|
Gümrük Birliği Öncesi ve Sonrası
Türk Otomotiv Endüstrisinin SCP Paradigması
Açısından Değerlendirilmesi
1. Giriş
Motorlu taşıt araçları, insanların yaşamının
ayrılmaz bir parçası olma konumuna ulaşmıştır.
Taşıma araçları anlamında binek otomobiller, yolcu
veya eşya taşıyan ticari araçlar ve tarımın
vazgeçilmezi olan traktörden söz edilebilir. Gümrük
Birliği’ne üye olununcaya kadar Türkiye yollarında
taşıt sayısı ve bu çerçevede model çeşitliliği
sınırlı sayıda iken günümüzde milyonlarca sayıda ve
yüzlerce modelde taşıta sahip olan bir ülke konumuna
gelinmiştir.
Bu çeşitlenmenin ve taşıt sayısındaki artışın
nedenini Gümrük Birliği’ne bağlayabiliriz. Gümrük
Birliği ile dış ticaret engellerinin kaldırılması
birçok endüstriyi etkilediği gibi otomotiv
endüstrisini de etkilemiştir. Gümrük Birliği öncesi
Türkiye’de bin kişiye düşen araç sayısının Avrupa
Birliği ortalamasına göre, ortalama sekiz kat daha
az olması, Türkiye’de otomotiv endüstrisi anlamında
doymamış bir piyasa olduğunu göstermektedir. Gümrük
Birliği süreci ile bu doymamış piyasayı gören
özellikle Uzak Doğu kökenli firmalar Türk pazarında
kazanç elde edebilmek için ülkemizde üretim tesisi
kurmaya başlamışlardır. Bu da Türkiye’deki sınırlı
taşıt üretimi yapısını bozmuş ve bir rekabet ortamı
oluşturmuştur. Endüstrideki firma sayısının artması,
üretimin artmasını ve rekabetle birlikte model
çeşitlenmesinin hızlanmasını beraberinde getirmiş,
taşıt sayısının artmasına bağlı olarak fiyatlar
aşağı düşmüştür.
Bu bilgiler ışığında çalışma, giriş ve sonuç
bölümleri dışında üç bölümden oluşacaktır. Teorik
çerçeve kısmında çalışmayla ilgili temel kavramlar
açıklandıktan sonra endüstrinin tarihçesi ve yapısı
anlatılacaktır. Ampirik çerçeve kısmında endüstriyi
dış rekabete açık hale getiren Gümrük Birliği’nin
Türk Otomotiv Endüstrisi’ne olan etkilerine
değinildikten sonra endüstrideki yapısal değişimi
göstermek üzere endüstriye Chow Testi
uygulanacaktır. Stratejik çerçevede ise endüstri
için önemli bir potansiyel rekabet niteliği taşıyan
Çin otomobillerinin piyasaya girmesiyle oluşturacağı
rekabetin ex ante analizi yapılacaktır.
2. Teorik Çerçeve
2.1. Firma ve Endüstri Kavramı
Firma, çeşitli girdileri (emek, sermaye, doğal
kaynak) kullanarak mal ve/veya hizmet üretimini
gerçekleştiren iktisadi karar birimidir. Firma
terimi genellikle üretimle ilgili işlemleri ifade
eder. Bu çerçevede firmaların özelliği emek ve diğer
üretim faktörlerini belirli üretim süreçleri veya
teknolojiler yardımıyla işleyerek mal ya da hizmet
üretmektir. (Seyidoğlu, 2002: 200) Firmaların temel
amacı yaptıkları faaliyetler sonucu kar elde etmek
olacağı gibi potansiyel firmaların piyasaya
girişlerini engellemek, rakiplerini piyasadan
dışlamak veya rekabet üstünlüğü sağlamak da
olabilir. Bu amaçları da firmaları, sosyal
nitelikteki kuruluşlar olarak bilinen kar amacı
gütmeyen firmalardan ayırır.
Endüstri ise benzer teknolojiler kullanarak aynı
ihtiyacı tatmine yarayan mal veya hizmetlerin
üretimini gerçekleştiren firmalar topluluğudur.
İktisat literatüründe endüstri kavramı yerine sanayi
kelimesi de kullanılmaktadır. Bu çerçevede otomotiv
endüstrisi veya bu anlamda otomotiv sanayi motorlu
taşıt araçları üretimiyle ilgilidir. Yani aynı
ihtiyacı tatmine yarayan fakat farklı özelliklere
sahip taşıt araçlarının üretildiği sanayidir.
2.2. Türk Otomotiv Endüstrisi’nin Tarihçesi
Türk insanı, taşıma araçlarıyla 20.yüzyılın
başlarında tanışmıştır. Uzun bir süre sadece
Avrupa’dan gelen otomobilleri kullanabilmişlerdir.
1950’li yıllarda bazı prototip araçların
üretilmesinden sonra ilk montaj hattı 1954 de
İstanbul’da ordunun jeep ve kamyonet ihtiyacını
karşılamak için Türk Willys jeep fabrikası ile
Ankara da Türk traktör fabrikası kuruldu. 1962
yılında Uzel, M.Freguson lisansı ile İstanbul da
traktör üretimine başlamıştır. Bu da Türkiye’nin o
dönemlerde tarım ağırlıklı bir sanayiye sahip
olduğunu göstermektedir. 1966 yılında Türkiye’nin
otomotiv sektörü için önemli bir gelişme sağlanarak
ilk Türk otomobili olan Anadol üretilmiştir. O
yılların ithal ikameci stratejileri doğrultusunda
uygulanıyordu. 1971 yılında Tofaş ve Oyak Renault
aldıkları yabancı lisanslarla imalat hatlarını
kurarak üretime başlamışlardır. (Çoban, 2005: 2;
Sağmal, 2004: 26 )
1980 yılında serbest piyasa ekonomisine geçilmesi
ile endüstride yeni gelişmeler olmuştur. Bu da
endüstride korumacı politika uygulamasını
hafifletmiş ve endüstri rekabete açılmaya
başlamıştır. Sektör, 1990’lı yıllarla birlikte daha
da gelişmeye başlamış ve büyüme hızı artmıştır.
1987- 1992 yılları arasında yılda ortalama % 12,5
büyüme hızına erişen, 1993 yılındaki en büyük 10
özel şirket arasına dört firma sokmayı başaran, 500
bin kişiye doğrudan ve dolaylı istihdam sağlayan ve
kayıt içi ekonomide bulunarak devlete önemli vergi
gelirleri kazandıran Türk Otomotiv Endüstrisi
gelişme potansiyelini yakalamış ve ülke
sanayileşmesinde lokomotif göreviyle ülke ekonomisi
içinde önemini göstermeye başlamıştır (Orhan, 1997:
11). 1994 yılına gelindiğinde ise endüstri, tam
anlamıyla Gümrük Birliği sürecinin başlamasıyla yeni
bir döneme başlamıştır. Bu ileri düzeyde bir rekabet
ortamı anlamına geliyordu. Türk araçlarının
ihracatının, yabancı araçların da Türk pazarına
girmesinin önünde engeller kalmamıştır ve çok
geçmeden doymamış bir endüstri olan Türk Otomotiv
endüstrisi, yabancı firmaların yatırımlarınım
çekmeye başladı. Özellikle Uzak Doğu kökenli
otomobil üreticileri Türkiye’de üretim tesisleri
kurmaya başlamışlardır. 2000’li yıllara gelindiğinde
ise sektördeki gelişme daha da hızlanmıştır. Kriz
ortamından sonra iktisadi karar birimlerinin
ekonomiye olan güveni ve ekonomideki istikrarlı
gidişat sektörün önemli oranlarda büyümesini
beraberinde getirmiştir.
