Gümrük Birliği,
Türk Sanayi ve KOBİ’ler
Dünyanın son derece hızlı bir değişim içerisinde
olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye, bu hızlı
değişimin dışında kalmamak için bir yandan
sanayileşmesini tamamlamaya çalışırken, diğer yandan
da sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini
tartışıyor.
Bu süreçte, devletin büyük kamu işletmeleri
aracılığıyla üstlendiği, üretimde öncülük rolü sona
eriyor ve özelleştirme olgusu ön plana çıkıyor.
Bütün bu gelişmeler kuşkusuz sanayi toplumunun
geleneksel işçi-işveren kalıpları çerçevesinde
şekillenmiş toplumsal yapımızı ve sosyoekonomik
dengelerimizi sarsıyor, derinden etkiliyor.
Geçiş süreci olarak nitelendirilebilecek bu dönemde
yaşanan ve yaşanabilecek olumsuz gelişmeler,
başarılı ve sorunsuz bir geçiş dönemi için yeni
politika ve stratejilerin de geliştirilmesini
kaçınılmaz hale getiriyor.
Bu yeni politika ve stratejilerin merkezinde küçük
ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ'ler)
bulunmaktadır.
1980'li yıllara kadar gelişmiş ülkeler genelinde
tercih, "ölçek ekonomileri" düşüncesi idi.
80'lerden sonra bu tercih, avantaj olmaktan çıkmış
ve dezavantaj olmaya başlamıştır. Çünkü hızlı olanın
yavaş olanı yok ettiği bir üretim modeli dünya
pazarlarına egemen olmuştur. İşte bütün bu olgular,
"küçük ve orta ölçekli üretim ve işletme tarzlarını"
yeniden ülkelerin gündemine getirmiştir.
Bütün Dünyada artık "ölçek ekonomileri'nin" yerini
"çeşit ekonomileri" almakta, entegre tesisler
yerlerini, Ana sanayi-Yan sanayi bütünleşmesine
yönelik KOBİ odaklı daha esnek, daha bağımsız ve
daha hızlı işletmecilik modellerine terk
etmektedir.
Bu nedenle, geleceğe yönelik olarak oluşturulacak
ekonomik gelişme modellerinde KOBİ'ler büyük bir
öneme sahip olacaktır.
Gümrük Birliği'nin bizce en önemli sonucu, Avrupa
tek pazarının dış ticaret ve iç piyasa düzenine
ilişkin kurallarının artık ülkemizde de yürürIüğe
konulmuş olmasıdır. Böylece Türkiye, Avrupa tek
pazarının bir parçası olacak ve gerek Türkiye'de
gerek Avrupa Birliği'ne dahil ülkelerde ticari
faaliyetlerde bulunan teşebbüsler, nerede faaliyette
bulunurlarsa bulunsunlar aynı kurallara tabii
olacaklardır. Aynı rekabet ve ticari kurallar
altında faaliyet gösteren kuruluşların birbirleriyle
rekabet edebilmeleri, doğaldır ki, dağıtım
kanallarındaki etkinliklerine, maliyetleri ile
kalitelerine bağlıdır. Dolayısıyla
müteşebbislerimizin, Gümrük Birliği ortamında Avrupa
rakipleriyle rekabet etmek mecburiyetinde
kalacaklarını göz önünde bulundurarak, oluşacak
yeni piyasa kurallarını ve şartlarını çok iyi
incelemeleri ve kendilerini bu oluşuma hazırlamaları
gerekliliği vardır.
Gümrük Birliği ile birlikte sanayimizin, "Rekabet
Gücü" ne olacaktır sorusunu, takdir edersiniz ki bu
kadar dinamik bir ortamda yapılacak statik bir
analizle cevaplandırmak son derece zordur. Çünkü
Gümrük Birliği'nin yararlan daha çok orta ve uzun
vadede gelecek yabancı sermaye ve teknolojiye bağlı
olarak ortaya çıkacaktır.
