Gümrük Birliği, Bir Meçhule Yolculuk
Cevat Ayhan
Gümrük Birliği, Batı Avrupada ülkeler arasında bir
iktisadi bütünleşme hareketidir. İktisadi bütünleşme
hareketleri, serbest ticaret bölgeleri, ortak
pazarlar, ekonomik birlikler şeklinde
olabilmektedir. Tarihteki bütünleşme hareketleri
arasında Alman gümrük birliği, Be-nelux iktisadi
birliği sayılabilir. İkinci Dünya Savaşından sonra
başlıca iktisadi bütünleşme hareketleri arasında,
Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Doğu Bloku
iktisadi bütünleşmesi (COMECON), Avrupa Serbest
Ticaret Bölgesi (EFTA) sayılabilir.
Gümrük Birliğini serbest ticaret bölgelerinden
ayıran özellik, üye ülkelerin aralarında gümrükleri
kaldırmalarına ilaveten üçüncü ülkelere karşı da
ortak gümrük tarifesi uygulamalarıdır. Bu sayede
dışa karşı uygulanacak farklı gümrük tarifeleri ile
üye ülkeler arasında ticaret sapmaları önlenmiş
olmaktadır.
Avrupa Birliğinin Kuruluşu
Avrupa ondokuzuncu ve yirminci asırda geçirdiği iç
harpler ve bilhassa iki dünya harbinin getirdiği
ağır felaketlerden soma kıta için kalıcı barış ve
güvenliği aradı. Felaketleri yaşayan tecrübeli
devlet adamları önce iktisadi, ardından siyasi
bütünleşme ile istenen ba-rış ve güvenliğin temin
edilebileceğine inandılar ve çalışmaları bu hedefe
göre programladılar. Gümrük birliği bu uzun
yolculuğun ilk dönemidir.
Bu yönelişin diğer sebepleri arasında Sovyet
tehdidine ve ABD gücüne karşı korunma ve güçlenme
ihtiyacı da sayılabilir. Bu sayede tekbaşma
erişilemiyecek hedeflere birlikte erişmek mümkün
olacakdı.
Uzun ve sabırlı çalışmalar neticesinde, 1951'de
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, 1957'de Avrupa Atom
Enerjisi Topluluğu ve Avrupa Ekonomik Topluluğu
(AET) kuruldu. Avrupa Ekonomik Topluluğu gümrük
birliğini tamamladıktan sonra tek pazara, para
birliğine, ortak savunma, güvenlik ve dış
politikaya yönelmişdir. Bu şekilde siyasi birlik
gerçekleşmiş olacakdır.
AET'nin kurucuları, Almanya, Fransa, İtalya,
Hollanda, Belçika ve Lüksenburg'dur. Bilahere
1973'de İngiltere, İrlanda ve Danimarka, 1981'de
Yunanistan, 1986'da İspanya ve Portekiz topluluğa
katıldılar. Halen Avusturya, İsveç ve
Finlandiya'nın da katılması ile ülke sayısı onbeş
olmaktadır.
İktisadi ve siyasi birliği hızlandırmak için 1987'de
Tek Avrupa Senedi ve 1991'de
Mastrich anlaşmaları yürürlüğe girmiştir.
Tek Avrupa Senedi ile malların, kişilerin,
hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımına
ilaveten politik, sosyal ve kültürel bütünleşme
boyutu getirilmiştir. Bu anlaşma ile:
- Kararlarda oy çokluğu esası,
- Avrupa Parlamentosu yetkilerinin artırılması,
- İç sınırların kaldırıldığı bir bütünleşme hedefi
kabul edilmiştir.
İç pazarın istenen seviyede gelişmesine mani olan,
ülkeler arasında farklı uygulamaların, fiziki,
teknik ve mali engellerin kaldırılması hedef
alınmıştır. Bunlar arasında hudutlarda kontrollar,
standart, kalite kontrolları,. sağlık, çalışma,
güvenlik, tüketiciyi koruma, çevre mevzuatları ve
farklı vergiler sayılabilir.
Mastrich anlaşması ile Ekonomik ve Parasal Birlik ve
Siyasi Birlik hedef alınmıştır.
