|
İktisatta Belirsizlik
"Belirsizlik" gündelik dilde çok sık kullandığımız bir kavram;
bilimde ise belirsizliği soyutlamanın bazı
zorlukları bulunmaktadır. Bugünkü sohbetimizde
konularımızı şu başlıklar altında inceleyeceğiz:
İlk önce, iktisatta belirsizliğin nasıl
tanımlandığına ve nasıl tanımlanabileceğine ilişkin
kavramsal bir gezinti yapacağız; ardından iktisadi
düşünce tarihinde "belirsizlik" kavramının, Smith
öncesinden 20. yüzyıla, tarihsel dönüşümler ışığında
nasıl şekillendiğini görmeye çalışacağız. Üçüncü
bölümde mikro ve makro ayrımını yaparak konuyu ele
almak istedim, çünkü ders kitaplarında bu ayrım
üzerinden hareket ediyor iktisat eğitimi. Mikroda Je-vons'ın
açmazını, makroda da Keynes'in keşfini eleştirel bir
gözle tartışmak istiyorum. Ardından 20. yüzyılda bu
konuya çok önemli katkıda bulunan -tabii Keynes'le
birlikte- Knight, Hutchison ve Shackle gibi
iktisatçıların yaklaşımlarım kısaca tanıtmak
istiyorum. Kuramsal bölüm, kavramın iktisadi düşünce
tarihindeki seyri ile bu noktada tamamlanıyor. Belki
bu arada sizlerin sorularını alma imkânım olabilir.
Sonra beş ve altıncı bölümde, bu kavramsal seyahat
sonunda önümüze çıkan sorunlar veya elde ettiğimiz
neticeleri politika çıkarsamalarına nasıl
yansıtabileceğimizi tartışmak istiyorum.
Öncelikle birinci konudan başlayalım. İktisatta
belirsizlik nasıl tanımlanmıştı? Bugün nasıl
tanımlanıyor? Bugün için dört temel tanım var;
birincisi "rasyonel bekleyişler" yaklaşımının
tanımı. "Rasyonel bekleyişler" kavramı çerçevesinde
belirsizlik, bir ihtimali dağılım gibi algılanıyor,
ölçülebilir bir ihtimal hesabına indirgeniyor.
İkinci yaklaşım da buna benzer, yine belirsizlik
sayısal olarak ölçülebilir bir ihtimal dahilinde
düşünülüyor; ancak bir farkla. Burada elde edilen
ihtimaller dış dünyaya ait olmayan sübjektif bilgi
ve beklentilerle izah ediliyor. Bu yaklaşımı da
beklenen faydanın maksimizasyonu ya da Friedman ve
Savage'ın yaklaşımlarının özünü oluşturuyor. Bugünkü
konuşmamda bu iki yaklaşım üzerinde durmayacağım.
Bunun nedeni, bu iki yaklaşımın belirsizliği, dış
dünyada "tesadüfün dağılımı" olarak algılaması
üzerine kurulu yapısından kaynaklanmaktadır. Esas
üzerinde duracağım üçüncü ve dördüncü
yaklaşımlardır. Üçüncüsü, belirsizliğin sayısal
olarak ölçü-lemeyen bir ihtimale denk düştüğünü
ifade eden veya ihtimali bilginin olmadığı durum
olarak tanımlanan belirsizlik. Dördüncüsü ise,
Knight'm yaklaşımı; iktisatta ölçülebilenle
ölçülemeyeni ayırıyor ve ölçülebilen belirsizliği
"risk", ölçülemeyen belirsizliği ise "ihtimal ve
tesadüfün tatbik edilemeyeceği, uygulanamayacağı bir
alan" olarak tanımlıyor.
Özellikle bir ve ikinci tanıma, rasyonel bekleyişlere ve beklenen
fayda yaklaşımına "ergodik yaklaşım" adı veriliyor.