Buna rağmen Türk Sanayisinin Gümrük Birliği
sürecindeki rekabet gücünün tesbiti ve sanayi
stratejilerinin belirlenmesi amacıyla 1995 yılının
Mayıs ayında Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
öncülüğünde toplanan 2. Sanayi Şurası'nda bu konuda
yapılan saptamaları kısaca özetlemek yararlı
olacaktır.
Hemen belirteyim ki bu çalışmada üçüncü ülkelerin
konumu değerlendirme dışı bırakılmış ve ortak gümrük
tarifesi (OGT) ile Türk Sanayisine yeterli korumanın
sağlanacağı varsayılmıştır. Nitekim, hassas sanayi
sektörlerimiz için üçüncü ülke sanayilerine karşı
ilk beş yıllık dönemde ortak Gümrük tarifesinin
üzerinde sağlanan ilave koruma ile de böylesi bir
varsayımın hiç olmazsa ilk beş yıllık döneme ilişkin
değerlendirmelerdeki sapma etkisi minimuma
indirilmiştir.
Bununla birlikte ulusal sanayimizin, ülkemizde
üretilen malların aynılarını veya benzerlerini daha
düşük maliyetlerle üreten üçüncü ülke sanayileri
karşısındaki konumunun, Gümrük Birliği için rekabet
ilişiklerinden daha yaşamsal olduğunu ve önümüzdeki
dört yıllık dönemin bu açıdan boşa geçirilmeyerek
ana ve yan sanayii için strateji tesbit ve uygulama
çalışmalarına zaman geçirilmeden başlanması
gerektiğini önemle vurgulamak isterim.
Üçüncü ülkelerle olan ticari ilişkilerden
soyutlanmış Gümrük Birliği sürecinin, Türk Sanayisi
üzerindeki etkilerine gelince. Üretim faktörleri
kuşkusuzdur ki, rekabet gücü daha yüksek ve
uluslararası iş bölümünde Türkiye'ye bırakılmış
faaliyet alanlarına yönelecektir. Bu sektörel
alanlara örnek olarak daha çok birinci sanayi
devrimi ürünü olarak nitelendirilen, göreceli olarak
katma değeri az, çevre sorunu yaratan, daha çok
vasıfsız emek gücüne gereksinme gösteren tekstil ve
giyim sanayi, deri eşya, demir-çelik sanayi ile
çimento, seramik, cam ve cam ürünleri gibi toprak
sanayileri ve bazı gıda ürünleri sanayii
gösterilebilir ve kaynakların daha çok bu alanlara
yöneleceği söylenebilir.
Türkiye'nin ihracat yapısına baktığımızda ihracatın
%50'sinin tekstil ve hazır giyim ile demir çelik
olmak üzere iki sektör ürünlerinden oluştuğu;
pazarın da %50 olarak AB ülkeleri olduğu
görülmektedir. Topluluğun uyguladığı tekstil ve
konfeksiyon kotalarının Gümrük Birliği ile
kaldırılacak olması, Uruguay Round kararlan
çerçevesinde diğer gelişmekte olan ülkelere göre
ülkemize topluluk pazarlarında 7-8 yıl daha sürecek
bir pazar avantajı sağlayacaktır.
Otomotiv, Otomotiv yan sanayi, beyaz eşya,
elektrikli makinalar, elektronik madeni eşya gibi
ikinci sanayi devrimi ürünlerini üreten endüstri
kolları rekabette zorlanabilecektir. Otomotiv ana
sanayinde faaliyet gösteren firmaların hepsi yabancı
sermayelidir. Otomotiv yan sanayinde de pek çok
firma yabancı sermaye ile lisans ve ortak yatırım
ilişkisi içerisindedir. Bu sektörlerin dünyadaki
teknolojiyi yakından takip ederek adapte
olabildikleri oranda rekabet güçlerini
geliştirecekleri beklenmektedir.
