Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gümrük Birliği, Türk Sanayi ve KOBİ’ler 

Dünyanın son derece hızlı bir değişim içerisinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye, bu hızlı değişimin dışında kalmamak için bir yandan sanayileşmesini tamamlamaya çalışırken, diğer yandan da sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini tartışıyor. 

Bu süreçte, devletin büyük kamu işletmeleri aracılığıyla üstlendiği, üre­timde öncülük rolü sona eriyor ve özelleştirme olgusu ön plana çıkıyor. 

Bütün bu gelişmeler kuşkusuz sanayi toplumunun geleneksel işçi-işveren kalıpları çerçevesinde şekillenmiş toplumsal yapımızı ve sosyo­ekonomik dengelerimizi sarsıyor, derinden etkiliyor. 

Geçiş süreci olarak nitelendirilebilecek bu dönemde yaşanan ve yaşanabilecek olumsuz gelişmeler, başarılı ve sorunsuz bir geçiş dönemi için yeni politika ve stratejilerin de geliştirilmesini kaçınılmaz hale getiri­yor.

 Bu yeni politika ve stratejilerin merkezinde küçük ve orta ölçekli işlet­meler (KOBİ'ler) bulunmaktadır. 

1980'li yıllara kadar gelişmiş ülkeler genelinde tercih, "ölçek ekonomi­leri" düşüncesi idi. 80'lerden sonra bu tercih, avantaj olmaktan çıkmış ve dezavantaj olmaya başlamıştır. Çünkü hızlı olanın yavaş olanı yok ettiği bir üretim modeli dünya pazarlarına egemen olmuştur. İşte bütün bu olgular, "küçük ve orta ölçekli üretim ve işletme tarzlarını" yeniden ülkelerin gün­demine getirmiştir.

Bütün Dünyada artık "ölçek ekonomileri'nin" yerini "çeşit ekonomi­leri" almakta, entegre tesisler yerlerini, Ana sanayi-Yan sanayi bütünleşmesine yönelik KOBİ odaklı daha esnek, daha bağımsız ve daha hızlı işletmecilik modellerine terk etmektedir. 

Bu nedenle, geleceğe yönelik olarak oluşturulacak ekonomik gelişme modellerinde KOBİ'ler büyük bir öneme sahip olacaktır. 

Gümrük Birliği'nin bizce en önemli sonucu, Avrupa tek pazarının dış ticaret ve iç piyasa düzenine ilişkin kurallarının artık ülkemizde de yürürIüğe konulmuş olmasıdır. Böylece Türkiye, Avrupa tek pazarının bir parçası olacak ve gerek Türkiye'de gerek Avrupa Birliği'ne dahil ülkelerde ticari faaliyetlerde bulunan teşebbüsler, nerede faaliyette bulunurlarsa bulunsun­lar aynı kurallara tabii olacaklardır. Aynı rekabet ve ticari kurallar altında faaliyet gösteren kuruluşların birbirleriyle rekabet edebilmeleri, doğaldır ki, dağıtım kanallarındaki etkinliklerine, maliyetleri ile kalitelerine bağlıdır. Dolayısıyla müteşebbislerimizin, Gümrük Birliği ortamında Avrupa rakip­leriyle rekabet etmek mecburiyetinde kalacaklarını göz önünde bulun­durarak, oluşacak yeni piyasa kurallarını ve şartlarını çok iyi incelemeleri ve kendilerini bu oluşuma hazırlamaları gerekliliği vardır. 

Gümrük Birliği ile birlikte sanayimizin, "Rekabet Gücü" ne olacaktır sorusunu, takdir edersiniz ki bu kadar dinamik bir ortamda yapılacak sta­tik bir analizle cevaplandırmak son derece zordur. Çünkü Gümrük Birliği'nin yararlan daha çok orta ve uzun vadede gelecek yabancı sermaye ve teknolojiye bağlı olarak ortaya çıkacaktır. 