Burada söylenilmek istenen şu: Geçmiş
istatistiklerden yararlanarak geleceğin
hesaplanması; yani geçmiş istatistikleri geleceğe
taşıyarak, geleceğe dair bilginin elde edilmesi
yoluna ve anlayışına "ergodik" deniyor. Bir başka
ifadeyle, gelecek sadece geçmişin istatistiksel bir
yansıması olarak ifade ediliyor bu anlayışa göre. Bu
yaklaşımın "belirsizlik" dediğimiz alanı
kavrayamadığını düşünüyorum. Birazdan nedenlerini
açacağım. Keynes'in daha 1938'de bir mektubunda
Tinbergen'in ekonometri çalışmalarını
değerlendirirken şunları yazdığını biliyoruz:
"Acaba geleceğin, geçmiş istatistiklerin kesin bir
fonksiyonu olduğumu mu varsayılmıştır? Gelecekle
ilgili bekleyiş ve güven haline yer ayrılmış mıdır?
Buluşlar, siyaset, çalışma hayatındaki çalkantılar,
savaşlar, depremler, mali krizler gibi sayısal
olmayan unsurlar hesaba katılmış mıdır?
İstatistiksel olarak tedarik edilmediği veya hizaya
gelmediği için, birçok hayati unsur dikkate
alınmamıştır" diyor. Yani ekonometri biliminde ya
da istatistiksel sahada bu hesaba gelmeyen
unsurların dikkate alınamadığını veya alınmadığını
ifade ederek, bu yaklaşıma önemli bir eleştiri
yöneltmektedir Keynes.
Dolayısıyla bizim burada arayacağımız saha,
geçmişten elde ettiğimiz bilgi, istatistik ve
verileri bilmediğimiz bir geleceğe doğrudan yansıtıp
geleceğin nasıl şekilleneceğini önceden kavramak
değil; başka bir yöntemin keşfedilmesi gerekiyor.
Ergodik olmayan bir yaklaşım çerçevesi içinde buna
yaklaşmak gerekir. Peki, belirsizlik nedir, nasıl
kavramsallaşabilir, nasıl bir tanımdan yola
çıkılabilir? Belirsizlik kavramını, tüketici olarak,
üretici olarak, girişimci, yatırımcı, bürokrat,
kısaca tüm karar birimlerinin zihinlerinde
kurdukları ve hayata geçirdikleri beklentilerinin
tersyüz olması, sükutu hayale uğraması,
"beklenmedik unsurların yarattığı yıkım" olarak
tanımlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde
kavramsallaştırdığımızda, bu yaklaşımın ne rasyonel
bekleyişler formülü içinde, ne beklenen fayda modeli
içinde olduğunu, hatta Keynes ve Knight'ın
bahsettiğim üçüncü ve dördüncü tanımlarında da tam
olarak bulunmadığını görüyoruz. Karar birimlerinin
iktisadi hayatta yanılması ve yanılma sonrasında bu
yanılmaya karşı tedbirler alması, öncelikler
belirlemesi, tercihlerini ona göre yönlendirmesi
yaklaşımı bir risk yönetimi yaklaşımı değildir ya
da belirli bir ihtimal dahilinde bunları
öngöremeyiz. Burada ele aldığım belirsizlik tanımı,
iktisadın ders kitaplarına girmiş bir tanımlama
değil. Ama iktisadi hayattaki "panik, sükutu hayale
uğrama, yanılma" dediğimiz olayı nasıl
kurgulaya-cağız, nasıl kavramsallaştıracağız?
Söylemek istediğim şu: Ergodik dünya içinde eski
istatistik verilerden hareketle gelecekte
karşılaşılabilecek belirsizliği ölçmüş, anlamış
olamıyoruz. John Mills 19. yüzyılda şöyle bir
anlatım getiriyor: "Ticari krizlerin hastalığı
esasında para değil, bir zihin sorunudur. Geniş
anlamda panik, kanaatler bohçasının zihinde
dağılmasıdır". Buradaki "şaşırma, sürpriz" denilen
olayı gündeme getirmek istiyoruz, hayatımızda bu
durumlarla karşılaşıyoruz. Yoksa ihtimallere göre
düşünüp hareket etme yaklaşımının başka bir açılım
olduğunu, risk algılaması içinde
değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla
burada riskle belirsizlik arasında önemli bir ayrım
var.