Anlaşmaya göre :
- 1999 yılına kadar tek para birimine geçilecek,
- Birlik vatandaşlığı uygulamasına geçilecek,
- Ombudsman müessesesi kurulacak,
- Tek bir Avrupa Merkez Bankası kurulacak,
- Ortak dış politika ve güvenlik politikası takip
edilecek.
- Kazai ve üye ülkeleri ilgilendiren ülke içi
meselelerde işbirliğine gidilecek.
Topluluk bu gelişmelere paralel olarak ismini de
değiştirmiştir. AET önce Avrupa Topluluğu (AT),
ardından Avrupa Birliği (AB) olmuştur. Batı Avrupa
Birliği (BAB) ise topluluğun ortak savunması için
attığı yeni bir adımdır.
AB'nin müesseseleri; Avnıpa Konseyi, Topluluklar
Konseyi, Topluluklar Komisyonu, Avrupa Parlamentosu,
Adalet Divanı, Ekonomik ve Sosyal Komite, Avrupa
Yatırım Bankası ve Sayıştaydın
Avrupa Konseyi üye ülkelerin devlet ve hükümet
başkanlarından oluşmaktadır. Yılda iki kere
toplanmaktadır. 1974'de alınan bir kararla
başlatılmış ve 1986 tarihli tek senetle hu-kukileştirilmiştir.
Topluluklar Konseyi, dışişleri bakanlarının ve
ilgili bakanların iştiraki ile altı ayda bir
toplanmaktadır. Kararlar basit çoğunlukla, nitelikli
çoğunlukla veya ittifakla alınmaktadır. Nitelikli
oylamada ülkelerin oy hakkı ekonomik, politik
güçlerine ve nüfuslarına göre olmaktadır.
Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere 10'ar oy
İspanya 8 oy
Belçika, Yunanistan, Hollanda ve Portekiz 5'eroy
Avusturya, İsveç 4'er oy
Danimarka, İrlanda, Finlandiya 3'er oy
Lüksemburg 2 oy
Nitelikli çoğunluk, toplam 87 oyun 62' sini
gerektirmektedir. Kararı bloke etmeye yetecek
azınlık oyu ise 26'dır.
Topluluklar Komisyonu, üye devletlerin
hükümetlerince, ortak anlaşmayla dört yıl için
seçilen 20 komiserden oluşmaktadır. Almanya,
İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya ikişer üye ile,
diğer ülkeler birer üye ile temsil edilmektedir.
Komisyon başkanı; komiserler arasından konsey
tarafından iki yıllığına tayin edilmektedir.
Komisyonun görevleri :
- Kurucu anlaşmaların ve müesseselerin aldığı
kararların uygulanmasını takip etmek,
- Topluluğu hukuken temsil etmek, bir yürütme
organı olarak topluluk fonlarını idare etmek,
Topluluk politikalarını oluşturmak ve yürütmek,
-Topluluk politikalarının tasarlayıcısı ve
kordinatörü olarak yalnızca topluluk menfaatlerini
gözetmek.
Avaıpa Parlamentosu doğrudan seçilen 626 üyeden
teşekkül etmektedir. Ülkeler nüfuslarına göre
katılmaktadırlar. Almanya 99, Fransa, İtalya ve
İngiltere 87 şer, İspanya 64, Hollanda 31, Belçika,
Yunanistan ve Portekiz 25 er İsveç 22, Avusturya 21,
Finlandiya ve Danimarka 16 şar, İrlanda 15 ve
Lüksemburg 6 üye ile katılmaktadırlar.
Adalet Divanı 15 üyeden oluşmaktadır. Divan, üye
ülkelerin herbirinden birer üye ittifakla seçilerek
oluşmaktadır. Adalet Divanı tek dereceli ve nihai
yargı organı olup, kararların temyizi mümkün
değildir.
AB'nin başlangıçtan bugüne katettiği mesafe, eski
sömürgeci devletlerin pazar kavgasını menfaat
birliğine, iktisadi ve siyasi bütünleşmeye
dönüştürmesi bakımından, eşine ender raslanan bir
başarıdır. Bu topluluk, dünyanın diğer bölgelerinde
uyuşmazlık ve kargaşa içindeki topluluklar için,
hedeflerin isabetle tesbiti, sabırla takibi,
müesseselerin kuruluşundaki isabet,
çalışmalarındaki muaffa-kiyyet, geleceğe iyi
hazırlanma, herşeyden önce müşterek çalışma ve
netice alma bakımından, örnek alınacak bir gelişme
ortaya koy-muşdur. EFTA için benzeri bir gelişme
olmamışdır.