Buna rağmen Türk Sanayisinin Gümrük Birliği sürecindeki rekabet gücünün tesbiti ve sanayi stratejilerinin belirlenmesi amacıyla 1995 yılının Mayıs ayında Sanayi ve Ticaret Bakanlığının öncülüğünde toplanan 2. Sanayi Şurası'nda bu konuda yapılan saptamaları kısaca özetlemek yararlı olacaktır. 

Hemen belirteyim ki bu çalışmada üçüncü ülkelerin konumu değerlendirme dışı bırakılmış ve ortak gümrük tarifesi (OGT) ile Türk Sanayisine yeterli korumanın sağlanacağı varsayılmıştır. Nitekim, hassas sanayi sektörlerimiz için üçüncü ülke sanayilerine karşı ilk beş yıllık dönemde ortak Gümrük tarifesinin üzerinde sağlanan ilave koruma ile de böylesi bir varsayımın hiç olmazsa ilk beş yıllık döneme ilişkin değerlendirmelerdeki sapma etkisi minimuma indirilmiştir. 

Bununla birlikte ulusal sanayimizin, ülkemizde üretilen malların aynılarını veya benzerlerini daha düşük maliyetlerle üreten üçüncü ülke sanayileri karşısındaki konumunun, Gümrük Birliği için rekabet ilişiklerinden daha yaşamsal olduğunu ve önümüzdeki dört yıllık dönemin bu açıdan boşa geçirilmeyerek ana ve yan sanayii için strateji tesbit ve uygulama çalışmalarına zaman geçirilmeden başlanması gerektiğini önem­le vurgulamak isterim. 

Üçüncü ülkelerle olan ticari ilişkilerden soyutlanmış Gümrük Birliği sürecinin, Türk Sanayisi üzerindeki etkilerine gelince. Üretim faktörleri kuşkusuzdur ki, rekabet gücü daha yüksek ve uluslararası iş bölümünde Türkiye'ye bırakılmış faaliyet alanlarına yönelecektir. Bu sektörel alanlara örnek olarak daha çok birinci sanayi devrimi ürünü olarak nitelendirilen, göreceli olarak katma değeri az, çevre sorunu yaratan, daha çok vasıfsız emek gücüne gereksinme gösteren tekstil ve giyim sanayi, deri eşya, demir-çelik sanayi ile çimento, seramik, cam ve cam ürünleri gibi toprak sanayileri ve bazı gıda ürünleri sanayii gösterilebilir ve kaynakların daha çok bu alanlara yöneleceği söylenebilir.

Türkiye'nin ihracat yapısına baktığımızda ihracatın %50'sinin tekstil ve hazır giyim ile demir çelik olmak üzere iki sektör ürünlerinden oluştuğu; pazarın da %50 olarak AB ülkeleri olduğu görülmektedir. Topluluğun uyguladığı tekstil ve konfeksiyon kotalarının Gümrük Birliği ile kaldırılacak olması, Uruguay Round kararlan çerçevesinde diğer gelişmekte olan ülkelere göre ülkemize topluluk pazarlarında 7-8 yıl daha sürecek bir pazar avantajı sağlayacaktır. 

Otomotiv, Otomotiv yan sanayi, beyaz eşya, elektrikli makinalar, elek­tronik madeni eşya gibi ikinci sanayi devrimi ürünlerini üreten endüstri kolları rekabette zorlanabilecektir. Otomotiv ana sanayinde faaliyet gösteren firmaların hepsi yabancı sermayelidir. Otomotiv yan sanayinde de pek çok firma yabancı sermaye ile lisans ve ortak yatırım ilişkisi içerisindedir. Bu sektörlerin dünyadaki teknolojiyi yakından takip ederek adapte olabildikleri oranda rekabet güçlerini geliştirecekleri beklenmekte­dir. 

