Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İl Sistemi ve Devletin Yeniden Yapılanması 

Alâaddin Yüksel 

5442 sayılı 11 İdaresi Kanunu, mülkî ida­re bölümlerinin kurulmasına ve merkezi idare­nin yurt düzeyinde örgütlenmesine ilişkin ana ilkeleri koyan; Mülki İdare Amirlerinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyen; bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini düzenleyen ve bu haliyle taşra örgütlerinin tü­mü için "görev, yetki, ilişki düzeni" oluşturan temel bir kanundur. 

1949 yılında yürürlüğe giren bu kanun 1924 Anayasasına paralel şekilde merkezi ida­renin yurt düzeyinde "il sistemi"ne göre örgüt­lenmesini ve illerin "Yetki Genişliği" ilkesine göre yönetilmesini öngören bir düzen kur­muştur. 

İdare hukukunda yetki genişliği, mer­kezi idareye ait bazı görev ve yetkilerin, taşra­da merkezi idareyi temsil eden ajana devrini ifade etmektedir. 

Kanunda "Devletin ve hükümetin tem­silcisi, ayrı ayrı her Bakanın mümessili, idari ve siyasi yürütme vasıtası" olarak tanımlanan Vali, yetki genişliği ilkesinin gereği olarak ilde kamu düzen ve güvenliğinin sağlanmasından, diğer kamu hizmetlerinin kpordineli bir şekil­de etkin ve verimli olarak yürütülmesinden sorumlu tutulmuş; bunun karşılığında adli, as­kerî ve yüksek öğrenim kurumlan dışında kalan bütün kamu kurum ve kuruluşlarını denet­lemeye, teftiş etmeye, bunların amirlerine emir ve talimat vermeye, bazı memurları ata­maya, görevden uzaklaştırmaya, kendilerine sicil vermeye v.b. yetkili kılınmıştır.

1920'lerin dışa kapalı, ekonomisi tarıma dayanan 13 milyon nüfuslu Türkiye, konsepti-ni devlet eliyle çağdaşlaşmak üzerine oluştur­muştur. Ne varki Türkiye o günlere göre bu­gün önemli ölçüde dış entegrasyonlara hazır­lanmakta; 60 milyona yaklaşan nüfusunun ço­ğunluğu şehirlerde oturan bir sanayi toplu­mundan giderek bilgi toplumuna geçmekte­dir. 

Planlı kalkınma dönemi ile birlikte, beş yıllık kalkınma planlarının ve yıllık programla­rın önemli görev ve sorumluluklar yüklediği Mülki İdare Amirleri, Türkiye'nin 2000'li yılla­ra girdiği günümüzde yeni görevlere ve rolle­re hazırlanmalıdır. Artık Ankara'da alınan ka­rarların taşrada salt uygulanması ile toplumun ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Sorunlar artık çoğalmış, teknik ve karmaşık hale gelmiştir. Toplum çok sesli ve plüralist bir yapıya dö­nüşmüştür. 

Bundan 45 yıl önce, il sınırları içerisin­de kamu düzen ve güvenliğini, kişi dokunul­mazlığını, tasarrufa ilişkin emniyeti, çalışma ve öğrenim özgürlüğünü sağlamak valinin te­mel ödev ve görevleri olarak görülmüştür. Esasen o günün şartlan içerisinde toplumun devletten beklentisinin de bu hizmette yoğun­laştığı görülmektedir. 

Ancak toplumun devletten beklentileri bugün değişmiştir. Bir zamanlar sadece ırzının ve namusunun devlet tarafından korunmasını bekleyen toplum, şimdi artık devletin faaliyet alanını sınırlamasını, sivil hayat üzerindeki devlet denetiminin azaltılmasını, yasakçı hu­kuk düzenlemelerinin kaldırılmasını ve niha­yet kendi potansiyelinin kullanılmasına izin verilmesini istemektedir..