2.3. SCP Paradigması
Endüstriler arası karşılaştırmaları esas alan
araştırmaların yanı sıra endüstrilerdeki alan
araştırmalarıyla da uğraşan ve ileri düzeyde ampirik
bilgi gerektiren endüstri iktisadı (sanayi
ekonomisi) özellikle Mason ve Bain tarafından
yapılan çalışmalarla bilimsel bir nitelik
kazanmıştır. Söz konusu iktisatçıların çalışmaları
Geleneksel Endüstri İktisadı olarak adlandırılan bir
süreci başlatmış ve bu süreç SCP Paradigması ile
modellenmiştir. SCP Paradigması; yapı, davranışsal
yapı ve piyasa performansı arasındaki nedensel
ilişkiyi incelemektedir. Söz konusu inceleme de
piyasayı şekillendiren arz ve talep unsurlarının
yanı sıra firmaların sayısı, maliyetleri, ürün
nitelikleri ve talep esneklikleri gibi faktörler de
önem arz etmektedir. Bu bağlamda piyasaların
yapısının yanı sıra firmaların davranışları ve bu
davranış çerçevesinde tercih etmiş oldukları
stratejiler hem firmaların hem de piyasanın
başarısını etkilemektedir. Piyasa taraflarının
davranışlarını ortaya koyan SCP Yaklaşımı’nda piyasa
performansı nihai aşamada piyasanın yapısına
bağlıdır (Çoban, 2003: 7).
Şekil 1: Yapı, Yönetim ve Performans
Arasındaki İlişkiler
Kaynak: Çoban, 2003: 15
Şekil 1’de görüldüğü üzere yapı, davranış ve
performans arasında nedensellik ilişkisi
bulunmaktadır. Her üç kavram da birbirini
etkilemektedir. Burada piyasa yapısı firma
davranışlarını etkileyecektir. Bu davranışlar da
firma ve piyasa performansını etkileyecektir. Daha
sonraki aşamada da performans davranışları
etkileyecek ve buna göre de piyasa yapısı
şekillenecektir.
2.4. Türk Otomotiv Endüstrisi’nin Yapısı
Gelişmiş ülkelerde ekonominin lokomotifi olarak
kabul edilen otomotiv sektörü, Türkiye’de üç büyük
sektör arasında yer almakta olup, elli yıllık bir
geçmişe sahiptir. Bugün Türk Otomotiv Endüstrisi,
küresel pazarlara ürün satabilmekte olup sektörde 17
ana ve yaklaşık 1250 yan sanayi işletmesi genelde
Marmara Bölgesi’nde kurulmuştur. Türkiye’de ithal ve
yerli araçlar dâhil yaklaşık 45 marka aracın satışı
yapılmaktadır. Üretilen araçların % 40’ı Güney
Marmara Bölgesi’nde satılmakta, % 40’ı ihraç
edilmekte % 20’si ise Güney Marmara dışındaki
bölgelerde satışa sunulmaktadır.
Türk Otomotiv Ana Sanayi, dış ticaretinin % 75’ini
Avrupa Birliği ülkeleri ile yapmaktadır. Son
dönemlerde sektör ihracatının artmasına bağlı olarak
Türkiye’de üretilen araçların uluslararası
piyasalarda söz sahibi olmaya başlaması, üretimin
artmasına zemin hazırladığı gibi istihdamın ve milli
gelirin artmasına da önemli ölçüde katkı
sağlamıştır. Ancak ülkemizde araç üretiminin hızla
artmasına rağmen dünya genelinde 1000 kişiye düşen
araç sayısı 132 iken, 2005 yılı verilerine göre
ülkemizde 102 olarak gerçekleşmiştir. Bu da
ülkemizde otomotiv endüstrisi anlamında halen
doymamış bir piyasanın olduğuna işaret etmektedir.
Söz konusu endüstride kolayca sayılabilecek kadar
üretici veya bu anlamda satıcı varken, sınırsız
sayıda tüketici vardır. Bu da bize endüstrinin
“oligopolistik” bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
Oligopol olmanın yanı sıra endüstride farklı çeşit
ve modellerde taşıt araçları olduğu için
farklılaştırılmış yani heterojen oligopolden söz
edebiliriz. Diğer taraftan endüstrideki firmaların
daha fazla müşteriye sahip olmak için ve bu
çerçevede kârlarını artırmak için birbirlerinin
hareketlerine tepkide bulunmaları endüstride
anlaşmasız oligopol olgusunun olduğunu gösterir.
Endüstrinin yapısı açısından incelememiz gereken bir
diğer durum da endüstride ana sanayi ve yan sanayi
açılımının olmasıdır. Otomotiv sanayinin en önemli
özelliklerinden biri, endüstriye ara malları
sağlayan oto cam, lastik, boya, yedek parça gibi
endüstrilerin gelişmesine ortam hazırlamasıdır. Bu
nedenle Otomotiv Endüstrisi, otomotiv ana sanayi ve
otomotiv yan sanayi olarak ikiye ayrılır (Seyidoğlu,
2002: 472).
Diğer taraftan bu endüstride üretilen araçlar
belirli bir süre kullanıldıktan sonra ikinci el
piyasasında işlem görmektedir. Bu çerçevede
endüstrinin uzantısı olarak sıfır kilometre araç
piyasası ve ikinci el (limon piyasalar) araç
piyasası yapıları ortaya çıkmaktadır.
2.5. Oligopol Kavramı ve Oligopol Piyasası
Oligopol, Yunanca’ da az miktarda anlamına gelen
“Oligoi” ve satmak anlamına gelen “Polein”
sözcüklerinin birleşmesinden türetilmiştir. Oligopol
kelimesine, literatürde ilk defa 1518 yılında Thomas
Morus tarafından Latince olarak yazılan “Oligopolium
Utopia” adlı kitapta rastlanır. Oligopol kavramı,
daha sonra 1914 yılında Karl Schlesinger tarafından
yazılan “Oligopol Piyasası’nda Fiyat Teşekkülü’nün
Kanunları” adlı kitapta konu olarak incelenmiştir.
Daha sonra da Oligopol kavramına H. Chamberlin’in
1933 yılında kendisinden önce yazılanlardan habersiz
olarak yazdığı “Oligopolün Köken’inde” adlı eserinde
rastlıyoruz. Nihayet 1934 yılında Stackelberg
kendisinden önce gelen yazarların makale ve
kitaplarından faydalanarak kaleme aldığı “Piyasa
Formu ve Dengesi” adlı eserinde oligopol teorisini
kurarak, oligopol terimini ekonomi literatürüne
kazandırmıştır (Çöloğlu, 1982: 8).
Oligopol piyasası, birbirine etki edebilecek kadar
az sayıda satıcının sınırsız sayıda alıcı ile karşı
karşıya geldiği aksak rekabet piyasasıdır.(Dinler,
2005; s: 359) Oligopol piyasası, idealize edilmiş
olan tam rekabet piyasası ile tekellik faaliyetini
yansıtan monopol piyasası arasında kalan bir
piyasadır. Başka bir ifadeyle oligopol, bir satıcı
veya üreticinin kendi piyasasındaki az sayıdaki
rakiple karşı karşıya geldiği, satış veya üretim
politikasını rakiplerin davranış, düşünce ve
tepkilerine bağlı olarak belirlediği bir piyasa
türüdür (Çöloğlu, 1982: 12). Oligopol piyasalarında
az sayıda üretici ya da satıcı olduğu için bunlar
birbirinin kararlarından etkileneceklerdir. Bu daha
çok fiyat eksenli etkileşimlerde söz konusu
olacaktır. Piyasada az sayıda arz eden olacağı için,
firmalardan birinin fiyatı indirmesi diğer
firmaların müşterilerini bu anlamda pazar paylarını
kaybetmelerine neden olabilecektir. Diğer firmalar
da pazar paylarını kaybetmemek için fiyatlarını
indirecekler ve dolayısıyla piyasadaki bütün
firmaların kâr marjları azalacaktır. Bu anlamda
piyasada az sayıda firma olması ve bu firmaların
birbirlerinin kararlarından etkilenmelerinin
nedenlerini “giriş engeli” ve “firmalar arası
bağımlılık” olmak üzere iki açılımla anlatılmaya
çalışılacaktır.