Türkiye - AB Münasebetleri
Tanzimattan beri Avrupa kurumlarında yer almayı esas
alan ve bu tercihini Cumhuriyet döneminde daha da
yaygınlaştıran bir anlayışın takipçisi olan devrin
yöneticileri için AET'nin dışında kalmak
düşünülemezdi. Yunanistan'ın 8 Haziran 1959'da
üyelik müracaatını takiben 31 Temmuz 1959'da Türkiye
de üyelik müracaatında bulundu. Bu acele, biraz da
kuruluşundan beri Türkiye aleyhine güçlenip
genişleyen Yunanistan'a karşı, batıda zayıf kalmama
endişesinden kaynaklanmakta idi.
Türkiye ile topluluk arasında 12 Eylül 1963'de
Ankara Anlaşması imzalandı. 1 Aralık 1964'de
yürürlüğe giren bu anlaşma ile Türki-ye-AET
ortaklığı kurulmuş oluyordu. Anlaşmanın 2.
maddesinde ortaklığın, hazırlık, geçiş ve son dönem
olmak üzere, üç şamada gerçekleşeceği ifade
edilmektedir. Hazırlık dönemi için 5 yıllık süre
verilmiştir. Bu süre zaruret halinde 11 yıla kadar
uzamaktadır. Geçiş döne-minin ise, 12 yılı
geçemiyeceği hükmü getirilmiştir. Son dönemin ise
gümrük birliği olacağı 5. madde hükmüdür.
Türkiye'nin acele AET'ye bağlanma isteğinin
gerekçesi, devrin idarecileri tarafından aşağıdaki
şekilde izah edilmiştir :
"Türkiye uzun dönemde, Batı Avrupa'da kurulabilecek
bir siyasi birliğin dışında kalmak istememektedir.
Öte yandan Türkiye, gümrük birliği içinde
Yunanistana verilecek ticari tavizlerden de yoksun
kalmamak amacındadır."
Ankara Arılaşması esas anlaşma, Geçici Protokol,
Mali Protokol, Son Senet ve işgücü mevzuunda
taraflar arasında teati edilen mektuplardan
oluşmaktadır.
Anlaşmanın ikinci maddesinde gayenin Türkiye'nin
hızlandırılmış iktisadi kalkınmasının, istihdam
imkanlarının geliştirilmesinin ve hayat şartlarının
yükseltilmesinin gerektiği göz önünde bulundurularak
taraflar arasında ticari ve iktisadi münasebetlerin
devamlı ve dengeli olarak güçlendirilmesini teşvik
etmek olduğu ifade edilmektedir. Bu gelişmeler
neticesinde ulaşılacak son merhalenin, gümrük
birliğine
dayanacağı beşinci madde hükmüdür. Gümrük
birliğinin esasları anlaşmada onuncu maddede
açıklanmaktadır. Buna göre gümrük birliği ile mal
alışverişinin tamamı için aşağıdaki hükümler
uygulanacaktır:
- Topluluk üyesi devletlerle Türkiye arasında
ithalatta olduğu gibi ihracatta da gümrük vergileri
ve eş etkili resimlerin ve miktar kısıtlamalarının,
milli üretime Anlaşmanın hedeflerine aykırı bir
koruma sağlamayı gözeten eşit etkili başka her
türlü tedbirin yasaklanması,
- Türkiye'nin üçüncü memleketlerle ilişkilerinde,
Topluluğun Ortak Gümrük Tarifelerini kabul etmesi
ve Toplulukça dış ticaret mevzuunda uygulanan sair
mevzuata uyması,
Ankara Anlaşması ile kurulan ortaklık organları;
Ortaklık Konseyi, Ortaklık Komitesi, Karma
Parlamento Komisyonu ve Gümrük İşbirliği
Komitesidir. Ortaklık Konseyi bakanlar seviyesinde
altı ayda bir toplanır, karar yetkisi vardır ve
taraflar bu kararlara uymak mecburiyetindedirler.