Türkiye bilgi yoğunluğu ve katma değeri yüksek, ileri teknoloji kul­lanan yeni sanayi dallarını kurmakta geç kalmıştır. Türkiye için belirli bir alt yapının, endüstriyel deneyimin, endüstriyel AR-GE geleneğinin bir oranda mevcut olduğu bilgisayar, mikro-elektronik ve telekominikasyon teknolojilerinin bileşimi olan "Bilgi Teknolojileri" alanında ve nitelikli genç nüfusun yönlendirilebileceği yazılım teknolojileri alanlarında yer ala­bilmesi ve rekabet şansına sahip olabilmesi, Türkiye'nin bu dönemde önem vermesi gereken bilim ve teknoloji politikalarının kararlı uygulan­abilmelerine bağlıdır. 

Bugüne kadar teknoloji geliştirme ihtiyacı pek duymadan, teknoloji transferi ve dış ortaklı yatırımla yetinen ve ucuz işçilikten de yararlanarak belirli bir ihracatı gerçekleştiren sanayimizin, yakın gelecekte bu olanağını yitirmemesi için AR-GE kaynaklı üretime ve yeni teknolojilerin kullanımına önem vermesi ve bunları mevcut sanayi faaliyetiyle kaynaştırması  gerekmektedir.  Bu konu da, yine bilim teknoloji  politikalarımızın etkin uygulanmasına bağlıdır. Yani sanayimizin tüm sektör­lerinde teknolojik yeniliklerin uygulanması zorunluluğu vardır. Teknolojik yenilikler ise ancak nitelikli, üretken işgücü vasıtası ile sanayiye uygulan­abilir. Dünya ekonomisindeki gelişmeler, nitelikli insan gücünü, ulus­lararası rekabetin en önemli unsuru haline getirmiştir. 

Türk sanayicisi, Avrupa Birliği sanayicisi ile rekabet edebilmek için rekabet gücünü arttırmak zorundadır ve Gümrük Birliğinde sanayimize rekabet gücü kazandıracak faktörlerin başında yüksek teknoloji ve buna bağlı olarak kaliteli üretim gelmektedir. 

İşte bu noktada, teknoloji geliştirme bölgeleri veya teknoparklar dediğimiz organizasyonlar önem kazanmaktadır. Teknoparkların kurulması ile Üniversite-Sanayi işbirliği kurumsallaşmakta, teknolojinin olanakları sanayinin kullanımına sunulmaktadır. 

Büyük işletmelerin, çeşitli olanakları ile Gümrük Birliğine uzun süre­den beri hazırlandıklarını biliyoruz. Bu konuda AR-GE çalışmalarını sürdüren büyük işletmeler, KOBİ'lere kıyasla Gümrük Birliği konusunda daha çok bilgi ve olanağa sahiptirler. 

Genelde, Gümrük Birliği sürecinde ana sanayi sektörleri için yapılan bu projeksiyonlar bir ölçüde, sektörlerin yan sanayilerini oluşturan KOBİ'ler için de geçerlidir. Özelde, Gümrük Birliğine ilişkin pekçok konudaki bilgi eksikliği ve finansman yetersizliği, KOBİ'lerin önündeki engellerin başında gelmektedir. Avrupa ile Gümrük Birliğine uyum çalışmalarına yönelik olarak KOBİ'ler, yeterince bilgilendirilememiştir. Kapsamlı bir Gümrük Birliği uygulaması benimsendiği halde, bunun getireceği yüküm­lülükler ve zorluklar da KOBİ'lere anlatılmamıştır. AB tarafından KOBİ'lere yönelik olarak verilen proje teşviklerinden ise bir çok KOBİ maalesef habersiz bulunmaktadır. 