Şu hatayı yapmamak gerekiyor: "Belirsizlik" ifadesini çok
kullanıyoruz, ama bu rasgele ifade çoğu zaman bir
anlam kaybı ortaya çıkarabiliyor. Örneğin, bir kriz
süreci belirsizlikle özdeşleştirilebilir mi?
"Dengesizlik" dediğimiz zaman, "durgunluk" dediğimiz
zaman, bu acaba kavramsal olarak belirsizliği mi
ifade ediyor? Bir toplumun, bir sınıfın, bir grubun
belirsizliğinden bahsedebilir miyiz? Bu soruların
cevabı, "belirsizlik" dediğimiz olayın yanılmayla
ilgili ve bunun da insanla ilgili olduğu noktasında
buluşturuyor bizi. Biraz eskiye giderek, 900 yıl
öncesinden Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig'inde
yer alan şu beyit dikkat çekici: "Bu 'insan' adı
insana yanıldığı için verildi. Yanılmak, insan için
yaratıldı." Yanılma ve insan, burada hareket
noktası belki bu. Ama nasıl kavramsallaştırılacak?
Madem kendi kültürümüzden bir geri dönüşle bir beyit
okuduk, bir de Naima Ta-rihi'nden yine belirsizlikle
ilgili bir saptama yapalım. Tabii burada Naima'nın
17. yüzyıldaki tarihinde herhangi bir kuramsal
endişe bulunmamakla birlikte, tarihçi şu şekilde bir
tarif üzerinde durmaktadır: "Eşya ziyade bahaya
çıkıp kaht ve gala alâimleri zayi olmakla amme-i
halkın kulübüne dehşet düşüp..." (aktaran S.Ülge-ner,1951,
Tarihte Darlık Buhranları ve İktisadi Muvazenesizlik
Meseleleri, s.53n.l9). Burada bahsetmek istediğimiz
bu dehşet duygusunun iktisatta aranması
gerekmektedir.
İktisadın düşünce tarihine hızla geçmek istiyorum. Smith'i bir
başlangıç olarak kabul etmekle birlikte, Smith
öncesi önem kazanıyor bu çalışmalarda. Çünkü
birazdan göreceğimiz gibi, özellikle bu
kavramsallaştırmanın, yani geleceğin bilinmediği
veya "yanılma" dediğimiz olayın iktisattan
dışlanması 19. yüzyıla ve özellikle Ri-cardo ve
sonrasına rastlıyor. Belki iktisadın bir bilim olma
arayışı içinde ve döneminin felsefi bakış açısının
da hâkimiyetiyle iktisat, fizik gibi bir bilim olma,
yerçekimi gibi kanunlar bulma arayışı içinde yol
alırken belirsizlik gibi, bir adım sonrası boşluk
olan bir kavrama ilgi göstermiyor, kavramı dışlıyor.
Ama 18. yüzyılda ve daha önceki yüzyılda eser veren
düşünürlere baktığımız zaman, bu düşünürlerin
eserlerinde hiçbir şekilde matematikselleştirme,
optimizasyon, kâr maksimizasyonu ya da belli
tahditler altında maksimizasyon, minimizasyon gibi
bir kavram arayışı olmadığı için ve herhangi bir
şekilde iktisat gibi bir dalı mükemmelleştirmek
yönünde bir gayeleri de bulunmadığından, tüm bilgi
ağını -siyaset, iktisat, tarih, sosyoloji,
psikoloji- bir arada, hatta doğa bilimlerini de bir
arada değerlendiren bir bakış açısı içinde kuramlar
oluşturmaya ve politikalar sunmaya çalışıyorlar.
