İdarenin Yeniden Yapılanmasında Mahalli İdareler
Mustafa B. Demirer
Bunca yıllık tecrübelerimize rağmen demokrasimiz,
halkın seçimden seçime sandık başlarına giderek
ülkeyi yönetecek temsilcilerini seçtiği temsili
demokrasi (representative democracy) den, yönetim
olgusu içerisinde etkin rol aldığı, yönetime
katıldığı katılımcı demokrasi (participative
democracy) safhasına ulaşamamıştır. Başka bir
deyişle kitlesel demokrasi diye adlandırdığımız bu
aşamaya eri-şemememizde asırlarla ifade edilen
geleneksel Türk Devlet sisteminden ve özellikle de
Osmanlı Devleti (imparatorluk değil) döneminden
gelmiş olmamızın yarattığı sosyal, ekonomik,
psikolojik sebepler önemli rol oynamıştır.
Geleneksel devlet sistemimiz, yönetilenlerin Batı
demokrasilerine sahip ülkeler gibi kendilerini
yönetenlere karşı hak arayışı içerisinde bulduğu,
feodal bey veya kralın otoritesini sınırlandırma
mücadelesi peşinde fertler yerine Devlete yürekten
bağlı, onu adeta mukaddes sayan, onu yerine göre
özvarlığının bile üzerine çıkaran fertler
yetiştirmiştir. Daha sonra cumhuriyet döneminde de
getirdiğimiz sistem merkezi idareye ağırlık veren,
yerinden yönetimlere demokrasinin gerektirdiği
ölçüde önem vermeyen bir sistem olmuştur.
Demokrasimizin yeterince hızlı geliştirilememesinde
işte bu yönetim sistemimizin de, en az ananevi
devlet sistemimizden kaynaklanan sebepler kadar
önemli rolü vardır. Bunun sonucunda demokratik hayat
tarzı, ülkeyi yöneten iktidarın mensuplarından
başlayıp Anadolu'nun ücra bir köşesindeki küçük bir
köyün muhtarına kadar çoğumuz tarafından yeterince
içimize sindirilememiştir. Ülkenin kalbgâhı olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve buradaki
çoğunluğa dayanan hükümetler, yetkilerini
paylaşmakta, açıkçası halkın yönetime katılmasına
matuf davranışlarda isteksiz ve hatta kıskanç
olmuşlardır. Oysa en klasik tabiri ile demokrasi
"Halkın kendi kendini yönetmesi"dir.
Demokrasiyi kendi ifadelerimle daha geniş bir
anlamda şöyle tanımlamayı daha uygun buluyorum :
Halkın eşit ve genel oylarıyla seçilen çoğunluk
temsilcilerinin, azınlığa da çoğunluk olabilmek hak
ve imkânlarını tanıyarak belli bir süre için
kendilerini seçenlerin arzu ve istekleri
doğrultusunda ülkeyi yönetmeleri. Demokrasiler
yazımızın başında da belirttiğimiz üzere zaman
içinde temsili demokrasiden katılımcı (kitlesel)
demokrasiye doğru müsbet bir gelişme
göstermişlerdir. Oysa biz 1946'yı esas alırsak
yarım asırlık uygulamaya rağmen batı
demokrasilerinin ulaştığı bu seviyeyi yakalayamadık.