Giriş engeli; ölçek ekonomileri, sermaye sorunu ve
limit fiyat uygulaması ile gelişecektir. Firmalar
arası bağımlılık ise, söz konusu sektörde az sayıda
firma olduğu için bu firmaların birbirinden
kolaylıkla etkilenme ve birbirini etkileme
durumudur. Birinin üretim miktarı, reklâm, fiyat vs.
konusunda alacağı kararlar diğer firmaları da
yakından ilgilendireceğinden diğer firmalar da
alınan bu kararlar doğrultusunda kararlar alarak
bağımsız hareket etmeyeceklerdir. Oligopol
piyasasındaki bir açılım da; tam oligopol ve noksan
oligopol ayırımıdır. Bu anlamda alış-verişe konu
olan mal veya hizmet homojense bu oligopole tam
oligopol veya homojen oligopol denir. Alış-verişe
konu olan mal veya hizmet homojenlikten uzaklaşmışsa
yani ikame edilebilirliği güçlü ise bu oligopole
noksan oligopol, heterojen oligopol veya
farklıklaştırılmış oligopol denir.
3. Ampirik Çerçeve
3.1. Gümrük Birliği ve Türk Otomotiv Endüstrisi
Avrupa Birliği’ne geçiş sürecinde önemli bir aşama
olan Gümrük Birliği, birçok sektörü etkilediği gibi
Türk Otomotiv Endüstrisi’ni de etkilemiştir. O
dönemlerde Türkiye’nin altmış milyon nüfuslu bir
pazara sahip olması, ortak pazar olarak
nitelendirilen AB’ye girmesi için önemli bir yer
teşkil etmekteydi. Bu çerçevede Türkiye AB’ye
girmeden Gümrük Birliği’ne katılan tek ülke
konumundadır (İTO, 1994: 5) .
Gümrük Birliği’ni üç önemli unsuru olan üye ülkeler
arasında dış ticarette miktar kısıtlamalarının
kaldırılması, gümrük tarifelerinin sıfırlanması ve
üçüncü ülkelerden yapılan mal ve hizmet ithalatında
gümrük tarifelerinin sabitlenmesi Türk Otomotiv
Endüstrisi’ni dış rekabete açık hale getirmiştir.
Gümrük Birliği öncesi doymamış bir piyasaya sahip
olan Türk Otomotiv Endüstrisi’nin Gümrük Birliği ile
dış rekabete açılması özellikle Uzak Doğu kökenli
firmaların Türk Pazarı’na girmesini ve Türk Otomotiv
Endüstrisi’nde firma sayısının artmasını beraberinde
getirmiştir. Avrupa Birliği’ne kayıtlı ülkelerin
Japon otomobillerine karşı kota getirmeleri Japon
otomobil üreticilerinin yatırımlarını Türkiye’ye
kaydırarak ülkemizde üretim tesissi kurup bu
ülkelere ihracatlarını Türkiye’den yapmalarına neden
olmuştur. Buna paralel olarak endüstride faaliyet
gösteren firma sayısının artması Gümrük Birliği
öncesi sınırlı sayıdaki üretime bağlı olarak sınırlı
sayıda olan modellerin çeşitlenmesini sağlamıştır.
Türk Otomotiv Endüstrisi’nde Gümrük Birliği öncesi
faaliyet gösteren firmalar da bu durum karşısında
rekabet gücü elde edebilmek için yeniden yapılanma
yoluna gitmişlerdir. Söz konusu endüstride Gümrük
Birliği’ne kadar yapılan ürün çeşitlendirmesi
otomobilin fiziki aksam veya aksamlarının
değiştirilmesinden ibaretken Gümrük Birliği ile
değişen rekabet koşulları aslında bunun bir ürün
farklılaştırması olduğunu göstermiştir. Örneğin
Gümrük Birliği öncesi X firması, A model bir
otomobilin dikiz aynasını, direksiyonunu, jantını vb
aksamlarını değiştirerek B modeli olarak piyasaya
sunuyordu. Gümrük Birliği’ne girilmesiyle yabancı
firmaların lüks sayılabilecek araçlarının pazara
girmesi yerleşik firmaların da kendilerini
geliştirerek gerçek anlamda yeni modeller piyasaya
çıkarmalarını sağlamıştır.
Sonuçta bu değişen rekabet süreci, Türk Otomotiv
Endüstrisi’nde ürün farklılaştırması ile
çeşitlendirmesi yoluyla üretimi ve verimliliği
artırmış, endüstrideki dış ticaret kapsamını
değiştirmiş ve rekabet anlayışını değiştirerek
endüstrinin yeni bir nitelik kazanmasına ortam
hazırlamıştır.
3.1.1. Gümrük Birliği’nin Endüstrisinin Yapısına
Etkisi
Gümrük Birliği’ne girilmesi ile Türk Otomotiv
Endüstrisi’nin sahip olduğu oligopol niteliğindeki
piyasa yapısında bir değişme olmamış; ancak piyasaya
yeni firmalar girmiş ve bunun neticesinde Gümrük
Birliği öncesine göre daha heterojen bir oligopol
yapı ortaya çıkmıştır. Söz konusu endüstrideki
heterojen oligopol yapının güçlenmesi, otomotiv yan
sanayinin de gelişmesine ortam hazırlamıştır.
Gümrük Birliği’ne girilmeden önce firmaların mevcut
taşıtlar üzerinde yaptıkları küçük çaptaki
değişiklikler yeni araç modelleri olarak piyasaya
sunuluyordu. Bu da söz konusu endüstride güçsüz bir
heterojen yapının olduğunu gösteriyordu. 1996
yılında Gümrük Birliği’ne girilmesi ile bu
heterojenliğin endüstri açısından anlamlı bir
düzeyde olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu çerçevede
Gümrük Birliği ile özellikle Uzak doğu’lu firmaların
Türkiye’de üretim tesisleri kurmaya başlamaları ve
bu anlamda araç modellerinin çeşitlenmesine imkân
sağlamaları endüstriye gerçek anlamda güçlü bir
heterojenlik kazandırmıştır.
Gümrük Birliği öncesinde söz konusu endüstride
kaynak kullanımında etkinsizlik üretimde
etkinsizlik, maliyet etkinsizliği ve hizmet
etkinsizliği gibi hastalıklar vardı. Bunu da 1966
yılında Leibenstein tarafından ileri sürülen X
Etkinsizliği yaklaşımıyla açıklayabiliriz. Birlik
öncesi piyasa sınırlı sayıda firmanın egemenliğinde
olduğu için firmalar aralarında bir rekabet
yaşayamıyorlardı. Bu da firmaların kaynaklarını
etkin kullanmamalarına neden oluyordu. Bu
etkinsizlik de tüketicilere sınırlı model seçme
imkânı sunarken araçların, daha kalitesiz ve daha
yüksek fiyattan ulaşmasını beraberinde getiriyordu.
Gümrük Birliği ile piyasadaki sınırlı sayıdaki hâkim
firmaların yapısının bozulması, etkinsizliğin de
ortadan kalkmasını sağlamış ve tüketicilere daha
kaliteli taşıtlar; daha düşük fiyatlardan satılmaya
başlanmıştır.
3.1.2. Gümrük Birliği’nin Endüstrideki Rekabet
Ortamına Etkisi
Gümrük Birliği, Türk Otomotiv Sanayisi’nin rekabet
edebilirlik gücünü hem olumlu hem de olumsuz biçimde
etkileyebilecek unsurları bünyesinde taşımaktadır
(Orhan, 1997: 59–61).
Rekabet Gücü’ne Olumlu Etkileri:
Mevzuatın basitleşmesi, Teknolojinin yenilenmesi,
Birlik üyesi ülkelerden hammadde ve ara malı
temininin ucuz ve kolay olması, Gümrük duvarları ve
tarife dışı engellerin kaldırılması ile maliyetlerin
ucuzlaması, Yabancı ortaklık kurma olanaklarının
artması, Sektörde model yenileme sürelerinin
kısalması, Kalite ve verimliliğin artması,
maliyetlerin ve fiyatların düşmesi, Sektörün
yapısının değişmesi ile rekabete uyum sağlanması,
Sektördeki firmaların ürün çeşitlendirmesi
yapmalarına olanak sağlaması.
