Gümrük Birliği Cephesinde Son Gelişmeler
Tevfik Saraçoğlu
Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi'nin Şubat ayı
toplantısında Türkiye ile Gümrük Birliği'nin
tamamlanması sorununu ele alması bu konunun kamu
oyumuzun gündemine yeniden gelmesine neden oldu.
Son gelişmeler, önceleri düşünülenlerin aksine
olumlu yönde. Yunanistan dışındaki on dört birlik
üyesi işin 6 Mart 1995'te yapılacak Ortaklık
Konseyi'nde sonuçlandırılmasını istedi. Yalnız kalan
Yunanistan gittikçe artan baskıdan alışılmış bir
kaçamağa başvurararak kuıtulabildi. Yunan
temsilcisi hükümetiyle istişare için üç günlük
mehil istedi. Ancak sonra Atina'dan gene çatlak
sesler gelmeye, taviz koparma çabaları belirmeye
başladı. Buna Almanya'nın ve özellikle dönem
başkanlığını yürüten Fransa'nın tepkisi sert oldu.
Yunanistan'ın tutumunu A.B.D. bile eleştirdi ve
uyarıda bulundu. Avrupa basını Yunanistan'ı konuyu
bir iç politika malzemesi haline getirmekle suçladı.
Şimdi Avrupa, Yunanlıların sonunda bu "anlamsız"
tutumdan vazgeçeceklerini ve sorunun 6 Mart'ta
yapılacak Ortaklık Konseyi'ne kadar çözüleceğini
umuyor.
Türkiye 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile
bir ortaklık anlaşması imzaladı. Daha önce
Yunanistan'ın akdettiği anlaşma gibi, Ankara
Anlaşması da tam üyeliği hedefleyen ve malların, el
emeğinin, hizmetlerin ve sermayenin serbest
dolaşımı ile toplulukla ekonomik bütünleşmeyi
öngören bir anlaşmadır. Tıpkı Roma Antlaşması gibi,
malların serbest dolaşımının Gümrük Birliği ile
gerçekleştirilmesini hükme bağlamıştır. Gümrük
Birliğinin, istisnalarla birlikte tamamlanma
süresi olan yirmi iki yılın sonunda uyum süreci
Türkiye'nin tam üyelik başvurusunun sonuçlanmasına
kadar devam edecektir. Anlaşma bu dönem de "Son
dönem" adını vermektedir. Son dönem, bu şekilde
adlandırılmamış olmasına rağmen Atina Anlaşması'nda
da fiilen vardır, Ankara Anlaşması'nda ilk
dönem olan "Hazırlık Dönemi"nden ikinci döneme,
yani geçiş dönemine giriş Ortaklık Konseyi kararı
ile olmasına mukabil, Geçiş döneminden Son Döneme
intikal bir Konsey Kararını gerektirmemektedir.
Buna rağmen bir dönemden sonrakine geçildiğini
saptayan bir Ortaklık Konseyi alınması da gerekli
görülebilir.
Anlaşmaya göre Ortaklık Konseyi'nde Türkiye'nin ve
Topluluğun birer oyu vardır. Türkiye'nin oyunun
hangi yönde kullanılacağını T.C. Hükümeti tespit
eder. Topluluğun oyunun tesbiti ise şöyle olur t
Roma Antlaşmasının 113'üncü maddesi kapsamına
giren, yani mal alışverişlerini ilgilendiren
konularda üye ülkelerin oy çokluğu aranır. Mali
konular dahil diğer konularda üye ülkelerin oy
birliği gerekir.
Avrupa Topluluklarından Avrupa Birliğine geçişi
oluşturan Maastricht Anlaşması, Birliğin akdedeceği
yeni anlaşmalar için Avrupa Parlamentosu'nun ön
onayının alınmasını zorunlu hale getirdi.
Maastricht'ten önce imzalanmış anlaşmalar için
geçerli olmayan bu kural," niteliği ne olursa olsun
yeni anlaşmalar için kaçınılmaz olacaktır.