Bu durumda; Gümrük Birliği'ne geçiş sürecinden, imalat sanayiinde faaliyet gösteren ve genel imalat sanayii içerisindeki payı %40'ı bulan 200 bin küçük ve orta ölçekli işletmemiz, büyük sanayi işletmelerimize kıyasla daha çok etkileneceklerdir. Bunun en önemli nedeni ise, bu kesimin reka­bet güçlerinin oldukça düşük düzeyde olması ve serbest rekabet koşullarının belirleyici olduğu bir pazar ortamındaki hayatta kalma mücadeleleridir. 

Gerçi bu konuda ileri sürülen iyimser görüşlerde mevcuttur. KOBİ'ler-imizin daha ziyade AB kaynaklı girdi kullandıkları, bu nedenle üçüncü ülke menşeli girdi kullanan büyük ölçekli firmalara göre Gümrük Birliği sürecinin olumsuzluklarından daha az etkilenecekleri, emek maliyeti yönünden avantajları ve daha ziyade kendi özkaynaklarına dayalı finans­man olanakları nedeniyle önemli bir rekabet gücüne sahip oldukları, yatırım ve ihracat teşviklerinden bugüne kadar sınırlı ölçüde faydalanan bu işletmelerin, Gümrük Birliği ile birlikte yatırım ve ara mallarını vergiden muaf ithal edebilme imkanına kavuşacakları da bu konuda ileri sürülen olumlu görüşlerdir. 

Bu olumlu yaklaşımlar maalesef araştırmalara dayalı gerçeklerle uyum­lu değildir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler ile ilgili yapılan araştırmalar göstermektedir ki bu işletmelerimiz genel olarak:

- Kapasite kullanım oranları düşük,

- Teknolojileri eski,

- Standart uygulamasına geçemeyen ve

- Düşük kalitede ve pahalıya ürettiği malı ucuza satan, bir kesim olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Nitekim, KOBİ'lerin genel ihracatımız içerisindeki payının %8 gibi son derece düşük bir düzeyde bulunması, öncelikle Araştırma-Geliştirme faaliyetleri ile teknoloji ve eğitim düzeylerindeki yetersizlikten kaynaklan­maktadır. 

Gümrük Birliği sürecinde iç ve dış pazarlarda yabancı rakipleriyle mücadele edecek olan KOBİ'lerin bir yandan rekabet güçlerinin geliştir­ilmesi, bir yandan da dışa açılmaları için desteklenmeleri gerekmektedir. KOBİ'lerin rekabet güçlerinin geliştirilmesi ancak;

- Eski teknolojiye sahip makina ve teçhizatın modernizasyonu,

-  Üretim kalitesi ve verimliliğinin yükseltilmesi suretiyle sonuçta da maliyetlerin düşürülmesi ile sağlanabilecektir. 

Bu ana hareket noktalarının her biri de bu kesimin yoğun finansman ihtiyacını gözler önüne sermektedir. 

Modernizasyon bağlamında KOBİ'lerin, rekabet gücü yüksek üretim yapabilmeleri için yeni teknoloji ürünü makina ve tezgahlara ihtiyaçları vardır. KOBİ'ler gerek faizlerin yüksekliği, gerekse teminat sorunları nedeniyle yeni tezgah alamamaktadırlar. Yeni tezgah ve makina edinmeleri için uzun vadeli düşük faizli kredi ile düşük faizli fınansal kiralama imkanları sağlanması gereklidir. 

KOBİ'lerin, ülkemizin genel kredi hacmi içerisindeki payı gelişmiş ülkelere oranla son derece yetersizdir. Örneğin Japonya'da bu oran % 50, Avrupa ülkelerinde ortalama %40 civarlarında iken bizde % 3-4 dolaylarındadır. Bu mutlaka düzeltilmesi gereken bir olumsuzluktur ve Türkiye'de reel sektör ile finans sektörü arasındaki kaynak kullanımının çelişkisini de ortaya koymaktadır.

