|
İleri Sanayi Toplumu ve Sınıf Yapıları
Prof. Dr. Mustafa E. Erkal
Makalemizin ilk cümlesini seçmekte oldukça
zorlandığımı itiraf etmeliyim. Böyle bir makaleden
ziyade kitaplara sığabilecek derin-lige sahip bir
konuyu özetleyerek bir yazıya sığdırabilmek kolay
bir iş olmasa gerektir. Aslında işin zorluğu
şuradadır: Bilhassa 19801er başından bugüne öyle
kapsamlı ve değişik tesirler yaratan olaylar dizisi
meydana gelmiştir ki, bu olayları bir asra
sığdırabilmek belki mümkün olabilir.
Sosyal ve iktisadî hayatın yaşanan her bir dönemi
kendine has kavramları ortaya çıkarmış ve
müesseseleşmeye sebep olmuştur. Bir dönemde sosyal
gerçekte farkedilmeyen bir değişme ve onun kavramı
bir başka dönemde kendisini ortaya koymuştur.
Feodal, şehirli, mavi yakalı, beyaz yakalı,
mülkiyet, makine, teknoloji, sanayileşme, hizmetler
sektörü gibi birçok kavram belirli bir sosyal
realite ile doğmuş ve şekillenmiştir. Toplumların
sosyal ve ekonomik göstergelere göre tasnifi de
zamanla değişmiştir. Benim öğrencilik yıllarımda
bize okutulan "azgeiişmiş-gelişmekte olan
gelişmiş şeklindeki ayırım da oldukça gerilerde
kalmıştır. Bilhassa literatürde
II.
Dün-ya Harbinden sonra hızlanan sosyal ve ekonomik
kalkınma gayretleri ülke tasniflerini de
değiştirmiş, ikili ve üçlü tasniflerden çoğulcu
tasniflere geçilmişür. Nitekim,
"geleneksel-geleneksel yapıdan çıkan-sanayi
öncesi-sanayileş-meye geçiş-sanayi toplumu ve ileri
sanayi toplumu" şeklindeki tasnif çoğulcu
tasniflere bir örnektir. Ancak, sosyal bilimlerde
mutlak tasnif ve tanımlar olamayacağına göre, bütün
bu denemeler itibarî bir değer taşımaktadır.
Aslında, tarihi süreç içinde aksini iddia edenler
ise, yanılmışlardır. Bu bakımdan, 21. Yüzyıhn
eşiğinde mutlak değişmez tanım ve değişme
modellerinden bahsedenler çelişki içine
düştüklerini görmüşlerdir. Teorik iddialar sosyal
gerçek tarafından adetâ yargılanmıştır.
Tarihi süreç içinde göçebe, yarı göçebe, yerleşik
tarım hayatı şeklinde yaşayan insanoğlu daha sonra
bol, standart ve kaliteli kitle üretimi ile ve
makine ile tanışmış, sanayi toplumu dönemini
yaşamıştır. Sanayi toplumu kavramı birçok sosyolog
ve iktisatçı tarafından 18.Yüzyıl Avrupasında imalat
sanayinin önemli rolünü yansıtmak amacı ile
kullanılmış, kavram 19 ve 20. Yüzyılın ilk yarısına
da damgasını vurmuştur. Sanayi toplumu; üretimde
tezgahtan fabrikaya geçişi, kitle üretimini, beyaz
yakalı menajerler gerçeğini, mülkiyet ve yönetim
fonksiyonlarının farklılaşmasını, nüfusun şehirli
niteliğini, tarım dışı faal nüfusu, verimlilik
artışını, kitle eğitimine geçişi, kast değil, fakat
statü toplumlarını bir başka ifade ile önemli bir
sosyal hareketlilik aracı olan eğitim yolu ile
kazanılan statüye kavuşulmasını, sosyal
tabakalaşmanın "eğitim-meslek-statü" sürecine göre
şekilenmesini, sanayi sektörünün geniş istihdam
imkanları yaratmasını, artan iş-bülümü ve
ihtisaslaşmayı ve endüstri ilişkilerini gündeme
getirmiştir. Çalışma hayatı ile ilgili menfaat
birliklerinin doğuşu, çatışmak toplu pazarlık ve
"menfaat çatışmalarının müesseseleştiri/mesi" sanayi
toplumunun göstergeleri arasında yer almıştır. W
insanlık teknoloji ile tanışmış ve onun sürekli
kendini yenileyen özelliğine şahit olmuştur.Bu
dönemde işçi ve işveren kesiminde merkezî sendikal
hareketler sektör seviyesinde yoğunlaşmıştır. Bu
yoğunlaşma, siyaset platformunda işçi partileri ile
temsil edilmiştir. Sanayi toplumları Dünyanın birçok
yöresinde ürettikleri mal ve hizmetlere geniş
pazarlar bularak dış ticaret fazlasına sahip
olmuşlardır. Sanayi toplumu artan milli gelir,
sosyal refah ve güvenlik, sanayi sektöründeki
nitelik ve nicelik farklılaşması ve birçok alanda
sosya! ve ekonomik gelişmişlik gösterime göre büyük
başarılar sağlamıştır.