Türkiye bilgi yoğunluğu ve katma değeri yüksek,
ileri teknoloji kullanan yeni sanayi dallarını
kurmakta geç kalmıştır. Türkiye için belirli bir alt
yapının, endüstriyel deneyimin, endüstriyel AR-GE
geleneğinin bir oranda mevcut olduğu bilgisayar,
mikro-elektronik ve telekominikasyon
teknolojilerinin bileşimi olan "Bilgi Teknolojileri"
alanında ve nitelikli genç nüfusun
yönlendirilebileceği yazılım teknolojileri
alanlarında yer alabilmesi ve rekabet şansına sahip
olabilmesi, Türkiye'nin bu dönemde önem vermesi
gereken bilim ve teknoloji politikalarının kararlı
uygulanabilmelerine bağlıdır.
Bugüne kadar teknoloji geliştirme ihtiyacı pek
duymadan, teknoloji transferi ve dış ortaklı
yatırımla yetinen ve ucuz işçilikten de yararlanarak
belirli bir ihracatı gerçekleştiren sanayimizin,
yakın gelecekte bu olanağını yitirmemesi için AR-GE
kaynaklı üretime ve yeni teknolojilerin kullanımına
önem vermesi ve bunları mevcut sanayi faaliyetiyle
kaynaştırması gerekmektedir. Bu konu da, yine
bilim teknoloji politikalarımızın etkin
uygulanmasına bağlıdır. Yani sanayimizin tüm
sektörlerinde teknolojik yeniliklerin uygulanması
zorunluluğu vardır. Teknolojik yenilikler ise ancak
nitelikli, üretken işgücü vasıtası ile sanayiye
uygulanabilir. Dünya ekonomisindeki gelişmeler,
nitelikli insan gücünü, uluslararası rekabetin en
önemli unsuru haline getirmiştir.
Türk sanayicisi, Avrupa Birliği sanayicisi ile
rekabet edebilmek için rekabet gücünü arttırmak
zorundadır ve Gümrük Birliğinde sanayimize rekabet
gücü kazandıracak faktörlerin başında yüksek
teknoloji ve buna bağlı olarak kaliteli üretim
gelmektedir.
İşte bu noktada, teknoloji geliştirme bölgeleri veya
teknoparklar dediğimiz organizasyonlar önem
kazanmaktadır. Teknoparkların kurulması ile
Üniversite-Sanayi işbirliği kurumsallaşmakta,
teknolojinin olanakları sanayinin kullanımına
sunulmaktadır.
Büyük işletmelerin, çeşitli olanakları ile Gümrük
Birliğine uzun süreden beri hazırlandıklarını
biliyoruz. Bu konuda AR-GE çalışmalarını sürdüren
büyük işletmeler, KOBİ'lere kıyasla Gümrük Birliği
konusunda daha çok bilgi ve olanağa sahiptirler.
Genelde, Gümrük Birliği sürecinde ana sanayi
sektörleri için yapılan bu projeksiyonlar bir
ölçüde, sektörlerin yan sanayilerini oluşturan
KOBİ'ler için de geçerlidir. Özelde, Gümrük
Birliğine ilişkin pekçok konudaki bilgi eksikliği ve
finansman yetersizliği, KOBİ'lerin önündeki
engellerin başında gelmektedir. Avrupa ile Gümrük
Birliğine uyum çalışmalarına yönelik olarak
KOBİ'ler, yeterince bilgilendirilememiştir. Kapsamlı
bir Gümrük Birliği uygulaması benimsendiği halde,
bunun getireceği yükümlülükler ve zorluklar da
KOBİ'lere anlatılmamıştır. AB tarafından KOBİ'lere
yönelik olarak verilen proje teşviklerinden ise bir
çok KOBİ maalesef habersiz bulunmaktadır.
Bu durumda; Gümrük Birliği'ne geçiş sürecinden,
imalat sanayiinde faaliyet gösteren ve genel imalat
sanayii içerisindeki payı %40'ı bulan 200 bin küçük
ve orta ölçekli işletmemiz, büyük sanayi
işletmelerimize kıyasla daha çok etkileneceklerdir.
