Gümrük Birliği’nin Gümrük Vergilerine
Etkileri
Gümrük vergilerinin bir ülke açısından temel olarak
iki şekilde önemli fonksiyonu vardır. Bu
fonksiyonlardan ilki her-şeyden önce o ülkeye gelir
getirmesi, yani vergi tahsilatıdır. Devletin temel
görevini yerine getirmede yapmış olduğu
harcamaların finanse edilmesinde gümrük vergileri
bir araçtır...
İkinci ve asıl önemli fonksiyonu ise gümrük
vergilerinin koruyucu etkisidir. Yani o ülke
üretimini artırmak amacıyla gümrük vergileri yüksek
tutularak ithalata, yani yabancı ülke ürünlerine
karşı korunmasıdır. Belirli sektörleri, gelişimini
tamamlamamış ancak gelişimini tamamlaması halinde
uluslararası pazarda rekabet edecek güce eriştirmede
bir araç olarak kullanılır.
Gümrük vergilerinin korunma aracı olarak
kullanılmasında ise dengeleri iyi kurmak ve korumak
gerekmektedir, uluslararası piyasada rekabet
edemeyecek ve gelişmeyecek sektörlerin sürekli
olarak korunması halinde, bu sektörler daha da
tembelleşip verimsizleşerek tamamen iç piyasaya
yönelir. Vergi oranlarının indirilmesi halinde
tamamen yok olur, korumanın devamı halinde ise dünya
piyasasının üzerinde fiyatlarla, kalitesiz üretim,
o ülke vatandaşını kandırmış dolayısıyla refahı
engellenmiş olur.
Her ne kadar, her ülke bağımsız bir konumdaysa da,
uluslararası arenada ve uluslararası ticarette tam
bağımsız olduğu söylenemez. Çünkü, uluslararası
ticaretin bir engeli durumunda olan gümrük
vergilerinin varlığı veya gümrük vergi oranlarının
bir ülkeye karşı yüksekliği, diğer ülke tarafından,
misilleme yapılmasını gerektirmekte, bu a
uluslararası ticareti baltalayıcı bir faktör
oluşturmaktadır.
Uluslararası ticarette bu tip engellerin ortadan
kaldırılması amacıyla uluslararası düzeyde Dünya
Gümrük Örgütü eski adıyla (GATT) gibi örgütler
oluştuğu gibi bölgesel düzeyde de EFTA, NAFTA, KEİB,
AB (AET) gibi serbest ticaret alanları da
oluşmaktadır. Bu bölgesel ticaret alanlarının
siyasi birliği de içermesi amacı güden en başarılı
örneği ise Avrupa Birliği'dir.
Bu bölgesel ticaret alanlarının oluşmasında dahi
serbest ticaret bütün sektörler için aynı anda ve
aynı oranda geçerli hale gelmemektedir. Toplulukları
oluşturan veya topluluklara sonradan üye olan
ülkeler, korunmasını istedikleri ve stratejik
önemli olan bazı sektörlerde ya belirli bir takvim
çerçevesinde entegrasyonlara dahil olmakta, ya da
kendi ülkesine özgü korunma önlemleri almaktadır. Bu
önlemlerin başında ise, korunmasını istedikleri
sektörlere ilişkin gümrük vergilerinin o sektörün
gelişmesini engellemeyecek düzeyde yüksek tutulması
ve kademeli olarak zaman içerisinde indirilmesi
şeklinde yapılmaktadır.
GENEL OLARAK VERGİNİN DURUMU
Türkiye, belirttiğimiz bölgesel birliklerden en
başarılı ve en güçlüsü sayılan Avrupa Birliğime o
zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üye
olmaya 1963 yılında karar vermiş, zaman zaman
sekteye uğrayan uzun bir süreç sonunda üye olma
ümidinin kapı aralığı olarak gümrük birliğini
01.01.1996 tarihi itibariyle gerçekleştirmiştir.
Kamuoyunda gerek siyasilerin gerekse medyanın yanlış
bildirmesi nedeniyle pembe bir hayal görünen gümrük
birliğinin pek de pembe bir olgu olmadığı geçen
sekiz ayda görülmüştür.