Devlet, artık sokaktaki insanlarımızın beklentilerinin gerisinde kalmamak için neler yapacağının veya neler yapması gerektiğinin arayışlarını ısrarla ve gayretle sürdürmelidir. Bu noktada yapılması gereken şey, devletin yeniden yapılanması ve devlet ile halkın vakit gerçirilmeden kucaklaştırılmasının sağlanması­dır. 

a) İl Sistemi ve yetki genişliği ilkesinden vazgeçilmemelidir. Ancak burada yapılması gereken en önemli düzenleme, bazı bakanlık­ları kuruluş kanunlarına ya da çıkardıkları tü­zük ve yönetmeliklere koydukları, Valilerin yetkilerini kısıtlayan veya kaldıran hükümle­rin, derhal kaldırılmasıdır. Devletin, Hüküme­tin ve Bakanların siyasi ve idari yürütme vası­tası olan Valilerin il sistemi içerisinde kullan­ması gereken yetkilerinin sistemin özüne aykı­rı ve anlaşılmaz bir tutumla ısrarla merkezde tutulması, il sistemini malûl eden önemli se­beplerden birisidir.

Yetki genişliği ilkesinin de önemli ölçü­de zedelenmesine yol açan bu durumun dü­zeltilmesinin ildeki devlet hizmetlerinin daha etkin, verimli ve koordinasyon içerisinde yü­rütülmesi için zaruri olduğu değerlendirilmek­tedir. 

b) 1961 Anayasasının 115 nci maddesin­de yer alan ve belli kamu hizmetleri için yetki genişliğine sahip bölge teşkilatları kurulmasını öngören hükmün anayasal amaca aykırı şekil­de yorumlanması sonunda çok sayıda bölge teşkilatı kurulmuş ve hala da kurulmağa de­vam edilmektedir. Yeni kurulan Bölge Müdür­lüklerinden bazılarının çalışma yeri dahi bu­lunmadığı veya bazılannın da başka birimlerin misafirhanelerinde1 hizmetlerini sürdürmeleri hali ise konunun başka boyutunu oluşturmak­tadır.

Temel sistem dışında oluşan bu örgüt­lenme sonunda idarede bütünlük bozulmuş, hizmetlerin denetimi ile kuruluşlar arasında iş­birliği ve koordinasyonun sağlanması son de­rece güçleşmiştir. 

Bu uygulama il sisiteminin ve yetki ge­nişliği ilkesinin bir başka yönden zedelenme­sine neden olmaktadır.

Planlama, işbirliği ve koordinasyon konularının görüşülmesi, karar alınması ve uygu­lamanın izlenmesi amacıyla Valilerin bölge müdürlükleri ile olan "görev, yetki, ilişki düze­nine açıklık getirecek düzenlemelerin vakit geçirilmeden yapılmasının kamu hizmetleriyle kalkınma faaliyetlerinin idarenin bütünlüğü il­kesine uygunluk kazandıracağı düşünülmek­tedir.

meslek memuriyeti olarak değerlendirilmeme­si gerekmektedir. Valiliğin istisnai memuriyet olarak muhafazası, il sistemi ve yetki genişliği ilkesine de uygun düşmektedir. Devletin, Hü­kümetin ve Bakanların siyasi ve idari yürütme vasıtası olan Valilerin özlük işlemlerinin Baş­bakanlık veya İçişleri Bakanlığı tarafından ya­pılıp yapılamayacağı tartışmaları, bana göre meselenin esası değildir. Burada esas olan Va­liliğin istisnai memuriyet olduğu vasfının bozulmamasıdır. 

Burada tartışılması ve değerlendirilmesi gereken husus, valilerin atanması yöntemi ile ilgili olmalıdır. Valiler; İçişleri Bakanının öne­risi, Bakanlar Kurulunun kararı ve Cumhur­başkanının onayı ile atanırlar. Bugünkü uygu­lama budur. Vali atamalarında hükümetlerin takdir yetkisi esas kabul edilmekle beraber, Valiliğin belli bir bilgi ve deneyim birikimi ile birlikte çalışkanlık, temsil kabiliyeti, önsezi, hızlı karar alıp uygulama gibi bazı temel nite­likleri de gerektirdiği kabul edilmelidir. An­cak, Vali atamalarında yeni esaslar arayışların da, hükümetlerin tercih hakkının ortadan kal­dırılmaması ve Valiliğin istisnai memuriyet vasfının zedelenmemesi ana ilke olmalıdır. 

İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve halen Meclis gündeminde bulunan "11 İda­resi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştiril­mesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun" tasarısında Vali atamaların­da belirlenen yöntemler demokratik olmadığı gibi gerekli objektifliği sağlayacak nitelikte de değildir. Tasarı ile getirilen değerlendirme ku­rulu oluşumu, Vali atamasını adeta meslek mensubu ataması olarak gören bir anlayışı ifa­de etmektedir. Esasen kurul oluşumu siyasi iktidarın Vali atamalarında tercih hakkını da ortadan kaldırmaktadır. Değerlendirme kuru­lunun oluşumu, çalışması, seçme usul ve esas­ları, Vali adaylarının en çok kaç defa değerlen­dirmeye gireceği ile atamalarındaki usule göre gerektiğinde merkez emrine alınan Valilerin nasıl ve ne kadar süre burada bırakılabileceği hususları meslek kamuoyunun tartışmasına açılmalıdır.

Sanayi toplumundan giderek bilgi top­lumuna geçiş yapan ve beklentileri her geçen gün artan ve çeşitlenen Türk toplumu, 2000'li yıllara girdiği günümüzde önemli ölçüde dış entegrasyonlara da hazırlanmaktadır. Değişen ve gelişen bu yeni şartlar karşısında Mülki İda­re Amirleri vakit geçirilmeden yeni görevlere ve rollere hazırlanmalıdır. 

Bu itibarla özellikle bu noktada yapıl­ması gereken, seçme usul ve ilkeleri ile diğer hususların tesbitinden önce "2000'li yılların Mülki İdare Amiri"nin fotoğrafının çekilmesi ve yetiştirilmesi esaslarını tesbit etmek üzere "Türk İdare Şurası"nın ivedi olarak toplanması­nın yararlı olacağı değerlendirilmektedir. 

Güçlü il, güçlü Türkiye demektir. Güçlü il, güçlü Vali kavramı ile bütünleştirilmeli ve güçlü, etkin ve verimli bir il yönetimi ile de devletin halkı ile yerinde buluşturulması ve kucaklaştırılması sağlanmalıdır. 

d) Günümüzde idare her bakımdan hiz­met sunduğu halkı ile işbirliği yapmak ve on­ların katılımını sağlamak zorundadır. Yönetim­de açıklık ilkesi, idarenin halka yakınlaşması­nın ilk ve önemli bir adımıdır. Devlet merkezli bir idare sisteminden insan merkezli birtoplu-ma gidilmesi hususundaki gayretli çalışmalar hızlandırılmalıdır. Bunun adı da halkı devleti ile kucaklaştırmadır. 

Halkı devleti ile kucaklaştırabilmenin esası onun beklentilerini tesbitten ve nihayet katılımlarını sağlamaktan geçmektedir. Bugün bu ilişkiyi kurmada devlet maalesef halkın ya­nında değildir. Devlet yukarıda düşünmekte, planlamakta ve uygulamaya koymaktadır. Hal­kın görevi sadece bu uygulamaya katılmaktır. Halk artık devlet - zorlamacı uygulamalara gö­nüllü   katılmamaktadır.   Bırakınız   katılmayı, devleti ile buluştuğu ve ancak sınırlarını dev­letin belirlediği ve kendi katılımının olmadığı milli bayramlara dahi artık gelmemektedir.

Halkın düşüncelerinin yanında olmak veya birlikte düşünmek için Alo Valilik 179 hatlannı yeterli görmek, zamanı boşa harca­maktır. O hatlar vatandaşın nüfus cüzdanını nasıl çıkaracağı veya açacağı kahvehane için lıangi belgelere ihtiyacı olduğunu öğrenebil­mesi bakımından sınırlı bir işlevi görebilir. Va­lilikler artık çağdaş yöntemlerle vatandaşın nabzını elinde tutmalıdır. 11 seviyesinde genel ve özel manada vatandaş beklentilerini tesbite matuf kamuoyu araştırmalarının yapılmasında geç kalınmıştır. Kendi görüşü alınmayan va­tandaşın yapacağı tek şey, yapılanı eleştirmek­tir. Bugün görünen odur ki devlet kendine gö­re uygulamayı yapmakta ve vatandaş da yol­da, kahvede, otobüste katılmadığı kararı ve uygulamayı durmadan eleştirmektedir. Birlik­te hareket etmenin ilk yolu birlikte düşünme­dir. Toplumun ne düşündüğünün tesbitinin yegâne yolu da kamuoyu araştırmaları olacak- ' tır. Halkın ne düşündüğünü tesbit etmek ve katılımını sağlamak modern devlet anlayışının tabiî bir sonucudur. Valilere kamuoyu araştır­maları için imkan sağlanmalıdır. 