Rekabet Gücü’ne Olumsuz Etkileri
Üçüncü ülkelerden olan düşük fiyatlı girdi temini
olanağının kalkması, Koruma oranlarının kaldırılması
ile rekabetin güçleşmesi, Teşvikler
kaldırılacağından devlet desteğinin eksilmesi, İthal
ürün çeşidinin artması, Avrupa Birliği’ne uyum
sağlamada güçlüklerin yaşanması, Getirilen Özel
Tüketim Vergisi ile maliyetlerin artması, İthal
araçların ortalama satın alış maliyeti düşeceğinden
satış miktarlarının artabilmesi, Yerli üretimin
nispi fiyatları artacak ve buna bağlı olarak yerli
üretimin iç pazar payının azalabilecek olması, İç
pazar talebi içinde ithal araçların oranının
artabilmesi, Sektörde faaliyet gösteren firmaların
kar marjlarının düşebilmesi olarak sıralanabilir.
Bu çerçevede endüstrideki rekabeti hizmet ve fiyat
rekabeti olarak iki eksenli ele alabiliriz. Gümrük
Birliği öncesi sınırlı sayıda üretim gerçekleştiren
firmalar ortaklaşa hareket ediyorlarmış gibi
fiyatlarını yüksek seviyelerde tutmuşlardır. Bunun
nedeni de üretim maliyetlerinin yüksek olmasıdır.
Böylelikle yüksek maliyetli ve düşük kaliteli
taşıtlar üretilip yüksek fiyatlardan satılmıştır.
Gümrük Birliği’ne girilmesi ile firma ve araç modeli
sayısının artması firmaları kaynaklarını daha etkin
kullanmaya yöneltmiş ve böylece firmalar rekabet
edebilir duruma gelmişlerdir. Bu rekabet de daha
kaliteli taşıtların daha düşük maliyetle
üretilmesine ortam hazırladığı gibi tüketicilerin de
daha düşük fiyatlara araç sahibi olmalarına olanak
sağlamıştır. Hizmet açısından ele alınacak olursa
Gümrük Birliği öncesi yetersiz olan satış sonrası
hizmet faaliyetleri, modası geçmiş dağıtım şubeleri
ve uzun süren araç teslimatı gibi sorunlar Gümrük
Birliği’ne girilmesi ile ortadan kalkmış ve kaliteli
satış sonrası hizmetleri, araç tanıtım faaliyetleri
hızlı bir çıkış göstermiştir. Mesela Gümrük Birliği
öncesi kâğıt üzerinden seçilerek otomobil sahibi
olunurken daha sonraları fuarlarda otomobilleri
görüp, test sürüşü yapıp çeşitli ödeme imkânlarıyla
daha kısa sürede otomobil sahibi olunmuştur. Hatta
şimdileri otomobil sahibi olunurken karşılaşılan
çeşitli poliçelerin otomobil satış noktalarında
yapılması tüketiciler için işlem maliyetlerini
düşürürken firmaların rekabet üstünlüğü sağlamasında
önemli bir avantaj olmaktadır.
3.1.3. Gümrük Birliği’nin Endüstrideki
Üretime Etkisi
Gümrük Birliği
öncesi ara malı maliyetlerinin yüksekliği ve işletme
sermayesi maliyetinin yüksekliği buna bağlı olarak
da iç ve dış talebin yetersiz olması üretimin az
olmasını beraberinde getiriyordu. Bu da firmaların
atıl kapasiteyle çalışmamalarına neden oluyordu.
Gümrük Birliği ile üye ülkelerden ithal ettiğimiz
ara mallarının, maliyetleri düşürücü etkisi ve yeni
firmaların endüstriye girmesi üretimin artmasını
beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Türk Otomotiv
Endüstrisi’nde 1995 ve 1996 yılında
gerçekleşen üretim miktarları baz alınarak bu iki
dönem arasındaki
gelişmeler Tablo 2 yardımıyla gösterilmiştir.
Tablo 1: Gümrük Birliği Sürecinde
Üretim Miktarındaki Değişimler
TAŞIT
TÜRÜ |
1995 YILI |
1996 YILI |
YÜZDE DEĞİŞİM |
Otomobil |
233,412 |
207,757 |
—10,99 |
Çekici |
433 |
374 |
—13,63 |
Kamyon |
19,326 |
29,058 |
50,36 |
Kamyonet |
16,808 |
21,032 |
25,13 |
Otobüs |
1,279 |
2,499 |
95,39 |
Minibüs |
7,645 |
10,171 |
33,04 |
Midibüs |
3,537 |
8,586 |
142,75 |
Traktör |
44,068 |
52,590 |
19,34 |
Toplam |
326,508 |
329,337 |
0,87 |
Kaynak: Orhan, 1997: 45
Tablo 1’de de görüldüğü
üzere
Gümrük Birliği’ne
1 Ocak 1996 tarihinde üye olmamıza bağlı olarak 1996
yılındaki üretim 1995 yılına göre % 0,87 oranında
artmıştır. 1995 yılında toplam üretim 326,508
adetken 1996 yılında 329,337 adettir. Genel olarak
endüstride otomobil ve çekici hariç önemli ölçüde
üretim artışları görülmüştür. Üretimde en çok artış
gösteren taşıt ise % 142,75’lik bir artışla
midibüstür. Otomobil üretiminin reel miktarının
diğer araçlara göre çok yüksek seviyelerde
olmasından dolayı otomobil üretimindeki ufak bir
azalış toplam üretim artışının düşük seviyelerde
olmasına neden olmuştur. Yani otomobil üretimindeki
%10 oranındaki bir azalış toplam üretimi 23 bin adet
seviyelerinde azaltırken kamyon üretimindeki % 50
oranındaki bir artış toplam üretimi ortalama 10 bin
adet artırmaktadır. Bu nedenle toplam üretimdeki
artış yüksek seviyelerde olmamaktadır. Otomobil
üretimindeki azalışı, Gümrük Birliği ile gümrük
tarifelerinin sıfırlanması ve sınırlandırmaların
kaldırılması ile cazipleşen ithalatın daha çok
otomobil eksenli artmasına bağlayabiliriz.
Türkiye’de bu dönemde üretimin az bu
çerçevede kapasite kullanım
oranının düşük olmasının temel nedenleri iç ve dış
talep yetersizliği, işletme sermayesi maliyetinin
yüksekliği, yurtiçi girdi yetersizliği ve kalifiye
işgücü yetersizliği gibi
nedenlerdir (Orhan, 1997: 49). Ülkelere göre sermaye
maliyeti Tablo 3’teki gibidir.
Tablo 2: Ülkelere Göre Sermayenin
Maliyeti
|
1994 |
1995 |
Nominal faiz |
Enflasyon. |
Reel faiz |
Nomi. Faiz |
Enflasyon. |
Reel faiz |
ALMANYA |
7,50 |
2,70 |
4,69 |
6,50 |
1,70 |
4,72 |
BELÇİKA |
8,75 |
2,00 |
6,63 |
8,00 |
1,50 |
6,40 |
FRANSA |
7,95 |
1,60 |
6,25 |
7,50 |
1,90 |
5,49 |
HOLLANDA |
6,50 |
2,50 |
3,97 |
5,75 |
1,50 |
4,21 |
İNGİLTERE |
7,25 |
2,60 |
4,51 |
7,75 |
3,50 |
4,19 |
İSPANYA |
7,85 |
4,40 |
3,26 |
7,75 |
4,30 |
4,98 |
İTALYA |
9,38 |
3,70 |
5,88 |
11,50 |
5,60 |
5,11 |
TÜRKİYE |
95,56 |
125,50 |
-13,4 |
130,0 |
100,050 |
15,00 |
Kaynak: Çoban, 1996: 27.
Tablo 2’ye göre AB ülkelerinde
nominal faiz oranı
yaklaşık %5 ila %10 enflasyon oranı % 2 ila % 4 ve
reel faiz oranı % 3 ila % 6 arsında değişmektedir.