Avrupa Birliğime üye olmadan gümrük birliğini
oluşturan Türkiye, bu konuda denenen ilk örnek
olması nedeniyle, gümrük birliğinin etkilerini
önceden bilemezdi. Ülkemizde bu yönlü geniş bir
çalışma olmadığı gibi, daha önce yaşanmış bir
örneğin olmaması, sisli bir yolda yürümenin ve
uygula-gör politikasının kaçınılmaz bir sonuç olduğu
ortadaydı. Kaldı ki, gerek ithalatın beklenen
yükselişi gerekse gümrük vergilerinin
kaldırılmasından kaynaklanan mali külfetin bir
kısmı da olsa karşılanmasına karar verilmişken
Yunanistan'ın vetosu bahane edilerek bu da yerine
getirilmedi. Karar altına alınan tutar ise, Avrupa
Birliği üyesi olmasına rağmen, bazı sektörlerde
gümrük birliğine 5 ile 8 yıl gibi uzun bir sürede
geçen İspanya, Portekiz ve Yunanistan'da yapılan
tutarın çok çok altında idi.
Türkiye'nin vergi kayıplarına başka bir açıdan
bakıldığında yerli üretimi koruma tedbirleri sadece
bundan ibaret de değildir. Uyum Kanunlarının
çıkarılmaması nedeniyle bir kısım hazine kaybı da
mevcuttur. Bunların başında da Gümrük Kanunu'nda
yapılması gereken değişiklikler gelmektedir. Avrupa
Birliği'nde geçici ithal edilen ve ticari mahiyetle
bulunan doğrudan üretime yönelik olmayan eşyalarda,
her ay itibarıyla alınması gereken vergilerin % 3'ü
alınmaktadır. Bu şekilde geçici ithal edilen eşyanın
33 ayı geçen bir süre halinde tahsili gereken
gümrük vergilerinin tamamının tahsil edilmesi
gerekmektedir. Ülkemizde ise geçici ithal edilen
eşyadan vergi alınmamaktadır. Gümrük Kanunu'nda
gerekli değişiklik yapılmadığı için, aynı eşyanın
Avrupa Birliği'ne geçici ithali vergili olmakta,
ülkemizde ise vergi alınmamaktadır.
Yine Gümrük Kanunu'nda gerekli uyumun
yapılmamasından kaynaklanan cezai kayıplar
mevcuttur. Bu gün, gümrük işlemlerine aykırı
davranışlara uygulanan ceza miktarı 60.000 TL, eğer
itiraz edilmezse 40.000 TL'dir ve bu cezanın tahsili
nedeniyle yapılan harcamaları bile
karşılamamaktadır. Diğer yandan, bazı yeni oluşumlar
için getirilmesi gereken ve tasarıda yer alan ceza
tanımları aynı şekilde kanun değişikliğinin
meclisten geçmemesi nedeniyle yürürlüğe
konulamamıştır. Bu da, yasal bozukluktan kaynaklanan
bazı suistimalleri teşvik edici mahiyettedir. Diğer
yandan, 1989 yılındaki 60.000 TL ceza miktarının
caydırıcılığı ile 1996 yılındaki caydırıcılığını
söylemeye gerek bile bulunmamaktadır.
AKÇT ÜRÜNLERİNİN DURUMU
Yukarıda da belirttiğimiz gibi EUROTOM, Tarım ve
Kömür Çelik Ürünleri (CECA) gümrük birliğinin
çerçevesinde değildir. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu
ürünlerde gümrük vergilerini muaf tutma zorunluluğu
yoktur. Bununla birlikte, bu ürünlerde de kademeli
olarak yakınlaştırılması konusunda kararlar
alınmıştır.
Kömür ve Çelik ürünlerinde karşılıklı indirime
ilişkili anlaşma ise 25 Temmuz 1996'da imzalanarak 1
Ağustos 1996 tarihinde Resmi Gazetede
yayınlanmıştır. Bu anlaşmanın 3. maddesine göre;
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran anlaşmanın
yetki alanına giren Türkiye ve Topluluk men-şeeli
kömür ve çelik ürünlerinin ticaretinde, ithalat ve
ihracatında, alman gümrük vergilerinin
kaldırılacağı belirtilmiştir. Sadece ithalat ve
ihracatta alınan gümrük vergileri değil, eş etkili
bütün vergilerin kaldırılacağı ve başka ad altında
vergi konmayacağı hüküm altına alınmakla birlikte,
herhangi bir miktar kısıtlaması veya eş etkili
tedbir de konmayacaktır. Anlaşmanın bir nolu eki de
Armonize sisteme göre tarifesi yer alan kömür çelik
ürünlerine tarife veya tarife dışı engel
uygulanmayacaktır.