e) Türkiye her bakımdan yönetim siste­mini desantralize etmek zorundadır. Özelleş­tirmenin tartışıldığı, Gümrük Birliği ve Avrupa Topluluğu ile entengrasypnlara hazırlanıldığı günümüzde, il idarelerinin görev, yetki ve kaynak kullanımı bakımından yeni düzenle­melere kavuşturulması gerekmektedir. 

Trabzon halkı, Valisinden; kıyı ve sınır ticaretini geliştirmeyi, bavul ticaretini disipline etmeyi, serbest bölgenin işlevini attırmayı ve toplumsal yapıyı yiyip bitiren göçün durdurul­masını ve mahallinde istihdamı arttırıcı tedbir­ler almayı istemektedir. Aynca iş adamı ve es­nafı da, başta Kafkaslar olmak üzere bölgesel ticari işbirliğinin arttırılması için Valilerinin yanlarında olmasını ve birlikte hareket etmesi­ni istemektedirler. 

Halkın beklentileri olan bu hususların bir bölümünün hal yeri elbette Ankara'dır. Ancak büyük bir kısmının da mahallinde çözüme kavuşturulabileceği kabul edilmelidir. Ancak devletin bugünkü yapılanması ve işleyişi bu sorunların mahallinde çözümüne uygun değil­dir. Valilerin, 1949 yıllarının anlayışı ile ayakta durmaya çalışan il yapılanması ve klasik bü­rokrasi anlayışı ile bu yeni, çağdaş ve uzman­lık isteyen konuları çözüme kavuşturabilmesi mümkün görülmemektedir. 

Valilere basın ve halkla ilişkiler uzmanı, planlama uzmanı, ekonomist, çeşitli branşlar­da mühendis, istatistikçi vb. gibi sözleşmeli uzman istihdam etme ve sözleşme ücretini de belirleme imkânı sağlanmalıdır.

Ayrıca Valiler, gerekli durumlarda yurt içinden ve yurt dışından, kişilerden veya ku­rum ve kuruluşlardan özel danışmanlık hiz­metleri de satın alabilme imkanına kavuşturulmalıdır. 

0 Ülkemizin bugün erişmiş olduğu geli­şim ve değişimler sonucunda ortaya çıkan ye­ni ve büyük boyutlu sorunlar, planlama hiz­metlerinin de mutlaka mahallinde yapılmasını ve izlenmesini zorunlu hale getirmektedir. 

Esasen devlet taşra teşkilatlanması bakı­mından gerek gene! yönetim ve gerekse yerel yönetimlerin bugün içinde bulundukları ku­rumsal ve teknik bilgi düzeyi ve koşulları iti­bariyle böyle bir çalışma yapabilme olanağına da sahip değillerdir. 

Merkezi planlama anlayışından daha değişik bölge planlaması yapacak, genel yö­netim ile yerel yönetimler ve hatta yerel yöne­timlerin kendi aralarındaki hizmet alanlarını ve kaynaklarını en uygun şekilde kullanacak ve eşgüdümü sağlayacak olan Bölge Planlama Teşkilatlannın kurulması bölgelerin bir bütün­lük içerisinde ve bölgeler içerisinde yer alan illerin de dengeli ve daha süratli kalkınmasına katkıda bulunacaktır. 

Devletini yeniden ve süratle yapılandı­ran, halkını devleti ile kucaklaştıran, dünyada kurumsal her değişikliği sistemine derhal uyumlaştıran ve demokrasinin bütün kurum­larını ve kurallarını insanının ihtiyaçları için kullanan Büyük Türkiye vazgeçilmez sevdamızdır. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005