Bunun en önemli nedeni ise, bu kesimin rekabet
güçlerinin oldukça düşük düzeyde olması ve serbest
rekabet koşullarının belirleyici olduğu bir pazar
ortamındaki hayatta kalma mücadeleleridir.
Gerçi bu konuda ileri sürülen iyimser görüşlerde
mevcuttur. KOBİ'ler-imizin daha ziyade AB kaynaklı
girdi kullandıkları, bu nedenle üçüncü ülke menşeli
girdi kullanan büyük ölçekli firmalara göre Gümrük
Birliği sürecinin olumsuzluklarından daha az
etkilenecekleri, emek maliyeti yönünden avantajları
ve daha ziyade kendi özkaynaklarına dayalı
finansman olanakları nedeniyle önemli bir rekabet
gücüne sahip oldukları, yatırım ve ihracat
teşviklerinden bugüne kadar sınırlı ölçüde
faydalanan bu işletmelerin, Gümrük Birliği ile
birlikte yatırım ve ara mallarını vergiden muaf
ithal edebilme imkanına kavuşacakları da bu konuda
ileri sürülen olumlu görüşlerdir.
Bu olumlu yaklaşımlar maalesef araştırmalara dayalı
gerçeklerle uyumlu değildir. Küçük ve orta ölçekli
işletmeler ile ilgili yapılan araştırmalar
göstermektedir ki bu işletmelerimiz genel olarak:
- Kapasite kullanım oranları düşük,
- Teknolojileri eski,
- Standart uygulamasına geçemeyen ve
- Düşük kalitede ve pahalıya ürettiği malı ucuza
satan, bir kesim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nitekim, KOBİ'lerin genel ihracatımız içerisindeki
payının %8 gibi son derece düşük bir düzeyde
bulunması, öncelikle Araştırma-Geliştirme
faaliyetleri ile teknoloji ve eğitim düzeylerindeki
yetersizlikten kaynaklanmaktadır.
Gümrük Birliği sürecinde iç ve dış pazarlarda
yabancı rakipleriyle mücadele edecek olan KOBİ'lerin
bir yandan rekabet güçlerinin geliştirilmesi, bir
yandan da dışa açılmaları için desteklenmeleri
gerekmektedir. KOBİ'lerin rekabet güçlerinin
geliştirilmesi ancak;
- Eski teknolojiye sahip makina ve teçhizatın
modernizasyonu,
- Üretim kalitesi ve verimliliğinin yükseltilmesi
suretiyle sonuçta da maliyetlerin düşürülmesi ile
sağlanabilecektir.
Bu ana hareket noktalarının her biri de bu kesimin
yoğun finansman ihtiyacını gözler önüne
sermektedir.
Modernizasyon bağlamında KOBİ'lerin, rekabet gücü
yüksek üretim yapabilmeleri için yeni teknoloji
ürünü makina ve tezgahlara ihtiyaçları vardır.
KOBİ'ler gerek faizlerin yüksekliği, gerekse teminat
sorunları nedeniyle yeni tezgah alamamaktadırlar.
Yeni tezgah ve makina edinmeleri için uzun vadeli
düşük faizli kredi ile düşük faizli fınansal
kiralama imkanları sağlanması gereklidir.
KOBİ'lerin, ülkemizin genel kredi hacmi içerisindeki
payı gelişmiş ülkelere oranla son derece
yetersizdir. Örneğin Japonya'da bu oran % 50, Avrupa
ülkelerinde ortalama %40 civarlarında iken bizde %
3-4 dolaylarındadır. Bu mutlaka düzeltilmesi gereken
bir olumsuzluktur ve Türkiye'de reel sektör ile
finans sektörü arasındaki kaynak kullanımının
çelişkisini de ortaya koymaktadır.
Ülkemizde söz konusu kesimin en çok zorlandığı
konuların başında, pazarlama, planlama, eğitim,
teknoloji, bilgi ve finansman faaliyetlerinin
geldiği görülmektedir. Gerçekten de özellikle çok
küçük sanayi işletmeleri, oturmuş bir yönetim
mekanizmaları da bulunmadığından, bu faaliyetlerde
çok güçlük çekmekte ve modern işletmecilik
anlayışından uzak bir biçimde çalışmalarını
sürdürmektedirler.
