Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hipermarketler ve Ekonomik Verimlilik 

Piyasa ekonomilerinde esas olan verimliliktir. Verimlilik neyi gerek­tiriyorsa öncelikle o yapılmalıdır. Onlarca insanın çalıştığı bir hipermarketin, gecenin belli saatinden sonra açık kalması ekonomik değildir. Bunların şehir dışına çıkarılmaları, şehir merkezlerinde faaliyet gösteren nispeten sınırlı büyüklükteki (hizmet alanları belirli bir metrekarenin altında bulunan) hipermarketlerin ise gecenin belli saatlerinden sonra faaliyetlerine son vermeleri ekonomik yönden en uygun olan seçenektir. Belirlenen saatlerden sonra yalnızca bakkalların ve/veya küçük üretim bir­imlerinin faaliyet göstermesi ekonomik rasyonalitenin doğal gereğidir.

"Esnaf ve Sanatkarlar korunmalıdır" derken ifade edilmek istenenler­den birisi de budur. Burada korunması amaçlanan, aynı zamanda ekonomik verimliliktir. Olayın kuşkusuz tarımsal destekleme benzeri bir sosyal boyu­tu da vardır. Ancak bu boyut, mutlaka ekonomik verimlilikle birlikte düşünülmeli ve sınırlı kamusal kaynaklar, çağdaş bilgi ekonomisinin gereği olarak ayakta kalma şansı bulunmayan ve/veya giderek yok olan işletmelerin ayakta kalması için değil, bunların, rekabet şansı olan yeni alanlara yönlendirilebilmeleri için kullanılmalıdır. 

Maalesef ülkemizdeki uygulamalar bunun tamamiyle tersidir. Gerçektende, bugün Türkiye'nin "Esnaf-Sanatkarı Teşvik Sistemi" selektif ve yönlendirici politikalara dayalı değildir. Sistem, sektörel ayırım yapılmaksızın ve düşük faizli krediler başta olmak üzere bir çok yetersiz teşvik mekanizması ile sürdürülmeye çalışılmaktadır. Örneğin; bir nalbant veya at arabacısı, Hazine sübvansiyonlu kredilerden yararlanmak üzere Türkiye Halk Bankasına başvurduğunda, bu faaliyet dalının artık dönemini tamamladığı, kısa vadede dahi ayakta kalmaları mümkün olmayan bu meslek kollarında çalışan esnaf ve sanatkarların, Hazine kaynaklı krediler­le ve zorlama bir yaklaşımla desteklenmelerinin kaynak israfından öte bir anlam ifade etmediği gerçeği, kamusal teşvik birimlerince hemen hiç dikkate alınmamaktadır. Marjinal verimliliği de giderek azalan bu yatırımların kamunun sınırlı kaynaklarıyla desteklenmesi kuşkusuz kabul edilemez. Değişen ve gelişen küresel koşullarda yapılması gereken, bu meslek mensuplarının yeni alanlara yönelmesini özendirici yeni bir teşvik politikasının yürürlüğe konulmasıdır. Bunun için de küreselleşen dünya ile bilgi ve teknoloji çağının gerekleri, mutlaka göz önünde bulundurulması gereken temel ilkeler olmalıdır.

Hazine, bir taraftan her türlü esnaf-sanatkar işletmesini, herhangi bir verimlilik değerlendirmesi de yapmadan düşük faizli kredilerle ve Türkiye Halk Bankası aracılığıyla sübvansiye ederken, diğer taraftan bu esnaf-sanatkar işletmelerinin piyasadan silinmesine neden olacak hiper ve gros-market benzeri girişimleri yakın zamanlara kadar Teşvik Belgesi ile özendirmiştir. Böylesi bir yaklaşımın, Hazine'nin sınırlı kaynaklarını israf edici, çelişkili ve irrasyonel bir özendirme politikası olduğu açıktır. Bir taraftan yapılanlar diğer taraftan bozulmuş ve sınırlı kamusal kaynaklar israf edilmiştir. Devlet bu gibi verimsiz ticari yatırımlar yerine hizmet ve sanayi sektöründeki, rekabet esnekliğine sahip yüksek katma değerli yatırımları desteklemekle yetinmelidir. Bu, Avrupa Birliği Teşvik mevzu­atına uyum zorunluluğunun da bir gereğidir. 