Ülkemizde söz konusu kesimin en çok zorlandığı konuların başında, pazarlama, planlama, eğitim, teknoloji, bilgi ve finansman faaliyetlerinin geldiği görülmektedir. Gerçekten de özellikle çok küçük sanayi işlet­meleri, oturmuş bir yönetim mekanizmaları da bulunmadığından, bu faaliyetlerde çok güçlük çekmekte ve modern işletmecilik anlayışından uzak bir biçimde çalışmalarını sürdürmektedirler. 

Diğer taraftan, maliyetin yanı sıra rekabeti etkileyen ambalaj, satış son­rası hizmetler, malın kalitesi, fiyat faktörleriyle birlikte bunları tamamlayıcı bir. unsur olan satış arttırıcı faaliyetlerin de tam olarak yerine getirilememe­si, pazardaki konumlarını etkileyici bir rol oynamaktadır. Yurtiçi pazarlar­daki pazarlama faaliyetlerinde bu gibi sorunlarla karşılaşan küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri, bunların bir uzantısı olarak, sonuçta ihracat faaliyetlerinde de istenilen düzeyde başarılı olamamaktadırlar. 

KOBİ'lerin dışa açılmaları için gereken destekler de KOSGEB'ce ayrıca sürdürülmektedir. Bu bağlamda dış pazarlar konusunda bilgi verilmesi, fuar destekleri, standardizasyon adaptasyonu için danışmanlık, eğitim ve bilgilendirme hizmetleri örnek olarak gösterilebilir. 

Rekabet gücünün ana unsurları olan kalite ve verimlilik konularında KOSGEB; danışmanlık, eğitim, araştırma geliştirme destekleri sağlamak­tadır. 

Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı ile sınırlıdır. Bu aşamada "Standartlar ve Kalite" kavramları ortaya çıkmaktadır. 

Küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri ürünlerinin Avrupa Birliği'nde pazara sunulabilmesi için uygulamaya geçirilmiş bulunan ve zorunlu kılınan CE markası almalarını sağlayacak hukuki ve teknik altyapıların da bir an önce ve yaygın bir biçimde oluşturulması gerekmektedir. 

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin etkin bir şekilde desteklenebilmesi ve serbest iş kurmanın veya girişimciliğin özendirilmesi için mevcut vergi mevzuatının yeniden düzenlenmesi, vergi açısından teşvik tedbirleri geliştirilmesi ve vergi oranlarının düşürülmesi de yararlı olacaktır. Kazanç üzerinden alınan-vergilerde küçük ve orta ölçekli işletmeleri olumsuz yön­den etkileyen bir diğer husus, vergi istisnaları veya vergi muafiyetleridir. Türk vergi sistemi içinde bu istisna ve muafiyetlerden etkin biçimde yarar­lanan işletmeler büyük işletmelerdir. Küçük işletmeler genellikle bu istis­na ve muafiyetlerden yararlanamazlar. Oysa bu işletmeler, büyüme arzusu ile kazançlarını tekrar yatırıma yöneltmede isteklidirler. Yukarıda da belirt­tiğimiz gibi vergi kanunlarında yapılacak değişiklik ve alınacak ek tedbir­ler küçük ve orta ölçekli sanayinin gelişmesine katkı sağlayabilecek ve ülkemizde girişimciliği teşvik edecektir. 

Gümrük Birliği kapsamında küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin faaliyetlerini sürdürebilmesi için büyük sanayi ile entegrasyonu da zorun­luluk olarak görülmektedir. Gümrük Birliğine girişte bir yan sanayi olarak yaşama şansı daha yüksek olan küçük ve orta ölçekli işletmeler için bir yan sanayi projesi kapsamında; büyük sanayiye uyum için modern teknolojiyi kullanma yeteneğinin arttırılması, makina parkı yenileme, kalite, firma birleşmeleri ve benzeri konularda alt projelerin hazırlanması ve aynı zamanda bilgi ve kalifiye eleman eksikliklerini giderecek eğitim program­larının başlatılması zorunludur. Özellikle bu, mukayeseli üstünlüğe sahip sektörler için büyük önem arz etmektedir. 