Diğer taraftan, maliyetin yanı sıra rekabeti
etkileyen ambalaj, satış sonrası hizmetler, malın
kalitesi, fiyat faktörleriyle birlikte bunları
tamamlayıcı bir. unsur olan satış arttırıcı
faaliyetlerin de tam olarak yerine getirilememesi,
pazardaki konumlarını etkileyici bir rol
oynamaktadır. Yurtiçi pazarlardaki pazarlama
faaliyetlerinde bu gibi sorunlarla karşılaşan küçük
ve orta ölçekli sanayi işletmeleri, bunların bir
uzantısı olarak, sonuçta ihracat faaliyetlerinde de
istenilen düzeyde başarılı olamamaktadırlar.
KOBİ'lerin dışa açılmaları için gereken destekler de
KOSGEB'ce ayrıca sürdürülmektedir. Bu bağlamda dış
pazarlar konusunda bilgi verilmesi, fuar destekleri,
standardizasyon adaptasyonu için danışmanlık, eğitim
ve bilgilendirme hizmetleri örnek olarak
gösterilebilir.
Rekabet gücünün ana unsurları olan kalite ve
verimlilik konularında KOSGEB; danışmanlık, eğitim,
araştırma geliştirme destekleri sağlamaktadır.
Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı ile
sınırlıdır. Bu aşamada "Standartlar ve Kalite"
kavramları ortaya çıkmaktadır.
Küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri ürünlerinin
Avrupa Birliği'nde pazara sunulabilmesi için
uygulamaya geçirilmiş bulunan ve zorunlu kılınan CE
markası almalarını sağlayacak hukuki ve teknik
altyapıların da bir an önce ve yaygın bir biçimde
oluşturulması gerekmektedir.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin etkin bir şekilde
desteklenebilmesi ve serbest iş kurmanın veya
girişimciliğin özendirilmesi için mevcut vergi
mevzuatının yeniden düzenlenmesi, vergi açısından
teşvik tedbirleri geliştirilmesi ve vergi
oranlarının düşürülmesi de yararlı olacaktır. Kazanç
üzerinden alınan-vergilerde küçük ve orta ölçekli
işletmeleri olumsuz yönden etkileyen bir diğer
husus, vergi istisnaları veya vergi muafiyetleridir.
Türk vergi sistemi içinde bu istisna ve
muafiyetlerden etkin biçimde yararlanan işletmeler
büyük işletmelerdir. Küçük işletmeler genellikle bu
istisna ve muafiyetlerden yararlanamazlar. Oysa bu
işletmeler, büyüme arzusu ile kazançlarını tekrar
yatırıma yöneltmede isteklidirler. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi vergi kanunlarında yapılacak
değişiklik ve alınacak ek tedbirler küçük ve orta
ölçekli sanayinin gelişmesine katkı sağlayabilecek
ve ülkemizde girişimciliği teşvik edecektir.
Gümrük Birliği kapsamında küçük ve orta ölçekli
işletmelerimizin faaliyetlerini sürdürebilmesi için
büyük sanayi ile entegrasyonu da zorunluluk olarak
görülmektedir. Gümrük Birliğine girişte bir yan
sanayi olarak yaşama şansı daha yüksek olan küçük ve
orta ölçekli işletmeler için bir yan sanayi projesi
kapsamında; büyük sanayiye uyum için modern
teknolojiyi kullanma yeteneğinin arttırılması,
makina parkı yenileme, kalite, firma birleşmeleri ve
benzeri konularda alt projelerin hazırlanması ve
aynı zamanda bilgi ve kalifiye eleman eksikliklerini
giderecek eğitim programlarının başlatılması
zorunludur. Özellikle bu, mukayeseli üstünlüğe sahip
sektörler için büyük önem arz etmektedir.