Bu rakamların oldukça istikrarlı sayılabileceği
açıktır. Reel faiz oranın en yüksek olduğu ülke 1993
yılında % 1,05 ile Almanya, 1994’te en yüksek
maliyetli ülke % 6,63 ile Belçika, en düşük
maliyetli ülke % 3,26 ile İspanya’dır. Türkiye de
sermaye maliyetleri enflasyona bağlı olarak yıldan
yıla dalgalanmıştır. Reel faiz oranı 1993’te % –
10,84 1994’te % -13,31 ve 1995 Ekim’de ise yüzde 15
olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmede Türkiye’de 1993
yılı sonu ve 1994 yılı içerisinde görülen ekonomik
krizde hızla artan enflasyonun payı büyüktür. 1993,
1994 yılında bir kredi cenneti sayılabilecek durumda
olan Türkiye Ekonomisi niçin 1993’te % 7,3
büyümüşken 1994 yılında % -6,1 küçülmüştür? Bunun
sebebi yüksek enflasyonun getirdiği belirsizlik
nedeniyle reel yatırımların azalıp spekülatif
yatırımların artmış olmasıdır (Çoban, 1996:
27).
3.1.4. Gümrük Birliği ve Endüstriyel
Verimlilik
Verimlilik, çıktı
ile girdi arasında ilişkiyi gösterip çıktının
girdiye oranıdır. Bu çerçevede maliyet ile
verimlilik arasında ters bir ilişki vardır. Girdi
maliyeti ne kadar artarsa çıktı oranı azalacağından
verimlilik de azalacaktır. Ancak girdi maliyeti ne
kadar azaldıysa çıktı oranı o ölçüde artacaktır.
Dolayısıyla maliyet ne kadar azalırsa verimlilik o
kadar artacaktır. Firmanın maliyetinin düşük ve bu
anlamda verimliliğinin yüksek olması firmanın
rekabet edilebilirlik gücünü artıracaktır. Bu da
gerek ulusal gerek uluslararası pazarlarda firmanın
rekabet gücü kazanmasına ortam hazırlayacaktır.
Gümrük Birliği süreci Türkiye açısından otomotiv
sanayiinin önemini daha da artırmıştır. Çünkü 1996
yılında AB ile gerçekleştirilen Gümrük Birliği Türk
Otomotiv Endüstrisi’nde daha yoğun bir rekabet
sürecinin yaşanmasına neden
olmuştur
(
Çoban, 2005: 609 ).
Gümrük Birliği ile
tarifelerin sıfırlanması, miktar
sınırlandırmalarının kaldırılması ve özellikle Uzak
Doğu kökenli firmaların Türk Otomotiv Pazarı’na
girmesi Türkiye’de yerleşik konumdaki firmaları
rekabet gücü elde edebilme anlamında daha verimli
çalışmaya böylelikle kaynaklarını daha etkin
kullanmaya itmiştir. Bu bağlamda,
1995–2004 yılı
verileri dikkate alınarak
Türk Otomotiv Endüstrisi’nde faaliyet gösteren
firmaların işgücü
verimliliği Tablo 4 yardımıyla açıklanmaya
çalışılacaktır.
Tablo 3: Türk Otomotiv Sanayi’nde
İşgücü Verimliliği
YILLAR |
1995 |
1997 |
1999 |
2001 |
2003 |
2004 |
AIOS |
7,4 |
10,3 |
10,1 |
3,8 |
7,6 |
8,2 |
ASKAM |
9,9 |
13,4 |
5,4 |
1,3 |
4,6 |
4,2 |
BMC |
4,0 |
5,5 |
3,1 |
2,2 |
4,8 |
4,9 |
FORD OTOSAN |
9,8 |
12,9 |
8,8 |
5,7 |
19,2 |
27,0 |
HONDA TÜRK |
- |
- |
14,8 |
12,1 |
24,5 |
31,5 |
HYUNDAİASSA |
- |
9,2 |
21,2 |
8,2 |
23,0 |
30,3 |
KARSAN |
11,5 |
12,0 |
16,7 |
10,0 |
9,9 |
17,7 |
MANTÜRKİYE |
0,9 |
1,2 |
0,6 |
0,6 |
0,8 |
0,8 |
M.BENZ TÜRK |
1,2 |
2,6 |
0,9 |
0,9 |
2,0 |
3,2 |
OTOKAR |
7,6 |
4,6 |
5,8 |
4,0 |
3,1 |
3,7 |
OTOYOL |
5,8 |
7,0 |
4,4 |
2,1 |
4,1 |
4,9 |
OYAK RENA. |
23,1 |
25,4 |
30,6 |
25,4 |
34,7 |
45,5 |
TEMSA |
3,4 |
8,9 |
4,2 |
1,9 |
3,0 |
5,2 |
TOFAŞ |
23,2 |
20,3 |
16,5 |
23,1 |
31,0 |
33,0 |
TOYOTA |
24,1 |
26,1 |
11,0 |
2,7 |
27,4 |
42,7 |
TÜRK TRAKT. |
15,8 |
18,1 |
13,1 |
7,7 |
19,01 |
21,9 |
UZEL |
9,9 |
12,8 |
6,2 |
5,9 |
7,9 |
11,3 |
ORTALAMA |
13,1 |
13,0 |
11,7 |
10,6 |
17,0 |
22,4 |
Kaynak: Çoban, 2005: 608.
Tablo 3’ten de anlaşılacağı gibi
Gümrük Birliği’ne
girilmesi, Oyak Renault, Tofaş ve Otokar firmaları
dışındaki bütün firmalarda verimliliği artırmış ve
bu artış bazı firmalarda önemsenecek seviyelerde
olmuştur. Gümrük Birliği süreci ile Türkiye’de
üretim tesisi kuran Uzak Doğu kökenli firmalar
(Honda, Hyundai, Toyota) yüksek verimlilikle
piyasaya girmişlerdir. Bu firmaların piyasaya
girmesiyle bir rekabet ortamı oluşmuş ve oluşan
rekabet baskısı diğer firmaları da verimliliklerini
artırmaya yönlendirmiştir. Ancak verimlilik
artışları ele alınan dönemde birden fazla krizin
olması nedeniyle baltalanmalar görmüştür. 1994, 1999
ve 2001 krizleri endüstride verimliliği
azımsanamayacak seviyelerde azaltmıştır. Ancak
burada dikkati çeken bir nokta vardır. Bu da Tofaş
firmasının 1994 ve 1999 krizlerinde verimliliğinin
pek fazla azalmaması ve 2001 krizinde verimliliğinde
artış bile yaşanmasıdır. Bunun da en önemli nedeni,
bu firmanın krizleri yaşaya yaşaya krizlerle yaşamayı
öğrenmesidir (Çoban, 2005: 609).
3.1.5. Gümrük Birliği’nin Endüstrinin Dış
Ticarete Etkisi ve Yapısal Değişim
Gümrük Birliği
ile üye ülkeler arasında dış ticaret
sınırlandırmalarının kaldırılması ve tarifelerin
sıfırlanması üye ülkeler arasında karşılıklı
ticaretin yapılmasını kolaylaştırmıştır. Bu oluşum
da Türkiye’de ithalatın özellikle de otomobil
ithalatının artmasını beraberinde getirmiştir.
Gümrük Birliği öncesi yurt içinde üretilen araçların
üretim maliyetlerinin yüksekliğine bağlı olarak
fiyatların yüksek seyretmesi talebi sınırlandırıcı
bir etki oluşturuyordu. Ancak 1 Ocak 1996 tarihinde
Gümrük Birliği’ne girilmesiyle yabancı marka
otomobillerin piyasada yoğunluk göstermesi söz
konusu araçların fiyatlarını düşürmüş ve bu sayede
talebin önemli bir kısmı ithalatla karşılanmaya
başlamıştır. Bu durum ithalat oranlarındaki artışı
hızlandırmış, dış ticareti ithalat eksenli olarak
geliştirilmiştir.