Hâlâ yapılacak Anayasa ve yasa değişiklikleri ile
ülkenin nasıl demokratikleşebileceğini, böyle
yaparsak Avrupa Birliğine kabul edilip
edilmeyeceğimizi tartışıp durmaktayız. Devlet hem
kendi memurlarına, hem de kendi vatandaşlarına,
memurlar vatandaşlara, vatandaşlar da giderek
Devlete ve onun memurlarına itimat edemez hâle
gelmişlerdir. Yönetenler yönetim olgusunda
vatandaşların rolünü kıskançlıkla inkâr etmeye devam
ediyorlar. Bu olumsuz durumda rol oynayan en önemli
etkenlerden biri de mahalli idarelerimizi
geliştirememiş olmamızdır. Bu idarelerimizi gerekli
malî kaynakları sağlayarak, kendilerine devredilmesi
gereken görevleri aktararak güçlendirmiş olsaydık;
kamu hizmetlerinde etkinlik ve verimliliği
sağlayacak, kaynaklarımızı daha akılcı kullanacak
ve bir hayat tarzı olan demokrasimizi de gelmesi
gereken aşamaya ulaştırabilecektik. Zira mahalli
idareler demokrasinin beşiği ve okuludurlar. Küçük
yerleşim birimlerinde demokratik yönetimi öğrenen
yönetici ve görevliler, ülke çapında görevlerin
başına geldiklerinde önceki ve bugünkü
politikacıların aksine, karar verme ve kaynakları
kullanma iktidarını paylaşmaya daha yatkın ve bunun
faydalarını anlamış olacaklardır.
İdari Yönetim ilkeleri
Konumuzla ilgisi bakımından bu ilkeleri kısaca bir
hatırlayalım; Anayasamızda da yer alan bu ilkeler
merkezden yönetim ve yerinden yönetimdir. Merkezden
yönetim hizmetlerin merkez ve merkezi idarenin
taşra teşkilatı tarafından yürütülmesi demek iken,
yerinden yönetim "yer bakımından" ve "hizmet
bakımından" yerinden yönetim biçimlerinde
karşımıza çıkar. Yer bakımından yerinden yönetim
(mahalli idareler) halkın mahallî - müşterek
ihtiyaçları ile ilgili hizmetlerin o mahal halkının
seçtiği genel karar organlarına sahip özerk idareler
eliyle yürütülmesidir. Hizmet bakımından yerinden
yönetimde ise o hizmetin mahiyeti ve / veya teknik
zorunluluklar sebebiyle hizmet mahalli idarelerde
olduğu gibi özerkliğe sahip kurumlarca yerine
getirilir. Bunları daha somutlaştırırsak, söz gelimi
İçişleri Bakanlığı merkezi idareye, belediye
mahalli idareye, TRTde hizmet yerinden yönetim
kurumlanna örnek gösterilebilir. Fransa gibi bazı
kara Avrupası ülkelerinde görülen il sistemi veya
yetki genişliği ilkesinin esası genel idarenin taşra
kuruluşlarında görevli yüksek memurlara belli
konularda kendiliğinden karar alma ve uygulama
yetkisinin tanınmasıdır. Yani yetki genişliği
merkezden yönetim ilkesinin yumuşatılmış bir şekli,
bir varyasyonudur. Bölgesel kuruluşlar veya bölge
idareleri dediğimiz, Karayolları Genel Müdürlüğünü
örnek olarak gösterebileceğimiz, teşkilâtlar da
birden çok ili içine alan hizmetlerin zorunlu
kıldığı il sistemi (valilik) gibi merkezi idarenin
sırf bu hizmetle sınırlı yetki devrettiği merkezi
idare içerisinde değerlendirilmesi gereken
kuruluşlardır.
Merkezden ve yerinden yönetimlerin kendilerine özgü
avantaj ve dezavantajları vardır. Mesela; merkezden
yönetim ülke bir ve bütünlüğü yönünden faydalı iken,
kırtasiyeciliğe yol açması gibi bir mahzuru vardır.
Yerinden yönetim de demokrasiyi geliştirme ve
hizmet etkinliği yönünden yararlı iken aşırı
biçimde uygulanırsa bölgeler arası yarışma ve
çatışmalara yol açabilir.
