Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İktisadi Düşüncesizlik

Bu yazılarda, çok fazla inandığım bir konuyu, açık veya ör­tülü olarak daima gündeme getirmeye çalıştım. O da şudur: Eko­nomide dönemsel analiz yapmak gereklidir. Diğer bir ifade ile, kısa-dönem ve uzun-dönem farklı şeylerdir ve birinde olumlu gibi görülen bir önlem ya da politika, diğerinde tam ters bir so­nuç verebilir. Durum böyle, insan hafızası unutkan, seçim süre­leri de 3-5 yıl olunca, politikacının işi kolaylaşıyor. Zira, politi­kacı daima kısa dönemli karar alıyor, bu kararlar halk tarafından olumlu gibi algılanıyor, bunların başına bir de "piyasa kuralına göre" savsatası eklenince, bazıları büyük çıkarlar sağlarken, olan yine halka oluyor.

Geçen hafta yaşadığımız kara çarşambayı, kronolojik bir doğ­ru üzerinde bir nokta olarak alıp, buralara nasıl geldiğimizi şöyle bir irdelersek, şunları görürüz: 

1980 politikalarının temel taşlarından birisi de Türkiye'de finans kesiminin canlandırılıp, geliştirilmesi olmuştur. Bu cümle­den olarak, TL konvertibilite hale getirilmiştir. Yani, TL yabancı paralarla serbestçe değiştirilebilir bir nitelik kazanmıştır. Böyle­ce kıt olan dövize, ithalat dışında bir talep daha yaratılmıştır. Elinde TL olan. herkes gidip, döviz alabilir, bunu saklayabilir, bankaya koyabilir, hatta yurtdışına çıkartabilir.

Yine 1980 politikaları bağlamında vergi gelirleri zayıflatıla­rak, çok büyük boyutlarda bütçe açıkları yaratılmaya\ başlamış­tır. Bütçe açıklan Merkez Bankasından finanse edilirken de. borçlarla finanse edilirken de finans kesimi durmadan şişirilmiştir. Zira. Merkez Bankası kaynağı doğaldan para arzını artıra­rak, borçla finansman ise reel faiz aktarımı yaparak, finans ke­simini durmadan pompalamıştır. 

Bu denli kabarık bir finans kesiminin varlığı ile bu kadar yüksek faiz haddini piyasa kuralları içinde açıklamak fazla olası değildir. Diğer bir ifade ile, bir yandan kamu yetkilileri piyasa­dan likidite emmek için çaba sarf ederken, diğer yandan da faiz­lerin bu kadar yükselmesi amaçlar açısından geçerli kurallara uygun görülemez. 

İşte bu can alıcı noktayı açıklamak zorunludur. Açıklama ise şöyle olabilir: 

Ekonomideki yüksek likidite, yani bol nakit, kendisine çok çe­şitli alternatifler yaratmış bulunuyor. Bunların içinde en önemli olanı da dövizdir. İşte bu ilişki, kamu kesiminin faiz yükünü, piyasada en hızlı yükselen dövizin, yani doların, net getirişine eşit kılma eğilimine sokmaktadır. Daima ödemeler dengesi açığı veren Türkiye, döviz çekebilmek için, dünya faiz haddi üzerinde faiz öderken, kamu kesimi de aynı yükü taşımak durumunda kalıyor. Böyle bir ilişkide, iç tasarrufçu açısından devletin güve­nilir bir borçlu olması önemli olmaktan çıktığı gibi, piyasadaki likidite bolluğu, faizi düşürme yönünden değil, tam ters, yük­seltme yönünde etki yapmaktadır. Zira, aşırı nakit varlığın dövi­ze yönelmesi, dövize olan talebin şiddetle artması anlamına gel­mektedir. Bu şiddetli talebi kısabilmek ve nakit kaynakları faize yöneltebilmek için faizlerin çok fazla artırılması gerekmektedir. 

Sorunun bu uç boyutu likidite fazlası ve döviz bağlantısı ol­masına karşın, alınan önlem faizi yükseltmek şeklinde oldu. İşte kısa ve uzun dönem farkları burada ortaya çıkıyor. Şimdilik, olay duruldu (gibi düşünülüyor). Oysa çok yüksek faiz ile, liki­dite canavarı beslenip, daha da. güç kazanacağı halde, döviz bağlantısı da kesilmemiştir. Kısa dönemde uykuya dalan likidite canavarının, beslenmiş ve güçlenmiş hali ile uzun dönemde neler yapabileceğini, ileride kesinlikle tartışacağız gibi. 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005