Hipermarketler ve Esnafımız 

Gıda ve ihtiyaç maddeleri perakende satış noktalarının süper ve hiper marketlere doğru gelişme gösterdiği bilinen bir gerçektir. Ulusal ekonominin temel kurumsal yapılarını oluşturan birimler nedenli rasyonel ve fonksiyonel örgütlenirlerse, ekonomik verimlilik ve dolayısıyla rekabet gücü de o denli yüksek olur. 

Hal böyle iken son zamanlarda, kuruluş yeri ve pazarlama kurallarına riayet edilmeksizin yerden mantar biter gibi hiper ve grosmarketler kurul­makta, ülkenin sınırlı kaynakları, fizibilitesi ve ekonomik rasyoneli olmayan yatırım alanlarına yönlendirilerek israf edilmektedir. Türkiye gibi kaynakları son derece sınırlı bir ülkenin böylesi bir israf lüksü doğaldır ki olamaz.

Türkiye'de perakende ticaretinin yıllık hacminin 50 Milyar $ civarında olduğu ileri sürülmekte ve bunun 23 Milyar $'Iık bölümünün, gıda mad­deleri ve dayanıksız tüketim mallarından oluştuğu tahmin edilmektedir. 23 Milyar $'lık gıda maddeleri ve dayanıksız tüketim malları perakende ticare­tini, 120 bin bakkal ve 60 bin büfe ile 4250 organize Büyük Mağaza (Hiper ve Grosmarketler) ve satış alanı 50 m2'nin üzerinde bulunan 17 300 orta ve supermarket paylaşmaktadır. 

Yapılan tahminlere göre bu rakamın 6 milyar $'lık bölümü (%26'sı), hiper ve grosmarket olarak da isimlendirilen Büyük Mağazalar ile orta ve süpermarketlere, 17 Milyar $'lık bölümü (%74'ü) ise esnaf ve sanatkarlara (Bakkal, Kasap, Manav, Büfeci vb. esnaf) aittir.

Hiper ve grosmarketlerin piyasa paylarındaki artış, sadece bakkalları değil, kasap, manav, kuruyemişçi, şarküterici, ayakkabıcı, kırtasiyeci ve benzeri 60'a yakın meslek grubunda faaliyet gösteren esnafımızı da olum­suz yönde etkilemektedir. 

Hiper ve grosmarketlerin, trafik ve çevre kirliliği sorunlarına neden olduğu da bir başka gerçektir. 

Ülkemizin perakende emtia satıcılarına, hipermarketlere, grosmarketlere, şokmarketlere, ya da benzeri satış merkezlerine ihtiyacı yoktur. Tersine, bugün ülkemizin ihtiyacı, bilim ve teknoloji ağırlıklı üretim, sanayileşme ve marka oluşturarak dünya ile rekabet edecek girişimcil­erdir. Gerçekten de, ülkemizde girişimci eksikliği en yüksek noktasındadır. Özellikle son yıllarda yakamıza yapışan rant ekonomisi ile "girişimcilik" büyük yara almışken ve dünyanın sinai ve ticari gelişiminde ülkemizin payı azalırken, bu konuda önemli çıkışlar yapmasını beklediğimiz, kendisi­ni bu alanda defalarca kanıtlamış başarılı sanayici ve girişimcilerimizin, kaynaklarını böylesi sığ alanlara yöneltmesi kaygı vericidir. Bunun, ülkem­iz açısından kaynak israfı anlamına geldiği, asla ekonomik olmadığı çok açıktır. Boş bulunan bir alan yerine, kısa vadeli çıkarlarla ve "para/ kâr" hedef alınarak, dolu bir alana zaman ve kaynak tahsisi kuşkusuz rasyonel değerlendirilemez. Sanayici ve girişimcilerimizin, içerisinde bulunduğumuz bilgi çağında, bilgi ekonomisini geliştirmek, teknolojik standartları yükseltmek, Batı teknolojisini yakalayarak 2000'li yıllara ayak uydurmak, bu konuda öncülük yapmak yerine, milyonlarca insanın ekmek yediği bir alanda, küçük sermayeleriyle faaliyet gösteren esnafımızla rek­abete girişmeleri mikro açıdan adil değildir, makro açıdan akılcı değildir. Bakkal esnafının ekmeğine ortak olmak, bakkalların kendi işyerlerinde işçi olarak çalışmasına neden olacak girişimlere yol açmak, birçok şeyi heder etmek anlamına da gelir. Çünkü öngörülen yeni yapılanma tarzı, ister istemez girişimciliği yok ederek, orta sınıfın vazgeçilmez küçük girişimci grubunu, çok da uzun olmayan bir sürede ücretli durumuna düşürecektir. Kaldı ki, onbinlerce esnafımızın piyasalardan çekilmesinin, Sanayici ve Toptancılarımızı da benzeri güçlüklerle karşı karşıya bırakacağı açıktır. Önce toptancılar devre dışı kalacak ve ardından da üretici firmalarımız, oligopol piyasalarına dönüşmüş kısıtlı rekabet ortamında üç beş hipermarketin kontroluna girecektir. Oluşan yeni koşullarda alım-satım miktar ve fiyatları, doğrudan bu kuruluşlarca belirlenecek, böylece promosyon ve özel indirim aktiviteleriyle gelişip büyümelerine katkıda bulunduğunuz hiper ve grosmarketler sonuçta, çoğu üretici kuruluşumuzun piyasadaki yerlerini üç beş büyük üretici kuruluşa terk etmelerine neden olacaktır. 

