına inanan7, sıradışı, akıntıya karşı kürek çeken, bu nedenle de çoğu zaman görüşleri aykırı bulunan biridir. İngilizce öğretmeni olan Laura ise devlet kurum­larının aktif denetim ve gözetiminin gereğine, aksi takdirde açgözlü işadamlarının insa­fına kalacağımıza, yoksulluk sorununu sosyal yardım programlarından başka türlü çöze­meyeceğimize inanan, aktif müdahaleyle dünyayı düzeltmek isteyen bir kişidir. 

Bir metro istasyonunda tesadüfen başlayan arkadaşlık giderek ilerler. Çeşitli vesile­lerle, ikili veya çoklu değişik ortamlarda, piyasa-regülasyon .sorunsalını hemen bütün boyutlarıyla tartışırlar. Dilencilere para mı, yoksa meyve suyu vermenin mi daha iyi bir yardım biçimi olacağından tutun, en erdemli yardımın nasıl yapılabileceğine, zorunlu kemer takma yasalarından ayrımcılık karşıtı yasalara, iktisadi adaletin nasıl sağlanacağı­na ve dünyanın nasıl daha iyi bir yer haline getirilebileceğine, kuru temizlikçilerin neden kadın bluzlarını erkek gömleklerinden daha pahalıya temizlediklerine, kâr amacıyla işa­damlarının fabrikalarını ucuz işgücü bulunan azgelişmiş ülkelere kaydırmalarının za­limce bir şey olup olmadığına, televizyon dizilerine yansıyan paradan ve kendi maddî çıkarından başka bir şey düşünmeyen acımasız işadamı imajının gerçeği yansıtıp yansıt­madığına, ve nihayet yoksullara devletin kontrolündeki sosyal yardım programlarıyla mı, yoksa özel hayır girişimleriyle mi daha iyi yardım edilebileceğine varıncaya kadar çok sayıda konu bu tartışmadan nasibini almaktadır. 

Sam'in sınıfta öğrencilerle yaptığı tartışmalar da Laura'yla yaptığı tartışmalardan daha az ilginç değildir. Kaynakların sınırlılığı, dünyada petrolün bitme tehlikesinin olup olmadığı, fıstık odasında yenmemiş bir fıstık bulmanın fırsat maliyeti ile dünyanın gü­nün birinde petrolsüz kalma ihtimali arasındaki ilişki, başarılı ve iyi işleyen bir sosyal politika dizayn etmenin zorluğu, karmaşık sistemlere müdahale etmenin görünmeyen etkileri, öz-çıkarın ne kadar güçlü bir motivasyon kaynağı olduğu, vb. bir çok konu değişik boyutlarıyla sınıfta, öğrencilerle birlikte sesli düşünerek irdelenmektedir. Bu arada fonda bir aşk hikâyesinin bulunmasının, özellikle genç okuyucular açısından romanın sürükleyiciliğine ciddi bir olumlu katkı yaptığı da vurgulanmalıdır.

Kanımca Görünmez Kalp içerdiği birbirinden ilginç ve önemli tartışma konularıyla yalnızca iktisatçılara veya sosyal bilimcilere değil, esasen piyasa, regülasyon, devletin ekonomideki rolü, rekabet, iş dünyasında başarının ilkeleri, piyasaya aktif müdahalenin görünen ve görünmeyen maliyetleri gibi konulara ilgi duyan herkes için yararlı, ufuk açıcı bir kitap olduğu söylenebilir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005