Ancak, bunların yanısıra, çevre sorunları, çalışma
hayatında ve toplumda yabancılaşma, fert ve gruplar
arasında sosyal ilişkilerin zayıflaması,
sanayileşmenin doğurduğu sosyal hastalıklar (içe
kapanma, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı,anomi,
yüksek intihar ve boşanma oranları, çeşitli sapma
davranışlar, yalnızlaşma, sosyolojik anlamda
cemaatleşme vb.) ve dayanışma eksikliği ile
inançlardaki aşınma gibi olumsuz sonuçlar da
vermiştir. Bundan dolayı günümüzde insanı kobay
yapan sanayi toplumu ve onun eş anlamlısı "modern
toplum" yargılanmaktadır, inanç boşluğunun bazı
ideolojileri dinleştirmesi, insanın moral yönünün
törpülenmesi, aydınlanma çağı felsefesinin
değişmeden aynı özelliklerle devam ettiğnin
varsa-yılması, her şeyde rasyonel ve mantıkîliği
arayan yaklaşımlar, "iktisadi insan" dar kalıbı,
sanayi toplumu insanını beklenmedik sorunlara
sürüklemiştir.
ileri sanayi toplumu ve değişen sınıf yapıları,
sınıf kavramının aldığı yeni şekle geçmeden evvel
bir nokta üzerinde duralım. Modern toplum veya
sanayi toplumu geleneksel sektörlerini dışlayarak ve
reddederek belirli bir yere gelmiş değildir, O
bakımdan, geleneks'el-lik ve modernleşme birbiri ile
çatışan birbirlerinin alternatifi olan kavram ve
süreçler değildir. Modernleşmede tek bir Batı
modeli de yoktur. Bütün mesele neyi ne ölçüde
koruyarak yenileyeceğini ve geliştireceğini
farkedebilmektir. Geleneksel ve modern ayırımı ve
ikilemi yanlıştır, Batı dışındaki gelişmiş ve
gelişen ülkelere yanlış adres göstermek ve
yanıltmaktır, milli direnci kırmaktır. Böyle bir
ayırımla Batı dışındaki toplumların
geleneksizleştirilmesi hedeflenmektedir. Geleneksel
ve modern toplum konusunda Batı merkezli
yaklaşımlar bilinmeli ama onlara bilim adına teslim
olunmamalıdır.
Sanayi toplumunun genel bir resmini çizdikten sonra,
"ileri sanayi toplumu" veya "bilgi toplumu" ,
"sanayi-ötesi toplumun da mümeyyiz vasıfları
üzerinde kısaca duralım.
Dünya hızlı bir sosyal değişme geçir mekredır.
Bu değişme ve ortaya çıkardığı tesir leri sadece bir
veya birkaç ülkeyi değil, bütün ülkeleri global
olarak etkilemektedir. Bu değişme, çeşitli
yazarlarına da kavuşmuştur. Toff-ler, A.'nın sanayi
toplumlarının sosyal ve ekonomik yapısının
değiştiğini ortaya koyduğu "Üçüncü Dalga" görüşü,
Naisbitt, J.'nin "Me-gatrends" ve "Global Paradoks",
Drucker. P.F.'nin "Kapitalist Ötesi toplum" , Bell,
D.'nin "The Corning of Post-lndustrial Society" adlı
eserleri değişmenin mütefekkirlerini de bulduğunu
göstermektedir. Ancak, bu eserlerde ortaya konan ve
yorumlanan değişmelere bakış tarzları da eskimiştir.
Meselâ, Toffler A.'nın sanayi sektöründen hizmetler
sektörüne yatırımların ve istihdamın kayması ile
sanayi-ötesi toplumlarda yeni bir refah dalgasının
ortaya çıkacağı şeklindeki "üçüncü dalga" yaklaşımı
yenilenmek ihtiyacı göstermektedir. Çünkü, sanayi
sektöründen hizmetler sektörüne geçişte bu defa
hizmetler sektöründe de önemli yapısal değişmeler
ortaya çıkmış, mikroteknoloji ve telekomünikasyona
dayalı yeni hizmet sektörleri doğmuştur.