Tablo 4: Gümrük Birliği Sürecinde Dış
Ticaretin Kapsamı
YILLAR |
İhracat (ADET) |
İthalat(ADET) |
1989 |
8.474 |
6.054 |
1990 |
6.122 |
72.215 |
1991 |
7.244 |
33.692 |
1992 |
8.779 |
60.134 |
1993 |
7.177 |
101.010 |
1994 |
12.790 |
28.116 |
1995 |
32.764 |
21.651 |
1996 |
33.404 |
57.479 |
1997 |
21.051 |
150.704 |
1998 |
32.377 |
120.967 |
1999 |
77.459 |
131.215 |
2000 |
90.026 |
258.987 |
2001 |
142.288 |
72.259 |
Kaynak: Demir, 2002:
30.
Tablo 4’te görüldüğü
gibi, 1996 yılında Gümrük Birliği’ne girilmesi ile
özellikle otomobil ithalatı anlamında dış ticaret
gelişmiştir. 1995 yılında otomobil ithalatı, 21.651
adetken 1996 yılında 57.479 adede yükselmiştir.
Burada % 100’den daha fazla bir artış göstermiştir,
Ancak kriz dönemlerinde (1994 ve 2001) Türk
parasının değer kaybetmesine bağlı olarak ithalat
önemli seviyelerde azalırken ihracatta artış
gözlenmiştir.
Bu çerçevede Gümrük Birliği
‘ne katıldığımız yıl (1996) kritik yıl olarak
alınarak Türk Otomotiv Endüstrisi alanında
gerçekleşen ithalat ile GSMH düzeyi arsında bir
ilişki olup olmadığı konusunda endüstriye
Chow Testi uygulanacaktır.
Tablo 5: 1992–2003 Birleştirilmiş
Dönem Model Analizi
Yıllar |
İthalat (Y)
Milyar $ |
GSMH (X)
Milyar $ |
X |
x2 |
Y |
y2 |
xy |
1992 |
2,6 |
160,7 |
—21,35 |
455,8 |
-1,37 |
3,88 |
42,06 |
1993 |
3,4 |
182,0 |
—0,05 |
0 |
1,17 |
1,37 |
0,06 |
1994 |
1,3 |
131,1 |
—50,95 |
2595,9 |
-,27 |
10,69 |
166,1 |
1995 |
3,1 |
172,0 |
—10,05 |
101,4 |
-1,47 |
2,16 |
14,77 |
1996 |
4,4 |
184,7 |
2,65 |
7,0 |
-0,17 |
0,03 |
-0,45 |
1997 |
6,3 |
194,4 |
12,35 |
152,5 |
1,73 |
2,99 |
21,37 |
1998 |
6,6 |
206,0 |
23,95 |
573,6 |
2,03 |
4,12 |
48,02 |
1999 |
5,0 |
187,7 |
5,65 |
31,9 |
0,43 |
0,18 |
2,43 |
2000 |
8,3 |
201,5 |
19,45 |
378,3 |
3,73 |
13,91 |
72,55 |
2001 |
2,6 |
144,6 |
—37,45 |
1402,5 |
-1,97 |
3,88 |
73,78 |
2002 |
3,9 |
181,9 |
—0,15 |
0 |
-0,67 |
0,45 |
0,10 |
2003 |
7,3 |
238,1 |
56,05 |
3146 |
2,73 |
7,45 |
153,02 |
Top. |
54,8 |
2184,6 |
0 |
8844,9 |
0 |
51,11 |
594,92 |
Buna göre, 1993–2003 yılları
arasında yaptığımız analizimizin bağımsız değişkeni
GSMH ve bağımlı değişkeni de otomotiv endüstrisi
çerçevesinde oluşan
ithalattır.
Yaptığımız hesaplamalar neticesinde bu modelimize
ait bağımsız değişkenin aritmetik ortalaması, 182,05
bağımlı değişkenin aritmetik ortalaması ise 4,57
olarak bulunmakta olup bu ortalamaları kullanarak
tahmin ettiğimiz b0 ve b1
parametreleri ise sırasıyla -8,17 ve 0,07 olarak
elde edilmektedir. Elde edilen b0 ve b1
parametrelerinden yararlanılarak oluşturulan model
tahmini ise şöyledir.
İthalat = -8,17+0,07 GSMH
GSMH’de sıfır birimlik bir değişme
karşısında otomotiv endüstrisinde ithalat negatif
yönde gerçekleşerek -8,17 birim olmaktadır. GSMH’de
yapılan bir birimlik artış karşısında ithalatta da
0,07 birimlik bir artış yaşanmaktadır. Yaptığımız
belirlilik katsayısı (r2)
hesaplamasında ise otomotiv endüstrisi çerçevesinde
bu dönemde
yapılan ithalatın
% 85’inin GSMH’de meydana gelen değişmelerden
kaynaklandığı görülmektedir.
Tablo 6: 1992–2003 Birleştirmiş
Dönemine Ait Açıklanamayan
Değişim
Yıllar |
^Y=-8,17+0,07X |
^Y |
^y |
^y2 |
1992 |
-8,17+0,07*160,7 |
3,08 |
-1,49 |
2,22 |
1993 |
-8,17+0,07*182 |
4,57 |
-0,02 |
0 |
1994 |
-8,17+0,07*131,1 |
1,01 |
-3,56 |
12,67 |
1995 |
-8,17+0,07*172 |
3,87 |
-0,7 |
0,49 |
1996 |
-8,17+0,07*184,7 |
4,76 |
0,19 |
0,04 |
1997 |
-8,17+0,07*194,4 |
5,44 |
0,87 |
0,76 |
1998 |
-8,17+0,07*206 |
6,25 |
1,68 |
2,82 |
1999 |
-8,17+0,07*187,7 |
4,97 |
0,40 |
0,16 |
2000 |
-8,17+0,07*201,5 |
5,94 |
1,37 |
1,88 |
2001 |
-8,17+0,07*144,6 |
1,95 |
-2,62 |
6,86 |
2002 |
-8,17+0,07*181,9 |
4,56 |
-0,01 |
0 |
2003 |
-8,17+0,07*238,1 |
8,50 |
3,93 |
15,44 |
Top. |
|
|
0 |
43,34 |
İlk aşama olan birleştirilmiş
dönemin, açıklanamayan değişimini hesaplandığında bu
değerin 7,77 olarak gerçekleştiği sonucuna
varılmaktadır.
Tablo 7: 1992–1996 Dönemi Model
Analizi
Yıllar |
İthalat (Y)
Milyar $ |
GSMH (X)
Milyar $ |
X |
x2 |
y |
y2 |
xy |
1992 |
2,6 |
160,7 |
-5,4 |
29,16 |
-0,36 |
0,13 |
1,94 |
1993 |
3,4 |
182,0 |
15,9 |
252,81 |
0,44 |
0,19 |
7,00 |
1994 |
1,3 |
131,1 |
-35 |
1225,0 |
-1,66 |
2,76 |
58,10 |
1995 |
3,1 |
172,0 |
5,9 |
34,81 |
0,14 |
0,02 |
0,83 |
1996 |
4,4 |
184,7 |
18,6 |
345,96 |
1,44 |
2,07 |
26,78 |
Top. |
14,8 |
830,5 |
0 |
1887,74 |
0 |
5,17 |
94,65 |
Buna göre, analizin bu aşamasında
ilk olarak 1996 yılını kritik yıl olarak ele
alınarak bu yılı da içine alan döneme ait
otomotiv endüstrisi ithalatı
ile GSMH arasındaki ilişki ortaya konulmaya
çalışılmaktadır. Yaptığımız hesaplamalar neticesinde
bu modelimize ait bağımsız değişkenin aritmetik
ortalaması, 166,1 bağımlı değişkenin aritmetik
ortalaması ise 2,96 olarak bulunmakta ve bu
ortalamaları kullanarak tahmin ettiğimiz b0
ve b1 parametreleri ise sırasıyla
-5,35 ve 0,05 olarak gerçekleşmektedir. Elde edilen
b0 ve b1 parametrelerinden
yararlanılarak oluşturulan model tahmini ise
şöyledir.