Mahalli İdareler
Ülkemizde yerinden yönetim uygulamasına, bir
gözattığımızda bilhassa köy, belediye ve özel idare
şeklinde karşılaştığımız mahalli idarelerin batı
toplumları seviyesine, hatta Türk toplumunun bugün
ulaştığı seviyeye gelebildiklerini söylemek mümkün
değildir. Konu ile ilgili herkes mahalli idarelerin
görevleriyle orantılı gelirlere kavuşturulamadığı,
bu idarelere devredilmesi gereken hizmetlerin
merkezi idarenin kıskançlığı sebebiyle
devre-dilemediği, üzerlerinde merkezi idarenin ağır
bir vesayet denetimi olduğu görüşünde hemfikirdir.
Biz de bu fikre katılıyoruz. Ancak konuya bakış
açımız farklı. Biz bu konuda kıstas olarak
demokratik olmayı esas alıyoruz. Demokratik
kurallara uygunluk açısından köy ve özel idareye
nazaran daha avantajlı durumda olan belediyelerimiz
halk tarafından benimsenmiş ve daha başanlı
olmuşlardır. Belediyeyi özel idare ile kıyaslarsak
görürüz ki: halkın yönetimine daha fazla katıldığı,
daha fazla sahip çıkıp daha yakından izlediği
belediyeler ağır vesayet denetimi ve maddi kaynak
gibi olumsuzluklara rağmen yaşayıp gelişirlerken,
başlannda bir memur olan valinin bulunduğu,
personeli merkezi idareye dayanan özel idareler
halk desteği, katılım ve denetimi olmadığından
merkezi idarenin taşra şubeleri gibi görülmüş ve
gelişme şansını yakalayamamışlardır. O halde bu
derdin ilacı daha demokratik bir yapıdır. Yerinden
yönetimler özerk kuruluşlar olup merkezi idarenin
bunlar üzerindeki vesayet denetimi bu özerkliğin
bir istis-nasıdır. Biz halkımıza ve mahalli
idarelerimize
itimat eder, bu idarelerin merkezi idare
tarafından, yerine getirilemeyecek yerel
mahiyette, halkın müşterek ihtiyaçlarına ilişkin
hizmetleri ifada merkezi idareyi tamamladığına
inanırsak, mahalli idareler halkın yönetime
iştiraki, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması
suretiyle demokratik hayatımızın gelişmesi ve ülke
birlik ve bütünlüğü konusunda katkıda bulunmuş
olacaklardır.
Özetle; idare bir bütün ve merkezi idarenin vesayet
denetimi altındaki özerk mahalli idareler bağımsız
değil, bu bütünün mütemmim cüzüdürler.
Bu sebeple mahalli idarelere görev devrederken,
görevleriyle orantılı gelir kaynaklan sağlarken,
vesayet denetimi konusunda özerkliğin
zedelenmemesine dikkat ederken kıskanç olmamız
gerekmez.Daha demokratik bir yapıya kavuşturursak
üniter devlete zarar verebileceğimizden korkmamıza
da gerek yoktur. Bu meselenin halli, daha demokrat
olmamızda, halka güvenerek yerel maliyetli
hizmetleri, bu hizmetler için gerekli mali kaynak
ve teşkilatla birlikte mahalli idarelere
devretmekte yatmaktadır.
Temel Mesele
Hizmetlerin merkezî idare ile mahalli idareler
arasında paylaştınlmasıdır. Buradaki ölçü ise;
Halkın mahallî- müşterek hizmetlerinin mutlaka
mahalli idareler tarafından görülmesi, ancak bu
hizmetler mahalli olmalarına rağmen mahalli
idarelerin gücünü aşacak, bu idareler tarafından
yerine getirilemeyecek nitelikte ise merkezî idareye
bırakılmasıdır. Bu kıstasa göre; bugün merkezi idare
tarafından ifa edilen,
- Eğitim ve öğretim hizmetleri,
- Bayındırlık ve imar hizmetleri,
- Sosyal hizmetler,
- Sağlık hizmetleri,
- Tarım, orman ve hayvancılık hizmetleri.