- İleri sanayi toplumu üstün nitelikli insan
gücünü sermaye faktörünün önüne geçirmiştir, (Cogniteria)
- Küreselleşme veya globalleşme artmış, Dünya,
globalleşme sürecinde "yön verenler" ve "yön
verilenler" şekline bürünmüştür. Ekonomik ölçek,
üretimde ve pazarlamada milletlerarası hale gelmiş,
çok uluslu sermaye kolay hareketlilik kazanmış,
kültürel standartlaştır-ma eğilimleri görülmüş,
sosyal devlet anlayışı ve milli devlet fikri
engellerle karşılaşmış, parça bütünün önüne
geçirilmiş, milletaltı teşkilatlanmalar ve
milletlerin kalabalıklaştırılması kabile, boy,
aşiret şeklindeki biz şuuaı öne çıkarılmıştır. İnsan
hakları konusu, milli hukuku tamamlar olarak
düşünülmüştür. Globalleşme, baz: milli devletleri
daha da güçlendirmiş ve Dünya çapındaki istismara
haklılık gerekçesi yapılmıştır,
- Sanayi ötesi toplumla ferdî karar verme alanı
öne çıkmış, 1950'li yıllardan sonra görülen merkezi
teşkilât disiplini zayıflamıştır,
- Sınai mal üretimi yerine bilgi üretimi önem
kazanmıştır. Buna paralel olarak, imalât sanayi,
sanayi toplumundan beri sürdürdüğü ağırlığını
yitirmiştir,
- Yönetim ve organizasyonda adem-i merkeziyetçilik
ağırlıkla hissedilmiştir,
- İşçi sendikaları büyük oranda güçlerini
kaybetmişler, toplu pazarlık düzeni sektör ve milli
seviyede işleri düzeyine inmiş, işgücü-
nün artan niteliği sendikayı bir aracı olmaktan
çıkarmış, işyeri ve grup seviyesinde toplu pazarlık
ağırlık kazanmıştır. Siyasi alanda da bir zamanlar
çalışanların çok şey beklediği işçi partileri ilgi
odağı olmaktan çıkmıştır,
- Teknoloji tanımı ve kapsamı değişmiş, esnekliği
esas alan üretim teknolojileri gelişmiş, bilgisayar
ve telekomünikasyon teknolojileri önem kazanmıştır,
- Bilimsel alanda haberleşmede ve internet ağındaki
gelişmeler çalışmalara hız katmış ve dünyayı
küçültmüştür. Bilim hayatında di-siplinlerarası ve
disiplinlerüstü yaklaşımlara ihtiyaç doğmuştur,
- Nitelikli işgücüne olan talebin yükselmesi
hizmetiçi eğitim ihtiyacının artması, işgücünün yaş
ortalamasının yükselmesi, mesleklerin yapı ve
niteliklerinde değişme görülmüştür,
- Üretimde, çokluk, çeşitlilik ve esneklik belirli
ürün üretme stratejisinin yerini almıştır,
- Piyasaların globalleşmesi ve artan küresel
rekabet ile birlikte liberal pazar ekonomisi öne
çıkmıştır.
- Devlet eğitim, sosyal güvenlik ve sağlık gibi
alanların dışına çıkmıştır,
- Ekonomide özelleştirmenin yaygınlaşması
görülmüştür,
- Hızlanan ve yayılan eğitim ihtiyacının sosyal
hareketliliği hızlandırması, "eğitim-mes-lek-statü"
sürecinde patlama izlenmiştir.
Eğitimin artan bir hızla sanayi toplumundan
günümüze sosyal hareketliliği şekillendiren temel
bir faktör olması, toplumların tabakalaşma
piramitleri üzerinde de tesirli olmuştur. Doğuştan
elde edilen statüler sarsılmış ve kazanılan statü ön
plana geçmiştir. Max We-ber'in statüye göre
tabakalaşma ve sınıfların ortaya çıkması tezi
günümüze daha uygundur.