Adam Smith'in yaklaşımı bu çerçevede
değerlendirilebilir. Dolayısıyla Smith ve öncesi
düşünce tarihi, aslında bizim için bu anlamıyla bir
laboratuardır. Belirsizlik gibi, iktisadi hayatta
yanılmalar gibi, "bekleyişlerin gerçekleşmemesi"
dediğimiz olayların değerlendirilmesi gibi
yaklaşımlara, herhalde tam bilgi varsayımı üzerine
kurulu olan mikrodan hareketle bakamayız.
Cantillon, Condillac, Boisguilbert belirsizlik konusunu iktisat
yazılarında ilk olarak etraflıca ele alan
düşünürlerdir. Türkiye'de hemen hiç işlenmemiş olan
bu konular araştırmaların yapılabileceği açık
alanlardır.
Adam Smith'de daha derli toplu, belli bir felsefi birikim üzerine
yapılandırılmış bir belirsizlik anlayışı var. Burada
çok ayrıntılarıyla açmayacağım; çünkü bu platformda
iki kez Adam Smith konusunu ele aldım, yazılı hale
de geldi. Ama en azından bir iki tespit yapayım.
Smith'in önemli bir eseri olan Milletlerin
Zenginliği'ni besleyen, ölümünden sonra
yayınlanmamış "Astronomi Tarihi" adlı eserinde bu
"yanılma" ya da "belirsizlik" dediğimiz algılamayla
ilgili olarak önemli açıklama ve tespitler
bulunmaktadır. Yazarın yaşarken yayınlamadığı metin,
Smith'in eserleri için bir altyapı oluşturmaktadır.
Smith, insanın davranışsal çerçevesi içinde
gelişmeye ve yeniliğe yol açıcı bir unsur olarak
insan zihninin denge durumunda olması gerektiğini
veya huzur ortamı içinde, sükun ortamı içinde olması
gerektiğini ifade etmektedir. Buradan hareketle
hukuk, düzen, güven ile yenilikler ve gelişme
arasında bağ kurmaktadır. Smith bu noktada David
Hume'un bir tespitini geliştirmektedir. Hume, şöyle
diyor: "Hukuktan güvenlik, güvenlikten merak,
meraktan da bilgi doğar." Adam Smith'in bu sözü
biraz daha açtığını görüyoruz. Birinci nokta bu.
Demek ki, Smith'e göre "ilerleme" dediğimiz olay
zihin dengesi ya da zihnin sükuneti ile
sağlanabilecektir.
Bir ikinci unsur ise, "yanılma" ya da zihinsel dengenin yıkılması
ve dağılması-dır. İnsanı bir süre için kararsızlığa
iterek, akıl yürütme mantığını geçici olarak
durdurmakla birlikte, bir süre sonra yeniden
dengeye dönme ve yeniden kafa sakinliğini arama
çabası ile geleceğe yönelik tahayyül gücünü
oluşturmaya gayret ederek ilerleme ve yenilikleri
harekete geçirir. Adam Smith'e göre hayal kırıklığı
duygusu, bilimsel keşif merakını kamçılar. Ele
aldığı iktisadi insan veya ideal tipin can alıcı
özelliğini, belirsizlik ve yanılgı karşısında aktif
bir tutum alması oluşturmaktadır. Bu tipten farklı
olan maceraperestliği, vurgunculuğu, defineciliği,
spekülatörlüğü eleştirmekte ve dışarıda
tutmaktadır. Belirsizliği içselleştiren ve karşı
tutum arayışları içinde olan aktif tip öne
çıkarılırken, belirsizlikten yararlanan,
belirsizliği engellemeye çalışan veya define
peşinde koşan 'tipler'in sermaye birikimini harekete
geçi-remeyeceği vurgulanmaktadır.