- Kültür ve sanatla ilgili hizmetler,
- Ticaret ve sanayi ile ilgili hizmetler,
- Turizm ile ilgili hizmetler,
- Sporla ilgili hizmetler,
- Din hizmetleri.
Yerel özellikleri sebebiyle mahalli ida relere
devredilmesi gereken görevlerdir. İda renin
bütünlüğü gereği bu hizmetler üzerind» merkezi
idarenin elbette vesayet denetimi ve bu denetim
dışında bazı görevleri olacaktır. Bu görevleri şu
şekilde sıralayabiliriz:
- Hizmetlerin genel politikasını ve bu politikaya
uygun standartları tesbit etmek,
- Hizmetle ilgili inceleme ve araştırmalar yaparak
sonuçlarından yararlanılmasını sağlamak,
- Hizmetin gelişmesini sağlayacak destek hizmetleri
vermek, yani yol göstermek, özendirmek, eğitmek,
ihtiyaç- finansman dengesini gözeten yatırım
planlaması yapmak ve ülke genelinde öncelik sırasını
tesbit ederek genel bütçeden aynlacak ödenekleri
ilgili mahalli idarelere göndermek,
- Hizmeti geliştirmek için bütçeye konulan
ödenekleri objektif kurallara göre mahalli
idarelere dağıtmak,
- iller arası koordinasyon ve işbirliğini sağlamak,
ve yukarıda da değindiğimiz vesayet denetimini
yerine getirmek. Vesayet denetimi mahalli idarelerin
sahip olduğu muhtariyetin (özerkliğin) istisnası
olduğundan büyük önem taşır. Bu bakımdan üzerinde
durulması lâzımdır. Anayasamız vesayet hakkının
sebeple-
- Mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine
uygun şekilde yürütülmesi,
- Kamu görevlerinde birliğin sağlanması,
- Toplum yararının korunması,
- Mahalli ihtiyaçların gerektiği gibi karşılanması
şeklinde göstermiştir. Bu hedefler
çok genç kapsamlıdır. Mahalli idarelerin yeterli
kaynak ve güçlü teşkilatlara kavuşturulması da
önemli olmakla beraber, bizce en önemli etken
demokratik ilkelerin hakim kılınmasıdır. Bu sebeple
vesayet denetimi demokratik mahalli idare kavramını
zedelememeli, kanunlar ve merkezden tesbit edilen
standartlara uygunluğun denetimi şeklinde
anlaşılmalı, mahalli idare organlarının tümü
seçimle işbaşına geldiği gibi organlık sıfatını
kaybetmeleri de yargı kararıyla olmalıdır.
Avrupa Mahalli İdareler Özerklik Şartının bu konu
ile ilgili sekizinci maddesi "Mahalli idare
etkinlikleri üzerindeki herhangi bir idari denetim,
normal olarak sadece anayasa ilkelerine ve yasalara
uygunluğun sağlanması amacını güder." diyerek
vesayetin bizim anladığımız şekilde anlaşıldığına
iyi bir örnek teşkil etmektedir. Bizim de kabul
ettiğimiz şart ilkeleriyle mahalli idareler
sistemimiz çelişmektedir. Çünkü hâlâ kamu
hizmetlerinin büyük bir bölümü merkezi idare
tarafından yürütülmekte, il özel idareleri bir
teşkilâta sahip değil, belediye kadrolan ve dolayısı
ile teşkilatı merkezden kararlaştırılmakta, siyasal
iktidar belediyenin seçilmiş organlannı görevden
alabilmekte, il özel idarelerinin varlık sebebi
tartışılmakta, yerel yönetimlerin mali kaynakları
görevleri ile orantılı değilken ücret ve harç
tarifelerini bile Bakanlar Kurulu
kararlaştırmaktadır. Oysa savunageldiğimiz üzere,
demokrasi ilkeleri ve demokratik anlayışa işlerlik
kazandırmamız gerekiyor. Bunun da yolu gerekli
hukuki düzenlemeleri yaparak mahalli idarelerimizi
bir an önce evrensel duruma uygun hale getirmekten
geçiyor.