İthalat = -5,35+0,05GSMH
GSMH’de sıfır birimlik bir değişme
karşısında otomotiv endüstrisinde ithalat negatif
yönde gerçekleşerek -5,35 birim olmaktadır. GSMH’de
yapılan bir birimlik değişme karşısında ithalatta da
0,05 birimlik bir değişme olmaktadır. Yaptığımız
belirlilik katsayısı hesaplamasında ise otomotiv
endüstrisi çerçevesinde bu dönemde yapılan ithalatın
% 91’inin GSMH’de meydana gelen değişmelerden
kaynaklandığı görülmektedir.
Tablo 8: 1992–1996 Dönemine Ait Açıklanamayan
Değişim
Yıllar |
^Y=-5,35+0,05X |
^Y |
^y |
^y2 |
1992 |
—5,35+0,05*160,7 |
2,69 |
-0,27 |
0,07 |
1993 |
—5,35+0,05*182,0 |
3,75 |
0,79 |
0,62 |
1994 |
—5,35+0,05*131,1 |
1,21 |
-1,75 |
3,06 |
1995 |
—5,35+0,05*172,0 |
3,25 |
0,29 |
0,08 |
1996 |
—5,35+0,05*184,7 |
3,89 |
0,93 |
0,86 |
Top. |
|
|
0 |
4,69 |
Modelimizin ikinci aşaması olan bu
dönemin açıklanamayan değişimi hesaplandığında bu
değerin 0,48 olarak gerçekleştiği sonucuna
varılmaktadır.
Tablo 9: 1997–2003 Dönemi Model
Analizi
Yıllar |
İthalat (Y)
Milyar $ |
GSMH (X)
Milyar $ |
X |
x2 |
y |
y2 |
Xy |
1997 |
6,3 |
194,4 |
0,9 |
0,81 |
0,59 |
0,35 |
0,53 |
1998 |
6,6 |
206,0 |
12,5 |
156,25 |
0,89 |
0,79 |
11,13 |
1999 |
5,0 |
187,7 |
-5,8 |
33,64 |
-0,71 |
0,50 |
4,12 |
2000 |
8,3 |
201,5 |
8,0 |
64,0 |
2,59 |
6,71 |
20,72 |
2001 |
2,6 |
144,6 |
-48,9 |
2391,21 |
-3,11 |
9,67 |
150,21 |
2002 |
2,9 |
181,9 |
-11,6 |
134,56 |
-1,81 |
3,28 |
21,0 |
2003 |
7,3 |
238,1 |
44,6 |
1989,16 |
1,59 |
2,53 |
70,91 |
Top. |
40,0 |
1354,2 |
0 |
4769,63 |
0 |
23,83 |
278,62 |
Buna göre, analizimizin bu safhasında
da 1997–2003 dönemlerine ait otomotiv endüstrisinde
oluşan ithalat ile GSMH arasındaki ilişki ortaya
konulmaya çalışılmaktadır. Yaptığımız hesaplamalar
neticesinde bu modelimize ait bağımsız değişkenin
aritmetik ortalaması, 193,4 bağımlı değişkenin
aritmetik ortalaması ise 5,71 olarak bulunmakta ve
ortalamaları kullanarak tahmin ettiğimiz b0
ve b1 parametreleri ise sırasıyla
-5,9 ve 0,06 olarak gerçekleşmektedir. Elde edilen b0
ve b1 parametrelerinden yararlanılarak
oluşturulan model tahmini ise şöyledir.
İthalat = -5,9+0,06GSMH
.GSMH’de sıfır birimlik bir değişme
karşısında otomotiv endüstrisinde ithalat negatif
yönde gerçekleşerek -5,9 birim olmaktadır. GSMH’de
yapılan bir birimlik
değişme karşısında
ithalatta da 0,06 birimlik bir değişme olmaktadır.
Yaptığımız belirlilik katsayısı hesaplamasında ise
otomotiv endüstrisi çerçevesinde bu dönemde
yapılan ithalatın
% 72’sinin GSMH’de meydana gelen değişmelerden
kaynaklandığı görülmektedir.
Tablo 10: 1997–2003 Dönemine Ait Açıklanamayan
Değişim
Yıllar |
^Y=-5,9+0,06X |
^Y |
^y |
^y2 |
1997 |
—5,9+0,06*194,4 |
5,76 |
0,05 |
0 |
1998 |
—5,9+0,06*206,0 |
6,46 |
0,75 |
0,56 |
1999 |
—5,9+0,06*187,7 |
5,36 |
-0,35 |
0,12 |
2000 |
—5,9+0,06*201,5 |
6,19 |
0,48 |
0,23 |
2001 |
—5,9+0,06*144,6 |
2,78 |
-2,93 |
8,58 |
2002 |
—5,9+0,06*181,9 |
5,01 |
-0,7 |
0,49 |
2003 |
—5,9+0,06*238,1 |
8,39 |
2,68 |
7,18 |
Top. |
|
|
0 |
17,16 |
Modelimizin üçüncü aşaması olan bu
dönemin açıklanamayan değişimi hesaplandığında bu
değerin 6,67 olarak gerçekleştiği sonucuna
varılmaktadır.
Çalışmaya uygulanan Chow Testi
ekonometrik analizinin sonuç aşaması olarak ikinci
ve üçüncü aşamada hesaplanmış olan açıklanamayan
değişimler toplanarak, bu toplam birinci aşamada
hesaplanan açıklanamayan değişim oranından
çıkartılacaktır. Anlattığımız işlem yapıldığında bu
sonuç 0,62 olarak bulunmaktadır. Pay (v1)=
2 ve payda (v2)= 8 olarak ele alınıp
anlamlılık düzeyi de yüzde 5 olarak varsayıldığında
modelin f tablo değeri 4,46 olarak
gerçekleşmektedir. Son olarak elde edilen
açıklanamayan değişim verisi kullanılarak hesaplanan
f değeri ise 0,35 olarak gerçekleşmektedir.
Buna göre, Fhes<Ftab
olduğundan dolayı
hipotez kabul edilip alternatif hipotez
reddedilecektir. Dolayısıyla katsayılar arasında
farklılık gözlenmemektedir. Yani otomotiv
endüstrisine ait ithalat fonksiyonu 1996 yılı
(Gümrük Birliği) öncesi ve sonrası dönemlerde
farklılık göstermemektedir. Bunun nedeni de
otomotiv endüstrisi çerçevesinde gerçekleşen
ithalatın
GSMH ile aynı yönde artış azalış göstermesidir. Ele
aldığımız dönemde birçok krizin görülmesi de bunda
etkilidir. Yaşanan krizlerle birlikte TL’nin değer
kaybetmesi ithalatın azalmasına neden olduğu gibi
yaşanan krizler GSMH’nin de azalmasına neden
olmuştur. Böylece katsayılar bir farklılık arz
etmemektedir.
4. Stratejik Çerçeve
4.1. Endüstride Beklentiler
Dışa
kapalı bir ekonomik sistemden ihracat yoğun dışa
açık bir sisteme geçen Çin’in son yıllarda Dünya’da
en hızlı büyüyen bir ekonomiye sahip olması, tüm
Dünya ülkelerini tehdit eder duruma getirmiştir.
Türkiye de birçok sektörde ucuz ve düşük kaliteli
ürünleriyle belli bir pazar payına sahip olan Çin,
2007 yılında da ucuz otomobillerle Türk Otomotiv
Sektörü’ne girmeyi düşünüyor. Bu da sektördeki
dengeyi bozacaktır ( Altuntaş, 2006: 27).
2007 yılında
sektöre girmesi planlanan Çin otomobillerinin
özellikle düşük gelir gurubuna hitap edeceği
düşünülürse refah düzeyinin düşük olduğu ülkemizde
bu araçların sektöre girmesi sektörde oluşacak
tehdidin boyutunu gösterecektir. Çin otomobilleri
Türkiye’ye geldiğinde yerleşeceği segmentler belli
olacaktır. Bu araçların fiyatları düşük olacağı için
ülkemizde rekabet edeceği segment de düşük fiyatlı
araçların konu olduğu segment olacaktır. Bu da
yüksek gelir grubuna hitap eden araçların değil,
düşük gelir grubuna hitap eden araçların konu olduğu
segment için bir rekabet ortamı oluşturacaktır.