Ricardo'yla
birlikte daha çok kullanılmaya başlanan aşırı soyut
tümdengelimci yöntem ve aktörlerin geleceği tam
olarak bildikleri varsayımı, belirsizliği
analizlerden dışlamıştır. Bu tutum, Ricardo'dan
Senior'e, Senior'den John Stuart Mill'e, John Stuart
Mill'den Cairnes'e ve Jevons'a, yani 19. yüzyıl
içinde marjinali silere doğru çok az değişikliğe
uğrayarak devam etmiştir. 19. yüzyıl, belki çağın
özellikleri itibariyle parada istikrarın
sağlandığı, altın standardının egemen olduğu,
Avrupa'da uzun süreli savaşların olmadığı, iktisadi
dalgalanmaların muntazam inişler ve çıkışlarla
hareket ettiği bir çağ. Böylesi bir çağda, sözü
edilen düşünürler yaklaşımlarında belirsizliğin
alanını daha sınırlı tutmakta, hatta
dışlamaktadırlar. Tabii burada Ricardo'dan Jevons a
doğru giderken, tam bilgi varsayımının bir ölçüde
yumuşatıldığını izlemekle birlikte yetersiz bir
tanımlamanın geçerli olduğu ileri sürülebilir.
19. yüzyıla geldiğimizde karşılaştığımız önemli isim, Cliffe
Leslie adlı bir İskoç iktisatçıdır. Tarihçi ekolden
geldiği için klasik iktisadın bu soyut tümdengelimci
yaklaşımına tepki göstererek iktisatta belirsizliğin
bu yaklaşımlar içinde dışlandığını, iktisatta
belirsizliğin analiz içine tarihi gözlemler, tarihi
vakıaların incelenmesi, tümevarım yöntemiyle
alınabileceğini ifade ederek klasik iktisadı
eleştirmiştir. Neoklasik iktisat içinde bazı
arkadaşlarınızın ders kitaplarında izlediği ve
okuduğu tam bilgi varsayımı korunmuştur. Kısmen risk
tahlili altında bir eksik bilgi kavram-sallaştırması
varolsa da, bu yeterli değildir. 20. yüzyıl başında
kavramı tekrardan öne çıkaran isim, Schumpeter
olmuştur. Schumpeter 1912 yılında, yayınladığı
"İktisadi Gelişme Kuramı" adlı kitabında
yenilikleri kavramsallaştırma çabası içinde,
belirsizliği de yaklaşımına dahil etmiştir. Bugün
dahi bu esere geri dönüşler yapılmaktadır.
Belirsizliğin yeni bir anlatım olarak özellikle 19.
yüzyıldaki tanımlamaya tepki olarak ortaya çıkması
20. yüzyılladır.
Tarihsel dönüşümlerin bu kavramsal yeniden
şekillenişte önemli bir rolü var. 1914 Birinci Dünya
Savaşı öncesinde, Ricardo'dan Jevons'a gelen çizgi
bir ölçüde devam etmektedir. Tek istisna,
Schumpeter'in 1912 tarihli eseridir ve Cliffe Les-lie'nin
tepkileridir. 1921-29 arasındaki dönemde, Birinci
Dünya Savaşı ile iktisadi kriz dönemi arasındaki
dönemde en önemli eser olarak Keynes'in ihtimal
üzerine yazdığı eseri ile F.H. Knight'ın 1921
yılında yazdığı "Risk, Belirsizlik ve Kâr" adlı
eseridir. 20. yüzyıla damgasını vuran asıl katkı,
iktisadi bunalım sonrası ortaya çıkmaktadır.
Özellikle 1937 yılı bu konuda tam bir zirve
noktasıdır. O tarihe baktığımız zaman, gerçekten
kuramsal düzeyde iktisattaki bu determinizmin, 19.
yüzyıl determinizminin en çok tartışıldığı, yeni
bir anlatım arayışının olduğu bir yıldır.
Baktığımız zaman, bugün önemli eserler vermiş olan
Hayek, Hutchison, Shackle, Keynes gibi önemli
isimler bu tarihte belirsizliği iktisada dahil
ediyorlardı.
Prof. Dr. Dinç Alada
|