Bir ülke tam üye olurken Birliğin o tarihe kadar
akdetmiş olduğu anlaşmaları mükte-sebat olarak aynen
kabul eder ve bundan bila-here vazgeçemez. Bu kural
1981 yılında Birliğe tam üye olmuş bulunan
Yunanistan için de geçerlidir.
Bu gerçeklerden hareketle ortaya aşağıdaki
sonuçları çıkarmak mümkündür :
1- Avrupa Birliği - Türkiye ilişkilerinde Gümrük
Birliği ortaya yeni atılan bir konu de-öildir.
Gümrük Birliği Ortaklık Anlaşmalarımızın yerine
getirilmesi gereken bir icabıdır.
2- Türkiye'nin yeniden Gümrük Birli-öi'ne girmesi
söz konusu değildir. Taraflar arasında Gümrük
Birliği tatbikatı 1 Ocak 1973 tarihinde
başlamıştır. Şimdi yapılacak olan evvelce başlamış
olan bir işin tamamlanmasıdır.
3- Tam üyelik garantisi olmadan Gümrük Birliğine
gidilmesinin yanlış olduğu yakınmaları geçerli
değildir. Tam üyelik garantisi olmadan Gümrük
Birliğinin tamamlanması Ankara ve Atina
Anlaşmaları'nın önceden kabul ettiği bir husustur.
4- Türkiye'nin tarn üyeliğin söz konusu olmadığı
bir ortamda Gümrük Birliğine giden tek ülke olacağı
eleştirisi konjonktürün ortaya çıkardığı bir durumun
abaıtılmasıdır. Yunanistan'ın, ortaklık
anlaşmasında öngörülenden önce yaptığı tam üyelik
başvunısu olumlu biçimde sonuçlanmamış olsaydı
durumu Türki-ye'ninkinden farklı olmayacaktı.
5- Yunan vetosundan söz edilmesi Gümrük Birliği
ile ilgili durum tespiti kararının sadece Roma
Antlaşması'nın 113'üncü maddesi kapsamında
kalmadığını ortaya koymaktadır. Şayet Yunan
vetosundan ciddi biçimde endişe edilseydi o zaman bu
vetoyu geçersiz kılmak için 113'üncü madde sınırları
içinde kalmak yeterli olurdu.
6- Ortaklık Anlaşması çerçevesinde tamamlanacak
olan Gümrük Birliği ile ilgili tespit kararını yeni
bir anlaşma sayarak Türkiye'ye karşı olumsuz tutumu
bilinen Avrupa Parlamentosu'nun ön onayını istemek
Avrupa Birliği'nin bu işin gerçekleşmemesini
istemesi demektir. Ortada böyle bir durum yoktur.
Avrupa Birliğinin Türkiye ile ilgili son tutumundan
bazı sonuçlar çıkarmak mümkündür. Her şeyden önce
Birliğin on dört üyesi Yunanistan'ın Türkiye ile
ilişkileri kösteklemek gayretlerine yardımcı
olmamak kararında
görünmektedir. Bu nedenle de Yunanistan'a, başta
Kıbrıs sorunu olmak üzere, verilecek tavizlere
sınır getirmek istemektedirler. Artık Yunanistan'ın
alışılmış şantajlarının utanç verdiği
görülmektedir. Böyle bir ortamda da Yunanistan'ın 6
Marta kadar sürdüreceği ısrarların önemli bir sonuç
vermemesi muhtemeldir.
Avrupa Birliği'nin Yunanistan dışındaki üyeleri,
Avrupa Parlamentosu'nun siyasi ağırlıklı olumsuz
kararını da umursamaz görünmektedirler. Birliğin
dış ilişkilerinde, parlamentonun böylesine olumsuz
bir kararına rağmen üye ülkelerin bu kadar yapıcı
sonuçlara varması, şimdiye dek görülmüş değildir.