Ortaklık Komitesi ve Gümrük İşbirliği Komitesi
Konseye yardımcı teknik komitelerdir.
Karma Parlamento Komisyonu TBMM ve Avrupa
Parlamentosu arasında on sekizer üyenin katılmasıyla
kumlan bir demokratik denetim organıdır. Çalışmaları
inceler, tavsiyelerde bulunur.
Anlaşma eki Mali Protokol'da, ikinci maddede
Türkiye'ye verilecek proje kredilerinin beş yıl
için toplam 175 milyon hesap birimine ulaşabileceği
ifade edilmektedir.
23 Kasım 1970'de imzalanan ve 1 Ocak 1973'de
yürürlüğe giren katma protokol ile hazırlık dönemi
sona ermiş ve geçiş dönemi başlamış oldu. Ankara
Anlaşmasının dördüncü, Geçici Protokolün birinci
maddesine isti-naden hazırlanan altmışdört maddelik
Katma Protokol, gümrük birliğinin esaslarını
düzenlemektedir. Protokolle; malların serbest
dolaşımını gerçekleştirecek usul, sıra ve süreler
de dahil olmak üzere kişilerin, hizmetlerin,
sermayenin serbest dolaşımı, ulaştırma, rekabet,
vergileme ve mevzuatın yaklaştırılmasi; iktisadi ve
ticari politikaların ahenkleştirilmesi meseleleri
hükme bağlanmaktadır.
Katma protokolle birlikte imzalanan
II.
Mali protokolde, Türkiye'ye 195 milyon ECU bir kredi
açılacağı ifade edilmektedir.
Katma protokole göre tarafların mükellefiyetini
kısaca gözden geçirecek olursak bunların farklı
olduğunu görürüz.
Topluluğun Mükellefiyeti
Dokuzuncu maddede "Topluluk bu protokolün yürürlüğe
girişinde, Türkiye çıkışlı ithalâta uyguladığı
gümrük vergileri ile eş etkili ver"i veya resimleri
kaldırır." denmektedir. Ancak bu genel hükme rağmen
topluluk bazı petrol ürünlerini, pamuk ve pamuk
ipliğini, pamuklu dokumaları ve makina halılarını bu
hükmün dışında tutmuştur.
Tarım ürünleri katma protokolün gümrük birliği ile
ilgili hükümleri dışında tutul-muşsa da protokolün
altı sayılı ekinde yer alan, getirilen taviz rejimi
ile Türkiye'nin ihracatı kolaylaştırılmıştır. Ancak
Türkiye kaynaklı tarım ürünlerinden Topluluk, Ortak
Piyasa Düzenlerine sahip ürünler bu kolaylıklardan
faydalanabilmededir. Topluluk Ortak Tarım
Politikasının prelevman, referans fiatı, asgari
ithal fiatı, fark giderici vergi, ithalat takvimleri
ve benzeri uygulamaları ile devam ettirdiği
korumacılığından taviz vermemişdir.
Toplulukta Türkiye iş gücünün serbest dolaşımının
1986'da başlatılması anlaşmanın şartıdır.
Türkiye'nin Mükellefiyeti
Türkiye'nin sanayi malları ithalatında gümrükleri
bir kısım mallar için 12 yılda, geri kalanlar için
22 yılda sıfırlaması, Topluluğun Ortak Gümrük
Tarifesine bu sürelerde uyum sağlaması ve Topluluk
çıkışlı mallara uygulanan ithalat tahditlerinin
kaldırılması anlaşma hükmüdür.
Türkiye bu taahhütlerini halen büyük ölçüde yerine
getirmiş bulunmaktadır. İthalat tahditleri
kaldırılmıştır. Gümrük ve eş etkili vergilerin
indirilmesi ve Ortak Gümrük Tarifelerine uyum
sırasıyla; 12 yıllık listedeki mallar için yüzde 90
ve 80 olarak, 22 yıllık listedeki mallar için yüzde
80 ve 70 olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bakiye
indirim ve uyum da 1995 yılında tamamlanacaktır.