Örneğin Çin’den gelen bir otomobilin fiyatının 12
bin YTL olduğunu düşünürsek bu araçların, fiyatı 30
bin YTL olan Honda marka bir araçla rekabet
edebilmesi beklenemezken, fiyatı 15 bin YTL olan bir
Lada marka otomobille rekabet edebilmesi daha kolay
olacaktır. Diğer taraftan Çin otomobillerinin Türk
pazarına girmesi ile ikinci el (limon) piyasasında
da bir durgunluk yaşanacak, bu da fiyatların
düşmesine ortam hazırlayacaktır. Diğer bir deyişle
bu araçların fiyatlarının ikinci el araçların
ortalama fiyatlarına yakın olması tüketici
tercihlerinin ikinci el araçlar değil de ucuz olan
sıfır kilometre Çin araçlarından yana olmasına neden
olacaktır. Çin otomobillerine talep artınca da
ikinci el otomobiller piyasada bollaşacağı için
bunların fiyatları düşecektir.
Bu çerçevede satışları
azalan firmalar, pazar paylarını korumak için
Çin’den otomobil ithalatına başlayacaklar veya
yaptıkları ithalatı artırma yoluna
gidebileceklerdir. Böylelikle Türk Otomotiv
Sektörü’nde Çin otomobillerinin sayısı artacağı gibi
modelleri de çeşitlenecektir. Sonuçta Çin
otomobillerinin Türk pazarına girmesi ile piyasada
bazı segmentlerin yapısında değişmeler olabilecek,
bu değişmeler firmaların davranışlarını
değiştirebilecek ve firmaların bu davranışları
sonucunda geliştirdikleri stratejiler, bazı
firmaların performansını etkileyebilecektir. Ancak
bu otomobillerin Türkiye’deki diğer Çin ürünleri
gibi düşük kaliteli olmasının yanında yedek parça ve
servis olanağı gibi hizmetlerin yetersiz olduğunun
tüketiciler tarafından anlaşılması bu otomobillere
olan talebi azaltabilecek ve böylelikle Çin,
otomobil üretiminde uzmanlaşma sağlayıncaya kadar
Türk pazarında önemli bir yer edinemeyebilecektir.
Ödemeler bilançosu açıklarının
önemli sorun oluşturduğu ülke ekonomisinde nihai
tüketim mallarının ithalatının artması açığın daha
da şiddetlenmesine neden olabilecektir.. Çin
otomobillerinin ucuz olmasına bağlı olarak bu
otomobillere olan talebin artması, ithalatın artması
yoluyla dış ticaret açığının genişlemesine ortam
hazırlayabilecektir. Diğer taraftan talebin Çin
otomobillerine kayması, Türkiye’de üretilen
araçların tüketimini azalacağından ihracatta önemli
artışların olmaması durumunda yurtiçinde üretim
azalabilecektir. Bu da ülke ekonomisi için kötü bir
sonuç doğurabilecektir.
5. Sonuç
Avrupa Birliği’ne
geçiş sürecinde belirlenen üç aşamalı entegrasyon
modelinin son dönemine geçişi ifade eden Gümrük
Birliği, söz konusu endüstride faaliyet gösteren
firmaların bir çok yönden ( üretim, verimlilik,
ihracat vs.) ulaşamayacakları seviyelerde
faaliyetlerini sürdürebilmelerine imkan sağlamıştır.
Gümrük Birliği ile miktar kısıtlamalarının
kaldırılması, gümrük tarifelerinin sınırlanması ve
üçüncü ülkelere karşı ortak tarifelerin
belirlenmesi, yabancı firmaların Türkiye’de üretim
tesisi kurmalarına ortam hazırladığı gibi yabancı
araçların Türkiye’de, ülkemizde üretilen araçların
da yabancı piyasalarda alınıp satılmasına olanak
sağlamıştır. Buna olanak dememizin nedeni belki bu
etkileşimler olmasa hala düşük kaliteli ve yüksek
fiyatlı taşıtlara binmemiz gerekeceğidir. Bu
saydığımız etkileşimler sonucu ve özelliklede Uzak
Doğu kökenli otomobil üreticilerinin Türkiye’de
üretim tesisleri kurmaları firmalar arasında
rekabete neden olmuş ve oluşan bu rekabet anlamında
firmalar kaynaklarını daha etkin kullanarak, pozitif
ölçek ekonomilerine geçmeye başlamışlar ve önemli
verimlilik artışları göstermişlerdir. Bu da Türk
Otomotiv Endüstrisi’nin dünya piyasalarında belirli
bir noktaya gelmesini sağlamıştır.
Gümrük Birliği
öncesi otomotiv endüstrisi anlamında ürün
çeşitliliği sınırlı sayıdayken Gümrük Birliği ile
gerek yabancı firmaların Türkiye’de üretime
başlamaları gerekse de yabancı otomobillerin ithalat
yoluyla yurtiçi pazarına girmesi, model
çeşitliliğinin yüksek düzeylere ulaşmasına ve
endüstrinin oligopolistik yapısının daha heterojen
bir şekil almasına olanak sağlamıştır. Piyasanın
yapısının niteliğinde meydana gelen bu değişme de
firma davranışlarını etkilemiş ve firmalar daha
rekabetçi yapıyla, en iyiye ulaşma yolunda uğraşmaya
yönelmişlerdir. Endüstride oligopol bir yapı
olmasına rağmen üretimin kısıtlı olması, firmalara
bir rekabet ortamı yaşatmazken, Gümrük Birliği ile
üretimin artması ve böylece model sayısının artması
firmalara rekabetçi bir kimlik kazandırmıştır. Bu da
mikro ölçekte firmanın performansını makro ölçekte
de endüstrinin performansını artırmıştır. Sonuç
olarak endüstrinin yapısında meydana gelen değişme,
firma davranışlarını değiştirmiş ve firmaların bu
davranış değişimi sonucunda uyguladıkları
stratejiler de gerek firma anlamında, gerekse de
endüstri anlamında verimliliği artırmıştır
Yazarlar:
Mehmet
ALTUNTAŞ -
(Erciyes Üniversitesi, Nevşehir
İİBF
İktisat)
Sümeyya KANDEMİR -
(Erciyes Üniversitesi, Nevşehir
İİBF
İktisat)
KAYNAKÇA
Kitaplar
Çoban, Orhan, Endüstri İktisadı
ve Oyun Teorisi, Bursa: Ekin Kitabevi, 2003.
Dinler, Zeynel, Mikro Ekonomi, Bursa:
Ekin Kitabevi, 2005.
Gökdere, A. ve Töre, N. Gümrük Birliği
ve Türk Otomotiv Sanayi, Ankara: Ankara Üniversitesi
Ataum Yayını, 1994.
İTO, Gümrük Birliği’nin Ekonomik
Boyutları ve Malların Serbest Dolaşımı, İstanbul:
İTO Yayınları, 1995–22.
Seyidoğlu,
Halil, Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlüğü,
İstanbul: Gözemcan Yayınları, 2002.
Orhan, Osman Z. Gümrük Birliği
Sürecinde Türk Otomotiv Sanayii’nin ve Otomotiv Yan
Sanayii’nin Rekabet Gücü, İstanbul: İTO Yayınları,
1997–54.
Makaleler
Altuntaş,
Mehmet, “Ucuz Otomobiller 2007’de Geliyor” Vatan
Dergi Grubu Tek Borsa Dergisi, Sayı:178,
İstanbul, 2006.
Çoban, Orhan, “Türk Otomotiv
Sanayinin AB Otomotiv Sanayii Karşısındaki
Rekabet Gücü”, İşveren Dergisi, Sayı:9,1996.
Çoban, Orhan, “Türk Otomotiv
Sanayinde Endüstriyel Verimlilik”, İstanbul
Kültür Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 50,
İstanbul, 2005.
Demir, Atilla, “Türkiye’de Otomotiv
Sanayinin Gelişme
Perspektifi” DPT Yayınları,
Yayın No: 2660, Kasım 2002.
Sağmal,
Özgür, “Gazdan Ayağımızı Çekemiyoruz” Turkishtime
Dergisi, Sayı:26, 15 Mart- 15 Nisan, 2004.
|