Yeniden Yapılanma
Bu konu hizmetlerin paylaşılması, mahalli idarelere
mali kaynak sağlanması ve sonuçta hizmet bütünlüğü
sebebiyle hem.merkezi idare hem de mahalli
idareleri birlikte ele almamızı gerektiriyor. Bu
yüzden önce merkezi idarenin taşra teşkilâtının
durumuna kısaca değinelim. Şu anda merkezi idare
tarafından taşra teşkilatı eliyle yürütülen
hizmetlerin mahalli nitelikli olanları mahalli
idarelere verildikten sonra personel ile araç-gereç
mahalli idarelere devredilse bile bu teşkilâtın tüm
birimleri küçük birer grup olarak muhafaza
edilecek ve şu hizmetleri yapacaktır :
- Bağlı oldukları Bakanlık hizmetleri açısından
valiye danışmanlık yapmak,
- Yukanda merkez teşkilâtının yeni görevleri
vesilesi ile bahsettiğimiz üzere, merkezi idarenin
tesbit ettiği politika ve temel standartlar
açısından mahalli idareleri izlemek, denetlemek,
çalışmalarda yol gösterip yardım etmek,
- Merkezi idarenin mahalli idarelere yaptığı
şartlı yardımları ka
nalize etmek, izlemek, bu konuda merkeze raporlar
vermek,
- Merkezden alacağı talimatları yerine getirmek.
İşte taşra teşkilatının bu görevlerle ilgili
birimleri küçük bir nüve, bir karargâh şeklinde
varlığını yürütürken, devredilmeyen hiz-metlerle
ilgili teşkilât bugün olduğu şekilde aynen muhafaza
edilecektir. Somut örnekler verirsek, mahalli
idarelere devredilen, söz ge-limi, bayındırlık
hizmetleriyle ilgili Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü
küçük bir nüve haline getirilirken, devredilmeyen
güvenlik hizmetlerini yürüten İl Emniyet Müdürlüğü
aynen korunacaktır. Bu sebeple ilde ve ilçede
Devlet ve hükümeti temsil eden genel idarenin mercii
ve başı olan vali ve kaymakamlar görevlerini
sürdürecekler, merkezi idarenin taşra teşkilâtının
esası olan yetki genişliğine dayalı il sistemi
aynen muhafaza edilecektir.
Anayasanın 126 ncı maddesine göre teşkil edilen
bölgesel kuruluşlardan T.C. Kara-yollan, DSİ ve
Orman bölge kuruluştan gibi gerekleri
tartışılamayan, zaruri olanlar il sisteminin
istisnalan olarak korunurken, ilin hiye-rarşik
denetiminin dışına çıkmak için sun'i olarak kurulmuş
bölge kuruluşları (Mesela; Köy hizmetleri)
kaldırılacak ve il sistemi içinde yer alacaklardır.
Varlığını sürdürecek bölgesel kuruluşlar için
eşgüdüm sağlamak açısından bölge illerinin biri
merkez seçilecek ve
Ya o il valisi koordinatör olacak veya mevcut
valiler dış sırf koordinatör sıfatı ve görevi olan
bir vali atanacaktır ki bu bir siyasi tercih
konusudur.
Yeniden yapılanmada merkezi idarenin taşra
teşkilâtını bu şekilde yeniden yapılandırdıktan
sonra yine mahalli idarelere dönelim. Bunlardan il
özel idareleri yukarıda bahsettiğimiz gibi yapı ve
teşkilâtlan ile mahalli idareden çok bir merkezi
idare şubesine benzemektedirler. Başlannda atanmış
bir memur (vali) vardır. Kendi personel ve
araçgereçleri yoktur.