Bugünlerde çok tartışılan Türkiye-Topluluk Gümrük
Birliği yeni bir mesele değildir. Ankara
Anlaşmasının 5. maddesinde son dönemin gümrük
birliğine dayanacağı ifade edilmekte ve 10. maddede
gümrük birliğinin esasları vazedilmektedir. Katma
protokolün 2. maddeden 30. maddesine kadar hükümleri
gümrük birliğini düzenlemektir. Anlaşmaların bu
hükümlerine göre gümrük birliğine geçiş tabii netice
olmaktadır.
Hükümet gümrük birliğine geçişte verdiği siyasi ve
iktisadi tavizler ve topluluktan Türkiye'nin mali
kayıplarını karşılayacak destek alamadığı için
tenkit edilince meseleyi örtmek ve haklı tenkitler
altında ezilmemek için gümrük birliğini yeni bir
mesele ve kendi ba-şarası gibi takdim etmektedir.
Ancak meselenin aslının hiç de böyle olmadığı
ortadadır.
Gümrük birliğine geçişe ait anlaşmaların metinleri
anlaşma öncesi büyük bir gizlilik içinde
tutulmuştur. Anlaşma muhtevası ortaya çıktıkça
tartışmaların devam edeceği görülmektedir.
Karşılıklı taahhütler açıklanınca Türkiye'nin
kaybettikleri ve kazandıklarını daha net
değerlendirmek mümkün olacaktır. Gelen ilk
haberlere göre Devlet demir-çelik tesislerini
tasfiye edecektir. Özel sektör entegre tesis kurma
gücünde olmadığına göre Türkiye ithal hurdaya dayalı
ark ocağı tesislerine bağımlı kalacaktır.
Türkiye'nin AB ile ortaklık münasebetleri 32 yıldır
devam etmektedir. Bu uzun dönemde gelişmeler hangi
istikamette olmuşdur? Gümrük Birliği ve devamında
arzu edilen tam üyelik Türkiye için olmazsa olmaz
bir zaruret hükmünde midir? Gümrük Birliğinin
muhtemel tesirleri neler olabilir? Aşağıdaki
bölümde bunları gözden geçireceğiz.
Türkiye - AB münasebetlerinin değerlendirilmesi
1. AB'ye üyelik Anayasanın 6. maddesine aykırıdır.
6. Madde hükmü : "Egemenlik, kayıtsız şartsız
Milletindir. Türk milleti, egemenliğini, Anayasının
koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle
kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir
kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir
kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz"
Devlet Planlama Teşkilatının Beşinci Beşyıllık
Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları sırasında
kurulan Özel İhtisas Komisyonunun hazırladığı ve
1871/292 numara ile 1983 yılında neşredilen AET
raporunda sayfa 95-96 da üyeliğin Anayasa 6. mel. ye
aykırı olduğu ifade edilmekte ve aşağıdaki görüş
serdedilmekte-dir.
"Türkiye'nin AET'ye tam üye olarak katılması
halinde Roma Anlaşmasını ve AET organlarının yapmış
olduğu tasarrufları kabul etmesi gerekmektedir.
Böyle bir kabul bazı egemenlik yetkilerinin AET
organlarına bırakılmasını, bazı yetkilerin ise
katılma ile birlikte artık katılan devlet tarafından
kullanılmamasını zorunlu kılmaktadır. Bu mütaalanın
devamında Anayasaya aykırılığın bertaraf edilmesi
için, üyelik için 6. maddeye 'egemenliğin
uluslararası kuruluşlara kısmen
devredilebileceğini' ifade eden bir fıkranın
ilavesinin zaruri olduğu" belirtilmektedir.
2. Türkiye AB ye üye olmadan gümrük birliğini
gerçekleştirmekte, bütün tavizlerini vermektedir.
İngiltere, İrlanda ve Danimarka üye olduktan sonra
gümrük birliği için 5 yıllık bir geçiş, intibak
süresi kullanmışlardır. İspanya ve Portekiz de aynı
yolu kullanarak üyelikten sonra 7 yıllık bir
intibak süresi kullanmışlardır. Gümrük birliğinden
önce bu yolu takip etmenin avantajı şudur: Üye
olunca topluluğun tarım ve diğer fonlarından
faydalanmak mümkün olmaktadır. Bu yolda Yunanistan
35, İspanya 51 ve Portekiz 17 milyar dolar kaynak
kullanmışlardır.