İnsanlık tarihini mensupları değişmeyen iki sınıfın
çatışması (proleterya ve burjuvazi) olarak gören
anlayışın nostalji halini aldığı günümüzde, tabaka
ve sınıfların insanların hayat boyu
hapsedilebileceği hapishane koğuşları olmadığını
somut olarak ortaya koyan sanayi toplumları
olmuştur. Sanayileşme ve şehirleşme süreci ile Batı
toplumlarına has ikili tabakalaşma modeli çok
sınıflı bir zemine oturmuş, bunu sanayi toplumunun
gelir yaratıcı ve refahı yaygınlaştırıcı sosyal
devlet anlayışı sağlamıştır. Ekonomide devlet
müdahalesi, çalışanların menfaat farklılaşması ve
satın alma güçlerinin çeşitli politikalarla
arttırılması, taban fiyatların asgari ücret ve
sosyal güvenliğin çeşitli baskı gruplanının
sendikal teşkilâtlanmanın, ekonomik ve siyasal
katılmanın,sanayi toplumunun sınıf yapılarını
değiştirdiği, istismarın ve emeğin vasıf kaybının,
aşağı doğal sosyal hareketliliğin insanlar için bir
kader olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Sanayileşme süreci ile beraber şehre ve sanayiye
has mesleklerin ortaya çıkışı (esnaf, zanaatkar,
tüccar ve beyaz yakalılar) orta sınıflaşma
sürecini hızlandırmış, eski ve yeni orta sınıflar
ikili sınıf kutuplaşmasını çökertmiştir. Parsons'a
göre, bir taraftan "seçkinlerin çoğulculuğu", di-ğer
taraftan "orta sınıflar", sanayi öncesi mevcut
kutuplaşmayı değiştirmiştir. Bir sınıfın diğer
sınıflar üzerinde mutlak egemenliği tezi paylaşma,
katılma, birlikte yaşama ve milli bir topluma dahil
olma şeklinde değişmiştir.
Sanayi toplumlarının dikkat çeken özelliği, kesin
ve keskin sınıf tariflerinin ve sınıf sınırlarının
tartışılma ortamını ortadan kaldırımsıdır.
Bilhassa, şehidi gerçeği içinde ortaya çıkan
değişik meslekler, aydınlar ve seçkinler, emeğin
niteliğindeki ilerlemeler, kol işçisinin vasıflı ve
teknik işçi niteliğine bürünmesi, klasik sınıf
tanımlarını ve sınıflar arasında hasma-ne duyguları
sermaye yapan görüşleri boşa çıkarmıştır. Sanayi
toplumu, sınıf çatışmalarını değil; farklı
sektörlerde menfaat çatışmalarının
müesseseleştirildiği, "çatışma-uzlaşma-uyum"
sürecini işleterek menfaat çatışmalarını çözen
mekanizmaların var olduğu bir toplumun adıdır. Bu
gelişmeler bazı neomarksistlerin klasik teoriye
bakışını değiştirmiş, demokratik sistemle
bütünleşen ve baskı grubu haline gelen sendika ve
partilerin Marx'ın öngördüğü ihtilâl ütopyasının
gerçekleşmeyeceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu
durumda sınıf çatışması tezinden de uzaklaşılmış,
bunun yerine çevre, cinsiyet, etnik gibi yeni
malzemeler konmuştur.
Sanayi toplumundaki bu ve buna benzer değişmeler ve
yapılaşmalar ileri sanayi toplumlarında daha da
gelişmiş, "azalan homojenlik' 've "artan
heterojenim' sınıf şuuru yerine, meslekî
dayanışmayı, ferdi içinde anlamlı kılan ve
monotonluktan kurtaran "takım oyu-nu"nu
koymuştur.Bazen de dev firmalar ve çok uluslu
şirketler, milli toplumların yanı sıra mensubiyet
şuurunun odaklandığı unsurlar olmuştur. Sınıf gibi
belirli kriterlere güre gruplaşmalar anlam ve
önemini yitirmiştir. Artık fertler üretim araçlarına
sahip olup olmamaya göre tasnif edilmemekte, eğitim
yolu ile kazandıkları yaratıcı ve yönlendirici
özellik ve kabiliyetlerine göre statü
kazanmaktadırlar. Nasıl ki , bir dönem büyük toprak
sahipliğine dayanan itibar, yerini sermaye ve
menkul değerlere bırakmışsa, bugün bunun yerini de "bilgi"ve
teknolojiye hâkim "beşerî kapital" almıştır.
Sanayi toplumlarının tartışıldığı dönemlerden
günümüze, A.Giddens'in kaleme aldığı "Gelişmiş
Toplumların Sınıf Yapıları" eserindeki görüşler
yenilenmek durumundadır. Zira "ileri sanayi toplumu"
sınıfların ortadan kalkmadığı, sınıfsızlığın söz
konusu olmadığı, ancak global sınıf bütünlüğünün
farklı göstergelere göre parçalara ayrıldığı (atomize
olduğu) bir sosyal yapıdır.
|