Köyler ve küçük belediyeler coğrafi büyüklük ve
nüfus sayısı itibarıyla hizmetin rasyonel
yürütülmesine elverişli birimler değildirler. Bu
sebeple kırsal alanda yönetim boşluğu ve hizmetlerin
yerine getirelememesi söz konusudur. Seçilmiş köy
muhtarları ve köy ihtiyar kurulları bu sebeple,
işlevsiz kalmış muhtarlar yasal durumları itibari
ile çift görevli (hem merkezî, hem mahallî) iken
fiilen merkezi idarenin ajanları haline
gelmişlerdir.
Mahalli idarelerin tümü görevleriyle orantılı malî
kaynaklardan mahrumdurlar. Bu idarelerin
özerkliğinin (muhtariyet) istisnası olan vesayet
denetimi ağırdır. Oysa 1988 yılında bizim de
imzaladığımız Avrupa Mahalli İdareler Özerklik
Şartı ilkelerine göre;
1. Mahalli idareler demokratik rejimin temel
kuruluşlarından biridir.
2. Kamu hizmetlerinin yürütülmesine vatandaşların
katılması temel haklardan biridir. Bu hak mahalli
seviyede en gerçekçi şekilde kullanılmalıdır.
3. Daha geniş yetki ve sorumluluklarla donatılmış
mahalli idareler vatandaşlara yakın mesafede daha
etkin bir yönetim biçimine imkân sağlayacaklardır.
4. Mahalli özerkliğin muhafazası ve
güçlendirilmesi, demokrasi ve yerinden yönetim
ilkelerine dayalı bir Avrupa için büyük yararlar
sağlayacaktır.
5. Mahalli idarelerin daha çok yetki ve
sorumluluklarla donatılması ve etkili hizmet
yapabilmelerine yardımcı olunmalıdır. Zira mahalli
idareler doğrudan halka dayandıklarından hürriyetçi
demokrasinin kaynağıdırlar.
6. Mahalli idarelerin yargı yoluna başvurma
haklanna kısıtlama getirilmemelidir.
7. Mahalli idareler hür seçimle gelmiş karar
organlarıyla donatılmalıdır.
8. Mahalli idareler görevlerini yerine getirirken
merkezi idarenin müdahalesi en az seviyede
tutulmalıdır. Denetimleri engelleyici olmamalı,
sadece kanunilik temeline dayalı olmalıdır.
9. Görevleriyle orantılı gelirlerle donatılmalı ve
gelirler özerkliğe kısıntı getirmemelidir.
Bu sayılanlar genelde demokratik ilkeler olup
ülkemizde bu şartlara en fazla sahip mahalli
idareler olan belediyelerimiz (nüfus ve coğrafî alan
itibari ile rasyonel olmayan kasabalar hariç)
yaşama imkânı bulurken bu şartlan en az taşıyan il
özel idarelerimizin varlığı tartışılır hale
gelmiştir. Küçük belediyeler ve köyler ise yukarda
belirtildiği üzere hizmete elverişli değildirler. O
halde belediyeler için seçtiğimiz model adını il
mahalli idaresi şeklinde değiştireceğimiz il özel
idareleri için de geçerli hale getirilmelidir.
Büyükşehir belediyeleri muhafaza edilirken,
belediyeler nüfus esas alınarak gruplandınlmalı, bu
nüfus büyüklüğüne uygun görevlerden sorumlu
tutulmalıdırlar. Kamu Yönetimi Araştırma (KAYA)
raporunda 500 nüfuslulardan başlanarak köylerin
tedricen belediye haline getirilmesi tavsiye
edilmiş ise de, bu nüfus belediye için yeterli
olmadığı gibi, köyde yaşayan ile şehirde yaşayan
vatandaşları birbirinden farklı gören, salma-imece
gibi demokrasinin temel ilkesi eşitlikle
bağdaşmayan uygulamalara itibar
edemeyeceğimizden köyler başlarında halkın seçtiği
muhtarlarıyla rriahalle statüsüne kavuşturulup
köylüşehirli ayırımına son verilmelidir.