3. Gümrük Birliği'nin Türkiye'ye sadece gümrük ve
eş etkili vergilerin sıfırlanması ile getireceği
yıllık kayıp 3 ila 4 milyar dolar mertebesindedir.
Anan ithalat bu kaybı daha da artıracaktır.
Bir diğer mali yük de Türkiye'nin artan ithalatın
finansmanı için daha çok dış borç alma durumunda
kalmasıdır. Daha çok dış borç batağına girilecektir.
1995 yılında ödenecek dış borç taksit ve faizlerin
11,9 milyar dolar (takriben 500 trilyon lira) olduğu
bilinirse meselenin boyutları daha iyi anlaşılır.
4. Sanayimiz, bilhassa orta ve küçük sanayi,
kapasite, teknoloji, kalite, girdi maliyeti (enerji,
finansman), verimlilik, araştırma ve geliştirme
seviyesi bakımından rekabete hazır değildir.
İstanbul Ticaret ve Sanayi Odalarının yaptığı
araştırmalar da bu hususu teyid etmektedir.
Neticede birçok tesis kapanır, işsizlik ve iktisadi
gerileme ve ağır buhranlar getirir.
5. Gıda Sanayiinde son yıllarda hızla artan
ithalat daha da artarak Türkiye beslenmede dışa
bağımlı hale gelir. Topluluğun tarım ürünü ve gıda
maddeleri fazlası Türkiye pazarını istila eder.
Nitekim tarım ürünleri ve gıdada ihracatın ithalatı
karşılama oranı 1981'de 7,4 iken, 1993 te 1,3'e
düşmüştür. 1993 de bu sektörde ithalat 2,7 milyar
dolara ulaşmıştır.
Tarım ve gıda sanayiinde finansman, alt yapı,
teknoloji ve verim şartları dikkate alınırsa bu
sektörün büyük bir krize gireceğini tahmin etmek
zor olmaz.
6. İç ticaret topluluk firmalarının eline geçer.
Vergi ve faiz yükü altında ezilen esnaf ve ticaret
erbabı rekabete dayanamıyacağm-dan çöker. Dev
hipermarketler esnafı piyasadan siler.
7. Ortak Gümrük Tarifesine uyum;
- Türkiye'yi üçüncü ülkelerden gelecek ithalat
dalgasına maruz bırakır.
- Türkiye'nin dış ticareti tedricen AB ipoteği
altına girer. Nitekim AB'nin dış ticaretimizdeki
payı 1980'li yılların başında yüzde 30 mertebesinde
iken, gümrük indirimleri ile bugün yüzde 50
mertebesine ulaşmıştır. Bu bir dış ticaret
sapmasıdır. Dış ticaretimizin topluluğa bağımlı
hale gelmesi, ilerde Türkiye üzerinde siyasi
baskılara zemin hazırlar.
8. Gümrük Birliğine rağmen Türkiye Topluluk karar
organları dışında kalmaktadır.
Gıyabında alınan kararlara uymak zorunda
kalacaktır.
9. Türkiye'nin şartlan gümrük birliğine uygun
değildir. Yüzde 150 mertebesindeki enflasyon, yüzde
230 mertebesinde finansman maliyeti, bütçe açıkları,
dış, iç borç yükleri altındaki bir Türkiye AB ile
rekabete hazır değildir.
10. AB 32 yıllık ortaklık döneminde Türkiye'ye
karşı anlaşmalara uygun davran-madı.
- İlk üç mali protokolla yapılan 900 milyon
doların dışında yardım yapmadı. Müteakip mali
protokolları uygulamadı.
- Kota, anti damping ve anti sübvansiyon
uygulamaları ile Türkiye'nin ihracatını engelledi.
- Üçüncü ülkelere uygulanan tavizli rejimlerle
Türkiye'nin tarım ürünlerini ihracatı engellendi.
- Türkiye işgücünün 1986'da başlaması gereken
serbest dolaşımını engelledi.
- 1964-1993 dönemlerinde Türkiye'nin topluluktan
ithalatı 97, ihracatı ise 68 milyar dolardır.