Bununla birlikte, yine 3. maddeyle istisnai olarak
bazı ürünlerde kademeli olarak geçiş öngörülmüştür.
Anlaşmanın 2 nolu ekinde yer alan ürünler, ortak
gümrük tarifesi esas alınarak üç yıl sonunda bu
oranların karşılıklı sıfırlanacağı, ortak gümrük
tarifesinde, birinci yıl % 50 ikinci ve üçüncü yıl %
25Tik indirim öngörülmüştür.
Kömür çelik ürünlerinde (CECA ve AKÇT) de karşılıklı
gümrük birliğinin oluşturulmasının amaçlandığı bu
anlaşmanın 20. maddesi yürürlük maddesidir. Bu
maddeye göre anlaşma taraflarca kendi mevzuatlarına
göre onaylanacaktır ki, Türkiye sözkonusu anlaşmayı
96/8373 sayılı, 30.07.1996 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararıyla onaylanıp 01.08.1996 tarihli, 22714
mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Aynı
madde gereğince, anlaşma, bu işlemlerin
tamamlandığını birbirlerine bildirdikleri tarih
takip eden ayın ilk gününden itibaren yürürlüğe
girecektir. Bu cümleden hareketle, 30.07.1996
tarihinde onaylanan anlaşmanın Topluluğa aynı gün
bildirildiğini kabul etsek bile en iyi ihtimalle
01.08.1996 tarihinde anlaşmanın yürürlüğe
girebileceğidir. Yani, ortak gümrük tarifesi
üzerinde % 50 gümrük vergisi indiriminin 01.08.1996
tarihinde önce karşılıklı olarak uygulanması mümkün
değildir.
Ancak durum Türkiye açısından hiç de öyle değildir.
1996 yılı İthalat Rejimi Kararı'na bakıldığında,
anlaşmada yer alan ve birinci yıl uygulaması gereken
% 50Tik indirim sonrası oranın yer aldığı
görülecektir. Dolayısıyla Türkiye, Avrupa Birliği
ve EFTA ülkelerinden gelen AKÇT ürünlerine,
indirime ilişkin anlaşmayı imzalamadan önce tek
taraflı olarak tavizli gümrük vergisi oranlarını
uygulamıştır.
Aslında, gerek Avrupa Birliği gerekse EFTA
ülkelerine AKÇT ürünlerinde uygulanan tavizli vergi
oranı sadece 1996 yılında değildir. Tavizli vergi
oranı 1993 yılında uygulanmaya başlanmış, 1996
yılına kadar her ne kadar üçüncü ülkelerle arasında
vergi farkı varsa da, çoğunda fon uygulanmasının
söz konusu olması nedeniyle 1996 yılı uygulaması
kadar bariz bir nitelik taşımamıştır.
Nitelik 1996 yılı haziran ayına kadar gümrük birliği
yeni Ankara Anlaşması kapsamında olmadığı halde
tavizli vergi haddi uygulaması ve anlaşmanın
imzalanmaması nedeniyle, Gümrük Müsteşarlığında AT
ve EFTA menşeli AKÇT ürünlerine de üçüncü ülke
tarifesi uygulanmaya başlanılmıştır. Üstelik bu
uygulama, vergi isteme zamanaşımı olan 3 yıl geriye
gidilmek suretiyle gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Olay mantığı ve ülke menfaati bunu gerektirmekte,
bu açıdan bakıldığında Gümrük Müsteşarlığınca
yapılmak istenen uygulama yerindedir. Ne var ki
Bakanlar Kurulu kararı olan ithalat rejimi
kararıyla belirlenen gümrük vergisi oranlarının, bu
rejim hükümleri değişmede ve üstelik geriye yönelik
uygulanmasının hukuki bir tutarlılığı
bulunmamaktadır.
Sonuçta, Avrupa Birliği'yle AKÇT ürünlerine ilişkin
anlaşma imzalanmış, İthalat Rejimi Kararında yer
alan oranların bu anlaşmayla ilk yıl uygulanacak
oranlar olduğu kabul edilmiş ve ileriye yönelik
sorun ortadan kalkmıştır. Ancak, gümrük birliğinin
Türkiye'nin sırtına yüklediği yetmiyormuş gibi,
Türkiye'nin Avrupa Birliği ve EFTA ülkelerine
karşılık tek taraflı olarak uyguladığı taviz
nedeniyle kaybedilen hazine gelirleri ve yerli
sanayiye olumsuz etkilerini her zaman olduğu gibi
Türk vatandaşları göğüslemiştir.
|