Modelimizde eski ismi il özel idaresi olan il
mahalli idareleri merkezi idareden devredilen
hizmetlerle birlikte belediye hudutları dışında
yaşayan halkın mahalli-müşterek temel ihtiyaçlarını
da karşılayacaklarından (adeta birer kırsal alan
belediyesi de olacaklanndan) esasen köy idaresine
ihtiyaç ve bunların fonksiyonu da yoktur. Bunlara
köy halkının tepkisini çekmemek ve belde (belediye)
hudutlan dışında kaldığını belirtmek için yine köy
denilecektir. Köy halkı seçilmiş temsilcileri olan
mahalle muhtarı benzeri muhtar ve ihtiyar kurulları
ile dilek ve şikayetlerini iletmek, demokratik
baskı grubu olmak suretiyle yeni bir görev
üstleneceklerdir. Ayrıca il mahalli idareleri
organlarının seçimine gerek seçmen ve gerekse aday
sıfatıyla katılacaklardır.
Üzerinde daha çok durulması gereken yeni adı il
mahalli idaresi olacak il özel idareleridir. Zira
bunlar merkezi idareden devredilecek yerel
nitelikli hizmetlerle beldeler dışında kalan
köylerde temel belediye hizmetlerini
üstleneceklerdir. Bunlar aynen belediyeler gibi
halkın seçtiği başkan, il mahalli idareler meclisi
ve il mahalli idaresi encümeni şeklinde
örgütleneceklerdir. Böylece mahalli idareler ülke
çapında birlik ve beraberliğe de kavuşmuş
olacaktır, ti mahalli idareleri belediyeler dışında
kalan alanda yaşayan il halkının ortak mahalli
ihtiyaçlarını karşılaycak ve merkezi idarenin
kendilerine devredeceği mahalli nitelikli görevleri
merkezi idarenin taşra teşkilatından devredilecek
personel ve araç-gereç ile ifa edecektir. Bu yüzden
bu teşkilâtı yeni duruma adaptesi için bir seçim
dönemi süresince il mahalli idare başkanı
seçilmeyerek bu görev eskiden olduğu gibi vali
tarafından yerine getirilecek, bu idare ilçelerde
şube şeklinde teşkilâtlanacak, şubelerin başında il
mahalli idaresinin atayacağı şube başkanları
bulunacaktır. Sonuçta il mahalli idarelerinin
başkanı mutlaka seçimle iş başına gelmelidir. Çünkü
konuyu sahipsiz hizmetlere sahip bulmak gibi
fonksiyonel açıdan değerlendiremeyiz. Demokratik
ülkelerde yönetimin esası seçimdir. Siyaset siyasî
partiler eliyle ve siyasî sıfatı olan kişilerce
yapılır. Başkan, meclis ve encümeni ile bu ilkeye
uygun belediyelerin hayatiyet kazanmasına karşılık
özel idarelerin varlığının tartışılmasının esas
sebebi bu yani demokratik olmayan, halkın seçim
dışında yönetimlerine ilgi duymasını engelleyen
yapılardır.
Bu yazımı mahalli idarelerimizin personeli yönünden
bu idarelere mahsus bir merkezi personel dairesi
kurulması ihtiyacına değinerek bitirmek istiyorum.
Yetişmiş personel olmadan hizmeti yürütmek,
geliştirmek müm-kün değildir. Bu personel için
meslek okulları açılmalı, üniversitelerle işbirliği
yapılmalı, eğitim düzeylerini yükseltmek için
hizmet içi eğitime önem verilmelidir. Mahalli
idareler personel dairesi ülke çapında bu konularla
ve mahalli idareler kadrolarının standardizasyonu
ile görevli olacaktır.
|