Avrupa Birliği'nin Türkiye ile ilişkilerinde açık
bir biçimde görülen bu değişimin nedenlerini aramak
ilginç olur. Ancak bu ayrı bir araştırma ve
değerlendirmeyi gerektirir. İlk yaklaşımda
söylenebilecek olan bu nedenlerin teknik konuların
çok dışına taşmış olması olasılığıdır. Konu son
Clinton-Kohl temasında Alman Şansöliyesinin
söyledikleri dikkate alınarak değerlendirilirse
ortaya hareket noktası olarak ele alınabilecek bazı
verilere ulaşılır. Bunları şöyle özetlemek kabildir:
(a) Avaıpa Birliği Gümrük Birliği konusunda
Türkiye'nin isteklerine cevap vermezse bu sonuç
Türkiye'deki köktendinciler için Türkiye'yi
Avrupa'dan uzaklaştırma yolunda en geçerli malzeme
olacaktır. "İşte" denecektir "Yıllar yılı bel
bağlanan Avrupa'nın Türkiye'ye reva gördüğü muamele
..." Böyle bir sonucun Türk iç politikasında
yaratabileceği karmaşayı Avrupa göze alamamıştır.
(b) Köktendincilerin Avrupa'da yürüt tükleri
propagandanın temel taşlarından biri Avrupa'nın,
Amerika'dan sonra, İslâmın en büyük düşmanı olduğu
ve İslâmı ezmeye ve dışlamaya çalıştığıdır.
Nüfusunun çok büyük çoğunluğu müslüman olan Türkiye
ile ekonomik bütünleşme yolunda atılan Gümrük
Birliği adımı bu propagandalara karşı en iyi cevap
teşkil edecektir.
(c) Genellikle Avrupa Birliği'nin, özellikle
Fransa ve Almanya'nın başlıca endişesi İran ve
Cezayir odaklarından diğer İslâm ülkelerini etkileri
altına almasıdır. Bu ülkelerin köktendincilik
akanına karışmalarının ekonomik yokluklar ve
alternatifsizlikler nedeniyle gerçekleşeceği
düşünülmektedir. Böyle bir ortamda Avrupa'nın
ekonomik alanda desteklediği laik Türkiye cazip bir
alternatif örneği oluşturabilecektir.
Durumu 6 Mart sonuçlarıyla birlikte bir kez daha
değerlendirmekte yarar olacaktır. Birliğin, Ortaklık
Konseyine kadar yapacaklarını tahmin etmekde güç
değildir. Birlik münasip bir fırsatta Avrupa
Parlamentosuna gelişmeler hakkında bilgi verecek ve
herhangi bir biçimde onay istemeye yönelmeyecektir.
Buna gerekçe olarak da Gümrük Birliğinin Türkiye
ile Ortaklık Anlaşmasının bir sonucu olduğunu
gösterecektir. Ortaklık Konseyinde Türkiye ile
varılmış olan ve Şubat 1995 Bakanlar Konseyinde
üzerinde mutabakat sağlanmış bulunan hususlar
Ortaklık Konseyinin saptama kararı olarak
sonuçlandırılacaktır. Gümrük Birliği'nin
tamamlanması üzerine Türkiye'de gerçekleştirilecek
yapısal ekonomik değişiklikler için belirli bir
meblağın-Birliğin kısıtlı mali kaynakları nedeniyle
bu yetersiz kalabilir- sağlanması için ya
Yunanistanı 4. Mali Protokolü veto inadından
vazgeçirmek ya da yeni bir mali protokol öngörmek
suretiyle sonuca gitmeye çalışılacaktır. Bu son
ihtimal halinde ortaya yeni bir anlaşma akdi
prosedürü çıkacaktır.
6 Mart 1995 Ortaklık Konseyi'nde bir aydan az bir
zaman kalmış olması, bir yandan Birliğin, öte yandan
da Türkiye'nin diplomatik çabalarını tabiatıyla
yoğunlaştıracaktır. Alınacak sonuçların bu
çabaların başarısı ile orantılı olacağı kuşkusuzdur.
|