Türkiye'nin zararı 29 milyar dolardır. Sadece 1993
yılı ithalatımız 13, ihracatımız 7 milyar dolar,
açık 6 milyar dolardır. Bu işbirliğinden kazancımız
var mı?
11. Gümrük Birliği'nin ucuzluk getireceği ifade
ediliyor. Bu mümkün müdür? Pratikte mümkün olmaz.
Çünkü ithalatı finanse edecek yeterli döviz
olmayacağından kurlar artacak ve ithalat mecburen
pahalanacaktır. Nitekim 1994'te döviz kurlarında
yüze 300 mertebesindeki artış da bundan
kaynaklanmıştır.
12. Kalkınma Gümrük Birliği olmadan olmaz mı?
Japonya, Kore, Tayvan ve Malezya gibi ülkelerdeki
gelişmeler bunun cevabıdır. Bugün Korenin ihracatı
72 milyar dolar, milli geliri 294 milyar dolar, fert
başına milli geliri 7000 dolardır. Bu değerler
Tayvan için sırasıyla ihracat 93 milyar, milli
gelir 247 milyar, fert-başına milli gelir 11629
dolardır.
13. Topluluğun Türkiye'yi yakından ilgilendiren
meselelerde ilgisiz ve hatta hasma-ne tavrı iyi
bilinmelidir;
- Türkiye'ye karşı Ermeni taleplerini
desteklemesi,
- Kıbıısta Rumlara destek vermesi,
- Bosna'da müslümanlara karşı Sırp ve I Iırvatları
desteklemesi,
- Azerbaycanın yüzde 25'ini işgal eden Ermenista nı
desteklemesi,
- Türkiye'de bölücülüğü desteklemesi,
-Filistin meselesinde İsrail'e verdiği destek,
- Çeçenistan'daki katliama karşı Rusya' ya verdiği
destek,
- Cezayirde halkın seçim hakkını gasbe-den zalim
diktatörleri desteklemesi.
14. Toplulukla- Türkiye arasında temel değerlerde
farklılık, kimlik uyuşmazlığı var. Türkiye müslüman,
AB hristiyan kültürüne dayalı topluluklar.
- İngiliz Economist dergisi 11 Şubat 95 sayısında
Avrupa'da yaygın ve hakim kanaatin "Türkiye'nin
fazla müslüman olduğunu, bunun üyeliğe mani
olduğunu" ifade etmektedir.
- Almanya başbakanı Helmut Kohl ve AB eski komisyon
başkanı Jack Delors muhtelif demeçlerinde
Topluluğun hristiyan kültürü üzerine kurulduğunu
ifade etmektedir.
-14 Aralık 1994 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan
bir Devlet Bakanlığı tebliği ile köylerde içki
satışına ait yasak kaldırıldı. Sebebini sordum.
Yazılı cevapta "Avrupa Topluluğu ile entegrasyon"a
uyum için içki satışının köylerde serbest
bırakıldığı ifade edilmektedir.
Bütün bu tablo karşısında başbakanın ve bazı
çevrelerin AB'ye dönüp "Aman bizi
gümrük birliğine alın yoksa Türkiye'de köktenrdinciler
iktidara gelir" mealinde beyanda bulunması çok
düşündürücüdür. Demek ki bazı çevrelerle milletimiz
arasında da kimlik uyuşmazlığı bulunmaktadır.
Aslında bu uyuşmazlıkyeni değildir. Tanzimatla
başlamış bugün de devam etmektedir. İşte bu
sebeptendir ki Gümrük Birliği Türkiye için bir
meçhule yolculuktur. Peki Türkiye ne yapmalı :
- AB yakın gelecekte Avrupa'nın tamamına
yayılacak, bütünleşecek,
- Türkiye milli kimliğini feda etmeden AB ile
entegre olamaz,
- Türkiye Topluluk dışında kalmaya mecburdur.
İktisadi ve siyasi güvenliği ile ilgili tedbirleri
buna göre geliştirmelidir.
- Türkiye kendi bölgesindeki topluluklarla ve
özellikle islâm ülkeleri ile iktisadi ve siyasi
dayanışmasını geliştirmelidir. Orta ve uzun dönemde
güvenliğimiz bunu getirmektedir.
|