Sonuç 

Ekonomik ve sosyal dengeler ile tüketicilerin korunması, trafik ve çevre sorunlarının önlenmesi bakımından Büyük Mağazaların faaliyet­lerinin bir kurala bağlanması gereklidir. 

Nitekim, Vll'nci 5 Yıllık Planın hazırlık çalışmaları bağlamında kurulan Özel İhtisas Komisyonu Raporunda da belirtildiği gibi; "şehir merkez­lerinde açılan hiper ve grosmarketler, başta bakkal esnafı olmak üzere hemen hemen her iş kolundaki esnaf ve sanatkarımızın işlerini büyük ölçüde aksatmakta, rekabet edebilirlilik düzeyini azaltmakta, rekabet ede­bilmek için bu kesimin çalışma saatlerini uzatarak yıpranmalarına neden olmakta, hatta bir çok esnaf ve sanatkarı bu marketlere karşı rekabet ede­meyip işyerlerini kapatmak zorunda bırakmaktadır. Bu nedenle, bu kesim, üretim ve hizmet sektöründe yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun da büyük bir işsizliğe ve sosyal patlamalara yol açacağı kuşkusuzdur. Bu tür marketler aynı zamanda şehir trafiği, şehir planlaması, görüntü ve çevre kirliliği vb. sorunları da beraberinde getirmektedir.  

Mülki İdari yapımızın, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında Fransa modeli örnek alınarak teşkilatlandırıldığı ve günümüzde de bu yapının esas itibariyle korunduğu bilinmektedir. Tüketim ve ihtiyaç maddelerinin satışı ile iştigal eden büyük mağazaların kurulmasını izne bağlayan Kanun tasarısı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, işte bu nedenle ve Fransız örneği esas alınarak hazırlanmıştır. Fransa'nın, perakende ticaret ve dağıtım işlet­melerinin "konuşlandırma" kriterleri ile çalışma usul ve yöntemlerini belirleyen hükümlerinin dayanağını 27.12.1973 tarihli ROYER yasası oluşturmaktadır. Bu yasa daha sonra, 5.7.1996 tarihli yasa ile değiştirilmiş ve güncelleştirilmiştir. 

Avrupa Birliği ülkelerinde küçük girişimciyi koruyan daha pek çok mevzuat vardır.

T.C. Anayasasının 173'üncü maddesi, "Devlet esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır" şeklinde emredici bir hüküm içer­diği halde, Türkiye, Anayasalarında böyle bir hüküm dahi bulunmayan Avrupa ülkelerinden çok geride kalmıştır. 

Halen Başbakanlıkta bulunan "Büyük Mağazaların Kurulmasının İzne Bağlanması Hakkında Kanun Tasarısı" İtalya'da 1971 yılında, Almanya'da 80'li yıllarda ve Fransa'da ise 1996 yılında yürürlüğe konulmuştur. Ayrıca gelişmiş ülkeler, Büyük Mağazaları sadece şehir dışına çıkarmamış, çalışma gün ve saatlerine de sınırlama getirmiştir. Bizde de benzeri hukuk düzenlemelerin yürürlüğe konulması zorunluluğu vardır. Bu yalnızca Avrupa Birliği müktesebatına uyumun değil ekonomik rasyonalitenin de gereğidir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005