Görüldüğü gibi; Küçük ve orta ölçekli
işletmelerimizin birlik ile entegrasyon aşamasında
rekabet gücüne sahip olabilmeleri büyük ölçüde bu
sektörlere sağlanacak desteklerle ve özellikle de
her destek için gerekli finansman alt yapısı ile
mümkün gözükmektedir.
Ülkemizde, KOBİ'Iere sağlanacak destekler konusunda
bugün hiç kimse sorunların bilinmediğini veya bu
konuda yeterli hukuki alt yapı bulunmadığını ileri
süremez. KOBİ'Iere yönelik yardım ve desteklerin
hukuki alt yapısı; AR-GE yardımlarından çevre
maliyetlerinin desteklenmesine, pazar araştırması
desteğinden KOBİ'Iere yönelik hizmet yatırımlarının
desteklenmesine (Resmi Gazete: 1.6.1995/22300,
17.10.1995/22436) kadar, Avrupa Birliği'nin bu
konudaki düzenlemeleri ile uyumlu bir biçimde
hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Muhtelif
Bakanlar Kurulu Kararlan, Para-Kredi ve Koordinasyon
Kurulu Kararları, Hazine, Dış Ticaret ve Gümrük
Müsteşarlıkları tebliğleri, KOSGEB, T.Halk Bankası
ve Eximbank uygulamalarıyla yürürlüğe konulan destek
programının önemli bir bölümü maalesef kaynak
yetersizliği nedeniyle yaşama geçirilememiş,
uygulanmasına başlanabilen sınırlı sayıdaki destek
programı ise yine kaynak yetersizliği nedeniyle
sembolik düzeylerde kalmıştır.
KOBİ'lerin Gümrük Birliği sürecinde Avrupa Birliği
karşısında çağdaş ve kabul gören önlemlerle
desteklenmesi ve daha önemlisi, üçüncü ülkelere
karşı Ortak Gümrük Tarifesinin üzerinde ilave
korumaya alınan hassas sektörlerin dört yıl
sonrasına hazırlanabilmeleri için gerekli
kaynağın, öngörülen tüm destek alanlarında devletçe
mutlaka tahsisi gerekmektedir.
1996 yılının "KOBİ Yılı" ilan edilmiş olması, bu
konuya önem verilmesi ve kaynak tahsisi için
anlamlı bir gerekçe oluşturacaktır.
Ülkemizde önümüzdeki beş yıl içinde uygulanacak
KOBİ'lere yönelik destek hizmetlerinin bir
çerçevesini oluşturmak ve tüm kamu ve özel sektör
kuruluşlarının bu alandaki faaliyetlerini
yönlendirmek üzere, Bakanlığımızın aktif katılımıyla
uygulama projeleri ve fınansal destek prog-gramlarını
içeren bir "KOBİ Eylem Planı" hazırlanmıştır. Toplam
71 projeyi içeren 2.190.575.000 ECU bütçeli bu
eylem planı, AB finansman kaynaklarından
yararlanabilmek için Birliğin ilgili komisyonuna da
iletilmiştir. Daha şimdiden KOSGEB tarafından
yürütülmesi öngörülen 22 milyon ECU tutarındaki 16
adet 1. Aşama Projesi için 13 milyon ECU'luk AB
desteği sağlanmış, Türk tarafının katkısını
oluşturan 8.5 milyon ECU, yani yaklaşık 650 milyar
TL, KOSGEB'in 1996 yılı bütçesi 380 milyar gibi
yetersiz bir miktarla sınırlandırılarak onaylandığı
için karşılanamamıştır.
Oysa, tekrar tekrar belirttiğimiz gibi, KOBİ'lerin
Gümrük Birliği sürecinde yeterli rekabet gücüne
kavuşabilmeleri için devletçe mutlaka
desteklenmeleri gerekmekte, bunun için ise Hazine
kaynaklarından yapılan doğrudan, diğer kamu
kuruluşları aracılığıyla gerçekleştirilen dolaylı
desteklere yeterli finansman kaynağının mutlaka
tahsisi gerekmektedir.
|