Görüldüğü gibi; Küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin birlik ile ente­grasyon aşamasında rekabet gücüne sahip olabilmeleri büyük ölçüde bu sektörlere sağlanacak desteklerle ve özellikle de her destek için gerekli finansman alt yapısı ile mümkün gözükmektedir. 

Ülkemizde, KOBİ'Iere sağlanacak destekler konusunda bugün hiç kimse sorunların bilinmediğini veya bu konuda yeterli hukuki alt yapı bulunmadığını ileri süremez. KOBİ'Iere yönelik yardım ve desteklerin hukuki alt yapısı; AR-GE yardımlarından çevre maliyetlerinin desteklen­mesine, pazar araştırması desteğinden KOBİ'Iere yönelik hizmet yatırımlarının desteklenmesine (Resmi Gazete: 1.6.1995/22300, 17.10.1995/22436) kadar, Avrupa Birliği'nin bu konudaki düzenlemeleri ile uyumlu bir biçimde hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Muhtelif Bakanlar Kurulu Kararlan, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu Kararları, Hazine, Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlıkları tebliğleri, KOSGEB, T.Halk Bankası ve Eximbank uygulamalarıyla yürürlüğe konulan destek programının önemli bir bölümü maalesef kaynak yetersizliği nedeniyle yaşama geçirilememiş, uygulanmasına başlanabilen sınırlı sayıdaki destek programı ise yine kaynak yetersizliği nedeniyle sembolik düzeylerde kalmıştır. 

KOBİ'lerin Gümrük Birliği sürecinde Avrupa Birliği karşısında çağdaş ve kabul gören önlemlerle desteklenmesi ve daha önemlisi, üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesinin üzerinde ilave korumaya alınan hassas  sektörlerin dört yıl  sonrasına hazırlanabilmeleri  için  gerekli

kaynağın, öngörülen tüm destek alanlarında devletçe mutlaka tahsisi gerek­mektedir. 

1996 yılının "KOBİ Yılı" ilan edilmiş olması, bu konuya önem verilme­si ve kaynak tahsisi için anlamlı bir gerekçe oluşturacaktır. 

Ülkemizde önümüzdeki beş yıl içinde uygulanacak KOBİ'lere yönelik destek hizmetlerinin bir çerçevesini oluşturmak ve tüm kamu ve özel sek­tör kuruluşlarının bu alandaki faaliyetlerini yönlendirmek üzere, Bakanlığımızın aktif katılımıyla uygulama projeleri ve fınansal destek prog-gramlarını içeren bir "KOBİ Eylem Planı" hazırlanmıştır. Toplam 71 pro­jeyi içeren 2.190.575.000 ECU bütçeli bu eylem planı, AB finansman kay­naklarından yararlanabilmek için Birliğin ilgili komisyonuna da iletilmiştir. Daha şimdiden KOSGEB tarafından yürütülmesi öngörülen 22 milyon ECU tutarındaki 16 adet 1. Aşama Projesi için 13 milyon ECU'luk AB desteği sağlanmış, Türk tarafının katkısını oluşturan 8.5 milyon ECU, yani yaklaşık 650 milyar TL, KOSGEB'in 1996 yılı bütçesi 380 milyar gibi yetersiz bir miktarla sınırlandırılarak onaylandığı için karşılanamamıştır.

Oysa, tekrar tekrar belirttiğimiz gibi, KOBİ'lerin Gümrük Birliği sürecinde yeterli rekabet gücüne kavuşabilmeleri için devletçe mutlaka desteklenmeleri gerekmekte, bunun için ise Hazine kaynaklarından yapılan doğrudan, diğer kamu kuruluşları aracılığıyla gerçekleştirilen dolaylı desteklere yeterli finansman kaynağının mutlaka tahsisi gerekmektedir.
 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005